ALİ ONAY SÖYLEŞİLERİ Taylan KÖKEN

Giritli Tanınmış şahsiyetler
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ALİ ONAY SÖYLEŞİLERİ Taylan KÖKEN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 26 Eki 2020, 18:58

Burnumum Ucunda Tarihin Kokusu: Ali Onay- Derya İzgiş (6)

Şirin bir Ayvalık evi… Aile yadigârı eşyalarla, fotoğraflar ve anılarla dolu bir ev… Büyük Mübadelenin izlerini taşıyan, geçmişine tutunmuş, geleceğini özenle yaşamış Ali Onay’ın Ayvalık-Cunda’daki evindeyiz. 1918 yılı Girit-Resmo doğumlu Ali Onay, 1924 yılında Büyük Mübadele ile gelip yerleştikleri Ayvalık Cunda (Ali bey) Adası’nda yaşıyor. Erken yaşlarda babasının kurduğu yağhanede çalışmaya başlar. Askerlik sonrası kendi yağ fabrikasını kurar, maden işletmeciliğiyle uğraşır bir süre. Hayatının kadını Fatma Hanım’la evlenir. Kendi ailesini kurar ve 3 çocuk babası olur. Mutlu bir yaşamın ardından, Fatma hanım gözlerini dünyaya kapatır. Ali bey, anılarıyla birlikte kalabalık bir yalnızlığa mahkum olur. Bu günlerde 95 yaşını süren ve canlı bir tarih olan Ali beyi ilk ziyaret eden biz değiliz. Allah uzun ömür versin ki; Son da olmayacağız…



Resmo’dan gelişinizi ve sebebini anlatır mısınız?


Girit Adası Yunanistan’ın himayesine geçtikten sonra, İslam halkı ortada kaldı. Ticaret hayatı sona erdi. Baskılar arttı. 1923 Lozan Anlaşması’ndan sonra yaşanan büyük mübadele ile pek çok insanın hayatı değişti. Yunanistan’da yaşayan Türkler buraya, Türkiye’nin belirli yerlerine, burada yaşayan Rumlar da Yunanistan’a gönderildi. Babam daha önce işle ilgili Ayvalık’a gelmişti. Bu sebepten dolayı adaya (Cunda Adası) geleceğimizi haber aldığı zaman çok sevindi.

O tarihlerde Girit’te komisyonlar kuruldu. Herkesin malları ve bu malların değerleri tespit edildi. Eşyalarımızı koymak için sandıklar tanzim edildi. O arada babamın paraları nasıl geçireceği endişesi başladı. Bizim çok yüksek bir karyolamız vardı. Babam onların alt tekerleklerini çıkarttı ve bunların içine altınları doldurdu. Karyola ayaklarını hususi bir kasa yaptı, çemberlerle bağladı, çaktı. Onları hep yanında taşıdı Türkiye’ye gelene kadar. Baba, Annem, kardeşim, halam, eşi ve kızı; yedi kişi Cunda’ya geldik. Yolculuğumuz iki-üç gün sürdü. Adaya ayak bastığımızda 1924 yılının Mayıs ayının bir Cumartesi günüydü, ikinci Türkiye Vapuruyla gelmiştik. Adaya geldiğimizde, bizden altı ay evvel birinci Türkiye seferiyle gelenler bizi rıhtımda davullarla karşıladılar.



Ali bey sohbet ederken birden sustu, torunu Pelin Onay’a likör ikram etmesini söyledi. Koyu yeşil ve etiketi olmayan bir cam şişe içindi geldi vişne likörü. “Dedem misafirlerine ikram edeceği likörü kendi yapıyor” dedi. Pelin hanım… Benim gibi alkolle arası pek olmayan birinin bile içmeye doyamadığı harikulade bir tat… Bu likör için Ali beye teşekkür ediyor ve sohbetimize devam ediyoruz.

Bizi karşılayan yetkililer dediler ki; “Siz 15 gün karantina altına alınacaksınız.” Sahilde o zaman Rumlardan kalma bir fabrika vardı. Bütün mübadillerin eşyaları oraya kondu. Babam o dört karyola ayağını en dibe sakladı ve sandıkları onların üzerine yığdı. Orada 15 gün kaldık. Ondan sonra bize bir ev verdiler. Verdikleri ev o kadar küçüktü ki, sandıklarımız bile zor sığıyordu. Bir türlü sığdıramadık eşyalarımızı bu eve. Neyse ki; Kısa bir süre sonra, yola çıkmadan doldurduğumuz mal beyanları doğrultusunda başka bir ev tayin ettiler. Hükümet Girit’te beyan ettiğimiz formüllere ( belgelere formül denirdi o dönemler) bakıp, hala oturduğumuz evi, bin kök zeytin ağacı ve 5-6 dönüm arazi vermeyi uygun gördü. Tüm bu mallar Girit’te bıraktığımız malların %40’nı karşılıyordu. Kalanı ise Türk Devletinin kasasına kaldı.



