GİRİTLİ BÜYÜKLERİM Hayriye Leyla Sayder

Üyelerimizin aile ve tanıdığı insanların fotoğraf ve anıları paylaşılacaktır
Cevapla
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

GİRİTLİ BÜYÜKLERİM Hayriye Leyla Sayder

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ara 2021, 14:28

]GİRİTLİ BÜYÜKLERİM:

BÜYÜK DEDEM KASIMZADE HAMİT BEY,
DEDEM KASIMZADE ŞAKİR BEY ile
BABANNEM HAYRİYE HANIM
ve
AİLELERİ














Girit’teki Yaşamları, Siyasi İlişkileri,Çiftlikleri
Mübadele sonrası İstanbul’daki Yaşamları


Hayriye Leyla Sayder

21.10.201
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: GİRİTLİ BÜYÜKLERİM Hayriye Leyla Sayder

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ara 2021, 14:33

Hamit Bey, 1813 yılında Girit’te Hanya’da doğdu. Kasım Bey’in oğlu olan Hamit Bey, 19.yüzyılda Girit’in siyaseten en güçlü Müslüman ailelerindendi. Sahibi olduğu Kukunara (Koukounara)8 çiftliği Mournies (Dutluk) köyünün yakınlarında, Hanya-Kandiye yolunda, Yunan Deniz Kuvvetleri’nin deniz terminali yanında bulunmaktadır. Mournies köyü, hem Eleftereos Venizelos’un doğum yeri olmasından hem de 1833’teki Mournies ayaklanma hareketinden dolayı Girit tarihinde önemli bir yere sahiptir. D. Pothoulaki Hamit Bey’in en bilge ve en aristokrat Girit Osmanlısı olmasıyla üne kavuştuğunu yazmıştır. “Kukunara o dönem hor görülen tüm Giritlilerin de sığınağı olmuştu. Konağa sığınanlar orada ele verilmeyeceklerini ve karınlarının doyacağını iyi bilirlerdi”. Bu bilgi Hamit Bey’in Türk asıllı değil de Venedikli aristokrat bir aileden geldiğine ve servetlerini korumak için Müslüman oldukları savını hatırlatmaktadır. Hamit Bey’in bu ünü belki de babasından kaynaklanmaktadır. Hamit Bey’in babası Kasım Ağa, Psilakis2’in yazmış olduğu bilgilere göre, 1821’in Haziran ayında Hanya’da gerçekleştirilen isyanda evinde arandığı söylenen 40 kadar Hristiyanı saklamış, bu kişiler daha sonra onları arayan çeteler tarafından Kasım Ağa’nın evinden çıkarılıp gözünün önünde kapıda öldürülmüşler2. Birçok Türk beyinin Hristiyan aristokrat kökene sahip olmaları nedeniyle Kasım Ağa’nın ailesinin de Hristiyan köklere sahip olduğu söylentilerinin olasılıklar arasında olabileceğini düşündürmektedir. Girit’in Osmanlılar’ca fethinden sonra Eski Venedik aristokratlarının büyük bir kısmının ”servetlerini” korumak adına Müslümanlığı seçtikleri kaynaklarda da belirtilmekte, Giritliler tarafından da dile getirilmektedir. Elbette bu ailelerin ille de “Müslüman olmayan ahaliyi” koşulsuz korudukları anlamına gelmemektedir. Girit’te Osmanlı dönemini anlatan yazar Psilakis2 tam tersini savunmakta, Kasım Ağa’nın “her daim gerçek bir beyefendi olduğunu ve aklıselim ile davrandığını ” yazmış, bunun da Kasım Ağa’nın Müslümanlaşmış bir Hristiyan değil de saf Türk olduğu hususu güç kazanmaktadır. Nitekim Mübadele ile Türkiye’ye göç etmiş olan aile büyüklerimiz soylarının Hanya’yı fethetmiş olan Serdengeçti(fetihten sonra ise Kaptan-ı Derya) Yusuf Paşa’ya dayandığını söylemektedirler.

