KANDİYA’DA TÜRKLERİN İDAMI /UNUTULAN GİRİT Dr.Metin ÖZER

Girit ile ilgili Kitaplar
Cevapla
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

KANDİYA’DA TÜRKLERİN İDAMI /UNUTULAN GİRİT Dr.Metin ÖZER

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 20 Eyl 2020, 17:18

13 EKİM 2020 TELEFON RESİMLERİ 048.jpg
KANDİYA’DA TÜRKLERİN İDAMI
1898 yılı Ekim ayında Akdeniz’in ortasındaki bu adada fırtına sonrası bir sessizlik sürüyordu. Cennet denebilecek bu yer, tarih boyunca olduğu gibi yine çatışmalar görmüş, yine oluk oluk kan akmıştı. Haklı, haksız birbirine karışmış, güçlü olan kendine göre adaleti uygulama yoluna gidiyordu.
Sabahın erken saatlerinden itibaren, Kandiya’daki İngiliz askeri garnizonunda yoğun bir koşuşturma sürüyordu. Garnizona; Fransız, İtalyan ve Rus askeri temsilcileri de silahlarıyla infaz alanındaki yerlerini almışlardı.
Kurşuna dizilerek idam edilecek yedi Türk’ten ikisi, odunlardan çakılmış sıralar üzerine sırtları idam mangasına dönük şekilde oturtuldular. Dirseklerinden, halatlarla yerdeki ağaç kazıklara sıkıca bağlandılar. Diğer beş Türk sıranın kendilerine gelmesini, birer kurbanlık gibi bekliyorlardı. İngiliz garnizonunun Türk fotoğrafçısı, göze batmayacağı yüksek bir yere makinesini kurarken, içi kan ağlıyor ve elleri titriyordu. Kendi insanlarının felaketinin fotoğrafını çekmek ona çok zor geliyordu. Bu fotoğraf ne olursa olsun çekilmeli, tarihe bir belge bırakılmalıydı.
Günlük kıyafetleri içerisinde, sıradan insanlar olan mahkumların başlarındaki fesleri çıkarılmış, gözleri siyah kumaşlarla bağlanmıştı. Bu gençlerin suçu; yurt bildikleri toprakları ve canlarını savunmak istemeleriydi. Biraz sonra sırtlarından kalleşçe vurularak öldürülecek olmaları onları kahrediyor, ölümden beter geliyordu. Padişah 2.Abdülhamit 1876 yılında tahta çıktığında, babaları, amcaları ve dayıları; Girit’te padişahın tahta çıkışı onuruna yapılan ‘’ Cülus’’ törenlerinde ‘’Padişahım çok yaşa’’ diye bağırmışlardı. ‘’Yaşasın Millet’’ diye bağırmaya başladıklarında; artık iş işten geçmişti. Padişah efendileri kullarına sırtını dönmüş, onların farkında bile değildi. Sultan İbrahim’in emriyle gelip, kanlarıyla sulayıp, yerleştikleri ve vatan bildikleri bu topraklar için sahipsiz birer kurban oluyorlardı.
OLAYLAR NASIL GELİŞTİ
6 Eylül 1898’de gündüz vakti Kandiya’daki Vezir Çarşısı’nın en hareketli olduğu kısımdaki Liman köprüsü’ n den, Sebil Çeşmesi’ne kadar olan bölgeye silahlı Rumlar saldırmıştı. Dükkanlarda Türklere rastgele ateş ediyorlar, gaz yağına batırılmış çaputları yakarak dükkanlara fırlatıyorlardı. Çarşıda tam bir karmaşa hakimdi. İlk şaşkınlık geçene kadar, bir çok Türk oracıkta can vermişti.
Halepa Anlaşması 24 Mayıs 1896’da 2.Abdülhamit tarafından yenilenince, adadaki tüm Türkler gibi Kandiya’ da yaşayanlar da rahatsızlık duymuş ve 4 Şubat 1897’de ayaklanmışlardı. 24 Temmuz’da eski sadrazam Cevat Paşa’nın Girit’e gelmesi olayları arttırmıştı. Paşa; halka öğüt vermek dışında hiçbir şey yapmıyordu. 1896’ dan itibaren Fransız gazetesi Le Figaro’daki haberler hep Atina kaynaklıydı. 8 Ağustos ve 16 Ağustos tarihli haberlerde, Heraklion (Kandiya)’da Türk zulmünden ya da 300 evin yakıldığından bahsedilmekteydi. Avrupa, olayları Müslüman Hıristiyan çatışması olarak nitelendirip, Ortodoksların yaptığı vahşeti görmezden geliyordu.

ABDÜLHAMİT’İN GİRİT’İ YUNANİSTAN’A VERME PLANLARI

16 Haziran 1880’de Berlin Anlaşması ile Yunanistan lehine sınır düzenlemesi yapılması karara bağlanmıştı. 2.Abdülhamit ve devletin ileri gelenleri, bu karar karşısında; boşlama siyasetinde daha ileri gidemeyeceklerini anladılar. Yunanistan’a terk edilecek arazinin araştırılmasına başladılar. Teselya ve Epir’ den toprak terk edilmesi yerine Girit, Sisam gibi adalarının Yunanistan’a verilmesini uygun gördüler. Sebep olarak da adalar halkının Hıristiyan olması, gelirinin az olması, Osmanlı’ya sıkıntı yaratmaları ve İngiltere’nin Girit’te gözü olması gibi şeyler ileri sürdüler.
Bu konuda sorumluluk almak istemeyen Abdülhamit; Girit’in Yunanistan’a terk edilmesi kararını, Vükela Heyeti’nin vermesini istiyordu. Daha sonra; ‘’B
En n yapayım meclisin kararını uyguladım’’ diyebilmeliydi. Vezirler kurulu ya da bakanlar kurulu denebilecek olan ‘’ Vükela Heyeti’’ 1880’de Girit’in Yunanistan’a terk edilmesine oy çokluğuyla karar verdi. 2.Abdülhamit kararın oy birliğiyle alınması için tekrar görüşülmesini istedi. Babıali tam bir açmazdaydı. Başkentte ağırlığını duyurmaya başlayan kamuoyunun tepkisi de Osmanlı’nın Girit meselesinde ayak direnmesine neden oluyordu.
İngiltere elçisinin sözde gizli sürdürülen bu toplantılardan haberi olmuştu. Girit herhangi bir devlete devredilirse; İngiltere’nin de toprak isteyeceğini söylemesi, padişahı ve devlet yöneticilerini telaşa düşürdü. Sadrazam Girit’in hiçbir devlete terk edilmesinin söz konusu olmadığını ifade etmek zorunda kaldı. Bu şekilde Girit’i elden çıkarma atağı son buldu. Fakat bu olay padişah ile bazı devlet adamlarının, Girit hakkındaki düşüncelerini ortaya koyduğu için önemliydi. 2.Abdülhamit ve onun gibi düşünenlere göre, Girit Osmanlı devleti için bir yüktü; ‘’Getirisi yok, muhtariyet verilmesine karşılık halinden memnun olmayan ve isyan eden bir halk. O halde bu ada neye yarar?’’ Suphi Paşa Abdülhamit’e sunduğu bir yazıda ‘’İngiltere’nin Girit’te gözü var.Adayı ona kaptırmaktansa, bir kolayını bulup Yunanistan’a terk edilmelidir’’ diyordu. Sözün kısası Osmanlı Girit’i kaybedilmeye aday bir toprak parçası olarak kabul ediyordu. Bütün sorun, bunun ne zaman ve nasıl olacağıydı.


UNUTLULAN GİRİT
Dr.Metin ÖZER

Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 5 misafir