1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

GİRİT RUM TOPLUMUNUN OLUŞUMU Ali Ekrem Erkal

Gönderilme zamanı: 17 Ağu 2019, 10:18
gönderen eyuphuseyin
GİRİT RUM TOPLUMUNUN OLUŞUMU
Girit’te Endülüs Arap Emirliği (Serakenler) (823-961)

SERAKENLER

Endülüs’te hüküm süren Emevi Devleti’nin üçüncü hükümdarı Hakem Bin Hişam’ın (Hicri 198-Miladi 813) zulmünden kaynaklanan Vaka-i Rubz karışıklıklarının yatıştırılması için ahalinin yirmi bin kadarı Miladi 815 yılında Ömer Bin Şuayıb Ebu Hafsa adındaki elebaşıyla beraber deniz yoluyla Mısır’a sürüldü.Daha sonra Mısır Valisi Abdullah Bin Tahir Safari,başvurusu üzerine zamanın halifesi Memun’dan aldığı emre dayanarak Ebu Hafsa ile konuşup Akdeniz adalarından birine göç etmesi için aralarında anlaştılar.Önerinin kabile tarafından kabul görmesi üzerine Ebu Hafsa vaat edilen yardım parasını alıp bütün kabilesi ile beraber kırk gemiye binerek Mayıs 823’te İskenderiye’den yola çıkar.
Arap tarihçisi Neviri’ye göre Ebu Hafsa’nın kabilesi bir süre Akdeniz’de oyalandıktan sonra ilk defa 823 tarihinde 20 gemiyle gelerek Girit Adası’na çıkar.Hiç bir karşı koyma hareketiyle karşılaşmayınca da 824’te bu defa kırk gemiyle gelerek adaya tamamen yerleşir.
Ebu Hafsa,kurulmakta olan yeni toplumun merkezi olmak üzere adanın orta yerinde bir şehrin yapılmasına karar vererek kuzey sahilinde bu günkü Kandiye’nin yerini seçer.Araplar 827 yılında Girit’i tamamıyla ele geçirmişlerdir.139 senelik bir Arap egemenliğinden sonra 961 yılında Abdülaziz’in hükümdarlığı esnasında Bizans komutanı Nikiforos Fokas tarafından Girit’teki Arap hakimiyetine son verilmiş ve Girit tekrar Bizans toprağı olmuştur.
(Serakenler:İspanya’dan gelip Girit’e yerleşen Endülüs Araplar’ına batılıların verdiği addır.Şarkiyun’dan bozulmuş olan Serasen kelimesinin Rumcası’dır.)
MS 823-963 yılları arasında 138 senelik Arap egemenliği süresi içinde adanın yerli halkı olan Ortodoks Rumlar’ın çoğunluğu Müslümanlaştırılmış ve bu yeni Müslümanlar dindaşları Araplar’la evlilikler sonucu birbirleriyle karışmış ve adada yeni bir toplum oluşturmuşlardır.
Bizans İmparatoru Romanos zamanında General Nikiforos Fokas adayı alınca adada tarihin en büyük trajedilerinden biri yaşanmıştırçAda halkını oluşturan dört yüz bin kişilik Arap-Rum etnik alaşımı Müslüman halk,aslında hiç de hak etmedikleri halde,Arap dedelerinin vebalinin kefaretini onların hesabına,hem de bileşik faizi ile birlikte,kanlı bir şekilde ödediler.
Bizanslılar,adada Araplar’ı hatırlatacak hiçbir eserin ayakta kalmamasına özellikle özen göstermişlerdir.Taşınır taşınmaz,her şey,planlı olarak ve titizlikle ortadan kaldırılır.Adada kalabilen yüz bin civarında Arap Hıristiyanlaştırılır,Rumlaştırılır.Bütün bu yapılanlara rağmen,adada Araplığı tamamen yok edemezler.Rumlaştırılan Araplar,ada kültürüne önemli katkıda bulunurlar.Yüzlerce Arapça kelime Girilice’ye girer;karakterleri,yaşam tarzları,örf ve adetleri ada halkını etkileyerek Girit yaşamına damgalarını vururlar.Yaşadıkları yerlere geldikleri yerlerin isimlerini verirler.138 senelik Arap egemenliğini ve Arap devleti’nin bir zamanlar var olduğunu kanıtlayan sikkeleri zamanımıza kadar ulaşıp dünya nümizmatik literatüründe yerini almıştır.Fakat ne yazık ki,bütün bunlara ve bazı ailelerin yakın zamana kadar şecerelerini titizlikle muhafaza etmelerine rağmen,bu etnik alaşımdan Hıristiyanlığı kabul etmek suretiyle hayatta kalabilenler,zaman içinde koyu ve fanatik birer Ortodoks Rum’a dönüşerek asimile olmaktan kurtulamamışlardır.
Bugün Sfakya,Abadiya,Varvarya ve Serakine gibi yörelerde yaşamakta olan yerli halk,bu asimile olan Serakenler’in torunları olduklarını her halleriyle kanıtlamaktadırlar.
Bu gün Giritli Hıristiyanlar’ın Araplar’la olan akrabalık gerçeğini dünyaca ünlü Giritli yazar Nikos Kazancakis de El Greko’ya Mektuplar adlı eserinde kabul etmekte ve dolayısıyla kanıtlamaktadır.Kazancakis kitabında bu Araplar’ın soyundan geldiğini iftiharla anlatırken şöyle der:

‘’Kendi içime doğru eğiliyor ve ürperiyorum;atalarım baba kökeninden denizde kanlı korsan,karada savaşçı,Tanrı’dan ve insandan korkusuz;anam soyundan,bütün gün güvenle toprağa eğilmiş,tohum eken,güvenle yağmurları ve güneşi bekleyen,ekin biçen ve akşamüzeri evlerinin eşiğinde kollarını kavuşturup Tanrı’ya ümit bağlayan esmer,basit köylülerdi.’’

‘’…Babamın soyu,Mağalo Kastro’dan iki saat uzakta Varvarus adı verilen bir köyden gelmektedir.Bizans Kralı Nikiforos Fokas,onuncu yüzyılda Girit’i Araplar’dan aldığı zaman,katliamdan arta kalmış ne kadar Arap varsa onları birkaç köyde toplamış ve bu köylerin adına Varvarya denmiş.Babadan yana atalarım,böyle bir köyde kökleşti ve hepsinin ruhunda Araplar’a özgü özellikler vardır.’’

1900’lü yıllarda adada bulunan binin üzerindeki köy ve kasaba ismi,araştırıldığında,çoğunun Arapça isimler olduğu görülecektir.Bunlar,ya iskan edilen yerin yeni adını belirtir veya çağın Arap ülkelerindeki şehir ve köy isimlerini çağrıştırır.
Mübadeleye kadar (1924) adanın bir çok yöresinde bulunan bazı köy ve kasaba isimlerinin Arapça yer adlarından uyarlanmış şekliyle Giritlice’ye yerleştiği bir gerçektir.Badya/Abadya,Havra,Serakina,Rukaka/Rukak,Kaneni/Kanen,Muline/Muyane,Zakaro/Zagar,Azali/Ezal,Kaçaba/Kasaba,Saba/Saba,Skalati/Askalan.Hadru/Hader,Ambaru/Ambar,Bedevi/Badiya,isimlerinde görüldüğü gibi.Günümüzde bu isimlerin çoğunun yerini Rumca adlar almıştır.
Bu gün bu bölgelerde yaşamakta olanların,Girit’in diğer bölgelerinde yaşamakta olanlardan,şive,adet,ahlak ve sima itibariyle oldukça farklı oldukları hemen göze çarpar.

ABADYOTLAR VE ABADYA

Yüz otuz sekiz sene devam eden Girit Arap Emirliği’nin egemenliğine,Bizans İmparatoru Romanos zamanında,General Nikiforos Fokas tarafından son verilmiştir.O tarihlerde tamamına yakını Müslüman olan ada halkı zorla Hıristiyanlaştırılmış,Hıristiyanlığı kabul etmeyenlerin bir bölümü kaçarcasına adayı terk etmiştir.Kaçamayanlardan dinini değiştirmeyenler yok edilmiş,Hıristiyanlığı kabul edenler,adanın muhtelif yerlerinde mecburi iskana tabi tutulmuşlardır.İşte bunlardan dört bin kişi oldukları söylenen bir grup,İda Dağı’nın batı etekleri ile Resmo ile Milopotamu kazalarının güneyinde kalan,bu günkü Amari kasabası’nın etrafında bulunan ve denize kadar uzanan kırk bir köyden oluşan bir bölgeye yerleştirilmişlerdir.Çiftçilikle yaşamak zorunda bırakılan bu topluma Abadyotlar,ülkelerine de Abadya adı verilir.
Bu toplum ada Rumları ile karışarak asimile olmuşsa da zamanımızda,Abadya bölgesinde bunların torunlarına rastlamak mümkündür.Bu gün bölge olarak Abadya’dan söz edilmesine rağmen,Abadyot denildiğinde,bölgede yaşayan sıradan,herhangi bir Giritli kastedilir.Günümüzün Giritliler’i,kadim Abadya ve Abadyotlar hakkında fazla bir şey bilmezler.
İsmini ve müellifini tespit edemediğim,eski yazı fersude bir kitapta Abadya ile ilgili aşağıdaki bilgilere rastladım:

ABADYA
Amari Kazası Mülhakatı:
Ayvasil’in doğusunda ve Resmo ile Milopotamu kazalarının güneyinde İda (Psiloritis) dağının batısında Amari kazasının çevresinde AFRİKA’nın karşısındadır.Sahilden içerde bulunan arazi dağlık ve taşlık olduğundan ekip biçmeye uygun değildir.İda dağından akıp gelen suların etkisiyle her türlü meyve ve sebze yetişebilmektedir.Kırk bir adet köyü vardır.
Bu kazanın ahalisinin çoğunluğunu,vaktiyle adayı ele geçiren Endülüs Arapları’nın ‘’Abadiye’’ kolundan olup Rumlaşmış olan bireyler oluşturur.
Kökenleri,bugün bile hal ve davranışlarından anlaşılır.
Bugün bu bölgeye Abadiya,halkına da Abadiotes denmektedir.
(Söz konusu fersudeleşmiş kitap Sökeli Bilal Türkoğlu’na aittir.)
Abadya haritası koyulacak !

KÖYLERİN İSİMLERİ:

Anomeros
Kardakio
Yerakari
Apostoli
Orne
Platanos
Ayosyanis
Vizario
Vistayi
Monastıraki
Hordaki
Ketoklas(?)
Gorgosi
Patsos
Meronas
Sata
Vathiyako
Nisavri
Aposeti(?)
Klisidio
AMARİ
Vrives
Mesonisiya
Pandanasa
Opsiyas
Lohria
Apadulu
Kurutes
Lambiotes
Thronos
Genna
Smiles
Elenes
Voleones
Klima
Andaktos
Ayparaskevi
Furfuras
Platanya
Kaloyeros
Meronas
Bu gün artık orijinal Abadyotlar’ın varlığından söz edilemez.Bin küsür seneden bu yana bu cemaat Giritli Rumlarla kaynaşmış ve eriyip yok olmuştur.Bazı örf ve adetlerin halen korunmasına rağmen,Rumluk o derece benimsenmiştir ki,Venedik ve Osmanlı dönemlerindeki ayaklanmalarda bu yöre halkı daima başı çekmiş,yönetime dert olmuşlardır.
Konuyla ilgili araştırmalarım sırasında kendisinden bilgi istediğim Kandiye’li dostum Manol Sfakanakis Abadyotlar’a değinen bir mektup yollamıştı:

‘’…Abadya ile ilgili olarak Resmo’nun haritasını gönderiyorum.Orada Platanos kasabasının etrafındaki Abadya’yı oluşturan köyleri işaretledim.Orada meşhur Abadya’lı Türkler (Arap asıllı Hıristiyanlar’ı kastediyor) bu gün hala oralarda,diğer Hıristiyanlarla beraber yaşıyorlar.
‘’Abadya’lı Türkler’in nereden geldikleri hakkında çeşitli bilgiler var.1800 öncesinde bölgeyi gezmiş olan Fransız gezgin Olivier,hatıralarında o bölgeye yerleşmiş olan Araplar’dan ve Abadyotlar’dan söz eder.O yıllarda burada henüz Arapça konuşulduğundan ve kıyafetlerde farklılıklardan bahseder.
‘’1834’te bölgeye gelen Robert Pashley,o tarihte de henüz değişen bir şey olmadığını söyler ve Olivier’in saptadıklarını onaylar.’’

Manol Sfakanakis’in mektubu da ,bu bölgede yaşayan Hıristiyanlar’ın yaşam tarzlarının bu gün bile farklılık göstermekte olduğunu ortaya koymaktadır.
Fakat 1800’lü yıllarda Olivier’in ve Robert Pashly’nin sözünü ettiği Arapça konuşan toplumun,Abadyotlar olması mümkün değildir.Bunlar o tarihlerde hala Arapça konuşmakta olan ve 1669’dan sonra Abadya’ya yerleştirilen Suriyeli ve Mısırlı askerlerin torunları olsa gerektir.Kadı defterlerinin çevirmeni Stavrinidis’i de yanıltan nokta 961 yılından 708 yıl sonra,yani 1669’dan itibaren aynı bölgeye bu sefer Müslüman Araplar’ın (Yeniçeriler’in) yerleştirilmiş olmasıdır.Bu Araplar da diğer Osmanlıunsurları gibiTürkleşerek Girit Türk Müslüman toplumunun oluşumuna katkıda bulunmuştur.
Kandiye muhasarası esnasında Girit’teki Osmanlı ordusunun bir bölümünü Suriye’den ve Mısır’dan getirtilmiş yeniçeri ve sipahiler oluşturmaktaydı.Fethin ardından,bu askerler adada görevlendirilerek,Resmo,Kandiye ve Sitiya bölgelerine yerleştirildiler.Arap asıllı bu askerler,bazılarınca yanlış olarak Abadyotlar olarak gösterilirler.
Kandiye mahkemei şer’iye kayıtlarının (Kadı defterlerinin)çevirmeni N.Stavrinidis’in bile bu fikre kapıldığına şahit olmaktayız.Nitekim,çevirilerindeki bir dipnotta (Cilt B,sayfa 67/68) Bigge’ye gönderme yaparak ve kadı defterlerindeki bir yazıyı ileri sürerek,fetihten sonra adaya iskan ettirilen Mısırlı ve Suriyeli askerlerin Abadya’nın kurucuları olduklarını söyler ki,bu kesinlikle doğru değildir.

STAVRİNİDİS’İN DİP NOTU:


‘’…ABADİYA kazasının isminin,aslında Arapia ismi ile ilgili,Arapça bir ad olduğu Yanios tarafından kesin bir ifadeyle ileri sürülmektediriBilindiği gibi,Kandiye’nin 1647-1669 yılları arasındaki kuşatılması esnasında,Türk ordusunda görevli bulunan Mısır’lı ve Suriye’li yeniçeriler,Türklerin eline geçen adanın Türkler tarafından tamamen zaptına kadar devam etmiştir.
‘’Iraklion (Kandiye) şeriat mahkemeleri kayıtlarına göre Girit’in Resmo şehrinin muhafazasını üstlenen Mısır’lı yeniçeri taburu bu görevini 1693 yılına kadar devam etmiştir.Aşağıda sunulan 1138 sıra sayılı tercümeye bakınız.
‘’Kandiye’nin kuşatılması esnasında,Mısır’lı ve Suriye’li yeniçerilerin rolleri hakkında bilgi edinmek için BİGGE’nin,Kampf um Kandia in den jahren 1667-1669,Berlin 1899 adlı eserin 156.sayfasına bakınız.
‘’Bundan başka,PLATONOS köyüne dair Abadya kazasındaki vakıf kayıtlarında,orada bulunan kilise’nin camiye dönüştürüldüğü görülmektedir.Yine,şeriat mahkemesi kayıtlarında adı geçen Suriyeliler’in HOMS şehrinden geldikleri ve bu şehrin Suriye’nin Tripolis şehrinden 50 kilometre uzakta bir sahilde bulunduğu yazılmaktadır.Ayrıca,Abadiya bölgesinin kurucuları Mısır’lı ve Suriye’li yeniçerilerin veya sipahilerin Venedik-Türk savaşı süreci içinde,Türk yönetimince bu yöreye iskan edildikleri,sözü edilen kayıtlardan öğrenilmektedir.’’
1138 numaralı tercümeye baktığımızda ise Abadya veya Abadyot kelimesine rastlamayız:
‘’KADI DEFTERLERİ,Yunanca’ya tercüme sıra no.:1138
‘’T.H.A.Kodika 8,sayfa:132 15 Şaban 1105 (10 Nisan 1694)
‘’İlgi:RESMO KALESİNİN KORUNMASI İLE GÖREVLİ MISIR’LI YENİÇERİLER
‘’Resmo Kalesi’nin muhafazası ile görevli,Mısırlı yeniçeri taburu erlerinden Abbasoğlu Hüseyin Beşe,bu taburun erzak ve diğer ihtiyaçlarını temin eden vekilharçlığa talip olmuştur.
‘’Adı geçenin bu dileği,meslektaşı tabur vekilharcının ölmüş olması sebebiyle kabul edilmiştir.’’

Yine Stavranidis’in sözüne ettiği diğer belge de aşağıda sunulmuştur:
BİGGE.KAMPF UM CANDİA İN DEN JAHREN 1667-1669,Berlin 1899
DİE BELAGERUNG VON CANDİA İM JAHRE 1668
(Stavrinidis’in dipnotu ile ilişkili belgenin Osmanlıca’dan Yunanca’ya çevirisi,bugünkü Türkçe’ye aziz dostum,emekli öğretmen Sayın Mustafa Genç tarafından yapılmıştır.Kendisine teşekkür ederim.

Sabionara adlı kulenin (burç) önünde,7 batarya nizamında toplam 26 top,8 havan (çakaloz) faaliyet halindeydi.8000 kişi saldırı için siper ve istihkamlarda beklemekte,3000 beldar da kazı işleri ile meşgul olmakta idiler.Muhasarada olanların bir huruç yapmalarına karşı tesirli bir şekilde karşı koyabilmek için de ayrıca,müstahkem mevkiin doğusunda yükselen kayalık yamaçlarda,üst üste sıralar halinde kazılmış kovuklara yerleştirilmiş tüfekçiler,kalenin önündeki sahanın surlara kadar olan k a
Kandiye’nin önünde bulunan Türk kuvvetlerinin tablosu,yetersiz kaynaklardan tespit edilebildiği kadarıyla şöyleydi:Sol kanatta,San Andrea burcunun karşısında;büyük vezir ortada kalmak üzere,emrinde,Türk Yeniçeri Alaylarının büyük bir kısmı bulunmaktaydı.Ortada,güney burçlarının karşısında, (Ankebut) Ahmet Paşa’nın emrinde nisbeten güvenilir MISIR ve SURİYE birlikleri ve sağ kanatta Sabionara burcunun önünde,Kara Mustafa Paşa emrinde Anadolu yardımcı kuvvetleri ile birkaç yeniçeri Yeniçeri Alayı yer almışlardı.Yani en iyi ve en cesur birlikler iki uca yerleştirilmişlerdi.
‘’Türkler yapmış oldukları muhtelif hücumlarda büyük kayıplara uğrayarak püskürtülmelerinden,gerekli dersi almışlar ve ancak kritik durumlar için hücuma geçmeyi öğrenmişlerdi.Mesela,bir topçu mevziinin geri alınması veyahut patlatılmış bir lağımdan sonra o anki moral bozukluğundan istifade edilmesi gibi.Bu arada kişisel olarak büyük kahramanlıklar göstermişlerdir.Ölümden korkusuzlukları ve başarısız olmuş olan atakları inatla tekrarlamaları,çok tehlikeli hasım olduklarını göstermekteydi.Başlamış oldukları bir harekattan,büyük kayıplara da malolsa,çok ender olarak vaz geçmekteydiler.
‘’Muhasarada olanlar ise,büyük ataklardan çekinmekteydiler.Zira kazandıkları küçük başarılar için büyük zararlara uğramaktaydılar.’’
İşte Stavrinidis bu bölümde sözü edilen MISIR ve SURİYE birliklerine işaret etmekte ve bunu kanıt olarak sunmaktadır.
Atina,13 Nisan 1930 tarih ve 313 sayılı Buketo dergisinde yayımlanan ve İstanbul’un fethi esnasında yaşandığı ileri sürülen ‘’Aleksiyu (Bahçekapı) Burcu Müdafileri,Elli Giritli’’adlı olay da,aslında Stavrinidis’in yanıldığını göstermektedir.Bu yazıda hikayenin iki kahramanından ‘’Abadyanus’’ (Abadyalılar) olarak söz edilmektedir.Konumuzla ilgisi nedeniyle,Abadya ve Abadyalı kelimelerinin kullanıldığı bölüm aşağıya aynen alınmıştır:
‘’İmparator Konstantin’in elli mevcutlu bir çektirinin sorumluları olan ABADYA’lı iki kaptana sonsuz güveni vardı.Kaptan Manol ve Kaptan Lefter,ABADYA’lı iki kuzen,denizci ve cengaver.’’

Olayın 1453 yılında geçtiği ve Hıristiyan Abadyotlar’dan söz eden hikayenin 1930 da neşredildiği göz önüne alındığında,Stavrinidis’in 1985’te neşrettiği çevirinin dipnotunda kanıtlamaya çalıştığı,’’Abadya’nın kurucuları,1669’da adada kalan Mısırlı ve Suriyeli askerlerdir’’tezinin bu hikayede anlatılanlarla uyuşmadığı görülmektedir.
Herşeye rağmen,değerli çevirmenin,kadı defterlerine sahip çıkarak,bunları Osmanlıca’dan Yunanca’ya çevirmek suretiyle Girit tarihine yaptığı hizmet küçümsenemez.Kendisine teşekkür borcumuz vardır.
Ayrıca bunlardan başka,Mehmet Selahi Bey, 5 Kanunuevvel 1305/1890 tarihli raporunda,Abadya’dan şu cümleyle söz etmiştir:’’Vapurun oradan (Kandiye’den) hareketi ile gece saat üçte,Resmo’ya muvasalatına kadar güvertede Emin bey ile Şurişin hükmü altında kalan ABADİYA ile civarı ve emalinin harekatı hakkında te’ati-i efkar olunmuş ve İstiye denilen mevki adanın cihet-i şarkiyyesinin dar bir geçit ile kısm-i garbisine merbüt bulunduğu berzah olup,eğer bir kuvve-i kafiye-i askeriyye orayı tutacak olursa,isyanın taraf-ı şarkiyyeye sirayet edemeyeceğini ifade etmiş ve haritaya müracaat ile fi’I-hakika mevki-i mezkurun haiz-i ehemmiyet bulunduğu görülmüştür.’’
Bu raporu yayıma hazırlayan sayın Prof.Dr.Münir Aktepe,makalesinin indeksinde ise bize şu bilgiyi aktarır:’’Abadiya:Girit Adası’nda Abadiyotlar’ın sakin bulunduğu yirmi kadar köyü havi bir bölge.’’
Konuyla ilgili Hanyalı Hüseyin Kami Bey’in kitabında yer verdiği bilgi de oldukça ilginçtir:’’Hicri 1182,(miladi 1768)’de,İsfakiyeliler Rusya İmparatoriçesi Katerina’nın tahriki ileisyan ettiklerinde,İslam askeri onların köylerini bastıklarında,soylarını belirten bazı soy ağaçları bulduklarını,sözüne güvenilir raviler naklederler.’’
Hüseyin Kami Bey’in telifinde anlattığı bu olayda sözü edilen şecereler,Hıristiyan İsfakyalılar’ın Arap soyundan geldiklerinin ve onların torunları olduklarının delillerindendir.
Bütün bunlara rağmen Varvarya’ya,Abadya’ya,Sfakya’ya ve adanın diğer bir çok yöresine yerleşen Rum Arap melezlerinin bugün etnik kökenlerinin bilincinde olduklarını ve geçmişlerini hatırladıklarını,bildiklerini,kendilerini ayrı sandıklarını söylemek mümkün değildir.Bunlar adadaki Hıristiyanlar’la ve istirdattan sonra adaya göç ettirilen diğer Hıristiyanlar’la karışmak suretiyle kelimenin tam anlamıyla asimile olarak mübadele öncesindeki Girit Rum toplumunu oluşturmuşlardır.
Mübadeleden sonra Girit’e iskan edilenTürkiyeli Rum muhacir ve mübadiller,yerli Rum cemaatini her yönü ile etkileri altına almış,dolayısıyla adadaki orijinal Giritlilik’le birlikte,gerçek Giritliler’ce konuşulmakta olan Giritlice de kaybolmaya yüz tutmuştur.
Bugün artık adada özgün Giritliler’den ve Giritlice’den bahsetmek mümkün değildir.Ada halkı artık tümüyle mütecanis,Ortodoks bir Yunan toplumudur ve bugünkü Yunanlılığın ve Yunan kültürünün bir parçasıdır.
Fethinden Mübadeleye Kadar Girit Olayları
2.ci Kitap (Hüzünlü Mazide Yaşananlar.
Ali Ekrem Erkal