ŞİDDET VE TOPLUMSAL HAFIZA Lâle ÇEVİKER

Girit ile ilgili Tezler
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ŞİDDET VE TOPLUMSAL HAFIZA Lâle ÇEVİKER

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 05 Ara 2019, 22:48

Savaşı ardından 1948 Birleşmiş Milletler anlaşmasıyla da kabul edilen bir terim olarak; “bürokratik bir devlet aygıtının masum insanları örgütlü ve sistemli bir biçimde yok etmesi” olarak tanımlanmıştır.130 Bu tanım gereği, büyük çaplı
katliamları yönetecek merkezi bir bürokratik otoritenin var olması gerekmektedir. Ancak burada bu “sistemli ve örgütlü yok etmenin” bir seferde gerçekleşmesi gerekmediğini hatırlatmak gerek. Soykırımı işler hale getiren asıl olarak, soykırım öncesi koşulların hazırlanmasında yatar. Her zaman için gözle görülür bir kitlesel ölümün, yok oluşun gerçekleşmesi gerekmez. Yaşam koşullarının zorlaştırılması, zorlaşan koşullar ardından mecbur kalınan durumlar, kısa bir süre içerisinde olabileceği gibi uzun vadede de belli bir toplumun anlık olmayan kitlesel ölümüne yol açabilir. Yaşam koşullarının zorlaştırılması da “sistemli” bir harekettir, bir toplumu tarihten silecek ya da silinme noktasına getirecek yaşam koşullarına mecbur bırakmak da soykırım olarak değerlendirilebilecek bir insanlık suçudur. Çerkesler için 1700’lü yılların sonlarında başlayan ve yaklaşık 100 yıl süren savaş yıllarının soykırım olarak değerlendirilmesi, soykırımın bu “gizli/kapalı” tanımı nedeniyledir. Zira sadece 1864’e kadar geçen süreç değil, sürgün sonrası yaşanılanlar da Çerkesler açısından “yok olma” sınırında hep bir tehdit unsuru ve devamlı bir “var olma” mücadelesi olmuştur.


2. Sürgün:

Sürgün öncesi savaş yıllarında gerçekleşen küçük göçlerle Osmanlı’ya gönderilen Çerkesler, 1859- 1866 yılları arasındaki Büyük Sürgün Osmanlı’ya gönderilen Çerkeslerin sayısının 1.500.000’den fazla olduğu sanılmaktadır. Savaş




130 Gordon Marshall, “Soykırım (Genocide)”, Sosyoloji Sözlüğü, Çev. Osman Akınhay, Derya

Kömürcü, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınevi, 2005, s. 690.



75
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ŞİDDET VE TOPLUMSAL HAFIZA Lâle ÇEVİKER

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 05 Ara 2019, 22:49

yıllarında ve sürgün yolunda verilen can kayıplarına, Osmanlı’nın bu göçe “hazırlıksız” yakalanması nedeniyle ilk etapta yaşanan yerleşim sorunları ve salgın hastalıklar nedeniyle yaşananlar eklenmiştir.131 Yola çıkanların 2/3’ü yollarda
hayatlarını kaybetmiştir. Ölü sayısının bu kadar yüksek olması da daha önce belirtildiği gibi yaşam koşullarının zorlaştırılmış olması ve kitlesel ölümlere yol açmış olması nedeniyle yaşanılanların Çerkesler için soykırım olarak tanımlanmasını pekiştirmektedir.


21 Mayıs 1864 tarihinin, insanların “yanlış” bir yerde yaşadığı kabulüne ve bu durumu onaylamayan bir tavrı anlatan “sürgün” kavramıyla adlandırılmasına gelecek olursak; gerek sürgün kavramanın içerdiği “cezalandırma” anlamı, gerekse anavatanlarından zorla gönderilmiş olmaları bakımından Çerkesler sürgün
edilmişlerdir. Aradan geçen 145 yılın ardından hala Çerkesler için 21 Mayıs günü ve sonrasında yaşananlar Karadeniz kıyılarındaki hafıza mekânlarında gerçekleştirilen ritüellerle anılmakta, Çerkes kültürü sürgün edildikleri topraklarda yok olmamak adına direncin simgesi olarak korunmaktadır. Diasporada bulundukları yıllar boyunca kültürel kimliklerini, “anavatan”a ilişkin kolektif hafızalarını mitleştirerek korumuşlardır. Böylelikle, “dönüş” umudu kültürel kimliğin mümkün olduğunca “eksilmeden”, “bozulmadan” korunmasını sağlayacak “mit motor(mythmotor)” olmuştur. Bir gün geri dönecek olmanın umudu, kültürel kimliğin besleyicisi ve yeniden üreticisi olmuştur.