18.yüzyılda Koukunara arazisi ve çiftliğin kime ait olduğu bilinmemektedir. Ancak 700 askerin komutanı olan Ali Ağa Softa’nın 17 Haziran 1821de Suda yakınlarındaki Kalives’i kuşatıp Alidaki kalesindeki işgalci Sfakioslara (Girit İsyanını yoğun şekilde başlatan Güney Girit’teki Sfakia şehrinin yerleşikleri) karşı 150 asker göndermesi ve buradaki çatışmalarda ünlü yerel isyancı Georgis Daskalogiannis’in torunun da öldürülmesi sonucunda, tahminen Daskalogiannis ailesinin, Ali Ağa Softa’dan öldürülen bu torunun intikamı için Kukunara’yı 21 Haziran 1821’de yaktıkları tahmin edilmektedir. Bu olaydan sonra, Hamit Bey’in Kukunara’yı 1836 da Ali Ağa Softa’dan satın aldığı ve restorasyona başladığı söylenmektedir. Fakat kesin tarih Kukunara’nın batı tarafındaki balkonunun üstüne gömülü Osmanlıca yazılı “kitabede” görülmektedir.

Osmanlı “kitabe” geleneğine örnek teşkil eden bu yazıt, binanın v.s inşa (veya restorasyon) yılını vermektedir. Kronogramlar Arap alfabesindeki harflerin belirli aritmetik değeri esas alarak alimler
tarafından yazılırdı. Esasında, içeriği evin sahibiyle ya da binayla uyuşmak zorunda olmayan küçük şiirlerdi.





Dimitra Pothulaki,”Kukunara”,Kiriks Hanion gazetesi, 18-19-21 ağustos 1956, sayı 3315-17
2Psilakis, Istoria tis Kritis,Metaglostismeni
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: GİRİTLİ BÜYÜKLERİM Hayriye Leyla Sayder

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ara 2021, 14:35

iKronogramlarda, arzu edilen kronolojiyi veren aritmetik değer taşıyan harfler seçilmekte idi. Kukunara’nın orijinal kitabesinde “Hu, Allah al-mu’in tarih: du’asi a’verden olundu, iltimas göz ile, dedi: «hafizi rabb al-vahid» yazmakta, günümüz dilinde ise “O,Rab,yardım edendir.Tarih: tek göz dua etti, Tek gözüyle yalvararak ve konuşarak geldi: ”Rabbim Kurtuluştur” , sene 1261” demektedir. (Bakınız Ek:8,8b)

Burada kronogram kitabenin son kısmında, tırnak içindeki cümlede yer almaktadır. Belirli kelimelerdeki, bazı harflerin aritmetik toplam değerleri esas alındığında 1260 yılı ortaya çıkmakta (8+1+80+900+10+200+2+1+30+6+8+10+4=1260), kitabenin alt kısmında Arap alfabesiyle “1260 yılı” notu düşülmekte, diğer bir deyişle Miladi takvimle 1844 yılı bu kitabenin düzenlenip binaya yerleştirildiği, yani restorasyonun tamamlanma tarihini vermektedir.

Bazı yabancı kaynaklar, Hamit Bey’i epey farklı bir şekilde resmetmektedirler 4. “Hamit Bey, gerçekten Girit’in en ünlü feodaliydi ve 19. yüzyılda‘da adada en etkili kişiydi.” Müslüman seçkinler grubunun lideriydi ve sahip olduğu güç Müslüman ve Hristiyan seçkinler arasındaki husumet olarak adlandırabileceğimiz uyuşmazlıkları da görmemezlikten gelmesine izin veriyordu. Hanya Konseyi’nin eskiden beri üyesiydi ama asıl gücü 1867’den sonra, Girit Genel Valisi Hüseyin Avni Paşa3’nın müşaviri olarak tayin edildikten sonra arttı. Hamit Bey gücünü ve Ada’da “ikinci adam” konumuna yükselmesini Hüseyin Avni Paşa ile kurduğu yakınlığa borçlu olduğu söylenir.

