ULİNNOHA
MUHACİR GİRİTLİLER
Girit adası 1645 tarihinden 1898 yılına kadar fiilen Osmanlı İmparatorluğunun egemenliği altında yaşamıştı. 18.inci asırdan itibaren adada Rum kesimi tarafından bir sürü ayaklanma hareketleri yaşanmıştı. Müslüman Türk kesimi katledilmişti. Zayıflayan Osmanlı imparatorluğu çaresiz kalmıştı.1897 yılındaki Türk-Yunan savaşından sonra Girit adası adım adım Osmanlının elinden çıkmıştı. 21 Ocak 1898’de Yunan prensi Yorgi vali olarak adaya atanmıştı. O tarihten itibaren, sıkıntı ve zulüm gören Müslüman Türk kesimi zorla adadan göç ettirilmiş, Osmanlı Hamidiye gemileriyle daha rahat topraklara taşınmışlardı. Girit’ten gerçekleşen göç olayı 1898’den itibaren başlayıp 1924’e kadar sürmüştü, ancak 1898 yılı ve akabinde gelen birkaç yıl Giritli Türklere adeta bir cehennem gazabına benzetilmesi abartılı değildir.
Giritlilerin büyük kısmı İzmir ve Mersin gibi yerlere yerleştirilmiş, diğer bir grup ise Libya’da Bingazi, Mısır’da İskenderiye, Lübnan’da Trablus ve Suriye’de Şam şehirlerine gönderilmişlerdi. II. Sultan Abdülhamit bu bölgeye gönderilen muhacirlere mahsus arazi ve para vermiş, onlara Hamidiye köyü inşa etmişti. I. Dünya savaşından sonra Osmanlılar Suriye ve Lübnan topraklarını kaybeder. Giritli muhacirler yalnız ve arkasız kalmışlardı. 1920 yılında Fransız Generali (Goru) tarafından Büyük Lübnan Cumhuriyeti ilan ediliyor, sınırlar çizildikten sonra, Hamidiye köyü Suriye tarafında kalıyor ve böylece Giritli muhacirler ikiye bölünüyor, bir kısmı Lübnan Cumhuriyetinin vatandaşları diğerleri ise Suriyeli oluyorlar.
Trablus’ta ve Suriye’de yaşayan Giritli muhacirler arasında akrabalık bağları şimdiye kadar mevcuttur, zaten Hamidiye köyü Trablus’tan sadece 35 kilometre ötede kalıyordu.
Muhacirlerin birinci nesli Girit adasına dönme ümidiyle yaşamıştı, ancak Osmanlının yıkılışıyla beraber böyle bir ümit tamamen kaybolmuştu. İkinci nesil ise Araplar ile evlenmeye başlar ve yavaş yavaş Giritli muhacirler asimile olmaya başlar. Ana dilleri olan Türkçe ve Rumca bile tamamen unutulurken ,Arapçadan başka bildikleri dil kalmıyor.
Göçün ilk yıllarında Arapçayı bilmeyen Muhacirler zor günler yaşamış, Osmanlı elini tamamen çekerken sefil ve rezil durumlara düşmüşlerdi.
Hamidiye köyünde yaşayan Giritliler tarım ile meşgul olurken, Trablus’ta yaşayanların büyük kısmı denizcilik ve el becerisi isteyen meslekler ile uğraşıyorlardı.
Lübnan’a gelen Giritli muhacirlerin göçü mübadele anlaşması imzalanmadan önce olmuştur, zorla ve silah tehdidi altında Girit’teki mallarını ve mülklerini terk edip Osmanlının teveccühü ile hareket etmişlerdi. Asi, sert ve eğilmeyi bilmeyen bir kavim oldukları için, Osmanlı imparatorluğu bir arada olmamaları için, Osmanlı toprağı olan, birbirinden uzak olarak değişik yerlere yerleştirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti ilan edildikten sonra, sınırları içerisinde yaşayan tüm Giritli muhacirler Türk vatandaşı olmuşlardı. Lübnan ve Suriye’de yerleştirilen muhacirler ise tamamen unutulmuş, günler geçtikçe Türkiye’de yaşayan Giritliler ile ilişkileri tamamen kopmuştur.
Lübnan Cumhuriyetinde yaşayan Giritlilerin bir kısmı şimdiye kadar soyadlarını korumuşlardır. Giritlilerin soyadları bir Türk kelimesiyle başlar, (- aki ) eklemesiyle bitiyordur. Örneğin: Bekir….Bekraki, Kasap… Kasabaki, veya Girit’te bir yerin adı veya lakap ile başlar gene (-aki) eklemesiyle bitiyordu, örneğin: Malisorgaki, Bedevi… Bedevaki. Bu (-aki) eki, eski Sovyet Birliğinde yaşayan Türklerin soyadlarına eklenen (ov,oviç) ekine benzemektedir. Bazı Giritli muhacirler yerli Lübnanlıların dikkatini çekmemek amacıyla öz soyadlarını değiştirip tamamen Arapça olan bir lakap edinmişlerdir. Bu gidişat ile birkaç yıl sonra Giritli muhacirler birbirlerini hiçbir şekilde tanımayacaklardır.
Şu anda Lübnan Cumhuriyetinde muhacirlerin 2. neslin sonu , 3. Nesil ve yeni yeni oluşmakta olan 4.cü nesil yaşamaktadır.
Genel olarak Trablus şehrinde yaşayan muhacirlerin çoğu yoksul, tahsil durumları zayıf ve maddi durumları zayıf olan bir gruptur.
2006 Yılında kurulmuş olan ve Lübnan iç işleri bakanlığı tarafından resmi bir şekilde tanınan ve ruhsat alan Ulinnoha derneği vardır. Bu derneğin çatısı altında Muhacir Giritliler Komisyonu faaliyete başlamıştır. 1992’de bizim yapmaya çalıştığımız Giritlilerin sayımının sonucuna göre, Trablus’ta yaklaşık 8.000 ile 10.000 arasında Giritli muhacirin bulunduğu tespit edilmiştir.
Yapılan bu saha çalışması sırasında tespit ettiğimiz başka gerçekler de vardır. Gördük ki bütün Giritlilerin kafasında binlerce soru vardır…. Girit meselesinin gerçeği nedir? Müslüman Giritlilerin ne şekilde evlerinden kovulmuşlar? Aileler nasıl ve ne şekilde dağılmış? Neden bir arada tek bir yerde toplanmamışlar? Bu insanlara sonra ne oldu? Neler geçmiş başlarından?
Şu anda görünen o ki, Türkiye’de, Suriye’de, Libya’da, Lübnan’da ve diğer ülkelerde bulunan Muhacirlerin torunlarının tek derdi var, o da Girit hikayesini canlandırmak, unutulan eski dili ihya etmek, farklı yerlerde bulunan bulunan Giritlileri bir şekilde toplamak ve birbirine tanıştırmak, eski kültürü canlandırmak, Giritlilerin adet ve örfleri bir daha diriltmek… Bütün yüreklerde ciddi bir özlem ve hasret var… Herkes bir şekilde bu özleme çare bulmaya çalışmaktadır…
Bu günkü büyük imkanlar sayesinde sorularımızın bir kısmına cevap bulunmuştur kesin çözülmeyen mesele ise insani hak ve hukuk çerçevesinde olmaktadır… Dağılmış aileler bir daha bir araya nasıl getirilir? Öyle imkan varmıdır? Dökülen göz yaşlarının bedeli varmıdır?
Bunları yazarken aklıma o yaşlı incecik kup kuru Giritli nine komşumuzun göz yaşları geldi… Adadan tek gelmişti…Kocası ve 4 çocukları feci bir şekilde Girit’te katledilmişti…Kendi canını zor kurtarmıştı…O ninenin göz yaşları hiç dinmemiş, inleme sesleri kesilmemiş deli deli sokaklarda dolaşıyordu…Bulunamayacak şeyi arıyordu adeta, ismini bile hatırlamaz oldu…ama burada yaşayan Giritlilerin çoğu bu hanımın hikayesini biliyor, işte çözülemeyen mesele o…
Bunun gibi acıları çekmiş insanlar hatırasına, bizlerin başına büyük görevler düşmekte, değişik ülkelerde yaşıyor olmamıza rağmen, farklı diller konuştuğumuza rağmen , belki de farklı düşünce ve inanç sahibi olmamıza rağmen, bir araya gelmek zorundayız, ortak çalışmalar yapmak zorundayız, büyüklerimizin anılarını canlandırmalıyız, yazmalıyız, sempozyumlar düzenlemeliyiz. Aslında çok şeyler yapmalıyız. Herkesin elinden ne geliyorsa sunmalı ve yapmalıdır.
Bu yüzden Giritliler kongresi bu gün Lübnan’da düzenleniyor ve bu yüzden de bu kongrenin gerçekleştirilmesinde büyük rol oynayan ve katkı sağlayan Yurtdışı Türkler ve akraba Topluluklar Başkanlığına minnettarlığımıza ve sevgilerimizi belirtmek istiyoruz. Daha nice büyük ve şanlı faaliyetleri diliyoruz. Türklüğü yüceltecek ve tarihi gerçekleri ortaya koyabilecek onlarca ve yüzlerce projelere sizinle birlikte imza atmak arzumuzdur.
Lübnan’da yaşayan Giritli muhacirlerin torunları olarak, hepinize sevgilerimizi ve saygılarımızı sunarız.
EDİTÖR Dr.
Dr.Ali BEKRAKİ
EDİTÖR Dr.
Wassim İbrahim BEKRAKİ
ULİNNOHA DERNEĞİ Ali BEKRAKİ ÖNSÖZ
- eyuphuseyin
- Site Admin
- Mesajlar:6966
- Kayıt:05 Haz 2019, 22:41
- Konum:İstanbul
- Teşekkür etti: 1098 kez
- Teşekkür edildi: 27 kez
- İletişim:
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.
Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.
Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için
Kimler çevrimiçi
Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir