Zorla göç 2 aileyi toprak zengini etti

Girit ve Girit Türkleri ile ilgili Haberler
Cevapla
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Zorla göç 2 aileyi toprak zengini etti

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 20 Kas 2019, 23:28

Zorla göç 2 aileyi toprak zengini etti

1923'te imzalanan Lozan Anlaşması'na göre Yunanistan'la yapılan nüfus mübadelesinin yeni bir zenginlik furyası yarattığı, bu furyadan sonra zengin olanlar arasında iki Egeli'nin de bulunduğu iddia ediliyor

Akşam Gazetesi yazarı Gürkan Hacır, 'Bağa, bahçeye konanlar' adlı yazısında "Bugünkü Türkiye'yi anlamak istiyorsanız bir avuç insanın yaşadığı 'lüküs hayat'ın kaynağını didiklemelisiniz" diyerek mübadele sonrası zengin olanlara değiniyor. Buna göre Sökeli toprak zengini Fahri Tanman'ın babası Ahmet Hulusi Tanman, mübadele öncesi Selanik Belediye Başkanı'ydı. Tarımla ilgili birisi değildi. Oğlu mübadelede geldiğinde ona başta Söke olmak üzere araziler verildi. Tanman bir çocuk aracılığı ile çekilen kura ile en büyük toprak ağalarından biri oldu. Diğer Egeli, İzmir'in yerlisi Şerif Remzi Reyent. Reyent'in mübadele yıllarında serveti arttı. Çocuğu olmadığı için servetinin tamamını bıraktığı Ayla Ökmen sadece gayrimenkul geliriyle 2001'de vergi rekortmeni oldu.
Büyük Mübadele


Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi veya Değişimi, 1923 yılında Lozan Antlaşması'na ek protokol uyarınca Türkiye ve Yunanistan'ın kendi ülkelerinin yurttaşlarını din esası üzerine zorunlu göçe tabi tutmasına verilen addır. Bu uygulamaya Lozan Antlaşması sırasında karar verildiği için kısaca Lozan Mübadelesi de denir. Göçe tabi tutulan kişilere ise Mübadil denir.

Mübadele ile, 1.250.000 Ortodoks Hıristiyan Rum Anadolu'dan Yunanistan'a, 200.000 (500.000?) Müslüman Türk de Yunanistan'dan Türkiye'ye göç etmek zorunda kalmıştır. Mübadele kapsamına giren kişiler ile mübadele kapsamına girmeyen kişiler arasındaki ayrımın ana kriteri ırk ya da dil değil din olduğu için Rum denilenlerin arasında, Türkçe'den başka dil bilmeyen ve konuşmayan Türk Ortodoks Hıristiyan Gagavuzlar ile Karamanlı Ortodoks Hıristiyan Türkler, Yunanistan'dan gelen Müslümanların arasında da Türklerin yanında Bulgarca konuşan Pomaklar, Romence konuşan Ulahlar, Rumca (Yunanca) konuşan Patriyotlar ve kendi dilleriyle konuşan Arnavutlar da bulunmuşlardır.

Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi kapsamında Türkiye'de sadece İstanbul kenti ile Gökçeada ve Bozcaada'da oturan Rumlar, Yunanistan'da ise sadece Batı Trakya Türkleri mübadeleden muaf tutulmuşlardır.

Mübadelede Yanya, Selanik, Drama, Kavala,Vodina ve Girit'ten Türkiye'ye gelen nüfus Doğu Trakya ve Batı Anadolu'da Rum azınlığın ayrılışı ile boşalan yerlere iskan edilmişlerdir. Mübadillerin yoğun olarak iskan edildikleri şehirler Adana, Edirne, Balıkesir, Samsun, İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli, İzmir, Kocaeli, Mersin, Manisa, Çanakkale ve Bursa idi.

Değişimin çok büyük bir bölümü 1923-1924 yıllarında gerçekleşmiş, ancak geriye kalan az sayıda olayda 1930 İnönü-Venizelos sözleşmesine dek zorunlu göç uygulamasına devam edilmiştir. Zorunlu göç gerek Türk gerek Yunan ekonomisinde yaklaşık 20 yıl süren ağır bir krize yol açmıştır.


İşte o yazı...

Bağa, bahçeye konanlar


Ermeni meselesine (tehcire) bambaşka bir açıdan, ekonomik ve sosyal boyutu yönünden yaklaşmak istiyorum. Tehcir kararı sonrasında Ermeni bağları, bahçeleri, tarlaları, konakları kimin üzerine geçirildi? Yüzleşmemiz gereken soru budur. Ermeni tehciri Türkiye'de hangi büyük zenginliğe dönüştü?

Fransa'nın Ermeni soykırımını tanıma kararı hepimizi sarstı. Hiçbir tarihi bilgiye / belgeye dayanmadan alınan bu karar
kimi ikna edebilir? İttihat Terakki merkez-i umumisinin bir kırım emri verdiğine dair belge elimizde yoktur. Üstelik tehcir kararı istanbul'dan tek bir Ermeniyi kapsamamışken hangi soykırım? Kabinede Ermeni Bakan varken hangi soykırım? Geçiniz. Fransa bize yapılan siyasi taarruzun öncü birliğidir sadece... Tarihle, insan hakkıyla alakası yoktur. Ama bakınız... Ben Ermeni meselesine (tehcire) bambaşka bir açıdan yaklaşmak istiyorum. Ekonomik ve sosyal boyutu.
Tehcir kararı sonrasında uçsuz bucaksız Ermeni malları kimlere gitti? Bağlar, bahçeler, tarlalar, konaklar kimin üzerine geçirildi? Yüzleşmemiz gereken soru budur. Ermeni tehciri Türkiye'de hangi büyük zenginliğe dönüştü?

'GÖÇ'LE ZENGİNLİK


Biraz geriye gidelim...
Yakın tarihimizde yaşadığımız üç büyük göç dalgası aynı zamanda üç büyük zenginlik furyasıdır.
Yunanlıların 'Küçük Asya Felaketi' olarak adlandırdıkları 1914 Rum göçü, Anadolu'ya sıkışmış imparatorluk (İttihat Terakki) yönetiminin esaslı ilk operasyonuydu. Balkanlar'dan da çekilmek zorunda kalan Osmanlı İmparatorluğu'nun milliyetçilik rüzgarını da arkasına alarak yaptığı bir sürgün harekatıydı. Özellikle Batı Anadolu'daki Rumların malları pay edildi...
Ardından 1915 Ermeni tehciri geldi. Bu kez Ermeniler kovalandı. Ve bu apar topar göç sonunda yüzlerce yıldır sahip oldukları zenginliği bir günde bırakmak zorunda kaldılar. Sırada yağmalanmayı bekleyen Ermeni malları vardı...
Üçüncü büyük dalga ise resmi anlaşmayla oldu. 1923'te imzalanan Lozan'a göre yapılan Yunanistan'la nüfus mübadelesi yeni bir zenginlik furyası yarattı.

Burada bir parantez açalım. Bugün hemen her toplumsal olumsuzlukta neden bu kadar ilkesiz bir toplum olduğumuzu sorguluyoruz. Vergi kaçıran, kurallara uymayan, uyanıklık yapmaya çalışan, yaşadığı topluma ve devlete güvenmeyen bireyler olduk. Bu toplumsal psikolojinin altında sakın bir yağma kültürü olmasın? Çünkü bizde normal bir sermaye birikimi olmadı. Hep bir vurgun ve fırsatlar ekonomisi oldu. Osmanlı'nın son döneminde de, Cumhuriyet'te de... Rant yemek en temel sermaye birikim metodumuz oldu. Bu fırsatlardan yararlanan grubun da ağırlıklı olarak göçmenler olduğunu belirtmeliyim. Selanik başta olmak üzere Balkanlar ve Karadeniz'in kuzey sahillerinden (Batum, Kırım vs.) göç edenler bu zenginliği paylaştılar. Bunların içerisinde Sabetaycı nüfus ağırlığı çekiyordu. Kuşkusuz tüm göçmenler için 'Sabetaycıydılar' demek mümkün değil ama önemli bir ağırlığa sahiptiler.
Konu sakın başka yerlere sapmasın.
Kimseyi etnik olarak tasnif etmek işim değil. Ama kışkırtıcı soru şudur: Anadolu'ya göç edenlerin bu kadar dahi ve yetenekli olmalarını neye borçluyuz? Bugün Türkiye'de hangi zenginlik
öyküsünün altını kurcalasanız birkaç kuşak öncesinde muhakkak bir 'göç' hikayesi bulursunuz. Bu tesadüf olabilir mi?
Sanmam!..

NASIL TOPRAK AĞASI OLDU?


Toprak zengini Cavit Oral'la başlayalım: '1908 Ermeni kargaşalığında babama ve evimize taarruz edildi. Yusuf Kemal Tengirşek'in de katıldığı bir heyet Adana'ya geldi. Babamı geçici bir zaman için Adana'dan aldılar, Mısır'a gönderdiler, biz gitmedik. Babamın Mısır'da Ermenilerin taarruzuna uğraması ihtimali karşısında bizim de bulunduğumuz Beyrut'a nakli kararlaştırıldı. Fakat babam burada 20 gün yaşayabildi. Onu toprağa vererek annem, kardeşim ve ben Adana'ya döndük.' (09.12.1961, Milliyet / Mustafa Ekmekçi'yle Söyleşi)
Cavit Oral'ın babası İhsan Fikri Bey gazeteciydi. 'İtidal' gazetesini çıkartıyordu. Meşrutiyet yıllarında yazdığı ateşli yazılarıyla tanınıyordu. Çoğunlukla Ermeni karşıtı yazılardı. Bu yüzden Ermenilerin hedefindeydi. Ama bu; dünyada köşe bucak saklanmayı gerektirecek nasıl bir düşmanlık olabilirdi? Adana'ya bir daha dönemedi ve Beyrut'ta öldü. İttihat ve Terakki'ye yakınlığından ötürü 'cemiyet'in sesi olmakla suçlanıyordu. 1908 öncesi önemli bir malvarlığı yoktu. Dahası toprak zengini hiç değildi. Beyrut'ta öldü.
Peki oğlu Cavit Oral nasıl oldu da, toprak zengini bir ağa oldu? Hem de Çukurova gibi 'bereketli topraklar üzerinde'... Babasından devraldığı Ermeni karşıtlığı tehcir sonrası 'mal'a mı dönüşmüştü? Ermeni meselesine bu gözlükle bakmalıyız.

MİLYONLUK ARAZİYİ ALDI


Sökeli toprak zengini Fahri Tanman'la devam edeyim... Belki isim yabancı gelmiş olabilir. Ama Tanman Ailesi, kamuoyunun yakından tanıdığı bir aile. Koçlar'dan Moranlar'a, Evliyazadeler'e kadar onlarca zengin aileyle akrabalık ilişkileri var. Fahri Tanman'ın Babası Ahmet Hulusi Tanman, mübadele öncesi Selanik Belediye Başkanı'ydı. Tarımla ilgili birisi değildi. Oğlu Fahri Tanman 1923'teki mübadelede Türkiye'ye geldiğinde ona başta İzmir Söke olmak üzere araziler verildi.
Bakın Hakkı Devrim, Fahri Tanman'ı nasıl anlatıyor: 'İlgi çekici bir insandı Fahri Tanman. Paris'te ... cole Polytechnique mezunu, tahsilini Almanya'da, Amerika'da tamamlamış, Haliç'te Tersaneler Müdürü parlak bir mühendisken, bir gün işini bırakıp Söke'de, mübadelede mülk edindikleri 40 küsur bin dönüm araziyi işlemeye başlamış, Türkiye'de modern tarımın seçkin bir öncüsüydü. Sahiden bilgili, dinamik, işyerinde, tarlada, tartışmalarda olduğu kadar fikir çatışmalarında da yetenekli ve kavgacı, lider yapılı, ilgi çekici bir işadamıydı. Ben, Fahri Bey'in anti-komünist tavrını biraz katı ve haşin bulurdum. O da beni gereksiz ölçüde ılımlı bulmuş olmalı ki, basın alanında biz parasızlara omuz verme niyetinden pek faydalanamadık.'
Hakkı Bey'in hayıflanarak 'el sürmediği' ama bazı gazetecilerin omuz aldığı 'avanta' işini bir tarafa bırakalım. Biraz hesap yapalım. Fahri Bey'in, Mübadele Komisyonu kararı uyarınca aldığı arazi 40.000 dönüm
Yani 40 milyon metrekare. Nerede? Tarım cenneti Söke Ovası'nda. Bugünkü değeri 10 milyon dolarlarla ölçülemez...

UYANIK MÜBADİLLER


Peki neye göre tespit edildi dağıtılacak arazinin ölçüleri? Türkiye'ye göç edecek mübadiller, Yunanistan'da ne kadar mülkü olduğunu beyannameye yazacaktı. Ama çoğunluk mübadile bu beyannameleri hemen doldurmaması, Türkiye'deki duruma göre doldurabilecekleri söylenmişti.
Bu kayıtların hiçbiri sağlıklı değildi. Sağlıklı olmayı bırakın bir tarafa akılla da izah edilecek yanı yoktu.
Bu beyanlar esas alınarak mübadillere 5 milyon dönüm arazi, 4 milyon 833 bin zeytin, üzüm ve incir ağacı dağıtıldı. Düşünün Yunanistan'ın tarıma elverişli alanı o yıllarda sadece 9 milyon dönümdü. Türkiye'ye göç eden vatandaşlarımızın beyanı ise bizim Yunanistan'da 5 milyon dönüm arazimiz var şeklindeydi. Şahsi beyana göre doldurulan beyanlarla neredeyse Yunanistan'ın tamamı Anadolu'da konuşlanmış olacaktı.
Peki bu herkesin kafasına göre doldurduğu beyannameyi Selanik Belediye Başkanı Ahmet Hulusi Tanman ve oğlu Fahri Tanman nasıl doldurmuştur dersiniz?
Sonucu aslında az önce yazmıştım.
40 bin dönüm... Fahri Tanman Türkiye'nin en büyük toprak ağalarından biri oldu.
Peki dağıtılan bu arazilerin yer tespiti nasıl yapıldı?
Mübadeleyle ilgili önemli bir çalışmaya imza atan Kemal Arı'nın kitabına bakalım: 'Önce aile reislerinin adları ufak kağıtlara yazıldı, bükülüp bir keseye konuldu; komisyon üyelerinin ve ihtiyar heyetinin öncülüğünde bölüşümü yapılacak araziye gidilerek adların konulduğu keseden, bir çocuk aracılığıyla bir kağıt çektirildi. Çekilen kağıtta kimin adı yazıyorsa, ilk ölçümü yapılan tarla, o kişi adına kayıtlara geçildi.

VERGİ REKORTMENİ 'AYLA HANIM'


Köylerde bile durum böyleyken büyük kentleri düşünebiliyor musunuz? Örneğin İzmir'i ele alalım.
Mübadele kapsamında göçmenlere, sadece İzmir'de 3 bin 815 dönüm bahçe, 59 bin 15 dönüm bağ, 280 bin 599 dönüm tarla, 433 bin 305 adet zeytin ağacı paylaştırıldı. İzmir'de Rum nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı Alsancak, Karşıyaka, Göztepe gibi gözde semtler nasıl dağıtıldı? Dünyanın en güzel kentlerinden biri olan İzmir nasıl ve kimlere pay edildi?

Bu büyük mülk dağıtımından sadece göçmenler değil, kudretli yerliler de faydalandılar. Bir isim mi istiyorsunuz? Hemen! Şerif Remzi Reyent...
İzmir'in önde gelen isimlerinden biriydi. İncir ithalatçısı olarak ünlenmişti. Ama mübadele yıllarında servetinin ve edindiği mülklerin sayısının nasıl çılgınca arttığını uzun yıllar sonra öğrenecektik. Şerif Remzi Bey'in çocuğu olmadığı için servetinin tamamını bıraktığı Ayla Ökmen Hanım sadece gayrimenkul geliriyle 2001 yılında vergi rekortmeni olunca işin mali boyutu ortaya çıktı. Ayla Hanım 2001'de 1 trilyon 113 milyar kira geliri gösterip, 369 milyar 825 milyon lira vergi ödeyerek vergi rekortmeni olmuştu. Ayla Ökmen'in sayısını bilmediği mülklerinden birisi de İzmir'in sembollerinden biri olmuş Asansör'dür. Ayla Hanım depo olarak kullanılan bu yeri 1983'te İzmir Belediyesi'ne bağışladı. Ve Belediye de ona şükranlarını sunarak bir plaket verdi. (Haksızlık etmeyelim, Ayla Hanım'ın bu akıl almaz zenginliğine bir küçük katkı da evliliğiyle gelmişti. Hayatını bir başka önemli 'mirasçıyla' birleştirmişti. Atatürk döneminin Tarım Bakanlarından Mümtaz Ökmen'in oğlu Laçin Ökmen'le. Laçin Bey de her ne kadar icralarla boğuşsa da büyük arazi zenginiydi. Talihsiz bir cinayete kurban gitti. ) Örnekleri istediğiniz kadar çoğaltabilirim.

SERVET TRANSFERİ İNCELENMELİ


Ermeni meselesinin (Rum malları da elbette) insan hakları boyutundan daha mühimi, bir avuç azınlığa yapılan servet transferidir. Bugünkü Türkiye'yi anlamak istiyorsanız bu bir avuç insanın yaşadığı 'lüküs hayat'ın kaynağını didiklemek zorundasınız. Çok değil birkaç kuşak geriye gidin! Didiklediğiniz aile tarihlerinde karşınıza muhakkak bir 'ekalliyetin malı' çıkar!


https://www.haberekspres.com.tr/izmir/z ... 27897.html
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir