1923 Yunanistan - Türkiye Nüfus Mübadelesi, Millileştirme Politikaları ve Güncellenen Türk Resim Sanatı1

Girit Konulu Dergiler
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

1923 Yunanistan - Türkiye Nüfus Mübadelesi, Millileştirme Politikaları ve Güncellenen Türk Resim Sanatı1

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Tem 2021, 16:10

İNSAN VE TOPLUM BİLİMLERİ
ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
Cilt: 5, Sayı: 8, 2016
Sayfa: 2707-2741



1923 Yunanistan - Türkiye Nüfus Mübadelesi, Millileştirme Politikaları ve Güncellenen Türk Resim Sanatı1

Burak BOYRAZ

Arş. Gör., Yıldız Teknik Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Sanat Bölümü
bboyraz@yildiz.edu.tr



Öz

30 Ocak 1923 tarihinde Lozan’da imzalanan “Yunan ve Türk Halklarının Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol”, hem Türkiye hem de Yunanistan için azınlıklar adına yeni bir dönem başlatmıştır. Metin dâhilinde de ilgili dönemde Müslüman Türk ve Rum Ortodoks halklarını yeni bir sayfa açmaya iten gelişmelerin ve millileştirme politikalarının Türk resim sanatı üzerindeki etkileri incelenmiştir. Bu çerçevede çalışmanın ilk bölümünde; iki ülkeyi nüfus mübadelesine mecbur bırakan siyasi sebeplere değinilmiştir. Sonraki bölümde ise protokol eşliğinde gerçekleşen mübadeleye yer verilmiş ve mübadeleyle ilgili sayısal veriler sunulmuştur. Üçüncü bölümde de Türkiye’deki millileştirme politikaları ve Türk Resim Sanatının “dönüşümü” tartışılmış, sonuç bölümündeyse genel bir değerlendirme yapılmıştır.


Anahtar Kelimler: Sanat, Plastik Sanatlar, Resim, Siyasi Tarih, Türk – Yunan İlişkileri, Türk – Yunan Nüfus Mübadelesi.

1923 Greece – Turkey Population Exchange, Nationalization Policies & Renewed Turkish Painting

Abstract

“Convention Concerning the Exchange of Greek and Turkish Populations”, signed at Lausanne,
30 Jan.1923, has started a new period (behalf of minorities) for both of Turkey and Greece. In the text, influence of developments - in the period which forced Muslim Turkish and Greek Orthodox communities turn over a new leaf – and nationalization policies on Turkish painting art has been examined. In this context, in the first section of the study political reasons which obliged the two country to do population exchange have been mentioned. And in the next section population exchange which was realized under protocol was involved and numeric data regarding exchange was presented. In the third section nationalization policies in Turkey and “transition” of Turkish Painting Art were being discussed and finally in the conclusion a general assessment is carried out.

Key Words: Art, Plastic Arts, Painting, Political History, Turkish – Greek Relations, Turkey – Greece Population Exchange.



1Yazarın Yükseköğretim Kanunu’nun 39. maddesi kapsamındaki Yunanistan görevlendirmeleri çerçevesinde hazırlanmıştır.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: 1923 Yunanistan - Türkiye Nüfus Mübadelesi, Millileştirme Politikaları ve Güncellenen Türk Resim Sanatı1

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Tem 2021, 16:12

Giriş

Azınlık olgusunu hedef alan temel yaklaşımlar 19. ve 20. yy’lar içinde revize edilmeye başlamıştır. Bu yüzyıllarda 1815 Viyana Kongresi2 ve 1914 Büyük Britanya Notası3 gibi olaylar, azınlıklar tarihinde yeni sayfalar açmıştır
(Akgönül, 2007, s.31). Ancak 1923 yılında Türkiye ve Yunanistan arasında Lozan’da yaşanan “azınlık müzakereleri”, Milletler Cemiyeti’nin konuya dâhil olmasıyla küresel kamuoyunda bu iki olaydan daha fazla ses getirmiştir. Avrupa ve Asya kıtalarına yayılan köklü uygarlıkların mirasçıları olan ülkelerin “karar” maiyetindeki mübadele uygulamasıysa sadece siyasal ya da sosyo-ekonomik ölçekte değil, kültürel ve sanatsal düzeyde de çarpıcı sonuçlar doğurmuştur.4

Bu çalışmada da Türkiye’nin mübadeleden aldığı pay, ardından
gerçekleştirilen millileştirme politikaları ve süreç dâhilinde güncellenen Türk resim sanatını incelemek amaçlanmıştır.

İlgili amaçla; ilk olarak araştırmanın zaman dilimi daraltılmış, Türk-Yunan tarihi; mübadele öncesi ve sonrasındaki girişimlerin netlik kazandığı iki önemli olay arasına indirgenmiştir. Bunlardan ilki İkinci Meşrutiyet’in ilanı iken (1908), diğeri İkinci Dünya Savaşı (1939-1945) olmuştur.

İkinci adımda ise araştırma için literatür taraması eşliğinde bir mini veritabanı oluşturulmuş; Samim Akgönül, Sina Akşin, Kemal Arı, Evangelia Balta, Bülent Özdemir ve Halil Şimşek gibi akademisyen/yazarların notları ve yorumları incelenmiştir.5 İncelemeyle eş zamanlı olarak Türkiye ve
Yunanistan’da6 saha araştırmaları yapılmış, ortak bağlara dair miraslar
yerinde tektik edilmiştir.

Kapsam ve yöntemi ifade eden üstteki silsile ışığında totalde metin üç ana başlık altında etüt edilmiştir. İkinci Meşrutiyetin ilanından sonraki süreci anlatan ilk kısımda; o yıllardaki siyasi düzene ve azınlıkların bu düzendeki konumuna değinilmiştir. Hemen ardından Lozan görüşmelerinden
başlamak üzere mübadele yıllarından bahsedilirken, üçüncü bölümde 1923




2Polonyalılara ulusal temsil hakkı ve ulusal kurumlar kurma hakkı verilmesi (Akgönül, 2007, s.21).
3Büyük Britanya’nın Yunanistan’a ülke topraklarındaki Müslüman azınlığın korunmasıyla ilgili verdiği nota (Akgönül, 2007, s.31).
4Anlaşmayla ilgili detaylı metne Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı web sayfasından ulaşılabilir. Bkz. www.mfa.gov.tr [11.06.2016].
5Konunun Milletler Cemiyeti boyutunun da bulunması nedeniyle verileri rafine etme gerekliliği hissedilmiş, sadece Türkiye ve Yunanistan’a odaklanan bilgi ve görseller tetkik edilmiştir. Ayrıca azınlıklardan bahsederken "Müslüman Türk" ve "Rum Ortodoks" gruplar üzerinde durulmuş, aynı döneme dair ortak tarihsel paydaları bulunan Ermeni, Musevi vb. gruplar araştırma çerçevesi dışında bırakılmıştır.
6Türkiye: İstanbul, Adalar ve Tekirdağ. Yunanistan: Aleksandropolis, Kavala, Selanik, Girit.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: 1923 Yunanistan - Türkiye Nüfus Mübadelesi, Millileştirme Politikaları ve Güncellenen Türk Resim Sanatı1

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Tem 2021, 16:13

sonrasındaki milli politikalar ve sanatsal konular ele alınmış, Sonuç altında da araştırma doğrultusunda edinilen fikir ve gözlemlere yer verilmiştir.

1.Osmanlı’da İkinci Meşrutiyetin İlanı Sonrasında Yeni Siyasi Düzen ve Azınlıkların Durumu


Türkler ve Yunanlıların siyasi kaderi tarihte sıklıkla birbiriyle kesişmiştir. Her iki ulusun köklü arşivi üzerinden rahatlıkla gözlemlenebilecek bu durum, bazen iki ülkenin ortak kararı, bazen de diğer ülkelerin müdahaleleriyle bir sonuca varmıştır.7 Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun parlamenter demokrasiye geçişi yeniden denemesi olarak ifade edilebilecek İkinci Meşrutiyet dönemi8 bu tarihte hiç şüphesiz ayrı bir yere sahiptir.

Yalınlaştırılmış bir özetle; İmparatorluk 19. yy içinde bir dizi siyasi sıkıntıyla uğraşmak zorunda kalmıştır. Batı'daki gelişmelerin geriden takip edilmesi, Avrupa coğrafyasının Osmanlı aleyhtarı tutumu, Ruslarla muharebeler, toprak kayıpları ve bozulan ekonomi bu yüzyıla dair akla gelen ilk olumsuzluklardır. 19.yy'ın son çeyreğinden 20. yy başlarına kadar iktidarda bulunan 34. padişah II. Abdülhamid de (1842-1918) yine bu süreçte Osmanlı İmparatorluğu adına öne çıkan en önemli siyasi kişiliktir. Zira kendinden önce bozulan milli ekonomiyi, imparatorluğun şaşalı günlerindeki haline getirme çabasıyla restore eden II. Abdülhamid, eğitim alanında girişimlerde bulunmaktan geri kalmamış, 1895'e kadar rüştiye ve buralarda okuyan öğrenci sayısını 4 kat arttırmıştır (Akşin, 2016, s.46). Lâkin o yıllarda merkezi otoritenin zayıflaması, uyguladığı baskıcı tutum ve sansür gibi konular muhalefetin tepkisini çekmiş, aleyhtarlarını birleşmeye teşvik etmiştir. Böylece 1889 yılında kurulan ve mevcut devletin anayasal düzene oturtulması gerekliliğini savunan İttihat ve Terakki Partisi, Makedonya ihtilalını de fırsat bilerek 24 Temmuz 1908'de II. Abdülhamid'i İkinci Meşrutiyet'i ilan etmeye mecbur bırakmıştır (Akşin, 2016, s.53).9

Gelişmeler başlarda ülke içinde sevinçle karşılanmıştır. Gelgelelim
yüzyıllardır padişahlık sistemiyle yönetilmeye alışık olan Osmanlılar,
öncekinden kapsamlı olan bu güncel yapılanmaya hemen uyum
sağlayamamıştır. Dolayısıyla İttihat ve Terakki Partili Jön Türkler için ilk yıllar “kabul edilme” ve “kamusal tedirginlikleri giderme” sorunsallarıyla geçmiştir.




7 Bkz. 1897 İstanbul Antlaşması ve 1913 Atina Antlaşması.
8 Birinci Meşrutiyet için Bkz.; 1876 yılında ilan edilen öncü anayasal düzen, Kanun-i Esasi ve II.
Abdülhamid'in ilk iktidarlık yılları.
9 Konumuzla yakından ilgili olduğu için bu nokta biraz genişletilebilir. İkinci Meşrutiyet'in ilanı ilk bakışta imparatorluğun zayıflamasının sonucu ve padişah muhaliflerinin karşı propaganda niteliğindeki siyasi hareketlerinin başarısı gibi gözükmektedir. Ancak üyeleri arasında birçok subay olan İttihat ve Terakki Partisi'nin (Akşin, 2016, s.65) Türk ulusçuluğuna yakın duruşuna rağmen ülke içinde azınlıklar, ülke dışında da diğer Batılı ülkelerle yaptığı iş birliği/dayanışma da II. Abdülhamid'i bu karara iten sebepler arasındadır (Şimşek, 2016, s.17).
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: 1923 Yunanistan - Türkiye Nüfus Mübadelesi, Millileştirme Politikaları ve Güncellenen Türk Resim Sanatı1

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Tem 2021, 16:15

Aslında Jön Türkler meclisin kurulmasından evvel muhalefetle
yüzleşmiştir.10 Ancak “kabul edilme” konusu adına iktidarlık dönemini gölgeleyen asıl olay, hükümeti hedef alan ve tarihe 31 Mart Vakası (1909) olarak geçen iç ayaklanma olmuştur.11 Partiyi iç ve dış politikalarda bazen “uzlaşmacı”, bazen de “deneysel” yaklaşımlar izlemeye iten bu hareket sonrasında mebuslar radikal kararların gerekliliğine inanmıştır.

II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesini de kapsayan kararlar zinciri, anayasa değişikliği12 ile devam etmiş, gelinen noktada; özelde padişahlık makamının yetkileri sınırlandırılmış, genelde ise kişi hak ve özgürlüklerinin çerçevesi genişletilmiştir (Yılmaz, 2011, s.54). Dahası (II. Abdülhamid'in girişimlerine benzer özellikte) kültürel ilerleme sağlayacak kurumlar inşa edilmiş13, üniversiteler özerk hale getirilmiştir (Yılmaz, 2011, s.54). Aynı zamanda azınlıklarla pozitif ilişkiler kurulmuş, kökeni bu gruplara dayanan mebuslar aracılığıyla “tedirginlikler” asgari düzeye indirilmiştir.

1.1. Dış Politika


Tüm reformlara rağmen içerideki yenilikçi hava ülkenin dış politikasına yansımamıştır.

İşin özü Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesi ve Yunanistan’ın Girit adasını ilhakı, Jön Türkler için rüzgârın bir anda terse dönmesine yol açmıştır. Velhasıl İtalyanlarla yapılan 1911 tarihli Trablusgarp Savaşı da toprak kaybıyla sonuçlanınca gözler iyiden iyiye İttihat ve Terakki Partisi’ne çevrilmiştir.

Aynı şekilde balkanlardaki minimal isyanlar da yavaş yavaş endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Nitekim 1912’de Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan ittifak kurarak14 Osmanlılara karşı Balkan Savaşları’nı (1912-1913)
başlatmıştır. Savaş, Osmanlı yenilgisi ile sonuçlanırken; toprak kaybı, Balkan coğrafyasının “karışması” ve göç dalgası ülke içindeki pozitif algıya darbe vurmuştur (Bkz. Şekil 1).




10 Bkz. Osmanlı Ahrar Fırkası.
11 31 Mart Vakası temelde hala sırlarla dolu bir olaydır (Özdemir, 2015, s.223). Zira günümüzde bile bu başkaldırıya yönelik tezler ileri sürülmektedir. B. Özdemir'in vurguladığı üzere; meşrutiyetin ardından gelen kutuplaşma, dış güçlerin etkisi, şeriat isteyen gruplar ve II. Abdülhamid 'in karşı darbe planı gibi önermeler bunlar arasında öne çıkanlardır (Özdemir, 2015, s.223).
12 Bkz. Kanun-i Esasi.
13 Bkz. Milli Kütüphane, Milli Musiki, Milli Filmcilik vd.
14 Sonrasında Karadağ’da bu ittifaka katılmıştır.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: 1923 Yunanistan - Türkiye Nüfus Mübadelesi, Millileştirme Politikaları ve Güncellenen Türk Resim Sanatı1

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Tem 2021, 16:27

Şekil 1. Rumlar Balkan Savaşları sonrasında Anadolu’dan göç etmeye başlarken, Yunan toprakları üzerinden gelen göç dalgası da Anadolu’ya yönelmiştir. Bu minvalde 1912-1915
yılları arasında Osmanlı coğrafyasına gelen 240.000 muhacir Anadolu’ya yerleştirilmiştir (Tekeli
& Erder, 1978, s.48). Yunanistan ise savaş sonrasında bir tür Helenleştirme politikası (zorunlu göç
ettirme) uygulamıştır. Örnekle Selanik’te 1913 yılında % 25 olan Yunan nüfusu, 1916’da % 40’ı
aşacak orana gelmiştir (Şimşek, 2016, s.131). Kaynak: Burak BOYRAZ Arşivi / Selanik, 2016.

Totalde yaşananlar İttihat ve Terakki Partisi’nin azınlık politikalarına da tesir etmiş, hükümet “güncelleme” maiyetli adımlar atmaya başlamıştır.15 Ancak birbiri ardına gelen yönetmelikler Rum basınında “Türkleştirme” sıfatıyla anılırken, mevcut görünüm Rumlarda geleneksel imtiyazların kaybolacağı düşüncesini doğurmuştur (Şimşek, 2016, s.53). Dolayısıyla azınlıklar hükümetten hâlihazırdaki konumlarının sürdürüleceğine dair güvenceler isterken, Jön Türkler başkalaşan siyasi koşullar nedeniyle bu isteği teyit edememiştir.

1.2. İkinci Meşrutiyetin İlanı Sonrasında Azınlıklar

Jön Türklerin meşrutiyet öncesindeki “birleştirici” ve “yenilikçi” iktidar vaadi, içeride ve dışarıda alınan destek eşliğinde seçim zaferini getirmiştir. Amma velâkin iktidarlık döneminde kaybedilen topraklar, Batıda
Yunanlıların hızla büyümesi16 ve azınlıklara yönelik iç / dış merkezli tahrik girişimleri bir takım yasal düzenlemeleri zorunlu kılmıştır.

Konuya dair akademik araştırmalarda bulunan yazar Halil Şimşek, Osmanlı Son Dönemi Gayrimüslim Cemaatler 1908-1922 adlı eserinde bahsi geçen düzenlemeleri; Değişen şartlar altında ittihatçıların geliştirdikleri politikalar başlığında ele almış ve üçe ayırmıştır (Şimşek, 2016, s.5). Gayrimüslimlerin zorunlu askerlik hizmetine tabi tutulmaları, milli iktisat politikası ve eğitim


15 Bazı tarihçilere göre İttihat ve Terakki Partisi’nin politikaları Bab-ı Âli (1913) baskınından sonra genel anlamıyla sertleşmeye başlamıştır.
16 Bu noktada Rum azınlık için biraz bilgi vermek gerekebilir. Henüz 19.yy'ın ilk çeyreğinde başlayan Yunan isyanı sonuçlanana kadar Rumların Osmanlı içinde son derece saygın bir konumda oldukları bilinmektedir (Akşin, 2016, s.42). Ancak isyanın Osmanlı aleyhine sonuçlanmasıyla 1829-1830'lu yıllar itibarıyla kurulan bağımsız Yunan Devleti, Rum azınlıklar için bir tür ikileme yol açmıştır. Bu ikilem çerçevesinde imparatorlukta nüfusları fazla olan Rum nüfus süregelen iktidarlar odağında ayaklanmalar konusunda bir risk olarak görülmüş, güvensizlikle karşılanmıştır. Bahsi geçen durum 1897 Osmanlı - Yunan Savaşı'nda Girit adası üzerinde de baş gösterirken, adanın önce özerk olması sonrasında da Yunanistan'a katılması (1913) gibi konular, yine imparatorluk nezdindeki Rumlarda psikolojik baskıya, hükümette ise endişeye yol açmıştır.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: 1923 Yunanistan - Türkiye Nüfus Mübadelesi, Millileştirme Politikaları ve Güncellenen Türk Resim Sanatı1

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Tem 2021, 16:28

politikaları olarak sıralanan bu girişimler daha tartışma konusuyken bile azınlıklar tarafından şaşkınlıkla karşılanmıştır.17

Üstteki mevzulardan askerlik uygulamasının alınan tepkiler ölçeğinde uzunca bir süre hükümetin başını ağrıttığı söylenebilir. İlgili kanunla daha önceki uygulamaların aksine, 20.yy'ın başlarında artık azınlıklar da Osmanlı ordusuna alınırken, önemli azınlık temsilcileri sorunu gidermek için çözüm üretmeye başlamıştır.18 Ama bütün muhalif baskıya karşın 1914 ve
sonrasındaki genel seferberlikler kapsamında; 14-20 yaş aralığındaki "tüm" Osmanlı vatandaşları orduya dâhil edilmiştir (Beyoğlu, 2014, s.3).19

Milli İktisat Politikası ise bir başka akademisyen/yazar Bülent Özdemir'in notlarıyla incelenebilir. Yazara göre İttihat ve Terakki Partisi, 1914-1918 yıllarında "milli burjuva", "milli tüccar” ve “milli sanayici" yetiştirmek için kamuya devlet desteği sağlamıştır (Özdemir, 2015, s.31). Böylelikle savaş arifesinde Osmanlı topraklarında ticarette baskın konumda olan, (ithalat ve ihracat konusunda liyakate sahip olan) azınlıkların hegemonyasını kırmak amaçlanmıştır.20

Son olarak Eğitim Politikaları’ndan bahsetmek gerekirse, bu politikanın daha çok müfredatlar ve eğitmenlerle ilgilenen bir ana hat planı olduğu ifade edilebilir. Açıklarsak İttihat ve Terakki Partisi millileştirme gayesini eğitim üzerinde de hissettirmek istemiştir. Bu istek doğrultusunda Maarif Nezareti denetimiyle azınlık okullarının müfredatlarında bulunan Osmanlılığa aykırı kısımların çıkarılması, Türkçenin ders dili olması ya da en azından Türkçe derslerinin olması gibi konular müzakerelerde sıklıkla gündeme getirilmiştir (Kerimoğlu, 2007, s.134). Fakat bu politika da tıpkı askerlik mevzusu gibi geniş yankı bulmuş, başta Yunan uyruklu öğretmenlerin durumu hemen



17 Aslında 1913 yılında netleşmeye başlayan milliyetçilik politikaları, başlarda azınlıkların etnik ve dini kimliklerini seyreltecek bir “Türkleştirme” politikası gütmemiştir (Şimşek, 2016, s. 65-
66). Lâkin temelinde imparatorluğun sürdürülebilir kılınması amacı olan kalkınma politikaları, kamusal alanda en başta Türk vatandaşlarının önünü açmıştır. Böylece ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılık ile uğraşan Anadolu Türkleri yavaş yavaş ticarete girmeye başlamıştır.
18Hatta Rum patriği orduya alınan Hıristiyan gençlerin Müslümanlığa geçmeye teşvik edilmemesi, ayrı birliklerde ve barakalarda bulunmasını önermiştir (Beyoğlu, 2014, s.3).
19 Balkan Savaşları'ndaki olumsuzluklar sebebiyle azınlık askerler çoğunlukla cephe gerilerinde, silahsız hizmetlerle görevlendirilmiş, hatta pek çoğu akademisyen Süleyman Beyoğlu'nun altını çizdiği "amele taburlarına" kaydırılmıştır (Beyoğlu, 2014, s.4).
20(Özdemir, 2015); "İstanbul halkının beslenme ve diğer tüketim mallarının sağlanmasıyla görevlendirilen Kara Kemal'in Rum ve Ermeni tüccarlara karşı Türk tüccar olarak yetiştirilmesi" bu konuyu örneklemede kullanılabilir (s.31). Mikro ve makro düzeyde başka örneklemlerle de desteklenebilecek bu yaklaşım, yani Müslüman Türklere tanınan ayrıcalıklar, yeni tüccarların bölgesel ticari faaliyetlere hızla entegre olmasını sağlamıştır.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: 1923 Yunanistan - Türkiye Nüfus Mübadelesi, Millileştirme Politikaları ve Güncellenen Türk Resim Sanatı1

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Tem 2021, 16:30

tartışmaya dönüşmüş, Fener Rum Patrikhanesi ve Rum Mebuslar da tartışmaya dâhil olmuştur (Kerimoğlu, 2007, s.137-138).21

1.3. Osmanlı’da Savaş Öncesindeki Durum

Yukarıda özetlenen üç düzenleme ve Balkan Savaşları gibi sebeplerle Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) öncesinde hükümet ve azınlıklar arasındaki ilişkiler gerilmiştir. Ama bahsi geçen gerginlik, Anadolu’da karşılıklı silahlı çatışmaların başlamasıyla farklı bir boyuta taşınmıştır.

Genel anlamıyla siyasi, dini ve ekonomik sebeplerle kışkırtılan azınlıkların, Osmanlı sınır içlerinde silahlı eylemlerde bulunması Türk hükümetini yaptırımlar uygulamaya itmiştir. İşin aslıysa meşrutiyet sonrasında Osmanlı iradesinin zayıflaması, kaybedilen topraklar, ortaya çıkan otorite boşluğu ve uygulanan politikalar sebebiyle ülke dâhilindeki azınlık gruplar
bağımsızlıktan söz etme yönünde bir meyil göstermiştir. Durumu fırsat bilen Batı ülkeleri de ayrılıkçıları desteklemiş, Osmanlının toprak bütünlüğü ikinci plana atılmıştır. Sonuç olarak adalara kadar sıçrayan olaylar nezdinde taraflardan binlerce kişi ölmüş, yüzlerce kişi idam edilmiş, bir o kadarının da yeri değiştirilmiştir.

1.4. Birinci Dünya Savaşı

Daha önce bahsi geçtiği üzere Osmanlı’da Kasım 1914'de genel seferberlik
ilan edilmiştir. Ancak seferberliğin etkisi öncelikle ülke ekonomisi üzerinde
hissedilmiştir. Henüz sağlam temellere oturmayan ekonomi, "iş gücünün"
silah altına alınmasıyla ciddi bir kayıp yaşamıştır. Ayrıca Osmanlıların
savaşa itilmesine kadar geçen süredeki tedirginlik ve yapılan stokçuluk
mevcut ihtiyaç ürünlerinin fiyatlarını arttırmıştır (Özdemir, 2015, s.28).22
Yine B.Özdemir'in notlarıyla; nüfusunda çok sayıda azınlığı da barındıran
İstanbul'da kötü hayat koşulları dikkat çekmeye başlamış, mal darlığını
önlemek için vesika sistemine geçilmiş, fiyatlara müdahale ihtiyacı
duyulduysa da serbest piyasa varlığını sürdürmüştür (Özdemir, 2015, s.31-
35).

Bütün bu gelişmeler tıpkı Türkler gibi azınlıkları da etkilerken, Osmanlıların savaştaki siyasi tavrı uzun vadede başka negatifliklere zemin hazırlamıştır. Bilindiği üzere Osmanlı İmparatorluğu resmi anlamda savaşa katılmasa bile,




21 1914 yılında Türkiye’den Yunanistan’a yapılan Rum göçünü protesto etmek için Fener Rum Patrikhanesi’nin Rum kilise ve okullarını kapattırması ayrı bir gerginliğe yol açmıştır (Kerimoğlu, 2007, s.142). (Daha sonraları bu okullar tekrar açılmıştır).
22 Dönemin karaborsa fiyatlarına bugün bile ulaşılabilir. Örnekle etin resmi fiyatı 20-35 kuruştan piyasada 200 kuruşa, şekerin okkası ise 3 kuruştan 300 kuruşa yükselmiş, kamunun satın alma gücü savaş öncesine göre % 60-80 oranında azalmıştır (Özdemir, 2015, s.30)
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: 1923 Yunanistan - Türkiye Nüfus Mübadelesi, Millileştirme Politikaları ve Güncellenen Türk Resim Sanatı1

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Tem 2021, 16:32

Almanların başını çektiği ittifak devletlerine yakın bir duruş sergilemiştir.23 Dolayısıyla muharebenin başlamasıyla Osmanlıların uluslararası ilişkiler konusundaki seçenekleri azalmaya başlamıştır. Ziyadesinde İngilizlerin ödemeleri yapılmış olan Sultan Osman ve Reşadiye isimli gemilere el koyması ve Birleşik Devletlerin ilerleyen yıllarda İtilaf Devletleri safında yer alması Osmanlıları zor durumda bırakmıştır. Benzer olaylara Almanların yenilgisi de eklenince, Mustafa Kemal Atatürk’ün (1881-1938) bulunduğu cephelerde nispeten askeri başarılar kazanan Osmanlılar mağluplar safında yer almıştır. Daha net bir sonuçtan söz etmek gerekirse, savaşın sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi (1918) ile imparatorluk fiilen sona ermiştir.

1.5. Savaş Sonrasında Türkiye ve Yunanistan

Sona eren imparatorluğun toprakları itilaf devletleri arasında sorunsallara yol açarken, Türk cephesinde masaya Amerikan Mandası gibi seçenekler konmuştur. Bu ve benzer konular kısa sürede görüş ayrılıklarına sebebiyet verirken, muharebelerde Türklerle direk çatışmalara girmeyen Yunanlılar, itilaf devletlerinden aldıkları “güvenceyle” 1919 yılında İzmir şehrini işgal etmiştir.

O süreçte en başta İzmir ve civarında kanlı çatışmalar olmuş, çok sayıda kişi hayatını kaybetmiştir. Rum azınlıklarsa yazar Mevlüt Çelebi’nin aktardığı gibi; daha 1919 Şubat’ında hükümete meydan okumaya başlamış, isyanlar çıkarmış, Türklerin oturduğu kahvehanelere ateş açmış ve hareketlerini Osmanlı ordusundaki subayları şehit edecek kadar ileri götürmüşlerdir (Çelebi, 1990, s.562). Hükümet ise yaşananlar karşısında bir Nasihat Heyeti kurmuş, Anadolu ve Rumeli’ye gönderdiği topluluklar aracılığıyla
sorunların çözüleceğine, anlaşmazlıkların giderileceğine dair bir algı yaratma çabasına girmiştir (Çelebi, 1990, s.564-565).

Tabii suretle olayların içeriği ve ölenlerin sayısı gibi hususlar basında hızla yer almıştır. Fakat yaşananlar dönemin Türk ve Yunan haberlerine farklı şekillerde yansımıştır. Bu minvalde Türk-Yunan kaynaklarının haricine başvurmak, konuyu objektif biçimde özetlemek için en doğru yaklaşımdır.

Dört Rapor: Müttefik Kuvvetler Komisyonu’nun (ABD, Büyük Britanya, Fransa, İtalya) “Yunan Mezalimi”ni Araştırma Raporları 1919-1921 adlı çeviri/derleme bu anlamda orijinal belgeler içermektedir.




23Türk ve Almanların siyasi temasları tarihsel süreçte oldukça geriye dayanmaktadır. Selçuklular üzerine sefer düzenlerken Anadolu topraklarında boğularak ölen I. Friedrich’ten (1122-1190) 2016 yılında Alman Parlamentosunda oylanan Ermeni Tasarısı'na değin, iki ulus farklı meseleler sebebiyle defalarca kez karşı karşıya gelmiştir. Bu anlamda kimi zaman çatışmacı kimi zaman da uzlaşmacı politikalar izleyen taraflar, İkinci Meşrutiyetin ilanından (1908) Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sonuna kadar çoğunlukla eşgüdümlü ve dostane ilişkiler gütmüştür.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: 1923 Yunanistan - Türkiye Nüfus Mübadelesi, Millileştirme Politikaları ve Güncellenen Türk Resim Sanatı1

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Tem 2021, 16:33

Eserde I. Rapor olan; Müttefik Kuvvetler “İzmir ve Çevresi İşgal Bölgesi’ndeki
Yunan Mezalimi”ni Araştırma Komisyonu Raporu’nda (1919) belirtildiği üzere,
15 Temmuz 1919’da olaylara dair inceleme yapmak üzere Birleşik Devletler, Fransa, İngiltere ve İtalya delegelerinden oluşan bir komisyon kurulmuştur (Azakoğlu, 2016, s.19). Teğmen Luigi Villari’nin genel sekreter olarak bulunduğu bu komisyon, İzmir ve civarındaki bölgeleri Yunan işgali hakkında tetkik etmiş, durum değerlendirmeleri yapmıştır (Azakoğlu, 2016, s.19). Komisyonun raporunda yer aldığı gibi (Bkz. Belge 3; 12 Ağustos – 6 Ekim 1919 araştırmaları); Elefterios Venizelos’un (1864-1936) girişimleriyle Paris Barış Konferansı (1919) sonrasında alınan kararla İzmir işgal edilmiştir (Azakoğlu, 2016, s.19). Lâkin Türk topraklarında işgal adına sebep gösterilen Mondros Mütarekesi’nin ilgili maddesine24 dair bir ortamın oluşmadığı (2016), “Bölgede çeşitli eşkıya çetelerinin varlığına rağmen, huzurun tesis edildiği”(s.22), hatta (2016) “Hıristiyanların katledileceğine dair korkuların haklı çıkmadığı” (s.22) açıkça belirtilmiştir. Yine aynı raporda ülkede çıkan gerginliklerin sebebi: Yunan kuvvetlerinin işgal edilecek topraklar için kesin sınırlar henüz belirlenmeden hareket etmesi, ülke içinde hızla ilerlemeleri, evlerde yapılan aramalar ve bu durumun Müslümanlar için evin kutsallığına dair inançlarının ihlal edildiği anlamını taşıması gibi başlıklarla sıralanmıştır (Azakoğlu, 2016, s.29).25

Belge ve raporlardaki bütün detayları aktarmak, doğal olarak bu kısa metin için mümkün değildir.

Lâkin bir iki nokta üzerinde daha durulabilir.

Aynı eserde III. Rapor olan; İngiliz Ordusu “İzmit Bölgesi Yunan Mezalimi”ni Soruşturma Komisyonu Raporu'nda (1921) sürecin sonraki durumundan bahsedilirken, henüz ilk maddede son on iki ay süresince hem Yunanlılar hem de Türkler tarafından suç kapsamında eylemlerde bulunulduğuna dair güvenilir kanıtlar edinildiği vurgulanmıştır (Azakoğlu, 2016, s.91). İlgili raporda yine bölgede Türkler ve Yunanlılardan hangisi daha “baskın” konuma gelirse, diğer tarafta hayatta kalanların kaçak duruma düştüğü, zamanla eşkıya olduğu belirtilmektedir (Azakoğlu, 2016, s.92). Bu kapsamda metne işgalci konumundaki Yunanlıların asayişi sağlayamadığı bilgisi de eklenmiş, sağlanan bölgelerde de bu durumun baskıyla yapıldığının altı çizilmiştir (Azakoğlu, 2016, s.95-96).

Buradan anlaşılabileceği gibi toprakları işgal altında olan Türkler için milli mücadele artık kaçınılmaz olmuştur.



24 Bkz.: 7. Madde: Müttefiklerin güvenliğini tehdit eden durumlarda itilaf devletlerinin işgal hakkı.
25 Yaşananlardan sonra Türk halkının milis güçler halinde toplanarak işgale karşı koyması yine bu raporlarda da bahsedilmiş, Yunan yetkililerin otoriteyi sağlayamadığına gönderme yapılmıştır.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: 1923 Yunanistan - Türkiye Nüfus Mübadelesi, Millileştirme Politikaları ve Güncellenen Türk Resim Sanatı1

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 02 Tem 2021, 16:35

Ziyadesinde; İttihat ve Terakki Partisi’nin 1918’deki istifasının ardından, 1919 başlarındaki Kuva-yi Milliye hareketleri ve İzmir’in işgali sonrasında M. K. Atatürk öncülüğündeki 1920’lerdeki örgütlenme hareketleri, zaten milli mücadelenin sinyallerini vermiştir. M. K. Atatürk’ün birden fazla cephede gösterdiği başarı ile sembolleşen Türk Kurtuluş Savaşı (1919-1922) bu dönemde akla gelebilecek ilk askeri/siyasi olaydır. Tek cümlelik özetle Batı Cephesi olarak adlandırılan bölgede, Türk ordusu adına İsmet İnönü (1884- 1973) Yunanlılar karşısında askeri başarılar kazanırken, ilerleyen süreçte Yunan birliklerinin tamamının püskürtülmesiyle bütüncül bir zafer kazanılmış, Türkler Anadolu coğrafyalarında tekrar üstünlük kurmuştur.

Şekil 2. Fotoğrafın arkasına iliştirilen yazıdır: “Yukarıda İzmir’i Yunan işgalinden kurtaran 26 Ağustos 1922 Türk Büyük Taarruzu’ndan sadece otuz iki gün önce, 24 Temmuz 1922 Pazar günü,
İzmir’in en yüksek yapılı kulesine sahip kutsal Aya Fotini Kilisesi’nde26, Baş metropolit
Hristostomos (Kalafatis/Καλαφάτης, 1867-1922)’un yönelttiği ve “ - Ruh-ül Kudüs … Helen İyon
Kıta’sının kalbi Smyrna’yı (İzmir’i) Helen Bayrağından ebediyen ayırma …” niyazıyla biten ayinden
sonra Punta İskelesi’nde Gümrük Binası önündeki gösteriyi görüyoruz”.
Kaynak: Burak BOYRAZ Arşivi / İstanbul.

2.Türkiye - Yunanistan Nüfus Mübadelesi

Zaferin ardından “azınlık konusunu netleştirmek” hükümetin yapılacaklar listesinde üst sıralarda yer almıştır.

Velhasıl Rum Ortodoks ve Müslüman Türk azınlıkların durumu, mübadele uygulaması odağında tartışılmak üzere Lozan Barış Antlaşması’na (1923)


26 İzmir Yangını’nın (1922) olduğu dönemde kullanılamaz hale gelmiştir.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 9 misafir