Giritli Mübadillerde Kimlik ve Toplumsal Hafıza M. Ragıp Zık

Girit ile ilgili Tezler
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Giritli Mübadillerde Kimlik ve Toplumsal Hafıza M. Ragıp Zık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ağu 2021, 17:40

Giritli Mübadillerde Kimlik ve Toplumsal Hafıza

M. Ragıp Zık
Giriş



30 Ocak 1923 tarihinde Lozan’da Türk ve Yunan devletlerinin imzaladığı “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol”ünün birinci maddesi şöyledir (Soysal, 1983; aktaran Arı, 2003: 1):


“Türk topraklarında yerleşmiş bulunan Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu mübadelesine girişilecektir. Bu kimselerden hiçbiri Türk hükümetinin izni olmadıkça Türkiye’ye ya da Yunan hükümetinin izni olmadıkça Yunanistan’a dönerek orada yerleşemeyecektir.”


Her iki devlet de önce büyük savaşlarda saf olup, ardından birlikte yaşamak durumunda kaldıkları ve giderek artan bir gerginlikle yine karşı karşıya geldikleri “komşuları” ile artık bir arada kalmak istememektedir. Fransız İhtilali’nden etkilenerek Avrupa’nın fiilî desteği ile gelişen Yunan ulusçuluğu Megali İdea’dan vazgeçerek ulus-devlet kurma yolunda böyle bir adım atar (Ortaylı, 1985). Türkiye’ye baktığımızda ise; yıllardır süregelen “Türk kimliği”, “Batılılaşma-Modernleşme”, “Homojenleşme”, “Azınlıklar” gibi tartışmalarla bir proje haline getirilen Türk modernleşmesi sürecinde böyle bir antlaşma ile bu kavramların uluslararası düzeyde somutlaştırıldığını görüyoruz.


Mübadele kararının halk tarafından nasıl karşılandığı, öncesi ve sonrasında iki toplumun yaşadıkları geniş bir araştırma konusudur. Ancak benim bu çalışmadaki amacım mübadillerin göç süresince birbirleri ve ilişkide bulundukları dış dünya ile olan iletişimleri sırasında karşılaştıkları durumlara ve bunları gündelik yaşam pratiklerine nasıl taşıdıklarına bir bakış



1 Bu yazı İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Yüksek Lisans Programı kapsamında “Gündelik Hayatın Sosyolojisi” semineri için 2005’te kaleme alındı. Çalışmanın bir kopyası Lozan Mübadilleri Vakfı Arşivi’nde bulunmaktadır. Yazar, Müfide Pekin özelinde Lozan Mübadilleri Vakfı’na bu çalışmaya olan ilgi ve destekleri için teşekkürlerini sunar.
Alıntı için: M. Ragıp Zık. 2005. Giritli Mübadillerde Kimlik ve Toplumsal Hafıza, İstanbul.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerde Kimlik ve Toplumsal Hafıza M. Ragıp Zık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ağu 2021, 17:43

açısı getirebilmek. Bunu da mümkün olduğunca kimliklerin yeniden üretimi ve toplumsal hafıza tartışması ekseninde tutmaya gayret edeceğim.


Her iki devletin için de kültürel entegrasyonun uluslaşma yolunda çok önemli bir adım olduğunu söyleyebiliriz. Ancak genel olarak kültürel entegrasyon tartışmaları temelde etnosantrik bir yaklaşımla ilintilidir. Entegrasyon daha çok tek taraflı uyum olarak algılandığında modernist bir bakış açısıyla her şeyin “normal olana”, “modern olana” evrilmesi öngörülmektedir. Kültürel homojenlik de bu anlamda modernliğin ürettiği bir kavramdır (Kümbetoğlu, 2001). Appadurai (1998), özcü perspektiften bir grubun fikir ve edimlerinin doğallaştırılması, bu özelliklerin sabit ve değişmez kılınması ve o gruba içkin özellikler biçiminde algılanmasıyla, bu niteliklerin o gurubun başka gruplara kıyaslanmasında kullanılan özelliklere dönüştüğünü belirtir (aktaran Yumul, 2003).


Modernizm, bireyin üzerine kapandıkça, yaşam tarzı ve kurumları belirleyen güçlü bir azınlığın stratejisi oldukça, çoğunlukla bilinçsiz, anlık ve dağınık “direniş ritüelleri” geliştirilerek bu ana kültürün yarattığı mekanları ters yüz etmek suretiyle yaşam alanı yaratan taktiklere dönüştülür (de Certeau, 1984; Saktanber, 2003). Böylelikle modern ve pre- modernin, anılar ve hayallerin bir arada bulunduğu, iç ve dış dünya arasındaki yolculuklarda bize yaşam enerjisi sağlayan ve bu enerjisi kendi heterojenliğinde barındıran melez (hybrid) bir yapı oluşur. Melezlik ve melezleşme, kültürel kategorilerin aşıldığı ve alt üst edildiği çoklu ve akışkan kimliklere ve kimlik süreçlerine atıfta bulunur (Yalçın-Heckmann, 2003).


Modern Kimlik ve Toplumsal Hafıza



Günümüz tartışmalarında kimlik çok farklı eksenlerde ele alınmakta ve üzerine pek çok açılım getirilmektedir. Kimliğin serüveni içeriden dışarıya, psişik olandan toplumsal olana doğru incelendiğinde karşımıza “benlik” kavramı çıkar. Benliği bir öz-bilinç (kendi bilinçli varlığının bilincinde olma) hali olarak kabul edersek, kimlik arayışını bu benliğe ulaşma çabası olarak görebiliriz (Türkbağ, 2003).

Hall (1992), kimliğin aydınlanma öznesi, sosyolojik özne ve post-modern özne olarak üç ayrı kavram altında incelenebileceğini belirtmiştir. Aydınlanma öznesinde bireyin kendisine içkin,

Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerde Kimlik ve Toplumsal Hafıza M. Ragıp Zık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ağu 2021, 17:45

doğuştan gelen bir kimlikten bahsedilirken; sosyolojik öznede kimlik kişinin kendisinin toplumla ilişkisi sonucu gelişerek, öteki üzerinden kurulmaktadır. Post-modern öznede ise Hall, kimliğin biyolojik değil tarihsel, kaygan bir zemin üzerinde hareketli, iç ve dış dünya ile sürekli iletişim içinde olduğunu ortaya koymuştur.


Kellner (2001), modernitede kimliğin oldukça devingen, çok katlı, öz düşünümsel, değişme ve yeniliklere açık hale geldiğini açıklar. Buna göre “öteki” modern kimliğin kurucu unsurudur. Kimlik toplumsal geçerliliğini yitirebilir veya yabancılaşabilir, bu yüzden istediği zaman değişebileceğinin farkındadır. Ya da tersi olup, kimlik iyice belirginleşerek değişmezcesine oturabilir. Modernite geçmiş zaman biçimlerinin, değerlerinin ve
kimliklerinin yıkılışının ve yenilerinin üretiminin biraradalığını ifade eder. Nitekim modernitede kimlik sorunu biz kendi benliğimizi nasıl kurar, kavrar, yorumlar, kendi kendimize ve başkalarına nasıl sunarız demektir (İmançer, 2003).


Modernitenin yıkım ve yeniden üretim diyalektiği üzerine kurulu olması, kimliğin de paralel bir düzlem içinde oluşmasına yol açar. Modern zamanların geçmişi parçalara ayrıştırarak yok edip toplumu yeniden ürettiği hissi bir yanılsamadır. Modernizmin parçalı olmasının sebebi, çağımızda insan deneyiminin gerçekten de parçalara ayrılmış olmasıdır. Ancak insan deneyimindeki bu parçaların birbirinden etkilenmemesi mümkün olamayacağı gibi parçalara ayrılmış, bölünmüş modernliğin de kendi içinde bir etkileşime gitmemesi olanaksızdır (Touraine, 2004). Ries (2002), gerek geniş gerek özel anlamda insan-toplum deneyiminin tamamının “bize” ait olmadığını belirtir. Touraine’e (2004) göre, parçalanmış modernliği içeriden dışarıya doğru bir etkileşim yani; araçsal aklın dışarıdaki yaşam, tüketim, ulus, işletme gibi kurumlarla ilişkisi olarak tasvir ederken modernizmin eleştirisinin doğuracağı sonucun karşı-modern veya post-modern bir konum olmamalıdır. Alternatif bir yaklaşım olarak, belirtilen kurumların, içeride karşılıklı ilişkide olan özne-akıl ikilisine doğru yöneldiği bir “yeni modernlik”ten bahsedilir. Yeni modernlik her biri, parçalanmış modernliğin öğeleriyle bütünleşen akıl ile özneyi birleştirir.


Laclau, toplumsal kimlik üzerine tartışırken, toplumsalı bir bütünlük olarak değil fakat ideolojik, ekonomik ve politik olanın birbirinden ayrı nesneler olarak kurumsallaştırma yetisinden uzak dengesiz ilişkilere girdikleri ilişkili yarı-kimlikler sahası olarak görür.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerde Kimlik ve Toplumsal Hafıza M. Ragıp Zık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ağu 2021, 17:51

Kimliklerin değişken oluşundan dolayı, kimliğin farklılık üzerine inşası fikrini reddeder. Bunun yerine kimliğin ancak ne olmadığıyla yani “öteki”ni oluşturan kimliklerle ilişkilendirildiği zaman var olabileceğini öne sürer (Rumford, 2001).


Kimlik teması, çağdaş sosyal bilimciler arasında, insanların yaşamları boyunca nasıl tatminkâr bir benliğe ulaşmaya çalıştıklarını inceleyen bir yaklaşımdan, bir grubun ayrı bir cemaatin içine, kolektif adı da değiştirerek tatminkâr bir şekilde nasıl dahil olduğunu anlama çabasına kaymıştır (Mardin, 2003). Türkiye örneğinde farklı toplulukların karşılaşması ve entegrasyonu sürecinde, kimliklerinin yıkılışına ve yeniden üretilişine baktığımızda “toplumsal hafıza”nın (collective memory) çok önemli bir yeri olduğunu görürüz.


Demirel (2002), Türk Modernleşmesi’nin, akla dayalı determinist ve evrenselci ilerleme anlayışını ve maddi faktörleri öne çıkaran pozitivizmi benimseyen bir hareket olduğunu söyler. Bu tablo içerisinde korporatizme dayalı seküler bir toplum yaratılmaya çalışıldığını görürüz (Parla, 1992). Ancak nedense aynı zamanda Türk Modernleşmesi, Osmanlı olarak kalmayı, Türk olarak kalmayı, Müslüman olarak kalmayı talep etmiştir (Çiğdem, 2002). Siyasal söylemde Türklük düşüncesinin –aslında genel olarak bütün milliyetçi düşüncelerin– “öteki” üzerinden kurulduğu fikrine sıkça rastlanır.


Anderson (1991), ulusu kendisine aynı zamanda hem egemenlik hem de sınırlılık içkin olacak şekilde hayal edilmiş bir cemaat olarak tanımlamıştır. Gerçek veya hayal, “bizden olmayan”ın var olduğu alanlar “bizim” dış sınırlarımızı oluşturur ve “öteki”nin varlığı bu sınırla zımnen kabul edilir (aktaran Millas, 2002). Laclau’nun toplumsal kavramını bu tespit üzerinden okuduğumuzda ve Lefebvre’in (1968) “bütünsellik” (totality) kavramı ile karşılaştırdığımızda son derece örtüştüğünü görürüz: Toplumu inşa etmek için her zaman uğraş verilir ama bu imkânsız ve aldatıcı bir projedir. Toplumsal “bu imkânsız projeyi inşa etme çabası”nın ürünüdür (Laclau & Mouffe, 1985).


Aydın’a (1999) göre ulusal devletin yurttaşı olarak hukuki kişiliğini kazanan “yurt insanı”nın tayin edilmiş bir kültürle donatılmasına girişilmiş ve ondan bu kültürün kendisinin “doğal özü” saymasını beklenerek ortak bir duygu ve ahenkli bir düşünce ikliminin parçası olması istenmiştir. İstenen adeta bir kültürel hafıza kaybıdır. Ortaya çıkacak tabula rasa üzerine ulusal
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerde Kimlik ve Toplumsal Hafıza M. Ragıp Zık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ağu 2021, 17:52

devletin resmi ve istendik tanımlarıyla bezenmiş yeni bir kültür inşa edilecektir. Bu modernleşmenin özüne de uygundur (Şengül & Kardeş, 2003). Renan (1882), “Ulus nedir?” sorusunu sorarken bir ulusun özünün ortak pek çok şeye sahip olmaları ve aynı zamanda hepsinin pek çok şeyi unutmuş olmasına dayalı olduğunu açıklar. Aynı şekilde Benjamin (1993), “tarih meleği”nin geçmişin yaralarını sarma çabasının sürekli yarım kaldığını ve tarihin yüzünü geleceğe dönme zorunluluğuna işaret ederek bunun ilerleme ile eşanlamlı olduğunu söyler (aktaran Anderson, 1995).


Millas (2002), “Milliyetçi milliyetçiye baka baka kararır.” diyerek, Türk ve Yunan ulusal kimliklerinin oluşumunda “öteki” konumuna birbirlerini koyduklarını belirtmiştir. Bu yüzden mübadele kararı her iki ülke için de ulus-devlet kurma yolunda önemli bir adım olup büyük bir etnik temizlik girişimidir. Modern devletin devlet olma niteliği, tarihi olarak, toplumu oluşturan farklı bireylerle grupların özel ve dolayısıyla kısmi ilgi, istem ve çıkarlarını aşan, bütünün ortak refahını temsil etmekle belirlenmekte ve bu ortak refah ile devletin varlık sebebi arasında özdeşlik ilişkisi kurulmaktadır (Köker, 2001). Bu yüzden kararın devlet düzeyinde homojenleştirici etkisinin dışında, mübadeleye tabi tutulan insanların yaşamlarında böyle bir etki yaratıp yaratmadığı tartışmalıdır. Mübadele kararı halka duyurulmasıyla birlikte birçok ailenin yerinden yurdundan edilip daha önce hiç görmedikleri topraklara gitmektense, din değiştirme, etnik kimliğini farklı gösterme, rüşvet verme gibi yolları veya hiç olmazsa çocuklarını diğer dinden biriyle evlendirerek orada kalmalarını sağlamayı denediklerini araştırmalardan biliyoruz. Nitekim, başka bir yere göç etmeden önce, tüm malını mülkünü olduğu gibi bırakıp bilinmeyene doğru yönelişleri hazindir. Ancak artan baskılar ile güvenlik bir sorun olmaya başladıkça kaçınılmaz olarak kendilerine gösterilen yolu seçtiler (Gökaçtı, 2003).


Simmel (1950), “The Stranger” isimli makalesinde yabancıyı bugün gelip yarın giden bir gezgin olarak değil, bugün gelip yarın kalan bir kişi olarak tanımlar. Yabancının içine gelip yerleştiği topluluktaki yeri baştan beri oraya ait olmasa de kesin bir şekilde belirlidir: Toplulukta kendiliğinden oluşamayacak nitelikleri oraya getirmek. Yabancının toplulukla olan ilişkilerinde sıradışı bir konum gözlemlenir. Yabancı için uzaklık, yakın iken aslında uzak olmayı temsil ederken; yabancılık, uzak iken aslında yakın olmayı temsil eder. Öteki olmaktan çok tekinsiz olan yabancı hiçbir zaman bütünleşemeyeceği topluluğun içinde –dışında– ve

Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerde Kimlik ve Toplumsal Hafıza M. Ragıp Zık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ağu 2021, 17:58

taşıdığı oraya ait olmayan değerler bütünü ile bir sınır çizgisinde marjinalleşir. Bütünleşememesinin en büyük nedenlerinden biri yabancının bir tabula rasa olmayışıdır. Beraberinde getirdiği kendi öznel deneyimlerinin ve taşıdığı ilişkiler ağının entegre olmaya çalıştığı topluluğa uymadığını görür ve kendine has bir kimlik oluşturma çabası içerisine girer. Fiske (1994) ve Saktanber (2003), entelektüel/ popüler, yerel/küresel, modern/geleneksel arasında yapılan yolculukların tartışma eksenine göçebe bir nitelik kattığını belirtmişlerdir. İnsanlar karmaşık, çok işlenmiş bir sosyal yapı içinde günlük hayatın getirdiği sorunların üstesinden gelme ve toplumsal ittifaklarını ana ihtiyaçlarına göre yönlendirme gereği yüzünden göçebe öznellikler geliştirmek zorunda kalmaktadırlar.


Taşıdığı pre-modern (modern öncesi) ögeler sayesinde yabancı sürekli bir yolculuk halindedir ve bu göçebeliği sayesinde homojenleştirici güç karşısında heterojen kalmaya çalışır, hatta belki melezleşir (hybridity). Crook (1998), modern ve pre-modernin bir arada bulunduğu durumu anlatmak için minotaur (mitolojik bir canavar) metaforunu kullanır. Heterojen olan minotaur’un yaşam pratiklerini anlayabilmek için Bourdieu’nün habitus kavramını incelememiz gerekir. Habitus, en basit anlamıyla yaşam alanıdır ancak bunun çok daha ötesinde kişinin eylemi ve pratiğinden ibarettir. Bir bakıma alışkanlık coğrafyası olarak da tanımlanabilir. Habitus, öznelerin bedenlerinde zihinsel duruşlar, algı ve düşünce şemaları halinde yer alıyor ve sosyal dünya hakkındaki düşünüşü biçimlemiş olan ikilikleri dönüştürür (Bourdieu, 1974). Yaşanılan yer, kişiye bir habitus sunar ancak bu bir içerik değil biçimdir. Habitus kişiye içkindir, bilinçdışıdır, süreklidir ve bölgeseldir (de Certeau, 1984). Appadurai (1996), habitus’u katmanlı bir yapı olarak göstererek, habitus ve alışkanlığın katmanlarının sadece tek bir mekâna değil, başka mekanlara da yayıldığını tartışır (aktaran Akşit, 2001).


De Certeau’ya (1984) göre, modern hayatı sadece tek yönlü bir merkeziyet yaratan, disipline edici prosedürlerden (strateji) oluşmaz. Bireyin üzerine kapanan stratejileri yaşanabilir kılmak için habitus’te çeşitli taktikler geliştirilir. Bu taktikler son derece spontane, dağınık ve genelde bilinçsizdir. Hatta çoğunlukla taktik, stratejinin kendisiyle iç içedir. Modernlik fikri gücünü olumlu ütopyasından, yani akılcı dünya kurma ütopyasından değil, eleştirel işlevinden alır, dolayısıyla bu gücü ancak geçmişin direnişinin dayanabildiği sürece korur. Baskıcı moderniteye karşı direniş sadece modernist olamaz, direnmek için içinde barındırdığı eksiksiz özneyi yani kutsal mirası, çocukluk anılarını, fikirlerini ve cesareti harekete geçirmesi gerekir
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerde Kimlik ve Toplumsal Hafıza M. Ragıp Zık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ağu 2021, 18:03

(Touraine, 2004). Modernitenin içinde barındırdığı özgürleştirici ögeler ancak gündelik yaşamda ortaya çıkan sonsuz ilişkiler ağına bakıldığında görülebilir.


Mübadillerin göç sonrası kimlik oluşturma süreçlerine ve gündelik yaşam incelemerine geçmeden önce Belkıs Kümbetoğlu ile yaptığım görüşme sırasında beni yönlendiren bazı tespitlerini burada aktarmak istiyorum:


“İnsanların göç sürecini nasıl algıladıkları önemlidir. Balkanlardan uzun seneler boyunca sürekli gelen gruplar veya Türkistan’dan gelen göçmenler ile Mübadele esnasında gelenlerin bu göçü nasıl
anlamlandırdıklarına bakmak gerekir. Aynı şekilde Mübadele kararının öncesinde ve sonrasında gelenler arasında da farklar olacaktır. Bir bilinmeyene zorla gelen insan ile kendi isteğiyle “vatanına” gelen insan birbirinden ayrılmalıdır.”


Kümbetoğlu bu şekilde mübadilleri diğer göçmenlerden ayırdığı gibi, Giritililer’i de diğer mübadillerden ayırmaktadır. Sözlerinde dikkat çekici bulduğum bir diğer nokta melezlik ve zaman-mekân ilişkisidir. Mübadil Türkiye’ye geldikten sonra mı melezlik kazanmıştır yoksa göçten önce melez midir zaten? Eğer bu sorunun cevabı verilebilirse sonraki kuşaklar hakkında ne söylenebilir? Burada, Bourdieu’nün habitus’unun biçimsel olduğunu ve içeriğinin eyleme dönüştüğü anda oluştuğunu hatırlayabiliriz. Belirtilen soruların cevabı ancak kendi tekillikleri içinde verilebilir ve sürekli bir değişkenlikten söz edilebilir. Stratejinin aksine taktik uygun bir yerin eksikliğinin belirlediği hesaplı bir edimdir. Bir taktiğin mekânı karşılaştığı ötekinin mekânıdır. Bu nedenle, kendisine dayatılan ve yabancı gücün kurallarıyla düzenlenmiş bir bölgenin üzerinde ve onunla birlikte oynamalıdır. Kısacası, taktik güçsüzlerin sanatıdır (de Certeau, 1984; Saktanber, 2003).


Mübadele Öncesi



Kültürel kimlikler, gruplar ve insanlar arasında biz-onlar ayrımının yapılmasını sağlar. Bu ayrımın çizgilerini ise algılanan kimlikler, grup sembolleri, gruplar arası ilişkiler, kurumlar ve kültürel pratikler oluşturur. Grupların birbirlerini tanımlama süreçleri özellikle entegrasyon süreçlerinde önem kazanır; gruplar arası etkileşimde farklı olarak algılanış “temel değerler” bazında ortaya çıkar (Kümbetoğlu, 2001).
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerde Kimlik ve Toplumsal Hafıza M. Ragıp Zık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ağu 2021, 18:05

Yunanistan’dan gelen mübadiller incelenirken Giritliler’in ayrıca ele alındığına sıkça rastlarız (Kümbetoğlu, 2001; Gökaçtı, 2003). Bunun nedeni birçok kültürel ve ekonomik gerekçe ile Girit halkının, Yunanistan’ın diğer kesimlerini az çok ilişkilendirebileğimiz geleneksel Balkan kültürü çerçevesine oturmamasıdır. Mübadele öncesinde Girit’e baktığımızda Yunanistan’ın diğer bölgelerinde yaşanmayan bir uyumun günlük hayatta varolduğunu görürüz. Çeşitli dinlere ilişkin yapıların yanyana yükseldiği, ticaret merkezi olmasından dolayı günlük hayatta birkaç dilin birden konuşulduğu çok renkli bir adadır Girit. Müslüman ve Hristiyan olsun halk, Osmanlı Devleti’nin de imzaladığı antlaşma ile engellemediği “Giritlice” dilini konuşur. Eğitimli kişiler haricinde Yunanca veya Türkçe bilen kişi sayısı azdır. İnsanlar birbirlerinin paskalyalarını ve kandillerini kutlar, hediyeler verir, ikramlarda bulunur. Camide Müslümanlar Giritlice dua ederken, kilisede keşişler makamla salavât-ı şerife okurlar. Osmanlı sisteminde çok belirleyici bir yere sahip olan din olgusunun bu denli karmaşık bir yapıda karşımıza çıkışı bir rastlantı değildir. Girit’te hâkim olan Bektaşi kültürünün bu noktada büyük bir etkisi olduğu düşünülmektedir (Gökaçtı, 2003). Ancak Osmanlı çözülüp, parçalanmaya ve milliyetçilik akımları etkisini göstermeye başlayınca bu tablo hızla değişir. Adetler, dinler arası gelenekler kalır ama Türk-Rum ayrımı giderek belirginleşir. Osmanlı askerinin adadan çekilmesi ve Girit Parlamentosu’nun Yunanistan ile birleşme (enosis) kararının duyurulmasıyla Türkler kendilerini güvensiz hissederler ancak muhtelif silahlı olaylar dışında birçok yerde yaşanan örgütlü ve toplu kıyımlar olmaz. Bunun nedenini Girit’teki Rumlar’ın zaten hiçbir zaman kendilerini Osmanlı Devleti’ne bağlı hissetmediklerini daha önce açıkça
göstermelerine bağlayabiliriz (Gökaçtı, 2003).


Girit’teki yaşamı bir mübadil şöyle anlatıyor (R.S. ile sözlü tarih, LMV2 arşivi):


“Girit’te Türklerle Hristiyanlar çok yakın bir hayat içinde çok samimiydiler ve adeta akraba gibi dertlerinde ortak neşelerinde müşterek gayet iyi ilişkiler içerisindeydiler... Aya Nikola kilisesinin yanındaki çarşıda Müslüman ve Rum ticarethaneleri vardı, hepsi bir kardeş sevgisi içinde yürütüp giderlerdi. Ta ki Yunanlılar tarafından doğan tahrikler oluncaya kadar...Bizim ev öyle dindar falan değild, öyle sofu değildi... Oruç falan tutulmazdı pek... Evde Türkçe dersi alırdık... Rumca konuşulur, aslında Giritçe demek lazım,


2 Lozan Mübadilleri Vakfı
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerde Kimlik ve Toplumsal Hafıza M. Ragıp Zık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ağu 2021, 18:08

büyük farklar vardı aralarında. Televizyonda ağır bir şey olunca anlayamazdım. Babam Türkçe bilirdi, annem bilmezdi ben de Türkiye’de öğrendim, o yüzden 7 yaşında okula başlayamadım.”

Burada Türkçe öğrenilmesi konusunda, özel ders almanın Girit’in varlıklı ailelerinin tercih ettiği bir yol olduğunu belirtmek gerekir. Benim görüşme yaptığım 3. kuşak bir mübadil – annesi mübadele ile geldiğinde 3 yaşında olduğundan, kendisine 3. kuşak demeyi uygun buldum– ise kendisine aktarılanlarla birlikte izlenimlerini şöyle anlatıyor (Aralık-2004, Sözlü görüşme, LMV, İstanbul):

“Anneannem hiç Türkçe bilmezdi, Arapça dua edip, Giritlice şükrederdi. Ailemde Bektaşilik varsa da açık etmediler ama eseri vardı. Hem Aşure ayını hem Hıdrellez’i kutlardık... Dedem yağ ticareti yaparmış, yağhaneleri varmış. Sürekli İskenderiye’ye Halep’e gidemiş. Evde Habeşli iki besleme varmış, bu besleme alma adeti Girit’te yaygındır, Yunanistan’ın baka bir yerinde duymadım... Anneannemlerin tiyatroları varmış, Anadolu’dan gruplar gelip ortaoyunu oynarlarmış... Müslümanlar genelde Hanya, Resmo ve Kandiye (Iraklion) dene 3 büyük şehirde otururlarmış ve ticaret ellerindeymiş. Çiftlik sahibi Müslümanlar yanlarında Rumlar’ı çalıştırırlarmış...”

Yerli ve Yerel Kültürlerin Karşılaşması


Mübadeleye tabi tutulup kültürü hakkında hiçbir şey bilmedikleri bir ülkeye ayak bastıklarında “yerli”3 halk onları, kendilerinin o anda anlam veremeyip korktukları ve daha sonra “garip ve vahşi bir müzik” olarak tanımlayacakları davul-zurna eşliğinde karşılar (Koufopolou, 2003). Ayrılırken malını mülkünü Yunanlı dostuna emanet eden bu insanlar, Girit’te genelde ticaretle uğraşan ve statü sahibi bir kesim iken, “vatan” diye kendilerine gösterilen yere geldiklerinde yetkililere vesika göstererek Yunanlılar ile işbirliği yapmadıklarını ispat etmek zorunda bırakıldılar Mübadillerin iskân ve üretime katılma sürecinde devletin ayırdığı ödenek son derece kısıtlı olduğundan yazılı basın yerli halkı “soluk ve zayıf çehreli dindaşlarına” yardıma çağırıyordu (Arı 2003, Gökaçtı, 2003). Toplanan yardımlar, örgütlü çabalar, yardım amaçlı kurulan kurumlar halkın, “Yunan zulmünden kurtulan din kardeşleri” olarak gördükleri mübadillere kucak açtığını gösteriyor. Ancak gösterilen bu sıcak ilgi mübadillerin


3 “Yerli” kelimesini mübadillerin ağzından duyduğum şekilde geldikleri yerde kendilerinden önce yaşayan halk anlamında kullanıyorum.

Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Giritli Mübadillerde Kimlik ve Toplumsal Hafıza M. Ragıp Zık

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 21 Ağu 2021, 18:09

iskânı, yani bugün gelen misafirin yarın gitmeyip kalarak yabancılaşmasıyla tersine dönmeye başladı. Özellikle Girit’te Hristiyanlara “Benim ciğerim bile Giritli”4 diyen Müslümanlar,
Türkiye’ye gelip hala Giritli kalınca çok geçmeden yerli halk tarafından “gavur tohumu” olarak nitelendiler. Kümbetoğlu (2001), gönüllü olmaksızın gerçekleştirilen göçün öncesi ve sonrasında ait olma duygusunun parçalanması nedeniyle yaşanan zorlukların üstesinden gelmek için tutunulan ortak dalın “vatana dönüş”, “yeni yaşam”, “yeni ev” ve “yeniden başlamak” olduğunu belirtiyor.


Adetlerini değiştirmemeleri ve Türkçe’yi ne kadar öğrenseler de –ileri yaşta gelenler belki hiç öğrenemedi– Yunan aksanı ile konuşmaları dolayısıyla mübadillere “gavur tohumu” denmesi kimi zaman bir hakaret olarak algılandı. Öyle ki sokakta Giritlice/Yunanca konuşmak sadece halk tarafından değil, devlet tarafından da hoş karşılanmıyordu (Ergir, 2000). Gökaçtı (2003), Yunan işgalini görmüş ve savaşlarda büyük kayıplar vermiş şehirlerin devlet dairelerine işi düşen mübadillerin dertlerini Yunanca anlatmaya çalışmalarının küfür, hakaret, tartaklanma ve kovulma gibi sonuçlara vardığını belirtmiştir. Türkçe bilmeyen mübadil çocuğu ordudan yeni terhis olmuş öğretmeninin karşısında kendini ispat etmek zorunda kalıyordu. Bu türden yaklaşımlar sonucu mübadiller mekansal segregasyon yoluyla yerlilerle olan ilişkilerini azalttılar.


“Giritlice konuşmak, Giritli olmak hayatımızın doğal bir parçasıydı, değişik gelmiyordu. Çevremizde Giritliler vardı. Komşularımız, ahbaplarımız hep Giritli’ydi, yani hiç öyle Manisalı, Akhisarlı ahbabım olmadı. Arkadaşlarım da benim gibiydi... Sadece dışarıda Türkçe konuşuyorduk, bazen de gizlemek istediğimiz bir şey olduğunda Giritlice konuşurduk... Yerliler ‘gavur’, ‘pis Giritli’ diyorlardı. Halbuki hiç de pis bir halimiz yoktu. Özellikle Giritliler’i sevmiyorlardı...” (Aralık-2004, Sözlü görüşme, LMV, İstanbul).


“Anayurt Anadolu’ya geldik... Bu kez buradakiler, ırktaşlarımız, dindaşlarımız ‘yarım gavur’, ‘gavur tohumu’ diyorlar bize. Beslenmemiz bol sebzeli, dağdan bayırdan toplanan otlarla olunca bunu da hazmedemiyorlar, alay ediyorlar bizimle: ‘Eşeklerin hakkını yiyor bunlar!’ Horluyorlar, ilişkilerini sınırlı tutuyorlar.” (Yorulmaz, 1997; aktaran: Kümbetoğlu, 2001:14).


4 Yunancası “Kritika ne ka mena ta skotia mu” olan bu deyişin birçok roman, anlatı ve akademik çalışmada kullanıldığını gördüm.

Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 16 misafir