Büyük Mübadelenin, 6 yaşında küçücük bir çocuğu Ali Onay. Tüm olup bitenİ anlatırken, hala gözlerinde o günlerin acısını, kederini görebiliyorsunuz.

Babasının oğlu

Ali beyin babası Hasan Bey, Girit’te olduğu gibi, burada da ticaretle uğraşmaya karar verir. Önce sabunhane ve bir süre sonra da yağhanesini kurar. İyice yetişen ve babasıyla çalışmaya başlayan Ali Onay eğitimine devam edemez. Babasının yanında çok iyi yetişir ve piyasa adamı olur. Babasının vefatından sonra da, yağhaneyi işletmeye devam eder. Bir gün Ali Onay’ın askerlik zamanı gelir. Babasından kalma yağhanenin başına bir müdür atayıp askere gider. Askerlik dönüşü bir Zeytin Yağı fabrikası kurar ve kardeşini de yanına alır.



Babanız kaç yılında vefat etti?


1938 yılının Mart ayının sonlarıydı. Babamın kurduğu yağ değirmeni çok iyi işliyor, işlerimiz çok iyi gidiyordu. O gün babam tarlalarda çalışan işçilerin yanına gitmek için kahyadan atı istedi. Kahyanın atın bir haftadır dışarı çıkmadığını ve damlı olduğunu söylemesine rağmen dinlemedi ve atı eyerleyerek yola çıktı. Mahalleden çıkıp Taksiyarhis kilisesinin önünden geçerek değirmen yoluna yaklaşırken çitle çevrilmiş olan tarlamızda (şimdiki okulun arkasındaki tarlalar) tam kapının hizasına geldiği zaman esen şiddetli poyrazla rezeleri yağsız kapı açılırken bir gıcırtı çıkarır at o gıcırtı ile bir adım geriler. Babam atın önünden yere düşer at terbiyeli olduğu için kımıldamayarak babamın daha fazla darbe almamasını sağlar. Babam darbeden çeşitli sıyrıklar almıştı, ama kanaması yoktu. Ertesi gün, gece yarısından sonra burnundan kan gelmeye başladı. Şehirde doktor yoktu, esen şiddetli fırtına nedeniyle motorla Ayvalık’a gidip doktor getirmekte imkânsızdı. Annem, akraba ve dostlarımızı çağırdı. Bin bir güçlükle kanama durduruldu. Ertesi gün doktor getirdik ilaçlar verdi, ama o ilaçlardan etki etmedi. Dostlarımız Edremit’te bulunan askeri Doktor Yarbay Refik Malik Beyi önerdiler hemen adam gönderip getirttik. Refik Malik Bey muayene ettikten sonra çok kan kaybından ötürü kalbinin çok zayıfladığını söyledi ve ilaçlar verdi. İlaçları kullandık ama faydalı olmadı.



Yağhaneden Madenciliğe geçiş nasıl oldu?


1944 yılında, Cumhuriyet Halk Partisi’ne iktisab ettim, daha sonra çalışmalarımdan dolayı başkan seçildim. Ama 1946 yılından sonra, İnönü’nün verdiği kararla Demokrat Parti kuruldu. Demokrat parti bucağımızda bazı akımlar sebebiyle taban buldu. Muhalefet çok sert yapılmaya başladı. Beni bucak başkanlığına seçen dostlarım benim karşıma muhalif olarak çıktılar.

İkinci dünya savaşı yıllarının ardından bir türlü düzelmeyen ülke ekonomisinin olumsuz gidişi bizi de etkiledi. Öyle ki krediler ödenmeyecek bir seviyeye geldi. Yağ fabrikamız icra yoluyla satışa çıktı. Ziraat bankasından tanıdık vasıtasıyla vade istendi. Bu sure zarfında, fabrikamız çalıştı ve borçlarımızı ödedik. Fabrika çalışırken Alibey adasında bir kurşun madeni şirketi kurulmuştu. Şirketin bir Rum ortağı ile yardımcısı fabrikamın 20 metre ilerisinde Mustafa Atalay’ın yaptırdığı bir dükkânı kiraladılar. Burasını hem yatakhane hem de yazıhane olarak kullanıyorlardı. Bu komşuluk sebebiyle bunlarla tanışma imkânı bulmuştum. Banka borçlarımı tasfiye ettikten sonra yaşadığımız boykotlarında etkisiyle kardeşimle fabrikanın makine ve alet hırdavatını satma kararını verdik. O zaman toplam olarak elimize 36.000 TL para geçti. Mevcudiyetinden bahsettiğim kurşun madeni şirketindeki sermayedar İstanbullu Miltiadis Kurteşoğlu, sebebini bilmediğimiz bir nedenle şirketten ayrılmak istedi. Komşum olan şirketin Rum ortakları Kliafos Vafiadis ve kuzeni Petroskaya Stavrinos maden şirketine sermayedar olarak girmemizi ısrarla istediler. Sürekli ısrar edilince aile içinde görüştük ve o şirkete eşimin ortak olmasına karar verdik. Madencilik de böyle başladı.

Çocuk yaşlarda doğduğu yerleri bırakıp gelmiş ve 90 yıldır bu evde, bu şehirde
yaşamış Ali bey… Bu sebeptendir ki; Ayvalık ve Ali Bey Adası’nı çok sever Ali Onay.

Biz de Ali Onay’ı…




(6) Kaynak: www.blog.miranda.com.tr / www.giritturklerikulturu.wordpress.com
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ALİ ONAY SÖYLEŞİLERİ Taylan KÖKEN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 26 Eki 2020, 19:00

ALİ ONAY- Vecdi Yılmaz Beyin Alıntıları (7)

"Girit'ten Türkiye isimli bir vapurla 24 Mayıs 1924'te Cunda adasına geldik. Ben altı yaşındaydım. Lozan antlaşması yapılınca herkes eşyalarını sandıklarına topladı. Üstlerini kenevir gibi çuvallarla kapladı. Bizim pirinç bir karyolamız vardı. Babam demir ustası bir akrabamıza tekerleklerini söktürüp, içine paralarını doldurdu. Büyük selvi sandığımıza da ikinci bir taban yaparak altınları sakladılar. Buraya Girit ve Midilli'den gelenlerin %80'i parasızdı. Verilen azıcık malı ucuz ucuz sattılar; İzmir'e, Manisa'ya, Edremit'e dağıldılar. Geride ikibin kişinin kaldığı bu adayı hatırlıyorum. Dört kilise, beş sabunhane, mengene, dükkânlar vardı. Ama hiçbiri yürümedi. Çünkü gelenlerin çoğu ziraat adamıydı. 1944'teki deprem de tuz biber oldu. Ama kiliseleri yıkan deprem değil insanlardı. Bağnazlıktan buraya gelenlerin %85'i Türkçe bilmezdi. Girit mahallesi lehçesi kullanırdık. Bu yüzden buradakiler bize "Yarı Gavur" derlerdi. Halbuki biz orada yüzyıllarca Müslüman kalabilmek için mücadele vermiştik. Girit'e 1999'da gittim. Evimizi bulamadım. Oradaki haklarımızın tamamen kaybedilmiş olduğunu bilen bir insanım. Göç etmekten başka şansımız yoktu. Dostlarıma karşı özlemim var, memlekete değil. Birkaç sene önce de gittim. 16 gün kaldım dostlarımda. Yeter ki iki halk arasında dostluk pekişsin." (NTV Tarih)

*Ali Onay’ın ise babası Resmo okulunun müdürü, beş dil biliyor...

*Ali Onay'ın dedesi beş dil biliyor, Galatasaray Sultaniyesi’nde okumuş mühendis konumunda demir yollarında görevli baş amir… Fransızcası fevkalade güzel...

*Anadolu’ya geldiğinde maddi sıkıntı yaşamış aile… Bir çoğu malını, mülkünü orada bırakmış… Ve nice Napolyon altınını…

Hatta Ali Bey şöyle der: Orada altın leğende yıkanan çocuk yani maddi durumu çok iyi olan bir aile buraya geldiğinde ekmeği bile borçla alacak hale gelmiş… Ve oradaki bir çadır buradaki bir saraya bedeldi demişler...



Benim Giritli limon ağacım Seni nerelere dikeyim Dikeyim, dikeyim
Seni kalbime dikeyim…











(7) Kaynak: www.facebook.com / Fotoğraflarla Ayvalık Nostalji Grubu / Sayın Vecdi Yılmaz’ın yazısı.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir