Mübadele İle Cami, Tekke ve Türbelerden Getirilen Kültür Varlıkları Neval Konuk Halaçoğlu

Girit Konulu Dergiler
Cevapla
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Mübadele İle Cami, Tekke ve Türbelerden Getirilen Kültür Varlıkları Neval Konuk Halaçoğlu

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 19 Eki 2020, 09:22

MÜBADELE VE BURSA 1.png
MÜBADELE VE BURSA 1.png (680.45 KiB) 1853 kere görüntülendi
Mübadele İle Cami, Tekke ve Türbelerden
Getirilen Kültür Varlıkları

Neval Konuk Halaçoğlu


Mübadelenin nasıl ortaya çıktığı, uygulandığı, gerçekleştirildiği ve bu süreçte her iki milletin yaşadığı acı anılar hâlâ belleklerimizde ve belleklerimizde olmaya devam edecek...
Yüzyıllardır yaşadıkları yerlerini, yurtlarını, vatanlarını terk etmek zorunda kalan mübadillerin, yanlarında taşıyabilecekleri kadar kişisel eşya ve küçükbaş hayvanlarını almaya izin verilir. Taşıma ücretlerini kendileri karşılayacak olan mübadiller, beraberlerinde 100kg. eşyayı getirebileceklerdir. 100 kilodan fazla eşya ücrete tabidir1. Ayrıca, kişilerin şahsî eşyalarının yanı sıra, dinî yapılardan taşınır kültür varlıklarını da mübadeleyle yanlarında getirdikleri çeşitli kaynaklarda ifade edilmiştir. Ancak, bu taşınır kültür varlıkla- rının şimdilik tarafımızdan ortaya konulduğu/tespit edildiği hâliyle ele alınan bir çalışma yapılmamıştır.
Muhtelit Mübadele Komisyonu’nun öngörüsü doğrultusunda yavaş yavaş Mübadele sürecinde son adımlar atılır. Girit, Kavala, Drama ve Selanik’ten başlayan mübadele ile 1923 yılının Kasım ayında 34.627, Aralık ayında 26.691 olmak üzere, yılsonuna dek toplam 61.318 göçmen, taşınabilir malları ve hayvanları ile birlikte Türkiye’ye getirilir2. 1924 yılının Temmuz ayının ortalarına kadar bu sayı, 314.052’ye ulaşır3. Bu göçmenlerin 99.720’si Selanik ve çevresinden, 32.324’ü Kozana’dan, 13.975’i Kandiye’den, 8.837’si Hanya’dan, 2.200’ü Preveze ve Yanya’dan, 7.500’ü de Midilli’den getirilmiştir4. Karma Komisyonu’nun verdiği sayıya göre, 1924 yılının ekim ayına kadar bu göçmenler, 370.000’e ulaşmıştır5.
Yunanistan’ın özellikle dağlık yörelerindeki Müslüman göçmenlerin de değişen sayılarda Türkiye’ye getirilmesi sonucu, toplam göçmen sayısı kademeli olarak artmış, bir resmî istatistiğe göre 456.720 olmuştur6. İskân Tarihçesi’ne7 göre, mübadele ile ilgili toplam gelen kişi sayısı, 499.239’dur. Bu sayının yanında, mübadele kapsamına girip, mübadele edilmeyi beklemeden sığınmacı olarak Türkiye’ye gelen 50.000’e yakın bir başka grup göçmen de vardır. Türkiye bir anda 500.000’e yakın bir göçmen selinin baskısına uğrar8. Mübadele göçmenlerinin yaklaşık dörtte üçü, 1924 yılı ortalarına dek Türkiye’ye getirilir.
Yazımızın konusunu oluşturan Yunanistan’da inşa edilmiş olan Osmanlı dinî yapılarından olan cami, tekke ve türbelerden mübadele ile getirilen kültür varlıklarımızda bu yapıların mütevellileri şeyhleri/müritleri/dedeleri tarafından Türkiye’ye getirilir. Tarafımızdan 23 Nisan 2019’da Urla Kapan Camisi’nde tespit ettiğimiz Selanik Hamidiye Camisi’nden getirilen cüz takımının yer aldığı ahşap kutu ve Yunanistan Kozana Memi Baba Bektaşî Tekkesi’nden getirilen tekke eşyaları haricinde şu ana kadar, mübadele esnasında içindeki taşınır kültür varlıklarının Türkiye’ye getirildiği bilinen üç yapı vardı. Bunlar: Hanya Mevlevîhânesi, Serez (Siroz) Şeyh Bedrettin Türbesi ve Yenice-Vardar Evrenos Gazi Türbesi’ydi.
Yazımızda bu mimari eserler ve muhteviyatı bulundukları şehirlerin adlarına göre alfabetik olarak düzenlenmiştir:

1. Hanya Mevlevihânesi’nden Getirilen Eşyalar ve Naaşlar
Mevlevîhâne, Girit’in Hanya sancağında 1880’de Kara Abdal Süleyman Şemsî Dede tarafından kurulmuş olup Mevlevîliğin Ege adaları ve Mora yarımadasına yayılışı kadar bölgede gelişen siyasî olaylar açısından da önem taşımaktadır. 1828’de Konya’da dünyaya gelen Süleyman Şemsî Dede, on beş yaşında iken Şems-i Tebrîzî Dergâhı türbedarı Seyyid Emîrşah Kaygusuz Abdal Dede’ye intisap eder. Mevlânâ Dergâhı’nda çile çıkarıp hilâfetnâme aldıktan sonra Sultan Dîvânî Dergâhı’na hizmet ve ilim tahsili için Afyonkarahisar’a giderek dört yıl burada kalır. Daha sonra Bursa ve İstanbul’daki ziyaretgâhları dolaşır. Aydın Güzelhisar Mevlevîhânesi şeyhi Horasânî Ali Dede’nin vefatı üzerine 1870’de bu dergâhın şeyhliğine tayin edilir. Bu görevde iken Hanya’daki Mevlevî muhiblerinin ısrarlı davetleri üzerine Hanya’ya gider (1872). Geniş bir arazi üzerinde ve zengin vakıflarla kurduğu Mevlevîhâne’yi Mirac kandiline tesadüf eden 27 Receb 1297(5 Temmuz 1880)’de hizmete açar9.
1302 (1885) tarihli mufassal vakfiyesinden edinilen bilgiye göre Mevlevîhâne, Hanya’nın Zirtop mevkiinde eski Tuzhâne (Selhhâne, Tuzla) karşısında, üç taraftan Murines, İstelyanos ve Suda Caddelerine açılan, etrafı yüksek duvarlarla çevrili 35.000 m2’lik bir arazi üzerinde tesis edilmiş, büyük vakıf gelirleri ve 36.000 kuruşluk nakitle desteklenmiştir. Vakfiye düzenlendiği sırada mescidi, semâhânesi, türbe ve hazîresi, çile çıkarmaya, yemek pişirmeye ve çiledeki dervişlerin ikâmetine tahsis edilmiş mutfağı, biri dolaplı iki su kuyusu ve sarnıcı bulunan Mevlevîhânenin haremlik ve selâmlık binalarının inşaatları devam etmektedir. Vakfiyede ayrıca sarnıç, çeşme ve şadırvan yapılması, ağaç dikilmesi, bağ ve sebze bostanı için kaynak ayrılmıştır. Vakfiyeye göre bağ, meyve ve sebze bostanlarının mahsulleri öncelikle Mevlevîhânenin ihtiyaçları için kullanılacak, ihtiyaç fazlası ürün satılarak dergâha gelir temin edilecek- tir. Bu amaçla Hanya’da bir dükkân açılır, bir fırın ve değirmen işletilir. Vakfiyede ayrıca dergâha vakfedilen 735 ciltlik 644 kitabın listesi de yer almaktadır10.
Şemsî Dede’nin 23 Zilhicce 1303’te (22 Eylül 1886) vefatı üze- rine yerine geçen büyük oğlu Mehmed Şemseddin Efendi, postnişinliğin yanı sıra 1908’den ölümüne kadar (1924) Girit hâkimü’ş-şer‘liği görevini de yürütür. İkinci oğlu Hasan Hüsnü Efendi de (ö. 1937) bu yıllarda Girit evkâf müdür muavinliği görevinde bulunur. Dergâh bünyesinde açılan özel rüşdiye mektebi (Mekteb-i Kebîr-i İslâm) müdürlüğü ve muallimliği görevini yürüten üçüncü oğlu Hüseyin Ârif Efendi (ö. 1942) siyasetle de meşgul olur. İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin çalışmalarına katılır11.




* Dr., Marmara Üniversitesi-Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu-Turist Rehberliği Programı, nevalkonuk@marmara.edu.tr
1 Arı, Kemal, Büyük Mübadele, Türkiye’ye Zorunlu Göç (1923-1925), Tarih Vakfı Yurt Yay., 4.baskı, İstanbul, 2007, s.84; Erdal, İbrahim, “Mübadil Göçmenlerin Taşınma Meselesi ve Türk Vapurcuları ile Yapılan Nakil Söz- leşmesi”, Atatürk Yolu, XVI/8, 2003, s.321-334.
2 Mustafa Necati Bey’in Aylık Açıklaması: Ayın Tarihi, 11/4 (Kanun-ı evvel
1923), s.19.
3 Arı, Kemal, İzmir’den Bakışla Türk Ticaret Bahriyesi ve Mübadele Gemileri Lozan’dan Kabotaja, Deniz Ticaret Odası İzmir Şubesi Yay., İzmir,2008, s.257.
4 Arı, 2008, s.257.
5 Cumhuriyet, 17 Teşrin-i evvel 1924.
6 Devlet İstatistik Enstitüsü İstatistik Yıllığı, III, (1929-1930), Ankara,
1930, s.101.
7 Arı, 2008, s.257.
8 Arı, 2008, s.257.
9 Kara, İsmail, “Hanya Mevlevîhanesi, Şeyh Ailesi, Müştemilâtı-Vakfiyesi”,İslâm Araştırmaları Dergisi, S.1, İstanbul, 1997, s.115-153.
10 Hanya Mevlevîhânesi Vakfiyesi, VGMA, Defter, Nu.:988, Rumeli 2,s.249-254.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Mübadele İle Cami, Tekke ve Türbelerden Getirilen Kültür Varlıkları Neval Konuk Halaçoğlu

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 19 Eki 2020, 09:39

Mehmed Şemseddin Efendi’nin Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Girit şubesi başkanı olması dolayısıyla Hanya Mevlevîhânesi Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında, özellikle de Lozan Antlaşması ve mübadele esnasında zulme ve baskıya uğrayan, yerlerini terke zorlanan Müslümanların sığınağı olur. Haklarının arandığı ve yardımların toplandığı bir merkez hâline gelir. Mehmed Şemseddin Efendi’nin bu yıllarda Osmanlı Devleti’nin Girit’teki yarı resmî temsilcisi gibi çalıştığı, Konya Mevlânâ Müzesi Arşivi’nde muhafaza edilen Abdülhalim Çelebi’ye yazdığı mektuplarından ve Osmanlı Devleti Atina sefirinin kendisine gönderdiği raporlardan da anlaşılmaktadır.
1924 yılında nüfus mübadelesi şartları gereği ailesinin ve dergâhın bazı kıymetli eşyaları, Mevlevîhanede asılı duran büyük iki kristal avize, kütüphanenin en kıymetli kitaplarının (diğerleri Gavurların eline geçmesin kalan kitaplar üç gün üç gece yakılarak, imha edilir) bir kısmı, mutfak levâzımı, bakır kap kacak, babasının ve bazı zevatın naâşlarını İzmir’e nakletmek için hazırlıklara başlanır.
İlk şeyh Süleyman Şemsi'nin kabrinden çıkarılan kemikleri mumyalanmış bezlerden yapılan özel bir torbaya konur. Son şeyh Şemseddin Dede, İtalya’dan özel olarak kiralanan binecekleri geminin Hanya Limanı’na yanaştığını dergâhın bahçesinden görünce, ruhunu teslim eder. Bir hüzündür kopar. Onun da naâşı nakledilecek eşyalar arasına konur. Topraklarını, pek çok kıymetli eşyalarını, anılarını bırakarak Türkiye'ye doğru yola çıkan ve oğlu Bedri Efendi’nin (Özmen) (ö. 1995) gayretleriyle Şeyh ailesini getiren gemi 28 Mayıs 1924'te İzmir'e ulaşır. 30 Mayıs Cuma günü Şemsî Dede, Mehmed Şemseddin Efendi ve diğer zevâtın bayrağa sarılı ve Mevlevî sikkeli naaşları, tarikat âdâbına uygun bir merasimle, tarikat mensuplarının ve büyük bir cemaatin katılımıyla Topaltı semtindeki İzmir Mevlevîhânesi’nin hazîresine defnedilir. 1 Haziran 1924 tarihli Saday-ı Hak Gazetesi'ndeki habere göre: Cenaze merasiminde İzmir, Manisa, Tire Mevlevihâneleri ve İzmir'de bulunan Bektaşî, Rifâî, Halvetî, Sa'di, Mısri gibi tarikat şeyhleri ve mensuplarıyla binlerce halk katılır12. 1925’te tekkelerin kapatılması kanunu çıkıp İzmir Mevlevîhânesi’nin yıkılması üzerine, acılar devam eder ve iki şeyhin naaşları tekrar çıkartılarak İzmir Balçova Mezarlığı’na nakledilir13.
Hanya’dan getirilebilen tekke eşyalarından sakal-ı şerif İzmir Karantina Kilise Camii’ne (Hüsnü Atabek Camii), “Allah” ve “Muhammed” lafızları ile dört halifenin isimlerinin yazılı olduğu 2 metre çapındaki dökme tunç büyük levhalar İzmir Asansör Camii’ne, kitaplarla iki büyük kristal avize ve saat ise Konya Mevlânâ Müzesi’ne hediye edilir14.
3 Aralık 1987’de Bedrettin Özmen tarafından Konya Mevlana Müzesi’ne ahşap bir boy saati ve bazı tekke eşyaları15 hediye edilir. Saat, günümüzde müzede 1065 numaralı envanter numarası ile kayıtlıdır. 18.yüzyılda İstanbul’da inşa edilen saatin boyu 2.33cm, eni 41-47cm., genişliği ise 22.5 ve 19.5 cm.’dir. Eserin kıymeti 400.000 Tl civarındadır.
Saatin makinesi 22cm.çapında beyaz mineli kadranlıdır. Saat taksimatları Arabî rakamlıdır. Kadran üzerinde makineyi ve gongu kırma delikleri ve Latin harfleriyle “P.Seferiadi Smyrne” yazıları görülmektedir. Kadran kabartma olarak desen prese edilmiş ve ince sarı bir maden plaka ile çerçeve edilerek süslenmiştir. Rakkasın yuvarlak kısmı ve rakkas kolunun 7 çubuğundan 3’ü sarı madendir. İki adet sarkacı olup demir-döküm olarak yapılmıştır. Kutu Çamdan üç bölüm hâlinde işlenmiştir. Kutunun boyu, 233, üst eni 41, alt kaide eni 47.cm, genişlikleri 22.5-19.5cm.’dir. Dış yüzey vernikli, ön yüzey ise yaldız çizgi nebatî figürlerle desenlidir.

2. Kozana Memi Baba (Sofular) Bektaşî Tekkesi’nden Getirilen Levhalar ve Eşyalar

Günümüzde Kozana (Kozani) ili sınırları içinde kalan Tekke’nin, Sayın Ayşe Değerli ve Yusuf Küçükdağ tarafından kaleme alınan makalesinde16 Memi Bey Tekkesi’nin 1826’da kapatılıp, şeyh ve dervişlerinin tekkeden çıkartılıp, Bektaşî alametlerinin ortadan kaldırıldığı yazılıdır. Ancak, tekkenin mübadeleye kadar hizmet verdiği ve günümüze kadar varlığını koruduğu, 2018 yılında bölgede yaptığım Osmanlı eserlerini inceleme ve çalışmam esnasında ortaya çıkarılır. Tekke binalarından günümüze, ahşap üzerine Edirnekârî işlemeli geçmeli kubbeli, kare bir yapı gelebilmiştir. En yakın yerleşim yerinden oldukça uzakta bulunan tekke binası, kilise olarak faaliyet göstermektedir. Tekkenin diğer yapılarının tamamı yıkılmıştır. Geniş avlu duvarlarının kalıntıları belirgindir.
Eğribucak’taki ihtişamlı Memi Beğ (Şah) Sultan Tekkesi hakkında Evliya Çelebi, şu bilgileri vermektedir:

“Tekkenin bir köşesinde, büyük bir kubbe içinde Memi Şah Sultan’ın Türbesi vardı. Mezarın etrafında Memi Şah Sultan’a ait büyük bir kaşık, seccade, hırka, tac, alem, kudüm, zil ve defler bulunuyordu. Türbenin hizmetçileri güzel kokular sürerek ve “ûdlar” yakarak burayı sürekli neşelendirip, gelen ziyaretçilere hizmet ederlerdi. Bu büyük tekkenin en önemli bölümlerinden biri dervişlerin muhabbet yeri olan fukara meydanı, yani “tekyegâh-ı mihmân-ı saraylar”dı. Bu meydanın etrafı dolaplar ve her bir dolabın önü derviş postları ile döşenmişti. Buradaki her derviş bir ilimle meşgul olup, kimi kaşık, kimi zerdeste, kimi ise keşkül yapardı. Ayrıca bu meydanda çok gösterişli, altın gibi parlayan şamdan, kandil ve çerağlar mevcuttu. Adı geçen meydanın dışında ayrı bir meydan daha vardı ki buradaki “Keykavus mutfak” zikre değerdi. Zira kubbeli ocağında çorba kazanlarının daima kaynadığı ve tekke kurulduğundan beri ateşten inmediği bu büyük mutfakta, kuş sütüne varıncaya kadar her türlü yiyecek ve içecek bulunan bir de kiler yer almak- taydı. Tekkenin bu imkânları sayesinde gelen ve gidene, sofralar kurulup yemekler ikram edilmekteydi. Bütün bu özellikleriyle Memi Şah Sultan Tekkesi’nin Rum diyarında benzeri yoktu. Bu tekkenin benzeri ancak Horasan’daki İmam Rıza Tekkesi olabilirdi”.17

“Hızır Dede 1661 yılında tekkede şeyh bulunuyordu. Bununla birlikte tekkenin Ehl-i Sünnet 70-80 kadar dervişi olup, bunlar beş vakit namazlarını terk etmemekte, ilim ve riyazetle meşgul olmataydılar”18. Evliya tekkeye iki defa gelmiş, bunlardan birinde bir gece misafir kalmıştı. Ramazan ayına rast gelen ikinci gelişinde dervişler onu çok hoş karşılamışlar; can sohbetleri edip “gülbang-ı Muhammedî” çektikten sonra def, kudüm ve nekkareler eşliğinde zemzem ve demler ikram etmişler; Evliya burada kalmaktan büyük bir haz duymuştur.
Tekkenin son türbedarı İbrahim Dede’nin mübadele sırasında Türkiye’ye getirdiği tekke eşyaları Kur’an-ı Kerim ve üç levha torunu Sayın Tomris Keserbiçer (doğumu 1935) tarafından 1978 yılında Nevşehir Hacı Bektaş Velî Müzesi’ne hediye edilir. İbrahim Dede’nin diğer evladında(kızında) yeralan kandil, kılıç, şamdan ve örtüler ise, kızının genç yaşta ölümü sonrasında eşi tarafından İstanbul’da satılır19. Mübadelede tasfiye talepnameleri içerisinde Kozana Sofular Köyü Vakfı20 olarak tasfiyesi yapılan tekkenin müridlerinin bir kısmı Merzifon ve Havza’ya gitmişler, bir kısmı da Niğde’ye yerleştirilmişlerdir.
1912’de tekke Yunanlılar tarafından işgal edilince, İbrahim Dede sürgüne gönderilir. Sürgünde beyin felci geçirir. Eşi Zeynep Hanım(Tümer), günde 15-20 tavuk keserek Yunan askerlerini doyurur. Mübadele sırasında 14 yaşında oğullarını da alarak aile Tür- kiye’ye gelir21.
Memi Baba Bektaşî Tekkesi’nden getirilip Hacı Bektaş Velî Müzesi’ne verilen üç levha bugün müzenin deposunda bulunmaktadır. Envanter kayıt numaraları, 1455, 1456 ve 1457’dir. Her üç levhada da dini olaylar/hadiseler ve Farsça yazılarla resmedilmiştir.

3-Serez(Siroz) Şeyh Bedrettin Türbesi’nden Şeyh Bedrettin’in Naaşı Şeyh Bedrettin, Edirne yakınlarında, bugün Yunanistan toprak-larında bulunan Simavna kasabasında doğar. Doğum yılı olarak 740
(1339) ile 770 (1368) arasında değişen çeşitli tarihler gösterilir.






11 Kara, İsmail, “Gittikçe Uzaklaşan Hanya Mevlevîhanesi”, TT, S.135 (1995),
s.133-137.
12 Sâda-yı Hak, İzmir 28 Mayıs 1340 (1924); “Cenaze Merasimi: Hanya’dan İzmir’e Nakl-i Kubûr”, a.g.g., 1 Haziran 1340 (1924).
13 Kara, İsmail, “Hanya Mevlevihanesi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam An-
siklopedisi, 1997, c.16, s.49-51.
14 Kara, İsmail, Hanya, Girit Mevlevihanesi, Dergah Yay., 2006.
15 Konya Mevlânâ Müzesi Arşivi’nden Mevlevîhâne’den getirilen eşyalara bir
örnek; Hanya Mevlevîhânesi zarfıdır.
16 Değerli, Ayşe-Küçükdağ, Yusuf, “Vesâik-i Bektaşîyân’da Yer Almayan Rumeli’deki Bektaşi Yapıları (1400-1826), Alevilik Araştırmaları Dergisi, 2017, Yıl:7, S.13, s.121-122.
17 Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme, 5. Kitap. (Haz. S. Ali Kahraman), İstanbul, 2010, s.313-314; a.g.y., Seyahatnâme, 8. Kitap, (Haz. S. Ali Kahraman), İstanbul, 2011, s.84.
18 Evliyâ Çelebi, 2010, s.313.
19 Tekkenin son yıllarını ve mübadeleyle Türkiye’ye getirilen eşyalar ile ilgili bilgileri, son dede İbrahim Dede’nin torunu Sayın Tomris Keserbiçer’le 10 Ekim 2019 tarihinde yaptığımız röportajda elde edilmiştir. Ayrıca, tekkeden getirilen bu eşyalardan haberdar eden Sofular Tekkesi son dedesi İbrahim Dede ahfadından Sayın Osman Selami Budak’a teşekkür etmeyi bir borç bilirim.
20 15 Mayıs 1924 tarihli, Manastır Vilâyeti Kozana livası Sofular Köyü
Vakfı Tasfiye Talepnâmesi (BCA.,130-16-13-2, 249, 655-21).
21 Sayın Tomris Keserbiçer’le 10 Ekim 2019 tarihinde yaptığımız röportajdan.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Mübadele İle Cami, Tekke ve Türbelerden Getirilen Kültür Varlıkları Neval Konuk Halaçoğlu

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 19 Eki 2020, 09:52

Torunu Halîl b. İsmâil Menâkıbnâme’de şeyhin doğum tarihini 760 (1359) olarak kaydetmiştir22. Babası Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus’un torunu olduğu söylenen Abdülaziz’in oğlu İsrâil, annesi ise Rum asıllı bir hıristiyan iken ihtida etmiş olan Melek Hatun’dur. Babasının mesleği dolayısıyla Simavna Kadısı Oğlu (İbn Kādî-i Simavna) diye tanınmıştır. Edirne’nin Osmanlılar tarafından fethedilmesi üzerine (1362) ailesi buraya yerleşir.
Şehzadeler mücadelesinde Yıldırım Bayezid’in oğullarından Mûsâ Çelebi’nin, kardeşi Süleyman Çelebi ile yaptığı savaş sonunda Edirne’yi ele geçirmesi üzerine (814/1411) Bedreddin kazaskerliğe tayin edilir ve böylece onun aktif siyasî hayatı başlamış olur. Daha sonra Mûsâ Çelebi kardeşi Mehmed Çelebi karşısında yenik düşünce Şeyh Bedreddin 1413’te ailesiyle birlikte İznik’e sürülerek göz hapsine alınır; kendisine 1000 akçe de maaş bağlanır. Ancak, siyasî ihtirasları sebebiyle bu durumu kabullenmez ve görünüşte dinî-tasavvufî, gerçekte ise siyasî teşkilâtlanmayı sağlamak üzere harekete geçer. Arkasından yoğun bir propaganda faaliyetine girişir; kısa zamanda çevresinde geniş bir mürid ve sempatizan kitlesinin oluşmasını sağlar. Bu arada Tire’de tanıştığı Börklüce Mustafa’yı Aydın ve civarında propaganda faaliyetiyle görevlendirir. Börklüce Aydın ve Karaburun’da binlerce sempatizan toplar. Ancak, onun bu faaliyetleri sebebiyle kendisinin sorumlu tutulacağından kaygılanan veya bu gelişmelerin bir isyan hareketi başlatma imkânı hazırladığını düşünen şeyh, göz hapsinde olmasına rağmen muhtemelen 1416’da İznik’ten kaçmayı başarır, Kastamonu’ya gidip İsfendiyar Bey’e sığınır. Niyeti Tatar iline ulaşmaktır. Fakat, burada umduğu desteği bulamayınca Sinop Limanı’ndan gizlice bir gemiye binerek Rumeli yakasına geçer. Önce Zağra’ya, oradan da Silistre, Dobruca ve Deliorman’a giderek burada yerleşir. Şeyhin bu yerlerdeki taraftarlarının sayısı hızla artar. Deliorman’dan her tarafa adamlar göndererek propaganda alanını genişletir23.
Şeyh Bedreddin ve müridlerinden Börklüce Mustafa, Torlak Kemal gibi ihtilâlcilerin başarılarından kaygılanan Çelebi Sultan mehmed şeyhin üzerine büyük bir kuvvet gönderir. O sırada Karaburun’da bulunan Börklüce ve Manisa’da bulunan Torlak kuvvetleri mağlûp edilir. Bayezid Paşa kumandasındaki devlet güçleri şeyhin adamlarını dağıtmaya ve kendisini de ele geçirmeye muvaffak olur. Şeyh Serez’de bulunan padişahın huzuruna götürülür. Padişah, onun aynı zamanda bir din âlimi olduğunu ve hareketinin de bir yönüyle dinî nitelik taşıdığını göz önüne alarak hakkında hüküm vermek üzere ilim adamlarından bir heyet kurulmasını emreder. Bu heyet şeyhin faaliyetlerinin ve görüşlerinin dinî hükümlerle bağdaşmadığına, isyan sayıldığına, malı ve ailesi korunmak şartıyla kendisinin idam edilmesi gerektiğine karar verir. Heyet üyelerinden Mevlânâ Haydar Acemî tarafından açıklanan bu kararın isabetli olduğunu bizzat şeyhin de kabul ettiği rivayet edilir. Bu fetva üzerine Bedreddin Simâvî 1420’de Serez’de idam edilerek burada defnedilir24.
Şeyh Bedreddin’in Türbesi, Venizelos Caddesi üzerindeydi. Osmanlı döneminde Çarşının arkasında geniş bir alana yayılmış hâlde, Orta Mezarlık adlı Türk Mezarlığı yer almaktaydı. Bu mezarlığın kuzey tarafında Şeyhin türbesi bulunmaktaydı25. Siroz’daki türbesi ve yanındaki tekkesi, daha sonra Bedreddiniyye Tarikatının merkezi hâline gelir. Osmanlı döneminde türbenin bulunduğu yer, mezarlık Tekkesi olarak adlandırılmıştır. Babinger26 1927 yılında Serez’i ziyaret ettiğinde Şeyh Bedrettin’in mezarının nerede bulunduğunu gösterecek hiç kimseyi bulamadığından söz etmektedir. Ta ki kendisi tesadüfen Venizelos adını taşıyan ana caddede yürürken bu türbeyi eşsiz görüntüsünden dolayı tanımıştır. Mezar alçak çatılı küçük dükkânların arkasında, tam olarak eski Türk çarşısında neredeyse mahkeme binasının yakınında adeta gizlenmiş bir hâldeydi. Türbe, konik çatısı ile kare biçiminde 4 m2‘lik bir yapıdan oluşmaktaydı. Selçuklu tarzı kümbetlerle aynıydı. Mezarın girişi, güney cephedeydi ve buraya yıkık bir bahçeden geçerek giriliyordu27.
Babinger kapı üstü süslemesinde kırılmış bir kitabenin izlerini çok rahat bir şekilde gördü, bu kitabeyi (Selânik Askerî Rüştiye’nin Müdürü) yazar Bursalı Mehmed Tahir Efendi’nin verdiği bilgilerden dolayı biliyordu. Tahir Efendi bu konuda şöyle yazmıştı: “Siroz kentinin batısında camisi olan bir mezarlığın yakınında ahşap bir tekke yer almaktadır. Onun yakınında Şeyh Bedreddin Türbesi bulunmaktaydı. Burası Selçukluların kubbesi gibi konik çatılı taş bir yapıydı”. Mehmed Tahir Bey ne mezarda ne de kapıda kitabe göremedi. Sadece kapı üstü süslemede mermer üzerine şu Hadis kazınmıştı: “Hayatında felaketlerle karşılaşırsan Mezarlarda yatanlara danış (onları kendine örnek al)”. Babinger yazıtın çok sonra konuldu- ğunu ileri sürmektedir. Halk tarafından artık Şeyhin adı zikredilmemektedir. Sadece Eski Caminin karşısında berber dükkânlarının arka tarafında idam edildiği meydan hâlâ yerindedir. En önemlisi de Mehmed Tahir Efendi’nin 1920 yılında bizzat kendi gözleriyle tekkede Bedreddin’in menakıbnâmesini gördüğünü söylemesidir. Babinger’in ziyareti esnasında; Türbenin içi bir Türk demircinin alet ve edevâtı ile malzemelerini koyduğu depo olarak kullanılıyordu. İçerisi temiz değildi, ışık almıyordu, karanlıktı ve herhangi bir süs- leme de yoktu. Halktan iki kişi, birisi Yunanlı diğeri de Türk olmak üzere, Ona yakın dönemde türbenin akıbetiyle ilgili çok ilginç bilgiler verdiler. İsmail Bey adındaki Türk, Babinger’e şunları söyledi: “1924 yılında mübadele sırasında Türkler gözyaşları arasında kenti terk ederken bazı Türk Dervişler ortaya çıktı. Şeyhin mezarını kazarak kemiklerini alıp götürmek istediler. Valinin onayını aldıktan sonra 50-70 cm derinlikte Bedrettin’in naşından kalanlara ulaştılar. Kemikler toprakla birlikte metal bir sandığın içine yerleştirildi ve İstanbul’a götürüldü. Ayrıca, bütün kitap ve el yazmalarını da beraberlerinde götürdüler”. Türbe, Yunanlılardan saygı görmez ve değişik yöntemlerle kirletilir. Günümüzde, ayakta değildir28.
1924’te Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan nüfus mübadelesi uyarınca Türkiye’ye gelen göçmenlerin İstanbul’a getirdikleri şeyhin kemikleri çeşitli yerlerde saklandıktan sonra 1961 yılında Sultan Mahmud’un Divanyolu’ndaki türbesi hazîresine defnedilir.






22 Halîl b. İsmâil, Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin Menâkıbı (Haz.:Ab-
dülbâki Gölpınarlı-İsmet Sungurbey), İstanbul, 1967.
23 Gölpınarlı, Abdülbâki, Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin, İstanbul, 1966, s.40-41; Dindar, Bilal, “Şeyh Bedreddin”, Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, c.5, İstanbul, 1992, s.331-334
24 Dindar, a.g.m., s.332. “Bedreddin Simavi’nin asıldığı meşhur Eğri Çınar, Gazi Evrenos Bey Camisi’ne çıkan köşe başında, dört yol ağzında ve askeri hastanenin tam karşısında bulunurdu. Şeyh Bedreddin merhum Cami-i Ke- bir karşısında bir bodrumda günlerce gizlenmiş ve orada tutularak Eğri Çı- nar’da asılmış ve Kara Hamza Cami harimindeki Orta Mezarlık’a gömül- müştür ve bilahare ahali tarafından üzerine büyük bir türbe yapılmış idi ve istila gününe kadar mamur ve ziyaret edilmekte bulunmuştur (Mehmet Esat Serezli, Memleket Hatıraları, Türk Tarih Kurumu Yay., c.1, 2012, s.70).
25 Konuk, Neval, “Yunanistan’da Osmanlı Mimarisi I, Ottoman Architec- ture in Greece / Η Οθωμανική Αρχιτεκτονική στην Ελλάδα Ι “,Dışişleri Bakanlığı, SAM Yay, Ankara, 2010 Ekim(1.baskı), 2016 Haziran (2.baskı), s.327. Bugüne kadar yapılmış bazı yayınlar olmakla birlikte, Yunanis- tan’daki Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalan mimarî mirasın Türkiye tarafından henüz tam bir envanteri çıkartılamamıştır. Bu sebeple, ayakta olan yapıların sayısı tam olarak bilinmemektedir. Bu çalışmanın son cildi yayımlandığı zaman bu sayı ortaya çıkacaktır. Son ciltte, ekler bölümü de yer alacaktır.
26 Babinger, F., “Moschee und Grabmal des Osman-Schah zu Trikkal: ein Werk des Baumeister Sinan”, Praktika des Akademias Athenon, c.IV, 1929, s.15-18.
27 Konuk, a.g.e., s.328.
28 Konuk, a.g.e., s.329; Kaftanzis, Georgios, (Καφτανζής, Γεώργιος), Ιστορία
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Mübadele İle Cami, Tekke ve Türbelerden Getirilen Kültür Varlıkları Neval Konuk Halaçoğlu

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 19 Eki 2020, 10:06

4-Urla Hacı Turhan (Kapan) Camisi’ndeki Ahşap Cüz Takımı Kutusu:

İzmir’in Urla ilçesinde Hacı Turan veya Kapan Camii olarak bilinen yapının inşa tarihi kitabesine göre 1554’tür. Kesme taş ve moloz taştan yapılan cami, kare planlı ve sekizgen kasnak üzerine oturan tek kubbelidir. İbadet mekânı duvarlarından kubbe kasnağına geçiş trompların yardımı iledir. İbadet mekânı alt sırada üçer, mihrap yanında birer, dikdörtgen söveli pencere ile aydınlatılmıştır. Ayrıca yan duvarlarda ikinci sırada birer pencere daha bulunmaktadır. Mihrap yuvarlak bir niş şeklindedir. Minare gövdesi silindirik olup, tek şerefelidir. Caminin avlusu önünde açılan yol ve meydandan ötürü yıkılmış ve şadırvan yolun kenarında kalmıştır. XIX. yüzyıl üslûbundaki şadırvan sekiz sütunu birbirine bağlayan kemerler Bursa kemerlerine benzemektedir.
Şadırvanın kubbesinde ile caminin iç kubbesinde ve mihrabında 19.yüzyıl Avrupaî tarzı süslemeler bulunmaktadır. Şadırvanının kubbesi içindeki süslemeler, Batı Anadolu duvar resimleri içinde özgünlüğü açısından önemli bir yere sahiptir. Tek başlarına yeşillik bir fon üzerinde verilmiş kale, kule, cami, ev gibi çeşitli yapı betimlemeleri birer kartuş içinde ya da birer perde motifi üzerine işlenmişlerdir.
Caminin içerisinde, 28 Nisan 2019’da tarafımdan bir ahşap cüz takımı kutusu tespit edilmiştir. Ahşap kutunun ön yüzünde “Selanik Duyun-u Umumiye Nâzırı Ahmed Nedim Bey tarafından ihada edilmiştir” yazılıdır. 30 ciltten oluşan her bir cüzün ilk sayfasında da “Harputlu Abdü’l-fettah merhumun namına Yalılar’da kâin Hamidiye Cami-i Şerifi’ne vakıfdır. Muharrem’ül haram sene 1320” yazılıdır. Selanik Hamidiye Camisi29, şehirde son Müslüman ibadethanesi olarak hicrî 1319 yılında (20 Nisan 1901-10 Nisan 1902), yeni gelişmekte olan Hamidiye Mahallesi’nde inşa edilmiştir. Yalılar kısmı olarak ta anılan muhit, Yeni Cami/ Hürriyet Cami ve Dönmeler Camii olarak da anılmaktadır. Urla’daki Kapan Camisi’ne Selanik’in Yalılar semtindeki Hamidiye Camisi’nden getirilen bu ahşap cüz takımı kutusunun camiye geliş tarihi ve kim tarafından getirildiği tespit edilememiştir. Ancak, Urla merkeze Selanik’ten gelen bir mübadil aile tarafından getirildiği bir hakikattır.
Kapaklı ahşap kutunun eni 29.cm., boyu 18cm., derinliği ise 24.5cm.’dir. Her bir deri kaplı cüz cildinin ise, 28cm. boyu ve 17.5cm. eni bulunmaktadır.

5-Yenice-Vardar Evrenos Gazi Türbesi’nden Askerî Zırh ve Kur’an-ı Kerim

Yenice-Varda(Yanitsa)’da Strangis Sokak ve Pistolaki Sokak kesişmesinde yer alan türbe, 600 yıl önce bereketli Vardar Ovası’nı geliştiren büyük kumandan Gazi Evrenos Bey’e aittir. Evrenos Bey Türbesi, Osmanlı döneminde Mezar-ı Şerif olarak anılan büyük kabristanın içindeydi. İlk yapıldığı tarihlerde dört ayak (baldaken) bir türbe olması ihtimal dahilindedir. Günümüzdeki görünüşü, büyük çapta 19.y.y.’da geçirdiği tamiratlar sonrasında elde etmiştir.
Türbeyi ziyaret eden Evliya Çelebi, şu bilgileri vermektedir: “Şehir içinde, kurşun örtülü kubbeli, kâgîr, güzel bir türbe içinde medfûndur. Bu kubbenin içi iki katlı gaziler şehidliğidir. Aşağı zemin kata üç ayak taş merdiven ile inilir. Gazi Evrenos merhum, uzun bir mermer sanduka içinde yatmaktadır. Bu zemin üstündeki sofada, yine aynı kubbe altında bir sanduka daha vardır ki başı ve uyağı ucunda yazılı kitabesindeki tarihi 820 (1417) ‘dir. Ama kendi bizzat aşağı zemindeki sanduka içinde yatmaktadır. Hiçbir vilâyette bu şekilde yapılmış, nurlu bir kabir görmedik. Kubbe yüksek olduğundan, etrafı pencereler ile süslenmiş, İrim Kasrı gibi nûrlu bir kubbedir. Hem kara ve deniz seyyâhının duvar yüzünde birer çeşit güzel yazıları bulunur. Allah’ın râhmeti üzerine olsun, merhum Gazi Evrenos, yedi yüz altmış aded şehir, kale ve kasaba fethetmiştir, Padişahın emirlerindendir. Makamı daima Cennet, olsun”30

Evliya Çelebi’nin tasvir ettiği bina, bugün ayakta olan türbe değildir. Giriş kapısı üzerinde 1326-1328 (1908-1910) tarihli bir tamir kitabesi bulunmaktadır. 1990’lı yıllarda bu iki mezar taşı, türbenin alt kısmındaki esas mezarın üstündeki duvara eklenmiştir. Günümüzde, ise ana girişte sergilenmektedir. Türbe, hicri 1302 (miladi 1884-1885) tarihinde iç dekorasyonunda bir yenileme geçirir. Osmanlının Yenice Vardar’daki son yıllarında türbede yapılan hicri 1328/rumi 1326 (miladi 1910-1911) tarihli bir kitabede halen giriş kapısı üzerinde yer almaktadır. Türbenin günümüzdeki restorasyonda korunan dış görünüşü, 1910 yılındaki bu son tamire aittir.
Yunanistan Kültür Bakanlığı’nın Veria (Karaferye) Müdürlüğü Arkeologu Dr.Flora Karagianni ve bir meslektaşı türbenin içerisinde, 2006 Kasımında bir kazı yaparlar. 17 Kasım 1417’de vefat eden Evrenos Gazi’ye ait naaşa ait iskeleti ve mezar içerisinde pişmiş topraktan yapılmış 48 tespih tanesi bulunur31. Evrenos Gazi’ye ait sandukalı mezarın baş ve ayak taşları, 1990 yılında Selânik’e götürülür. Günümüzde, türbeye geri konulur.
2006’ya kadar harabe olan ana meydandaki bu önemli yapı, Kültür Merkezi olarak kullanılması amacıyla, restore edilir. Gazi Evrenos Bey Türbesi, geçirdiği kapsamlı restorasyonun ardından 10 Ocak 2014, Cuma akşamı 11. Bizans Eserleri Dairesi ile Pella Belediyesi tarafından düzenlenen etkinlikle ziyarete açılmıştır.
Gazi Evrenos Bey Türbesi’nden Evrenos ailesinin Yenice-Vardar kolu tarafından mübadelede Kur’an-ı Kerim ve askeri zırh getirilir. Günümüzde bu eserler İstanbul Askerî Müzesi’nde teşhirde yeralmaktadır. Ayrıca, Gazi Evrenos ahfadından Sayın Özer Evrenes oğlu’ndan öğrendiğimiz bilgilere göre Gümülcine’deki Gazi Evrenos Bey İmareti’nden mübadeleyle Çin malı porselen tabak ve kaselerde getirilir. Gazi Evrenos Bey Vakfı’nın Gümülcine ahfadın- dan, Sayın Mehmed Emin Bey (öl.2017) tarafından bu eserler 1950’li yıllarda İslâm Eserleri Müzesi’ne bağışlanır.



της πόλεως των Σερρών και της περιφέρειάς της , 3ος τόμος Βυζαντινή ΠερίοδοςΤουρκοκρατία-Νεότεροι Χρόνοι, Θεσσαλονίκη, 1996, s.186- 187.
29 Ayrıntılı bilgi için bkz.: Konuk, Neval, “Yunanistan ve Selanik’te Osmanlı Mimarisi”, Türk-Yunan İlişkileri Üzerine Makaleler, (Editör: Yeliz Okay), Doğu Kitabevi, 2014, İstanbul, s.71-88; Şenyurt, Oya, “Selanik Hamidiye Cami: II. Abdülhamid Döneminde Mimaride Geleneksel Yaklaşımlar ve Oryantalizm”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2016, S.31, s.185-208.
30 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, (Yay. Mehmed Zillîoğlu), Üçdal Neşriyat,
İstanbul, 1966, VIII, s.27-28.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Mübadele İle Cami, Tekke ve Türbelerden Getirilen Kültür Varlıkları Neval Konuk Halaçoğlu

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 19 Eki 2020, 10:14

Yazımızda ilk defa ele alınan Mübadillerin Osmanlı cami, tekke ve türbelerinden getirdikleri taşınır kültür varlıkları tespit edilebildiği kadarıyla ele alınmıştır. İlk defa tarafımızdan 2019 Nisan’ında İzmir Urla Kapan Camisi’ndeki Selanik Hamidiye Camisi ahşap cüz takımı kutusu ile Yunanistan Kozana Memi Baba (Sofular) Bektaşi Tekkesi’nden getirilerek Hacı Bayram Velî Müzesi’ne bağışlanan üç levha örneklerinden de görüleceği üzre, ilerleyen günlerde ve zamanlarda başka kültür varlıklarının da tespit edilerek ortaya çıkarılması imkân ve ihtimal dahilindedir.
Mübadele sırasında ve sonrasında: yeni bir başlangıç yapma duygusu, iç burukluğu, korku ve sevinç, endişe, endişe ile yeşeren umutlar, ruhsal kırgınlıklar, iç boşluk, belirsizlik, kaygı, her bedende yanan yürekler de geleceğe dönük bilinmeyen yazgı içerinde mübadiller, kültür varlıklarımızı da getirdiler. Gemiler tüm bu duyguları yaşayan mübadilleri ve kültür varlıklarımızı da taşıdı.




31 Lowry, Heath W., Osmanlı Döneminde Balkanların Şekillenmesi, 1350- 1550, Kuzey Yunanistan’da Fetih, Yerleşme ve Altyapısal Gelişimi, Bahçeşehir Üniversitesi Yay., İstanbul, 2008, s.59.


Kaynakça
1-Arşiv Belgeleri:
15 Mayıs 1924 tarihli, Manastır Vilâyeti Kozana livası Sofular Köyü Vakfı Tasfiye Talepnâmesi (BCA.,130-16-13-2, 249, 655-21). Hanya Mevlevîhânesi Vakfiyesi, VGMA, Defter, Nu.:988, Rumeli 2,s.249-254.

2-Matbu Eserler:
Arı, Kemal, Büyük Mübadele, Türkiye’ye Zorunlu Göç (1923-1925), Tarih Vakfı Yurt Yay., 4.baskı, İstanbul, 2007.
Arı, Kemal, İzmir’den Bakışla Türk Ticaret Bahriyesi ve Mübadele Gemileri Lozan’dan Kabotaja, Deniz Ticaret Odası İzmir Şubesi Yay., İzmir, 2008.
Atuner, Mehmed Esad, Mübadeleye Dair Türkiye ve Yunanistan Arasında İmza Olunan Mukavhelenâmeler, Muhtelit Mübadele Komisyonu Kararları, Bitaraf Azaların Hakem Kararları, İs- tanbul, Damga Matbaası,1932.
Babinger, F., “Moschee und Grabmal des Osman-Schah zu Trikkal: ein Werk des Baumeister Sinan”, Praktika des Akademias Athenon, c.IV, 1929, s.15-18.Cumhuriyet, 17 Teşrin-i evvel 1924.
Değerli, Ayşe-Küçükdağ, Yusuf, “Vesâik-i Bektaşîyân’da Yer Alma- yan Rumeli’deki Bektaşi Yapıları (1400-1826), Alevilik Araştır- maları Dergisi, 2017, Yıl:7, S.13, s.105-135.
Devlet İstatistik Enstitüsü İstatistik Yıllığı, III, (1929-1930), Ankara,1930, s.101.
Dindar, Bilal, “Şeyh Bedreddin”, Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, c.5, İstanbul, 1992, s.331-334.
Erdal, İbrahim, “Mübadil Göçmenlerin Taşınma Meselesi ve Türk Va- purcuları ile Yapılan Nakil Sözleşmesi”, Atatürk Yolu, XVI/8, 2003, s.321-334.
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, (Yay. Mehmed Zillîoğlu), Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1966, VIII.
Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme, 5. Kitap. (Haz. S. Ali Kahraman), İstanbul, 2010.
Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme, 8. Kitap, (Haz. S. Ali Kahraman), İstanbul, 2011.
Gölpınarlı, Abdülbâki, Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin, İstanbul, 1966.
Halîl b. İsmâil, Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin Menâkıbı
(Haz.: Abdülbâki Gölpınarlı-İsmet Sungurbey), İstanbul, 1967. Kaftanzis, Georgios, (Καφτανζής, Γεώργιος), Ιστορία της πόλεως των
Σερρών και της περιφέρειάς της , 3ος τόμος Βυζαντινή ΠερίοδοςΤουρκοκρατία-Νεότεροι Χρόνοι, Θεσσαλονίκη, 1996.
Kara, İsmail, “Gittikçe Uzaklaşan Hanya Mevlevîhanesi”, TT, S.135
(1995), s.133-137.
Kara, İsmail, “Hanya Mevlevîhanesi, Şeyh Ailesi, Müştemilâtı-Vakfi-
yesi”, İslâm Araştırmaları Dergisi, S.1, İstanbul, 1997, s.115-153. Kara, İsmail, “Hanya Mevlevihanesi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam
Ansiklopedisi, 1997, c.16, s.49-51.
Kara, İsmail, Hanya, Girit Mevlevihanesi, DergâhYay., 2006. Konuk, Neval, “Yunanistan ve Selanik’te Osmanlı Mimarisi”, Türk-
Yunan İlişkileri Üzerine Makaleler, (Editör: Yeliz Okay), Doğu
Kitabevi, 2014, İstanbul, s.71-88.
Konuk, Neval, “Yunanistan’da Osmanlı Mimarisi I, Ottoman Arc- hitecture in Greece / Η Οθωμανική Αρχιτεκτονική στην Ελλάδα Ι “,Dışişleri Bakanlığı, SAM Yay, Ankara, 2010 Ekim(1.baskı), 2016 Haziran (2.baskı).
Lowry, Heath W., Osmanlı Döneminde Balkanların Şekillenmesi, 1350-1550, Kuzey Yunanistan’da Fetih, Yerleşme ve Altyapısal Gelişimi, Bahçeşehir Üniversitesi Yay., İstanbul, 2008.
Mustafa Necati Bey’in Aylık Açıklaması, Ayın Tarihi, 11/4 (Kanun-ıevvel 1923), s.19.
Sâda-yı Hak, İzmir 28 Mayıs 1340 (1924); “Cenaze Merasimi:
Hanya’dan İzmir’e Nakl-i Kubûr”, a.g.g., 1 Haziran 1340 (1924).
Serezli, Mehmet Esat, Memleket Hatıraları, Türk Tarih Kurumu Yay.,c.1, 2012.
Şenyurt, Oya, “Selanik Hamidiye Cami: II. Abdülhamid Döneminde Mimaride Geleneksel Yaklaşımlar ve Oryantalizm”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2016, S.31, s.185-208
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 2 misafir