Kendisinin “yerel bankerlik” de yaptığı izlenimi birçok kaynakta yer almakta, Giritliler arasında da bilinmektedir. Ait olduğu aristokratlar dışında da çeşitli sosyo-ekonomik sınıftan insanlara borç verdiği bilinmektedir. Denizcilik yönetimiyle, hatta muhafazakâr dinî sınıflara mensup Müslümanlarla ve dervişlerle de ilişkileri vardı. “Alimlik” ile ilgili ünü ise, 1888 yılında, ölümünden kısa bir süre önce Hanyalı beyler tarafından yeni kurulan “Eğitim Severler Derneği” başkanı seçilmesine dayanmaktadır.

Valiler, müsteşarlar Hamit Bey’i dikkate almadıkları takdirde görevlerinden uzaklaştırılacaklarını çok iyi bilirlerdi. Çok geniş bağlantıları, kontrolündeki bilgi ağı, İstanbul’dan da kendisini destekleyenler sayesinde, valileri ve müsteşarları Sultan’la anlaşmazlığa sürükleyip, onların görevden uzaklaştırılmalarını sağlayabildiği söylenir. Hamit Bey’in etrafındaki grup Girit’teki iktidarın gerçek merkezini oluşturuyordu. Bu grup, Müslüman Fraksiyonu olarak biliniyordu ve Haleppa anlaşmasından9 sonra, Meclis döneminde, “Beyler” partisine dönüşmüştü. Hamit Bey bu dönemde “Büyük Konsey’de Müslüman temsilcilere liderlik ediyordu.

1870’te İç Kanun esas alınarak “Büyük Konsey” oluşturuldu. Bu sırada Girit'te vali olarak Kostaki Adonaidis Paşa(1877-78) bulunmaktaydı. Yunan kilisesi ile yakın ilişkileri olan “vali”, ayaklananları korumakta, adalıların kalbini kazanarak, millî bir lider olmak hevesindeydi. Valinin yardımcılığı ise ilk kez iki Türk, Kasımzâde Hamit ve Kaurzâde Hasan Beyler tarafından yapılmakta idi
5.


______________________________________________________________________
3 Hüseyin Avni Paşa: 1867-1868 tarihlerinde Girit Genel Valiliği,1869 da Serasker,1874-75 de Sadrazamlık yaptı. Sultan Abdülaziz’in azlinde Mithat Paşa ile birlikte liderlik yaptığı söylenir.1876 da Abdülaziz’in kayınbiraderi Çerkez Hasan tarafından öldürüldü.

4 Hamit Bey hakkında burada verilen bilgiler için Kalliataki-Mertikopoulou’nun Ellinikos Alitrotismos kai Othomanikes Metarrithmiseis, H periptwsi tis Kritis 1868 – 1877 kitabından yararlanılmıştır.
5 İhsan Ilgar,”Türk Denizcilik Tarihi,Girit’I Nasıl kaybettik;1969 Hayat Tarih Mecmuası
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: GİRİTLİ BÜYÜKLERİM Hayriye Leyla Sayder

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ara 2021, 14:36

Girit adasında başlatılan bu yönetim şeklinin daha sonra Kıbrıs Cumhuriyetindeki Rum Cumhurbaşkanı ve Türk Cumhurbaşkanı yardımcısı uygulamasının temelini oluşturduğu söylenir6.1888’de Hamit Bey, Girit Genel Vali Yardımcılığı’ndan “siyasi nedenler” yüzünden istifa etti ve siyasetten çekildi.

Hamit Bey dönemindeki “Kukunara8”‘nın durumunu ise ancak dönemin gezginlerinin yazdıklarından öğrenebiliyoruz. Fransız F. Bourquelot 1861 yılında Hanya’yı ziyareti sırasında komşu “Kokkino Mettochi(Kırmızı Çiftlik)’nin sahibi olan Mehmet (Softazade) Bey’in kendisini misafir ettiği Mournies bölgesinden geçmekte iken “Mehmet Bey bizi başka bir yazlık konağa, Kukunara’ya götürdü.Yaşları ve devasa boyutları sebebiyle saygıya değer zeytin ağaçlarının arasındaki Kukunara konağı, Hamit Bey’e ait çok iyi korunmuş, çeşmeleri, havuzlarıyla çevrelenmiş serin, çiçekli bahçeleriyle..7 ” diye tanımlamaktadır. (Bakınız Ek:5)

Hamit Bey’in misafirleri arasında 1850’de adayı ziyaret eden Sultan Abdülmecit’ in de yer aldığı söylenmektedir. Hamit Bey’in Sultan Abdülmecit’i ağırlamak için “Kukunara” arazisinin içinde bir tepede lüks bir köşk ve bu köşke giden 72 adet altın yaldız basamaklı merdiven yaptırdığı Hanya’da halen söylenmektedir. Bu ziyaret sonrası Abdülmecit Han, Hamit Bey’i “Vala” ünvanı ve Osmaniye ve Mecidiye nişanları ile onurlandırdı. (Bakınız Ek:26 ve Tercümesi.) Koukounara’ya Müslümanlar Sultan’ın bu ziyaretinden sonra Sultaniye ismini verdiler.

Hamit Bey 1888’in Eylül ayında 75 yaşında öldü. Ölümünün ardından Amina Hanion (Hanyalıların Savunması) gazetesi “her daim, güçlü karakterini muhafaza etti” diye yazdı. Cenazesinde dönemin büyük devletlerinin Girit elçileri, askeri ve siyasi yönetim ve Hristiyan/Müslüman ayırımı yapılmadan her iki dinden kalabalık katıldı.
Ölümünden birkaç hafta sonra tam kimliği bilinmeyen ancak Hristiyan bir din adamı olduğu sanılan bir arkadaşının Hanya’nın 29.Ekim.1988 tarihli Alithia (Gerçek) gazetesine Hamit Bey’in anısına yayımlanması için verdiği (Yunancası için Bakınız Ek:24 ve 25) ve aşağıda Türkçe tercümesi bulunan duygu dolu bu şiir, Hamit Bey’i tanımlayan önemli bir belgedir.

“Müslümanlar, Hristiyanlar, Museviler dinleyin,
Ölüm herkesi aldığı gibi Hamit Bey’i de aldı.
Girit sakinleri olarak hepiniz onu tanırdınız
Rahmetli kimsenin hakkını yememiştir
Ona sorun çıkarıp yoranlara bile
Gidip onlara büyük öğütler verirdi
Tüm fakirleri sever, bağış yapardı
Kimseyi kovmaz, herkese merhamet ederdi.
Tüm ihtişamınla gerçekleşti cenazen
Ne elçiler eksikti ne herhangi bir din




____________________________________________________________________________
6Diplomatik Gözlem Gazetesi
7 Bourquelot, Ta Hania to 1861, Filolikou Sillogou yayınlarının “Hrisostomos” , Hania 1973.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: GİRİTLİ BÜYÜKLERİM Hayriye Leyla Sayder

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ara 2021, 14:37

Kime sorsalar seni iyi bilirdi
Avrupa ve Türkiye’de seni duymayan kalmadı.
...
Ah Hamit Bey, iyi yetiştirilmiş insan
Dünyanın öteki ucuna kadar ismi duyulan insan
Öldün ve çocuklarını geride bıraktın sana saygı duysunlar diye
Nasihatlerini unutmak istemiyorlar
Öldün ve onlara büyük bir acı bıraktın
Onurlu bir babaları vardı ve şimdi onsuz kaldılar
...
Yüksek ünvanın da vardı Vala Bey Hamit
Senden başkası asla edinemezdi bunu Girit’te
Sultan, padişah sana nişan bahşetti
Ve bu nişan Mecidiye nişanıdır ve ikinci sınıftır
Diğer bir ikinci sınıf ta Osmaniye
-----------
Çok yaşamadın, sadece 75 yıl
Yaradan 15 yıl daha bağışlamadı sana
Çünkü sen çok iyi bir insandın ve herkes seni takdir ederdi
Güvenilir arkadaşların vardı seni severlerdi
Bir rahip arkadaşın sana saygısını göstermek istiyor
Ölmüş olsan da seni hiçbir zaman unutmayacak”

