Giritli Mübadil Göçmenlerin Kültürel Kökenleri Yusuf Oğuzoğlu

Girit Konulu Dergiler
Cevapla
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Giritli Mübadil Göçmenlerin Kültürel Kökenleri Yusuf Oğuzoğlu

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 19 Eki 2020, 15:19

Giritli Mübadil Göçmenlerin Kültürel
Kökenleri

Yusuf Oğuzoğlu


Girit’in Yerli Halkı

5.000 yıl önce Girit’te uygar bir yaşamın bulunduğunu gösterir izler vardır. Girit kültürü erkenden gelişmiş, Hellas’ı etkilemiştir. Yunan mitolojisinde bu durumun yansımaları vardır. Girit aynı zamanda Orta Akdeniz’deki özel konumu nedeniyle eski doğu uygarlığının batıya aktarılmasında da rol oynamıştır. M.Ö. 67 yılında Roma egemenliğine giren ada M.S. 7-9. yüzyıllarda Emevi ve Abbasiler’in saldırılarına uğradı.1 Daha sonra Bizans’ın önemli bir toprağı haline geldi.
1204 yılı Girit tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Kandiya, Modon, Koron gibi Akdeniz deniz ulaşımı için önemli limanlara sahip olan ada Venedikliler için hayati değer taşıyordu. Dördüncü Haçlı Seferi’ni Bizans İstanbul’una yapan Latin Haçlılar yaratılan siyasi bunalım sonrasında Bizans’ın Kefe, Selanik, Midilli, Rodos, Kıbrıs ve Girit gibi değerli merkezlerine el koydular. Bu arada Girit 100.000 gümüş karşılığında Venediklilere bırakıldı. W. Heyd’in deyimiyle “Adadaki bağımsız ve kavgacı halk” İznik İmparatoru’nun da vaatlerinin etkisiyle sık sık isyanlar çıkarıyordu. Bu bağlamda adada tutunmak isteyen Venedik Girit’in bütün bölgelerinde Venedikli vatandaşlara varislerine terk etmek veya alıcının mutlaka Venedikli olması koşuluyla araziler sağladı. Daha sonra ticari yapıların ve malikânelerin yükseleceği ve 1669 yılında Osmanlı Devleti’nin el koyacağı bu alanlar “emlak şövalyeleri”nin “sahibiyetinde” idi. Piyade askerlerine de tımar alanları verilmişti. Adadaki Venedik Dükası (vali) iki yıl süreyle atanıyordu. Adayı iki danışman ve iki meclisle birlikte yönetiyordu. Koloni, Rumların birçok kez yinelenen isyanları sebebiyle uzun süre askeri niteliğini korudu. 1363 Yılında Girit’te Venediklilere karşı müthiş bir isyan çıktı. Bu kazan kaldırmanın nedeni yeni bir vergi konulması idi. Bu kez Venedik kolonisi de onlarla işbirliği yaptı. Ancak isyan bastırıldı.
Halil İnalcık, ekonomik bakımdan bağımlı hale gelen Bizans’ın topraklarını kaptırdığı Venediklilere ticaret izinleri verdiğini, bunun da yerli halkların yaşamını kötüleştirdiğini belirtir. Öyle ki, yerli halklar, ya taşrada Latin Katolik feodal efendilerine bağımlı serfler olarak sömürülüyor, ya da kentlerde yiyecek ikmali bakımından İtalyan tüccara bağımlı bir yaşam sürdürüyorlardı. Bu durum Latinlere karşı nefreti körüklüyor, Girit Rumlarının Venediklilere karşı giriştiği korkunç isyanlar gibi patlamalara neden olabiliyordu. İstanbul’da bile üst sınıf Rumlar Latinlerle işbirliği yapıyor, Ortodoks din adamlarının önderliğindeki sıradan halk kendi başının çaresine bakmak durumunda kalıyordu.2
Türkmenlerin Küçük Asya’ya yerleşmesinden sonra ortaya çıkan beylikleri inceleyen Elizabeth A. Zachariadou Rodos ve Girit’te görülen ticari hareketliliği dile getirir. Venedikli tüccarların Rodos Baylosunun yönetiminde zenginleştiklerine tanık oluyoruz. 3
Sultan I. İbrahim zamanında, 1645 yılında başlayan Girit seferi uzun sürmüş ve ancak 1669 yılında adanın tamamen fethedilmesi ile son bulmuştur. Osmanlı yönetimi önce adanın kuzeyinde bulunan Resmo şehrini fethetmiştir. Kuşatma sürerken Resmo çevresinde bir kaza idaresi kurulmuş ve Osmanlı düzeni uygulanmaya başlanmıştır. Mustafa Oğuz’un Marmara Üniversitesi’nde gerçekleştirdiği doktora tezi Girit adasının yerli halkını tanımlaması bakımından çok değerlidir.
4


Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu, Düzce Üniversitesi, Tarih Bölümü. E-posta yo-
guzoglu@gmail.com.

1 Bkz. W. Heyd, Yakın Doğu Ticaret Tarihi, çev. E. Z. Karal, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1975, s. 123 vd., s 575. Ayrıca bkz. Fulya Düvenci Karakoç, Osmanlı Sürecinde Girit Halkının Sosyo Ekonomik Durumu, Türklük Bilgisi Araştırmaları, Ed. Ş. Tekin, G. Tekin, G. Kut, Cem Dilçin Armağanı, Cilt 1, s. 191-244, 2009.
2 İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, ss.328-329.
3 E. A. Zachariadou, Trade ande Crusade, Venetian Crete and the Emirates of Menteshe and Aydın (1300-1415), Venice, 1983, s.3.
4 Mustafa Oğuz’un 2002 yılında tamamladığı araştırmasında yer alan Resmo’ya ilişkin en eski Şer’iyye Sicil defterlerinin (1647-1657) ikisi transkribe edilmiş ve incelenmiştir. Mustafa Oğuz, Girit (Resmo) Şer’iyye Sicil Defterleri (1061-1067), Marmara Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 2002, ss.21-49.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadil Göçmenlerin Kültürel Kökenleri Yusuf Oğuzoğlu

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 19 Eki 2020, 15:43

1651 Yılında Resmo sancağına ait köyler tahrir edildi. Resmo sancağında 59 köy bulunuyor ve köylerin hane sayısı 4-110 arasında değişiyordu. Toplam 2073 hane vardı. Ortalama hane nüfusunun 5 kişi olduğu düşünülürse bu veri 10.000 kişilik bir kırsal kesim yerli nüfusuna işaret ediyor. 5
1656 Yılında Resmo’da 2.673 nefer cizye mükellefi bulunuyordu. Bilindiği gibi cizye yetişkin erkek nüfustan alınıyordu. Bu kişilerden 2 Riyali kuruş cizye, 40 akçe kuruş gulamiye, 2 akçe kesri mizan, 20 akçe mübaşir olarak tahsil ediliyordu. 1 Riyali kuruş 90 akçe idi. Bu durumda erkek Hıristiyan nüfus başına 242 akça toplam cizye alınıyordu ki günlük 1 akçadan az olduğunu görüyoruz6.
19. Yüzyıla gelindiğinde Girit’te yaşam değişti. Artık “millet” kavramı batıdan gelen rüzgârla gündeme girmişti. Adadaki barış ortamı yerini Hıristiyan halkın haklarının genişletilmesi istekleriyle çok defa düzenledikleri çatışma ve ayaklanmalara bıraktı. 1868’de yalnız erkeklerin sayıldığı nüfus sayımına göre Girit’te 55 bin kişi yaşıyor, bunun 15 binini Müslümanlar oluşturuyordu. Girit’e ve aynı dönemde isyanlarla imtiyaz ve haklar elde eden çeşitli eyaletlere bakıldığında gayrimüslim grupların artık kendilerini Os- manlı’nın parçası olarak görmedikleri ve bunun sonucu olarak da bir süre sonra kopacakları aşikârdır. Kanun-i Esasi’nin kabulünün ardından 1877’de toplanan ve sancak esasına göre 29 bölgeden üyelerin katıldığı Meclisi Ayan’da Girit temsilcisi de yer aldı7.

Venedikliler

1204 yılından sonra Girit’te Venedik düzeni tesis edildi. Limanlarda resmi yapılar ve tüccar antrepoları inşa edildi. Yerli halk Venediklilerle hem uyguladıkları idari düzen, hem de Katolik olmaları nedeniyle yan yana oturmuyordu. Onlar iç tarafta zeytincilik gibi tarımsal uğraş içindeydiler. Venedikliler ise egemen olmanın verdiği rahatlıkla giderek zenginleştiler.
Girit’te yaşayan Venedikliler “harbî”(savaşılan düşman) kabul edilip yerli Hıristiyan halktan ayrılıyordu. Onlar da mülk sahibi olabiliyordu ancak iki katı vergi ödüyorlardı. Bu bağlamda kayıtlarda uzun yıllardır kendisine ait olduğunu tanıklarla ispat eden ve bu vergiyi ödemesine gerek olmadığına hükmedilen yerli Hıristiyan davacılara rastlamaktayız. Resmo’ya bağlı Arkudena köyündeki bir satış işleminde Venediklilerden yerlileri ayırmak için “Rum yerüdür” ifadesine başvurulduğunu görüyoruz. Yerli halkın “Merkum Yenakü’nin 30 yıldan mütecaviz (fazla) mülküdür ve asıldan dahi Rum mülküdür” biçimindeki ifadesi bu toprağa müdahale etmek isteyen Yeniçeri Şaban Beşe’nin Osmanlı mahkemesinde davayı kaybetme- sine sebep olmuştu. Adanın egemeni olan Venediklilerin ticaretten kaynaklanan zenginlikleri dikkati çekiyor. Resmo’da Venediklilerin önemli mülkleri olduğu anlaşılıyor. Yerli Ortodoks halk ise genelde tarım ile uğraşıyordu. Tereke kayıtlarına ve Osmanlı askerlerinden borç aldıklarına bakarsak pek varlıklı olduklarını söyleyemeyiz. Resmo kayıtlarından, gayri-Müslimlere ait mallara el konulmadığını, mülkiyet hakkının satın alma yoluyla el değiştirdiğini görüyoruz8

Girit’te Yurt Tutan Anadolu Türk Halkı

İlk sefer sırasında toplam 15 bin yeniçerinin yanısıra çeşitli eyaletlerden 27 bin sancakbeyi askeri ve tımarlı sipahinin yer aldığını belirtir. Yol boyunca uğranan yerlerden de asker alınmaya devam edilmiş ve “Mora ve Arnavutluk yiğitlerinden 3.000 seçkin asker daha gemilere ıskarça ol”muştur.9 Evliya Çelebi, Girit’te ilk hedef olan Todori Kalesi ele geçirilip Hanya’ya devam edilmeden önce Karaman ve Adana eyaletinden seferde bulunan askerler buraya muhafız olarak bırakıldığını belirtir. (Anadolu’dan gelen bu askerler Osmanlı tebaasının Girit’teki ilk temsilcileri olmalıdır.) Hanya çıkartması öncesi korunaklı bir yakın liman olması ve Mora’dan lojistik destek alınmasının kolaylığı nedeniyle Nazarta Limanı üs edinilmişti. Sivas Eyaleti’nden gelen askerler bu limanın korunması ile görevli kılındı.10 Evliya Çelebi’nin dikkat çekici bir tespiti de, Hanya kuşatmasının 20 günü geride kaldığında, adanın yerli halkı teslim olarak haraç veren halk olmak isterken, Venediklilerin yardım gelinceye kadar savaşmayı sürdürüp kaleyi vermemekten yana olduğuna ilişkindir.11 Osmanlı güçleri de bu durumdan yararlanmış ve Yerli Mahallesi’ne okla atılan Yunanca pusulalar gönderilmişti. Aynı eserde Hanya’nın fethi tamamlandığında “Rum halkını limanın sol tarafına yerleştirdikleri” belirtilir. Osmanlılar Hanya çevre- sindeki köy ve şehirlere teslim olmaları çağrısı yaptılar. 7 gün içinde “Hanya Kalesi’nin dört tarafından” 300 köy, patrik ve rahipleriyle hediye sunup Osmanlı yönetimini kabul ederek, haraçcı olma (cizye vergisi yükümlüsü olma) başvurusunda bulunmuştur.
Evliya Çelebi, 17 sancak beyi, 70 alaybeyi ile bunların zeamet ve tımar erleri, 27 oda ile yeniçeri kethüdası, 10 oda topçu, 10 oda cebeci, dört aşağı bölük ve 3 bin Mısır askerinden oluşan toplam 77 bin savaşçının Hanya’da bırakıldığını belirtir.12 Osmanlı güçlerinin Girit’te Hanya kalesinin almalarının hemen ardından, adanın içlerindeki dağ köyleri de dahil olmak üzere dağıldıklarını, bu sırada çok sayıda köyün yeni düzene bağlanmayı seçtiğini anlıyoruz. His- tory of Greece yazarı Finlay, Osmanlı egemenliğine giren adada oluşturulan üç sancaktaki zeamet ve tımar sayılarını vermiştir. Buna göre; Kandiye’de 8 zeamet, 1400 tımar; Hanya’da 5 zeamet, 800 tımar, Resmo’da ise 4 zeamet ve 350 tımar düzenlenmişti.13 Girit adası Osmanlı egemenliğine geçtiğinde, bir kaç yüzyıldır ada hal- kında yaratılmış olan Osmanlı korkusu gerçekleşmedi. Yeni yönetim, gitmek isteyenlere yol verdi, kalanların da devletin tebaasından olacağını bildirdi. Çoğu erkek 1200 kişi, neredeyse tüm mallarını bırakarak sorunsuz şekilde adayı terk etti.14
Osmanlı yönetimi ile birlikte Girit’te mülkler edinen, askeri, idari ve adli görevler üstlenen Müslüman nüfusun kökenine ilişkin çeşitli araştırmalarda bilgiler verilmektedir. Ersin Gülsoy Girit’in fethini ve adada Osmanlı yönetiminin kurulmasını konu alan araştırmasında fetih yapan askerler Müslüman halkın başlangıcını oluşturduğu için, onların kökenini de incelemiştir.15 Girit seferlerinin başlamasıyla, Osmanlı yönetimi, Rumeli ve Anadolu Eyaletlerine bağlı birçok sancaktan asker görevlendirmişti.16 Girit’te ilk fethedilen topraklara hem savunma amaçlı hem de yeni düzenin unsurları olarak askerler yerleştirildi. Örneğin, Hanya’yı fetheden Yusuf Paşa’nın burada bıraktığı askerler 4 bin sipahi, 4 bin yeniçeri, 4 bin de topçu, cebeci, top arabacıdan oluşuyordu. Bu 12 bin kişi Hisar Eri yazılmıştı.17 Şubat 1646’da Hanya muhafızı olarak göreve başlayan Hüseyin Paşa’nın emrine Niğbolu sancağı askeri verilmişti. Girit kuşatması süresinde adadaki Osmanlı askerleri kimi zaman yenilenmiştir. Bir bölümü İstanbul’a geri çekilirken, “yeniçeri ve sıpah taifesinden” yeni yazılan askerler gönderilmiştir. 1654-1655 Yılına ait Eyalet Askerlerinin yoklama defterine göre Girit’te 46 sancağa mensup toplam 6.072 asker bulunmaktaydı.18
Bu üst düzey askerîler belirtilen dükkanları buradaki camilerine vakfetmişlerdi. Devletin mülklerine el koyma yetkisinin evladiyet üzre vakıf düzenlemesine geçmeye sebep olduğu anlaşılıyor. Evliya Çelebi, fetihten sonra Kandiye’de beylerbeyinden hariç olarak eyalet yöneticisi ve yerel yönetici durumunda 42 görevlinin varlığını belirtir. Buna ek olarak Girit maliyesi ve çeşitli kalemlerde görev yapan katipler ve bir kısım görevlileri şehirde satın aldıkları mülklerden tespit etmek mümkün olmaktadır.19 Kandiye’den mülk edinenler arasında paşa, bey, ağa, efendi, çavuş, çelebi unvanıyla kaydedilen 11 kişi bulunmaktadır. Bunların dışında görev ve unvanları belirtilmeyen, reayadan oldukları anlaşılan 212 kişi Kandiye’den mülk almışlardı. Kandiye’ye yerleşmek amacıyla gelenlerin ya burada evleneceklerini ya da ailelerini de getireceklerini söylemek mümkündür.




5 Fulya Düvenci Karakoç ve Funda Düvenci Tunçdöken, Mudanya’nın Akdeniz’e Konukları Giritliler, Bursa Gaye Kitabevi, 2008, s. 10; Krş. Oğuz,Resmo Şeriyye Sicilleri 1061- 1067, Kayıt No: 931.
6 Karakoç ve Tunçdöken, s. 26.
7 Karakoç ve Tunçdöken, s. 27-28.
8 Karakoç ve Tunçdöken, s. 26.
9 Günümüz Türçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C.2, ss. 170-174.
10 Günümüz Türçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C.2, s. 175.
11 Günümüz Türçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C.2, s.178. Osmanlı Sultanları, fetihler sırasında kendiliğinde kendiliğinden teslim olan beldelere “istimalet” vermekte, yöre halkının can ve mal güvenliğini sağlamaktaydılar. Bu tavır, verilen sözün yerine getirilmesi, söze sadık kama gibi geleneksel bir yaklaşımı ifade eder. Bkz. Yusuf Oğuzoğlu, Osmanlı Devlet Anlayışı,2. Baskı, Eren Yayınları, İstanbul, 2005, s.114.
12 Günümüz Türçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C.2, s. 183.
13 Finlay, a.g.e., s.5.
14 Richard Nolles, The Turkish History Comprehending The Origin Of That Nation And The Growth Of The Ottoman Empire With The Lifes And Conquests Of Their Feveral Kings And Emperors, V.II, London, 1701, s.369.
15 Ersin Gülsoy, Girit’in Fethi ve Osmanlı İdaresinin Kurulması 1645-1670,
Tarih Tabiat Vakfı Yayınları, İstanbul, 2004, 14. Krş. BOA MAD 6547
16 Rumeli Eyaleti’nin bütün sancakları, Anadolu Eyaleti’nde Kastamonu, Saru- han, Hamit, Ankara ve Aydın sancakları, Karaman Eyaleti’nden Kırşehir, Niğde, Aksaray sancakları, Sivas eyaletinden Çorum, Amasya ve Bozok sancakları ile bir miktar kapıkulu askeri sefere memur edilmişlerdi. Ayrıca Mısır, Cezayir, Tunus ve Trablusgarp beylerbeylerine fermanlar gönderile- rek askerleriyle sefere katılmaları sağlanmıştı. Gülsoy, a.g.e., s.187. Krş. Pîrî Paşazâde Hüseyin, Tarih-i Feth-i Hanya, Süleymaniye Kütüphanesi, Mikrofilm Arşivi, No.1920, varak 10b; Fütuhat-ı Hanya, Köprülü Kütüpha- nesi, Fazıl Ahmed Paşa Bölümü, Nö. 337/4, Varak 54b; Kâtip Çelebi, Fez- leke, II, İstanbul, 1297; Kâtip Çelebi, Tuhfetü’l Kibâr fî Esfâri’l- Bihar, İs- tanbul, 1329, s.116.
17 Gülsoy, a.g.e., s.188. Krş. Târih-i Feth-i Hanya, varak 70a-70b; Fezleke, II,267.
18 Gülsoy, a.g.e., s.193. Krş. Yoklama Defteri fî sene 1065, BOA, TD 786.
19 Gülsoy, a.g.e., ss. 241-247. Krş. BOA TD 798.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadil Göçmenlerin Kültürel Kökenleri Yusuf Oğuzoğlu

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 19 Eki 2020, 15:55

Gülsoy’un Kandiye’de ilk mülk edinenlerden yola çıkarak hazırladığı tablo adadaki ilk Osmanlı unsurlarını içermektedir.20



Devlet memurları 50 hane,

Vakıf ve Dini eserlerde görev yapanlar 50 hane

Kale muhafızları 1.454 hane

Kapıkulu askerleri 28 hane

Yerli kulları 10 hane

Dirlik sahipleri 27 hane

Bir unvanla kaydedilmiş olanlar 111 hane

Reaya 212 hane

Hizmeti karşılığı mülk verilenler ve Anadolu’dan göç edenler 5 hane

Toplam 1.947 hane


Görüldüğü gibi Girit Müslüman halkının Anadolu kökenli, farklı askeri gruplara mensup kişilerden oluştuğunu değerlendirebiliriz.
Girit’in fethi sırasında ve sonrasında kurulan Osmanlı düzeninde karşılaştığımız yeniçerilerin kökenini Osmanlı klasik döneminde devşirilen Hıristiyan çocukları gibi düşünmemek gerekir. Artık 16. yüzyıl sonrasında devşirmelerin içine farklı etnik unsurlar da karışmışlardı. Osmanlı ıslahat yazarları buna açıkça değinirler.21 Örneğin, Kitâb-ı Mustetab, 16. yüzyıl sonu Sultan Murad döneminden başlayarak, “Kul tâ’ifesine ecnebî karışub, lâzım değil iken neferât ziyâde olub... etrâk ve ekrâd ve Çingâne ve Tât ve A’câm elhâsıl her isteyen ilâ’lân varub eğer seferlerde ve eğer Âsitânede akça ile dirliklere geçme ile kul ta’ifesine bu sebep ile ecnebi karışıp herc ü merc olmuşlardır...”22 16. yüzyıl sonlarından itibaren yeniçeri oğulları “kuloğlu” olarak anıldı ve dışarıdan “kul kardeşi” ya da “ağa çırağı” adıyla ocağa alımlar yapılmaya başlandı. 17. yüzyıl ortalarından itibaren ise devşirme uygulamasına son verildi.23Yeniçerilerin sayısının 1480’de 10.000 kişi iken, 1568’de 12.789, 1609’da 37.627 ve 1670’de 53.849 kişiye yükseldiğini belirten İnalcık, Hıristiyan zimmî tebaa arasında devşirme uygulamasının 17. yüzyıl- dan itibaren güçleştiğini söyler. Eyaletlerde gulâm sisteminden gelmeyen unsurlar, paşaların kapılarına girmek suretiyle idarede ve orduda yer alır oldular. Devlet paşa kapılarında “saruca sekban”, “gönüllü”, “levent” gibi adlarla toplanan bu gruplara da resmi sıfat tanımak zorunda kaldı.24

Müslüman Toplum İçindeki Dini Görevliler Ve Tekke Mensupları


Fulya Düvenci Karakoç yukarıda belirttiğimiz iki çalışmasında Girit’te yaşamış Müslüman halkın kökenlerini analiz etmiş, dini görevlileri ve tekke mensuplarını birlikte değerlendirmiştir.
Girit’te oluşan Osmanlı düzeni ile birlikte adada yaşayan Müslüman halka ibadet yeri sağlandı. Manastırlar ve bir kısım kiliseler işlevini korurken, başlangıçtaki ihtiyaç üzerine bazı kiliselerin dönüştürülmesi yoluyla ilk camiler yapıldı. Kimi camilerin yakınında imaretleri de bulunuyordu. Bunların gelirleri ise bazı toprakların vakf edilmesi yoluyla örgütlendi. Örneğin; Resmo şehrindeki Sultan İbrahim Camii Vakfı’na 136 mükellefli bir köyün gelirleri tahsis edilmişti.25 Aynı şehirdeki Vezir Hüseyin Paşa Camii’nin vakfına Prases köyünde tarım yapan 129 mükellef bağlandı.26 Yine Resmo Kalesi çevresindeki Venediklilerden boşalan yapılar Sultan İbrahim Camii Evkafı’na tahsis edildi.27 Osmanlı yönetiminin önemli unsurlarından olan vakıf düzenlemelerinin alınan ilk topraklardan itibaren Girit’te de etkin şekilde uygulandığını görüyoruz.28
Kandiye şehri ve kalesinin Osmanlılar tarafından ele geçirilmesinin ardından Resmo’da olduğu gibi, bazı kiliseler camiye çevrildi.



20 Gülsoy, a.g.e., s. 252.
21 Bu konunun genel değerlendirmesi için bkz. Mehmet Öz, Osmanlı’da ‘Çö-
zülme’ ve Gelenekçi Yorumcuları, Dergah Yayınları, İstanbul, 1997.
22 Yaşar Yücel, Osmanlı Devlet Taşkilatına Dair Kaynaklar, Ankara, 1988, s.4.
23 18. yüzyıl başlarında sadece saray için 1000 oğlan devşirilmiştir. Ahmed Ce- vad Paşa, son devşirmenin 1751 yılında yapıldığını kaydeder. Abdülkadir Özcan, “Devşirme” maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi, C.9, İstanbul, 1994, ss.254-257. Krş. Ahmed Cevad Paşa, Tarih-i Askerî-i Osmânî.
24 İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, ss.90-92.
25 Balta ve Oğuz, Rethymnou Tapu Tahrir 822, ss.330, 331, 332.
26 Balta ve Oğuz, Rethymnou Tapu Tahrir 822, s.381.
27 Oğuz, Resmo Ş.S., s.196, kayıt no: 111.
28 Vakıflar hakkında Bursa üzerine bir çalışma için hk. bkz. Cafer Çiftçi,
Bursa’da Vakıfların Sosyo- Ekonomik İşlevleri, Gaye Kitabevi, Bursa, 2004.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadil Göçmenlerin Kültürel Kökenleri Yusuf Oğuzoğlu

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 19 Eki 2020, 16:06

Bu bağlamda, Meryem Ana Kilisesi Sultan İbrahim; Papa Kilisesi Valide Sultan; İspanya Kilisesi Fazıl Ahmed Paşa; Sen Piyer ve Baş Petro Kilisesi Kaplan Mustafa Paşa; Sen Marko Kilisesi Defterdar Ahmed Paşa; Sen Jan Kilisesi Şişman İbrahim Paşa camisi olarak değiştirildi. Bu kiliselerin katolik cemaat için kullanıldığını, Venedikliler adayı terk edince işlevi kalmayan bu yapıların cami olarak tercih edildiğini söyleyebiliriz. Eski serdar Deli Hüseyin Paşa’nın ve serdarlardan Ankebut Ahmed Paşa’nın isimleri de birer camiye verildi. Malta Manastırı ismindeki büyük ahşap kilise ise IV. Mehmed adına cami oldu. 29
Hanya, Resmo, Kandiye sancaklarında, fetihten sonra 18 caminin bulunduğu anlaşılıyor. Bu dini kurumlarda imam, hatip, müezzin, kayyum, mütevelli, katip, câbi, mektep hocası, suyolcu gibi dini görevliler vardı. Kimi zaman aynı kişinin birkaç göreve ayrı ayrı beratlarla sahip olabileceğini varsaysak bile, adada yine de önemli sayıda ulemanın ve dini görevlinin varlığını düşünmek mümkündür. Örneğin Hanya’da Hünkar Camii’nde 13, Yusuf Paşa Camii’nde 15, Musa Paşa Camii’nde 11, Resmo’daki Valide Sultan Camii’nde 21 beratlı bulunuyordu. 30 Anadolu’dan gelen dinsel sıfata sahip Müslümanlar da satın alma yoluyla ya da dirlik sahibi sıfatıyla ada yerlileri ile yan yana yaşamaya başlamışlardı.31 Girit Müslüman halkı inşa edilen çok sayıda camide ibadet ediyordu. Cuma ve bayram namazlarında kullanılmak üzere kiliseden döndürülmüş camilere minber koyduruldu.32
Adada Osmanlıların ilk hakimiyet kurduğu alanlarda hemen tek- kelerin de hayata geçtiği anlaşılıyor. Kadirî, Bektaşî ve Mevlevî tekkeleri adanın çeşitli yerlerinde faaliyet gösteriyordu. Adadaki tekkelerin toplam sayısı 1876’de 29 iken, 1895’e gelindiğinde 38’e yükselmişti.33

Girit Kadirî Tekkeleri


Kadirîye tarikatının kurucusu olan Bağdat’ın önde gelen sufilerinden Abdülkadir Geylanî, İslam Tasavvufunu çok anlaşılır bir şe- kilde ifade edişiyle öne çıkmıştır. 34 Bu öğreti, şeriata titizlikle bağlı kalma esasına dayanır. Girit’e Bağdat’tan gelen Şeyh Mustafa Efendi, erken tarihlerde burada Kadirî tarikatını hayata geçirmiştir.35 Daha Osmanlı fethi tamamlanmadan, “Geylanî fukarasından sülehadan Şeyh Mustafa Efendi” Resmo Kalesi’nde bir tekke inşa etmişti. “Mübarek gün ve gecelerde Kadirî tarikat usullerine göre” faaliyet gösteriyordu. 1647 Tarihli Resmo siciline göre, bu tekkenin vakıf ve geliri olmadığından “Fukaranın ve dervişlerin ve misafirlerin nafakasında ve yemek ihtiyacında sıkıntıları” vardı. Daha sonra bu tekke için gelir sağlayıcı vergi birimleri tahsis edildi.36 Dinsel ve eğitim amaçlı kullanım dışında bu yeni yapının “fukara” ve “misafirler” için sosyal amaçlı kullanılması Osmanlı düzeninin adaya bir başka yansıması olarak yorumlanabilir.37


29 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C:III, Kısım:I, s.420. Uzunçarşılı IV. Mehmed
Camii’nden Ayasofya büyüklüğünde diye bahseder.
30 Gülsoy, a.g.e., s. 252-267.
31 Örneğin; Resmo’da 1654 yılında Şeyh Mustafa’nın mülklerine bunun yanı-
sıra da ulema sınıfından olduğu anlaşılan “Mehmet Dede”, “Musa Dede”
gibi isimlere rastlanmaktadır. Oğuz, Resmo Ş.S., ss. 210-211, kayıt no: 149,
150 ve 151.
32 Bu konuda Resmo Kalesi’nde yaptırılan cami örneği için bkz. Resmo Ş.S., s. 501, kayıt no: 1025. Halkın özelikle Kuran okumak ve namaz kılmak konu- sunda özenle sürdürdüğü alışkanlığı bulunuyor ve nesilden nesile aktarılı- yordu. Mudanya ve Burgaz’da Ekim, Kasım 2008’de yaptığımız sözlü tarih görüşmelerinde gelenlerin tamamına yakınının Kuran okumayı bildikleri, namaz kıldıkları aktarıldı. Türkçe konuşmayan bu kişilerin güzel Kuran oku- yabiliyor olması eski Mudanyalıları şaşırtıyordu. Fulya Düvenci Karakoç ve Funda Düvenci Tunçdöken, Mudanya’nın Akdenizli Konukları: Giritliler, Gaye Kitabevi, Bursa, 2008, s.36
33 1292 Girit Vilayet Salnamesi (İstanbul Millet Kütüphanesi’nde), s.140; 1311 Girit Vilayet Salnamesi (İstanbul Millet Kütüphanesi’nde), s.185. Bu kaynaklardan yararlanmam konusunda ilgilerini esirgemeyen Kütüphane Müdiresi Sayın Melek Gençboyacı’ya teşekkür ederim.
34 Bu konu hk. bkz. Mustafa Kara, Metinlerle Osmanlılarda Tasavvuf ve Tarikatlar, Sır Yayıncılık, Bursa, 2008, s.97 vd.
35 Süleyman Uludağ, “Abdülkadir-i Geylânî” maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi, C.1, İstanbul, 1988, ss.234-239.
36 Oğuz, Resmo Ş.S., s.461, kayıt no: 950. Hanya’ya Başkadı olarak görevlen- dirilen Hafız Nuri Efendi’nin anılarından, tekkenin bulunduğu Piskopo köyüne gidip Kadirîyye Şeyhi Tahtalı Arif Efendi ile tanıştığını öğreniyoruz. Heinkele, a.g.m., s.206.
37 Cafer Çiftçi Osmanlı sürecindeki sosyal amaçlı kurumları ele aldığı araştırmasında çeşitli yöntemlerle hayır amaçlı düzenlemelere değinmiştir. Cafer Çiftçi, “Charity and Social Welfare Activities in the Ottoman Empire”, Tur- kish Sources LXVII, According to Archival Sources Fluctuations in the Ot- toman Social Order Reactions to Changes in the Ottoman Social Structure, Ed. Yusuf Oğuzoğlu, Harvard University, 2006, ss.123-182.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadil Göçmenlerin Kültürel Kökenleri Yusuf Oğuzoğlu

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 19 Eki 2020, 16:15

Girit Bektaşî Tekkeleri

13. Yüzyılda kurulan Bektaşîlik tarikatının doktrini, tasavvufun etkisi altında kalmış ve şekillenmiştir. Bu öğreti, İslam dünyasına umumi olarak damgasını vurmuş olan “vahdet-i vücud” sisteminden etkilenmiştir. Bektaşî inancının “Dört kapı, kırk makam” anlayışına göre, kul ancak, şeriat, tarikat, marifet ve hakikat kapılarından ve her bir kapının 10 makamından geçme yoluyla Hakk’a ulaşır. Tarikatın sosyal ve iktisadi yapısına bakıldığında, ilk dönemlerden itibaren güçlü gelir kaynaklarının bulunduğu ve bunların Osmanlı Devleti onayında faaliyet göstermekte olduğu görülür ki bu durum sosyal etkinliği arttırıcı bir unsurdur. Bunun yanında Bektaşîliğin, hemen her dönemde Osmanlı yönetimi ile yakın teması olmuştur.
16. Yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nin tanıdığı tek gayrisünni (heteredoks) tarikat olan Bektaşîlik, yeniçeri ocağının bu tarikate dayanması ile daha da güçlenmiştir.38
Girit’teki Bektaşî babalarının Antalya Elmalı’da bulunan Abdul Musa Tekkesi ile yakın ilişkileri vardı.39 Kandiyeli Kanber Baba, Abdal Musa tekkesinden gelip Resmo’daki Veliyuddin Paşa Medreselerinden birine yerleşerek Girit’te Bektaşîliği yaymaya başlamıştı. Ancak Girit’e Bektaşî tarikatının girişi daha önce, Girit’in fethi sırasında olmuştur. Dervişlerden oluşan bir gönüllü kafilesi adaya sevk edilmişti.40
Bektaşîliği Girit’e getiren Horasanîzade Mevlana Derviş Ali Dede, Kırşehir Müftüsü’nün büyük oğlu olup, Horasan’ın kökeliydi. Müritleri ile Girit kuşatmasına katılmış, bazılarını şehit vermişti.41 Pedya Kasteli Kazası’na ordugah kurulunca yakınındaki Voni köyüne geçici bir dergah kurdu.(1650)42 Kandiye’nin fethinden sonra, Dedeler köyü dergahı olarak bilinen bu tekkede birkaç derviş bırakıp Horasanlı Dergahı’nı oluşturdu.43 Kandiye’nin 3,5 kilometre güneyindeki Küçük Horasan olarak anılan bu tekke Anadolu’daki diğer dergahlar tarafından da önemseniyordu. Bunu, Kandiye’nin 10 kilometre güneyinde Türklerce Karadağ denilen yerde Mağaralı Köy Dergahı izledi. Ardından Hanya ve Resmo’da Bektaşî dergahları açıldı.44

Resmo ileri gelenlerinden Usta-zade ailesine mensup Yunus Bey’in yaptığı saha araştırmasına göre, Girit’teki seksen bin Türk nüfusu içinde %12,5 oranında Bektaşî tekkelerine giden erkek ve kadın vardı. Bu tarikata intisap etmiş onbin civarındaki “erkek ve dişi muhiplerin” adadaki dağılımı şöyle belirlenmişti; “Kandiye Kalesi 500 kişi, Nenemenos Kazası 500 kişi, Pedye Kazası 400 kişi, Manofaç Kazası 6000 kişi, Maleviz Kazası 100 kişi, Kenoriya Kazası 500 kişi, İstiye ve Yarepetra Kazaları 150 kişi, Resmo Kalesi ve Kazaları 250 kişi, Hanya Kalesi ve Kazaları 1600 kişi” kadardı.45
Bektaşîlik Girit’teki varlığını mübadeleye (1924) kadar sürdürmüştür.46 Adıyeke’ler, adada Bektaşîliğin yaygın olmasını Osmanlı Devleti’nin, İslamiyetin yumuşak yorumu ile ada sakinlerini yüzleştirme çabası olarak yorumlamaktadır.47





38 Ahmet Yaşar Ocak, “Bektaşîlik” maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi, C.5, İstanbul, 1992, s.373-379. Ahmet Yaşar Ocak, TDV İslam Ansiklopedisi, “Bektaşîlik” maddesi, s.378. Bektaşîlik ve yeniçeri Bektaşî ilişkisi için bkz.Mehmet Necmettin Bardakçı, “Bir Tasavvuf Mektebi Olarak Bektaşîlik”, Uluslararası Bektaşîlik ve Alevilik Sempozyumu I Bildiriler- Müzakereler 28-30 Ekim 2005,Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Isparta, 2005, s.51-60.
39 Abdal Musa için bkz. Fuat Köprülü, Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi, “Abdal Musa” maddesi, İstanbul, 1935.
40 Orhan Fuat Köprülü, “Usta-zâde Yunus Bey’in Meçhul Kalmış Bir Makalesi; Bektaşîliğin Girit’te İntişarı”, Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, Sayı:8-9, İstanbul Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1980, s.37-86. Pirevi düzenlenerek büyük seferlerde görev verilmesi bir Osmanlı uygulamasıdır. Budapeşte’de türbesi bulunan Gül Baba da Viyana Seferinde böyle bir görev için bulunmuştu.
Resmo Bektaşî Dergahı’nın kurucusu Hacı Hasan Baba (Kaynak: O. F. Köprülü,“Bektaşîliğin Girit’te İntişarı”)
41 Kadirî ve Bektaşî önderlerinin müritleri ile birlikte Girit seferine katılmış olmaları, Osman Gazi döneminde uçlardaki benzer hareketi hatırlatmaktadır.
42 Girit Türkleri Voni köyüne Dedeler Köyü derler. O.F. Köprülü, a.g.m., s.42-43.
43 1060 Tarihli nişanlı emirle dergahın vakfı oluşturuldu. Orhan F. Köprülü,a.g.m., s.43 vd.
44 O.F. Köprülü, agm, s.57-64.Resmo’da Hacı Hasan Baba Türbesi (Kaynak, O. F. Köprülü, a.g.m.)
45 O.F. Köprülü, agm, s.65-66.
46 Mağaralıköy, Hanya, Resmo, İbrahim Baba isimlerinde Girit’in farklı yerlerinde kurulan dergahlar bu tarikatın faaliyetlerini sürdürdü. O.F.Köprülü, agm. s.65 vd.
47 Kemal Arı, “8. Yılında Türk Yunan Nüfus Mübadelesi Sempozyumu”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, V.12, 2006, Bahar, s.151. Tekkelerin 20. Yüzyıldaki ayrılık hareketleri sırasında sosyal etkilerinin yanında siyasi etkilerinin de bulunduğunu düşünen araştırmacılar vardır. Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde, bugünkü Yunan topraklarında bulunan Bektaşî tekkelerinin birbirlerine bağlantılı hareket ettikleri yönünde tezler bulunur. Ancak Mavrommatis bu durumun yalnızca Arnavut kültürünün etkisi altında bulunan orta ve güney bölgeler için ve sınırlı olarak geçerli olduğunu kanıtlanabildiğini savunur. Giorgos Mavrommatis, “Monuments and Communities: Bektashism in 20th Century Greece”, Uluslararası Bektaşîlik ve Alevilik Sempozyumu I Bildiriler- Müzakereler 28-30 Ekim 2005,Süleyma Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ispata, 2005, s.541.
48 Abdülbaki Gölpınarlı, MEB İslam Ansiklopedisi, "Mevlevîlik" maddesi,s.164.171.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadil Göçmenlerin Kültürel Kökenleri Yusuf Oğuzoğlu

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 19 Eki 2020, 16:37

Hanya Mevlevîhanesi

Tasavvuf ve tarikatların İslam kültürüne zenginlik kattığı bilinmektedir. Bu bağlamda, ilk sıraları Mevlevîlik ve Bektaşîlik almıştır. Mevlevîlik Konya’da öğretisini oluşturmuş bulunan Mevlana Celâleddin Rumî’nin (1207-1273) felsefesini yansıtan bir tarikattır. Mevlana, hoşgörüyü, “insan-ı kâmil”in (tam insan) erdemli özelliklerini, bilim ve aklı öngören bir düşünürdü. Mevlanayı sayanlar, onu pîr ve önder olarak tanıyanlar arasında büyükler, beyler bulunmakla beraber, kendisi halk tarafından da benimsenmişti. Kendisin- den sonra özellikle Ulu Arif Çelebî Anadolu halkı tarafından sevil- miş ve sayılmıştı. Mûsikî, raks ve şiire dayanan Mevlevîlik,48Mevlana’nın ölümünden sonra özellikle Ulu Ârif Çelebi’nin irşad makamında olduğu “kuruluş dönemi”nde ve O’nun çabalarıyla Selçuklu topraklarında ve beyliklerde yayılmıştır. Yönetim çevrelerinin yanında olmaya ve düzenin bozulmamasına özen gösteren çelebiler, bu süreçte tarikat için vakıflar kurmayı da başardılar. Osmanlı topraklarındaki ilk Mevlevîhane Edirne’de açılmış, ve bunu hızla yenileri izlemiştir. 16. Yüzyılda Anadolu’da Safevi propagandasının yoğun olduğu dönemde Osmanlı yönetimi, halk üzerinde etkili olan Bektaşî ve Mevlevîleri denge unsuru olarak değerlendirmiş, bu nedenle bu tarikatlar gelişme göstermiştir. Mevlevîlik öğretisi, şeyh, dede, çilekeş can ve muhip olarak dört dereceye ayrılmıştır. Çilekeşler 1001 gün çile çekerlerdi. Meslek edinmeleri ve ilmi bilgilerle donanmaları sağlanırdı. Muhibbân ise tarikatta herhangi bir mecburiyeti olmaksızın istediği eğitimi almak ve istediği zaman gelip gitmekte serbesttiler. Birer güzel sanatlar akademisi gibi çalışan Mevlevî dergahlarında devlet ve ticaret adamlarından, ilim ve sanat erbabından birçok kimse muhibbân zümresine dahil olmuştur49.
1880-1924 Yılları arasında faaliyet gösteren Hanya Mevlevîhanesi Süleyman Şemsi Dede tarafından kurulmuştur. Kendisi 1872 yılında Mevlevî muhiblerinin ısrarlı daveti ile Anadolu’dan gelmişti. Hanya, Mevlevîliğin Ege Adaları ve Mora’da yayılışı ile birlikte bölgedeki siyasî olaylarda da etkili oldu.50 Hanya Mevlevîhanesi’nin son şeyhi Mehmed Şemseddin Dede’dir. (1908-1924) Kendisine Atina Anlaşması gereğince, Yunan Hükümeti tarafından maaş ödenmekteydi. İsmail Kara’nın tesbitine göre Şemsettin Efendi ile Osmanlı Devleti’nin Atina Sefareti ilgilenmekteydi. 51
Nikolas Stavrakes, 1890 Girit’inin sosyo-ekonomik resmini de çizmiştir. Hanya, Kydonia, Kisamos, Selynon, Apokoronas, Agios Vasileios, Sfakia, Resmo, Amari, Myopotamon, Kandiye, Malevizi, Temenos, Pedis, Monofatsi, Kainourgion, Pyrgiotissa, Merabellon, Lasethi, Viannos, İeraperos, Seteia idari birimlerinde yaşayan Osmanlı Hıristiyan ve Müslümanları modernleşmenin getirdiği yeni sosyal tabloda şöyle yer almışlardı:52



Hıristiyan-Müslüman



Sanayiciler 6090-3818

Tüccarlar 1956-1858

Denizciler 230-953

Emlak Sahipleri 1612-1210

Çiftçiler 32715-8080

Çobanlar 6869-600

İşçiler 4043-2432

Erkek Öğretmenler 271-157

Bayan Öğretmenler 41-73

Erkek Öğrenciler 10799-3140

Bayan Öğrenciler 3172-2451

Doktorlar 83-15

Cerrahlar 7-14

Eczacılar 14-8

Ebeler 281-81

Avukatlar 49-19

Gazeteciler 3-1

Sanatçılar 54-6

Mekanikçi ya da Mühendisler 6-4

Kiliselerde Çeşitli Görevlerde Çalışanlar

Memurlar 798-694

Erkek Hizmetçiler 1621-856

Bayan Hizmetçiler 1501-1144

Erkek İşsizler 33565-12863


Bu tür düzenlemeler Girit Adası’nın Osmanlı’dan kopuş sürecini durdurmadı. 1885’de adanın bağımsızlığı ya da Yunanistan’a ilhakı isteği ile yeniden başlayan hareket 1888’de ayaklanmaya dönüştü. 1897’de Osmanlı Yunan Savaşı sonunda yapılan anlaşmada Girit valiliği Yunan hanedanına geçti. Ertesi yıl adadaki Osmanlı asker ve idari birlikleri büyük devletler tarafından tahliye edildi. 1908’de ada meclisi Yunanistan’a bağlandığını açıklamıştı ancak 1913 Londra Barış Anlaşması ile resmen Osmanlı’dan ayrılmış oldu.






49 Barihüda Tanrıkorur, “Mevleviyye” maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi,C.29, s.468 vd.
50 Mustafa Kara, “Hanya Mevlevîhanesi” maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi,C.16, İstanbul, 1997, ss.49-51.
51 İsmail Kara, a.g.m., s.120.
52 Stavrakēs, a.g.e., s.146 vd.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadil Göçmenlerin Kültürel Kökenleri Yusuf Oğuzoğlu

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 19 Eki 2020, 16:58

MÜBADELE VE BURSA 1.png
MÜBADELE VE BURSA 1.png (680.45 KiB) 2027 kere görüntülendi
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 10 misafir