Diğer yandan Hamit Bey’in bölgedeki başka ünlü bir dini yapı ile de ilgili olduğu bilinmektedir. Bu yapı, Hanya-Kandiye karayolundaki kavşakta halen ayakta olan “çift kubbeli” türbe, “Kubbe”dir. (Bakınız Ek:11-14.) Hanya’nın fethine katılmış olan ve şehit düşen Osmanlı askeri “Gazi Mustafa”nın kabri olan “Kubbe” Müslümanlar arasında her zaman saygı duyulan bir türbe idi. Hamit Bey, ölümünden sonra “Kubbe’ye defnedildi, eşi de ölümünden sonra aynı yere defnedildi. Ölümlerinden birkaç yıl sonra “çiftin anısına” bu çift kubbeli-anıt türbe inşa edildi.

Bu semte, günümüzde de Hamit Bey’in anısına, son resmi görevi olan Vali yardımcılığı nedeniyle “Barbu (Μπαρμπου)”denmektedir. Türbe yapı olarak günümüzde ayakta olmasına rağmen, üst katı ikametgâha dönüştürülmüş, türbe bölümü ise “Kebapçı” ve “berber” olarak kullanılmaktadır.”Kabir” kısmı yok olmuştur. Türbenin kavşağından sola dönüldüğünde hemen göze çarpan bir diğer harap ve zorlukla ayakta durabilen yapı ve etrafındaki zeytinlik ve narenciye bahçeleri ise Hamit Bey’in oğlu olan dedem Kasımzade Şakir Bey’in “Barbu Çiftliği”(Mετοχι Μπαρμπου) dir.

Kasımzade Şakir Bey de Hanya’da hayırsever toprak sahibi bir kişi olarak bilinmektedir. Limanreiszade Ahmet Bey’in kızı Hayriye bint-î Ahmet ile evlenmiş ve bu evlilikten Mehmet Ali, Mustafa, Fetanet (Penbe), Sacit ve Ahmet Hamit adlarında beş çocukları olmuştur. En büyük iki oğul, Mehmet Ali ve Mustafa, İstanbul’a Mekteb-i Sultânî (Galatasaray Lisesi)’ne öğrenime gönderilmişler, aile diğer çocukları
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: GİRİTLİ BÜYÜKLERİM Hayriye Leyla Sayder

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ara 2021, 14:38

ile “Barbu Çiftliği (Mετοχι Μπαρμπου)” nde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. En genç çocukları olan babam Ahmet Hamit’in doğumundan yaklaşık 1 yıl sonra dedem beyin kanaması/felç sonucunda hayatını Hanya’da kaybetmiştir. Babaannem, çocuklarını tek başına yetiştirmeye çalışırken Lozan anlaşması gereği, aile Girit’teki diğer Türkler gibi Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmışlardır. Girit’teki resmi işlemlerin tamamlanmasına Hayriye Hanımın kayınbiraderi Kasımzade Ali Cevat Bey yardımcı olmuş. Onlar da, Hanya’dan ayrılan seyahat edecek son Türk mübadil ailelerin kendi olanakları ile kiraladıkları bir İtalyan gemisi ile İstanbul’a gelmişler, aileye İstanbul Bostancı’da büyük bir bostan ve taş bir ev verilerek buraya iskân edilmişlerdir. Günün koşullarında, İstanbul şehir merkezinden oldukça uzak olan Bostancı köyünde yaşam oldukça zor geçmiş, kısa sayılacak bir sürede de babaannem tüberküloza yakalanıp 1930 yılında genç yaşta vefat etmiştir. Aile, Türkiye’de Sayder soyadını almıştır. Kardeşleri, tek kız kardeşleri halam Fetanet Hanım annelik yaparak büyütmüş, ailenin en büyük oğlu olan Mehmet Ali Sayder okulu terk ederek TCDDY larında çalışmaya başlamış ailenin geçimine büyük ölçüde katkıda bulunmuştur. Mehmet Ali Sayder, Sirkeci Garından emekli olmuş,1990 yılında İstanbul’da hakkın rahmetine kavuşmuştur. Diğer amcam Mustafa Sayder, okulu tamamladıktan sonra Osmanlı Bankası ‘nda çalışmaya başlamış, bir müddet çalışma hayatını Paris ve Londra’da sürdürmüş, Türkiye’ye döndükten sonra ise çeşitli şehirlerdeki Osmanlı Bankası şubelerinde ve İstanbul’daki Merkezde görev yapmıştır. Emekli olduktan sonra 1997 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. Diğer amcam Mehmet Sacit Sayder, üniversite öğrenimini tamamladıktan sonra çeşitli bankalarda şube müdürlüğü görevlerinde bulunduktan sonra 1974 yılında acı bir olay sonucunda aramızdan ayrılmıştır. Halam Fetanet Varol’u da 1985 yılında kaybettik. Babam Ahmet Hamit Sayder ise, Saint Benoit lisesini bitirdikten sonra birçok bankada görev yapmış bir müddet sonra 1946 yılında evlendiği Giritli Skunaki Halil Ağa’nın torunu İsmet Samanoğlu ile Kandiyeli İbrahim Hakkı Samanoğlu’nun kızı olan annemle birlikte kendi tekstil-trikotaj işlerini kurarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Babam Ahmet Hamit Sayder’i 1992 yılında beyin kanaması sonucu, annem F.Tomris Sayder’i ise 2008 yılında uzun bir beyin rahatsızlığı sonucunda kaybettim. Ben de, Ahmet Hamit-Tomris Sayder’in tek çocukları olarak çalıştığım Şirketten emekli olduktan sonra Türkiye ve Girit’te yaptığım bazı araştırmalarda edindiğim bilgileri bu yazı ile toparlamaya çalıştım.


Öte yandan, Hamit Bey’in ölümünden sonra “Kukunara8” konağı, çiftliği ve Haleppa-Akrotiri yolundaki günümüzde “Kachaba” denen semtteki kışlık evleri ise diğer oğlu Hanya Belediye Başkanı Mehmet Hamit Bey’e geçti. Çok başarılı bir belediye başkanı olan Mehmet Bey’in, Yunan yönetiminde de birkaç kez Belediye Başkanlığı yaptığı belgelerde yer alır. ”Kukunara’yı bu dönemlerde Baron de Rotschild ve ailesi(1893), III. Napoléon’un eşi Fransa İmparatoriçesi Eugénie,Yunan Prensi Georgios, Kraliçe Olga vs da ziyaret etmişler ve burada konaklamışlar.


20. yüzyıla geldiğimizde, “Kukunara”nın gittikçe düşen profili göze çarpmaktadır. 1930lu yıllarda bir İngiliz deniz albayı olan Shaw’ın konağı aldığını ve bir süre “lüks” bir eğlence evi olarak kullanıldığını biliyoruz. II. Dünya Savaşı sırasında Alman kuvvetlerinin burayı işgal ettiği, savaş sonunda ise Almanların, Girit’i tahliye anlaşmasını burada imzaladıkları, bir müddet otel olarak işletildiği, 1961’de Yunan Deniz Kuvvetlerinin kullanımına geçtiği ve 1970’e kadar kullanıldığı bilinmektedir. O dönemden sonra bina kullanılmamış, Yunan Devlet Tapu ve Kadastrosu’nun
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: GİRİTLİ BÜYÜKLERİM Hayriye Leyla Sayder

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ara 2021, 14:40

mülkiyetine geçmiştir. 1980’li yıllarda konağın etrafındaki ruhsatsız yapılaşma iyice çirkin bir hal almış, konağa ait birçok bina yıkılmış (zeytinyağı fabrikası, sabunhane, depolar gibi). Daha sonraları arazi ve bahçesinden geçen çevre yolu romantik bahçeli konağın çehresinin iyice çirkinleşmesine yol açmıştır.

Bugün “Kukunara” epey değişmiş bir şekilde, eski ihtişamından uzak, Hanya ovasının ortasında bahçe kapıları zincirlerle bağlanmış asma kilitlerle kilitli olarak kaderine terk edilmiş, Yunan Devletinin bir mülkü olarak bir hayırseverin el atmasını ve eski güzel günlerine, belki de “bir müzeye” dönüştürülmesini beklemektedir. 2011 yılının Nisan ayındaki Girit seyahatimde yapmış olduğum temaslar sonucunda Kandiye şehrinden iki Giritli devlet görevlisi Hanya’ya gelerek arazinin anahtarını getirmiş ve kısa bir süre için bile olsa insan boyu otlar ve yabanileşmiş ağaçlar içinde ata toprağımı görebilme, mis kokulu meyvelerinin ve çiçeklerinin kokularını koklamak ve fotoğraflarını çekmek mutluluğunu yaşama olanağını bana vermişlerdir.

Hanya-Haleppa’daki kışlık ev ise, Mehmet Bey’den sonra Belediye Başkanı olan Moundakis’e geçmiş olup Hanya’da “Moundakis Evi” olarak bilinmekte ise de günümüzde maalesef o da yarı yıkık ve bakımsız durumda ormanı andıran bir bahçede içinde Doğu Avrupalı göçmenleri barındırmaktadır.


Aynı seyahat sırasında dedemin ve babamların, günümüz Hanya’sındaki“Barbu Çiftliğini” de, yıllar öncesinden kalma zeytin ve buram buram çiçek kokuları içindeki portakal bahçelerini, Avrupa Topluluğu’nun çeşitli ülkelerinden, genellikle Bulgaristan’dan ve Gürcistan’dan gelen göçmenlerin inşa ederek yerleştikleri mimariden yoksun beton evlerini, eski devasa bostan kuyusunu, ara yollarındaki tarihi kemerlerini, yıkık ve harap haldeki ancak yol kenarında dimdik duran konağı görebildim. Ayrıca, mübadele sırasında çiftliğe Ailemizden sonra Yunan devleti’ nce iskan ettirilen Türkiye’den gelen beş mübadil aileden biri olan aslen Türkiye’de Adapazarı’nda ipekçilikçe uğraşan ailenin en büyük oğlu ile tanıştım. Bir çok ortak duygu ve anıyı da paylaşarak çiftlik arazisini aracı ile gezdirip bilgi verdikten sonra, Barbu’ya geldikleri zaman konakta gördükleri babaannemin resmini bulmaları halinde Ailemize vermeleri sözü ile vedalaştık.

Mübadilliğimiz dahil bir çok adetimizin ortak olduğu ata topraklarındaki bu dostlarımızla karşılıklı iletişimimizi hep sürdüreceğimiz ve geliştireceğimizi umuyor bu konudaki çabaların ve isteklerin her iki ülke yetkililerince destekleneceğine inanıyorum.

Hayriye L.SAYDER
İstanbul,

21.10.2012 , ____________
_____________________________________________________________________________________________
8 Konak “Kukunara”ismini bahçedeki eski ve heybetli bir fıstık ağacından almaktadır. Yazılı ve sözlü kaynaklar bu hususta örtüşmektedir. 1893’te yerel bir gazete birkaç gün öncesinde yaşanan ve büyük zarara yol açan şiddetli bir fırtınadan bahsetmekte, “belediye başkanı Mehmet Bey’in güzel konağının muazzam büyüklükteki, konağa da ismini veren fıstık ağaçlarından birinin –200 yıllık ömrü- son buldu” demektedir .Günümüzde bu ağaç arazide veya konakta bulunmamaktadır.
9 1878 Berlin Antlaşması'ndan hemen sonra, Girit Hıristiyanlarının İngiltere'ye başvurmaları ve bu devletin de diğer Büyük Devletlerle beraber Osmanlılara’ a baskı yapması üzerine, Osmanlı Devleti Girit sorununu çözümlemeye karar verdi.9.09.1878'de, Olağanüstü Komiser ve vali unvanı ile Gazi Ahmet Muhtar Paşa Girit'e gönderildi. G. Ahmet Muhtar Paşa, Hanya yakınlarındaki Haleppa'da, İngiliz Konsolosu'nun da katılmasıyla isyancı temsilcileriyle görüştükten sonra 23.10.1878'de Haleppa Sözleşmesi'ni imzaladı. 20.11.1878'de bir Ferman ile yayınlandı. Girit halkına , Girit valisinin 5 yıl sure ile seçilmesini,bir yardımcısı bulunmasını,Vali Müslüman ise yardımcının Hristiyan,Vali Hiristiyan ise yardımcının Müslüman olması, Girit Genel Meclisinin 49 Hıristiyan ve 31 Müslüman üyeden oluşması, alacağı kararların Osmanlı kanunlarına aykırı olmayacağı,Hıristiyan kaymakamların, Müslüman kaymakamlardan sayıca fazla olmaları,Girit'te Türkçenin yanında Rumca’ nın da resmi dil olarak kabul edileceği, vergi gelirlerinin yarısının adanın kamu hizmetlerine harcanacağı,adanın gelirinin giderlerini karşılayamaması durumunda Devletin yardım edeceği,Genel af ilan edileceği, halkın ruhsatlı silah taşıyabileceği ve devlete ait topraklardan yararlanabilecekleri gibi önemli koşul ve haklar içermiştir. Sözleşme, 1878 Berlin Antlaşması'nın ve o günlerde Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu zor koşulların sonucunda, zorunlu olarak yapılmış olup İsyancıların bu Sözleşmeyi beğenmeyip itiraz etmelerine rağmen, o günlerin siyasi durumu gereği Avrupa devletlerinin baskıları sonucu, sözleşmeyi kabul etmeye mecbur oldular. Böylece, verilen yeni haklar ve getirilen düzenle, Girit'in Rum halkının adanın yönetiminde daha etkili olması kabul edilmiş oldu. Verilen bu özerklik, isyanın sona ermesine ve bir süre de olsa Girit'te eskiye oranla düzeni sağladı. Ancak Rum halkın Yunanistan'a katılma düşüncesini ortadan kaldıramadı. Nitekim bir müddet sonra Epir(Yanya) ve Tesalya’da ayaklanmalar çıktı.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: GİRİTLİ BÜYÜKLERİM Hayriye Leyla Sayder

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ara 2021, 14:41

Yazıyı toparlamamda,

Lozan Mübadilleri Vakfı’na,
Belge desteği veren, T.C Başbakanlık Devlet Arşivleri, Genel Müdürlüğü’ne,
Bilgi, Belge ve fotoğraf desteği veren değerli Giritli dostumuz Manolis Manousakas’a,
Hanya Belediye Kütüphanesi’ne,
Girit Hanya’lı mübadil büyüklerime ,
Girit’te temasta bulunduğum Giritli Türkiye’li Mübadil dostlara,
Türkçe’ye çevirimlerde destek veren Sevgili Seda Kostik’e

Teşekkür ederim.

Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: GİRİTLİ BÜYÜKLERİM Hayriye Leyla Sayder

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ara 2021, 14:42

KAYNAKÇA



- T.C Başbakanlık Devlet Arşivleri, Osmanlı Arşivleri-İstanbul

- T.C Başbakanlık Devlet Arşivleri, Cumhuriyet Arşivleri-Ankara

- Manolis Manousaka, «Fotoanadromes sta palia Hania –Eski Hanya’da Fotoğraflarla Geçmişe Yolculuk », Haniotika Nea gazetesi

- Manolis Manousaka arşivinden ailemize ait fotoğraf ve kartlar

- Kiriks Hanion gazetesi, sayı 29.7.1920

- Philippe Bourquelot, Ta Hania to 1861, Filolikou Sillogou yayınlarının
Hrisostomos” ,Hania 1973

- Dimitra Pothulaki,”Kukunara”,Kiriks Hanion gazetesi,18-19-21.8. 1956 , sayı 3315-17

- Psilakis,Istoria tis Kritis,Metaglostismeni(muhtelif)
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 15 misafir