131 Sürgün öncesi savaş yılları ve sürgün dönemi için daha detaylı bilgi için bkz: Nihat Berzeg,

Çerkesler Kafkas Sürgünü: Vatansız Bırakılan Bir Halk, İstanbul, Çivi Yazıları, 2006



76
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ŞİDDET VE TOPLUMSAL HAFIZA Lâle ÇEVİKER

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 05 Ara 2019, 22:50

3. Diaspora:

Diasporada yok olmamak için kültürel kimliği korumak, ona sıkı sıkıya bağlanmak, diaspora olmanın getirdiği dağılmışlığı, kopmuşluğu ve olumsuz sonuçlarını en aza indirgemek açısından son derece önemlidir.


Türkçe karşılığı “kopuntu” olan, kökeni Yunanca “dağıtmak” anlamına gelen “diaspora”; Yahudileri, farklı ülkelerde yaşayanların oluşturduğu bir dünya olarak nesnel bir şekilde tanımlayan ve değer yargısı içermeyen bir kavram olarak ortaya çıkmıştır.132 Günümüzde ise kavramın anlamı, anavatanından başka yerde yaşamak zorunda kalan etnik toplulukları karşılamaktadır. Kelimenin etimolojik kökeni, köklerinden koparılıp, dört bir yana “dağıtılma”yı anlatmaktadır. Topluluk kendisi dağılmadığı ya da belirli bir coğrafyaya yerleşme özgürlüğüne sahip olmadığı için hiçbir zaman “anavatandan başka” yere yerleşemeyecektir. Ne anavatan ne de yerleştikleri coğrafya kendilerine ait olmayacağı için “diasporik kimlikler”; farklı siyasal coğrafyalarda, farklılığa rağmen değil onunla ve onun aracılığıyla yaşaya(bile)n, …dönüşüm ve farklılık aracılığıyla kendilerini durmaksızın üreten ve yeniden ürete(bile)n kimliklerdir. Bu konuda yaptığı araştırmalarla tanınan Cohen’e göre ise “diaspora olmak” dokuz özelliği içermektedir133;


1. Orijinal anayurttan, genellikle açlık ve baskı gibi trajik bir olay sonucu iki

veya daha fazla yabancı bölgeye dağılmak.

2. Bazı durumlarda anayurttan iş, ticaret veya kolonyalist nedenlerle dağılmak




132 Steve Israel, “Diaspora mı Sürgün mü?”, Nart Dergisi, Sayı 9, 1998, s. 36.
133 Erol Taymaz, “Diaspora ve Kimlik”, Nart Dergisi, Sayı 7, 1998, s. 29.





77
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ŞİDDET VE TOPLUMSAL HAFIZA Lâle ÇEVİKER

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 05 Ara 2019, 22:51

3. Konumu, tarihi ve başarıları dahil olarak anayurda ilişkin kolektif bir hafıza

ve mit olması

4. Varsayılan tarihi yurdun idealleştirilmesi ve bu yurdun korunması, inşası,

güvenliği, refahı ve hatta yaratılmasına yönelik kolektif taahhüt

5. Kolektif tasvip bulan bir dönüş hareketinin gelişimi

6. Farklılık, ortak tarih ve ortak gelecek düşüncesine dayalı ve uzun süre

korunan güçlü bir etnik grup bilinci

7. İçinde yaşanılan toplumlarla sorunlu ilişki, en azından kabul edilmeme veya

grubun başına bir başka felaketin gelme ihtimali

8. Diğer ülkelerde yaşayan topluluk üyeleri ile dayanışma ve sempati

9. İçinde yaşanılan ülkede çoğulculuğa geçit veren bir ortamda varlığı sürdürme

olasılığı




Cohen’in bu kriterlerine göre baktığımızda Çerkesler ağırlıklı olarak Türkiye, Suriye, Ürdün ve İsrail’e dağılarak diasporik kimlikler haline gelmişlerdir. Çerkeslerin diasporik bir kimlik olmalarının nedeni 1864 sürgünü olmuştur. 1850’lerde başlayan göçlerle Osmanlı’ya gönderilen Çerkesler, imparatorluğun çeşitli bölgelerine yerleştirilmişlerdir.134 Bugün Suriye, Ürdün, Filistin ve İsrail’de Çerkeslerin bulunmasının nedeni, o dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarının bu bölgelere kadar ulaşmış olmasındandır. Ancak ilerleyen yıllarda Osmanlı bu topraklardaki egemenliğini kaybedince Çerkeslerin büyük bir kısmı Türkiye dışındaki coğrafyalarda kalmışlardır. Osmanlı’da Çerkeslerin yerleştirilmeleri konusunda yıllarca çok fazla tartışma yürütülmüş, Çerkeslerin yerleştirildikleri



134 Berzeg(2006), a.g.y., s. 140.



78
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ŞİDDET VE TOPLUMSAL HAFIZA Lâle ÇEVİKER

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 05 Ara 2019, 22:52


bölgelerde savaşçı kimliklerinden faydalanılmak üzere Rumlar, Ermeniler ve Kürtlere karşı bir tampon bölge oluşturulmak istendiğine dair birçok teori ortaya atılmıştır. Bu iddia ve teoriler bu tez çalışmasının konusu dışında kalmakla birlikte, o dönem Çerkeslerin yerleştirildikleri bölgeleri bilmek, bugün neden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelecek kadar dağılmış olduklarını anlamak açısından önemlidir.


Çerkesler Osmanlı’ya geldiklerinde özellikle Anadolu’nun kuzeyinde Sinop ve Samsun’dan başlayarak güneyde Antakya’ya kadar uzanan bir şerit halinde yerleştirilmişlerdir. Bu şerit daha sonraları Antakya’dan daha güneye Suriye ve Ürdün’e kadar uzatılmıştır.135 Bu yerleştirme politikasının Çerkesler açısından önemi biraz önce belirtildiği üzere dağılmanın sonuçları ve etkileriyle ilgilidir. Sürgün sırasında yaşanılan acılara bir de geldikleri coğrafyada parçalanarak,
yalnızlaştırılmaları eklenmiştir. Sürgün ve savaş yılları öncesi soylar halinde kabile hayatı yaşayan Çerkesler, kabilenin sürgün yollarında dağılmış olmasının ardından, geldikleri topraklarda sülalelerinden, kardeşlerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır.∗ Bu dağılma, kültürü geliştiremeseler bile “dondurma” amacıyla geleneklerin daha “Ortodoks” biçimde uygulanmaya başlamasına neden olmuştur.






135 A.g.y., s.140.
∗ Sülale kavramı Çerkesler için son derece önemlidir. Bir Çerkes kendisini tanıtmaya isminin önünde sülale adını söyleyerek başlar. Diaspora coğrafyasının farklı köylerinden Çerkesler birbirleriyle karşılaştıklarında birbirlerine ilk olarak “Kimlerdensin?” sorusunu yöneltirler. Bu soru, sürgün sonrasında dağılan sülalelerin ve ailelerin birbirlerini yeniden bulabilmek adına verdikleri çabanın belleklerde alışkanlık olarak devam etmesinin bir sonucudur. Böylece (örneğin) Blenagaptse sülalesinden bir Çerkes bu soruya alacağı cevap sayesinde diğer Blenagaptselerle iletişime geçmenin yollarını bulabilir veya yeniden bir araya gelebilir(İletişime geçmenin ve bir araya gelmenin yollarını ortak tanıyanlar sayesinde bulabilir).




79
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ŞİDDET VE TOPLUMSAL HAFIZA Lâle ÇEVİKER

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 05 Ara 2019, 22:53








Yüzyıllardır devam eden değer yargılarını korumak için farklı siyasal coğrafyalara dağılan Çerkesler farklı çabalar sergilemişlerdir. Geçmişle olduğu kadar gelecekle de ilgili olan Çerkes kültürel kimliği, bir “biz” yaratma çabasıyla sürgünün ilk yıllarında içe kapalı bir tutum sergilemiştir. Aslında bu içe kapanma dönemin koşullarına bakıldığında sadece kültürü korumak için değil, aynı zamanda yeni topraklarda içinde bulunulan koşullarla da ilgili olmuştur. Karşılaşılan en büyük sorunlardan birisi olarak dil bilmemek, toplumla iletişim kurmaya engel olmuş, kendi dil ve yazılı kültürlerini geliştirme imkânına sahip olamadıklarından kültürleri sürekli olarak erozyona uğrama tehlikesiyle karşılaşmış ve uğramıştır da. Dil sorunu, yerleştirildikleri coğrafyanın fiziki özelliklerine ve toprağına alışamamalarının getirdiği geçim sıkıntısı sadece sürgünün değil sürgün sonrası travmanın da belleklerde bıraktığı izleri tespit etmek açısından önemlidir. Dilini bilmedikleri topraklarda kendilerine sunulanla yetinmek zorunda kalmış, “öteki” olmaları nedeniyle “yerli halk”ın yadırgayan, sorgulayan, takip eden bakışlarına maruz kalmış, “yerli halk”ın bu denetimi karşısında kimliklerini belli etmeye çekinmiş, zamanla gizlemeye çalışmışlardır.


80
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ŞİDDET VE TOPLUMSAL HAFIZA Lâle ÇEVİKER

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 05 Ara 2019, 22:54


B. Kara Suyun İki Yanı: Anavatana Dönüş



Hepsi kamçılarını
ucu kapıya bakacak şekilde asmışlardı


Cohen’in ortaya koyduğu diaspora olmanın özelliklerine tekrar baktığımızda anavatana ilişkin kolektif bir hafızanın ve mit olması gerektiğini görürüz. Bu anlamda tüm diaspora halkları gibi Çerkesler de zorla koparıldıkları vatanlarını mitleştirmişlerdir. Anavatan, Çerkes kimliğinin hiçbir kesintiye uğramadan, gündelik, sıradan bir olgu olarak tüm çıplaklığıyla yaşandığı, Çerkes kimliğinin temel özelliklerini ve sonsuz bir geçmişi simgeleyen zaman dışı kutsal bir mekân olarak düşünülür.136 “Altın Çağ”ın yaşandığı Anavatanda her şey o kadar muazzam ve olması gerektiği gibidir ki, hiçbir şey değişime teşne değildir. Bu “dondurulmuş zaman”, değişime teşne olmama, anavatanı zaman dışı bir mekân haline getirmektedir. Anavatanın “yokluğu” kurucu bir unsur olarak, zamana dâhil edilene kadar, yani “dönüş” gerçekleşene kadar “mit” olarak kalacak ve “dönüş” gerçekleştiği an yok olacaktır.137


Çerkeslerin anavatana ilişkin kolektif bellekleri iki coğrafi dayanağa sahiptir; biri üzerinden konuştukları diaspora coğrafyası, diğeri üzerine konuştukları anavatan Kafkasya. Sürgün ve sonrasındaki diaspora yıllarında “kutup yıldızı” işlevi gören anavatana ilişkin kolektif hafıza, anavatanla ilişki kurul(a)madığı zamanlarda dahi kültürel kimliğin en büyük besleyicisi ve yeniden üreticisi olarak hep canlı tutulmuştur. Anavatanın bir diğer önemi de kolektif hafızanın ve kültürel kimliği


136 Seteney Shami, “Etnisite Kavramında Ayrılıklar Ürdün, Türkiye ve Kafkasya’da Çerkes Kimliği”,
Nart Dergisi, Sayı 7, 1998, S. 27.
137 Altın Çağ ve anavatanın mitleştirilmesi konusunda bkz: Mircea Eliade, Ebedi Dönüş Mitosu, Çev. Ümit Altuğ, Ankara, İmge Kitabevi, 1994.



81
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ŞİDDET VE TOPLUMSAL HAFIZA Lâle ÇEVİKER

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 05 Ara 2019, 22:55


belgeleme ve aktarılma yollarından biri olan “anadil”in sadece anavatan Kafkasya’da yazılı olarak kullanılabilmesinden kaynaklanmaktadır.


Kültürün kaynağı ve koruyucusu olan “anavatan”dan zorla koparıldıkları “sürgün” sonrası, farklı siyasi coğrafyalarda süren “muhaceret” yıllarında karşılaşılan en büyük tehlike “asimilasyon” ve “dejenerasyon” olmuştur. “Dönüş” ve anavatanın bu yolla mitleştirilmesi asimilasyon ve dejenerasyona karşı, “yok oluş”tan kurtulmak açısından da önemlidir. Diasporada karşılaşılan en büyük güçlüklerden biri anadil sorunuyken diğeri geleneklerin devam ettirilmesidir. Sürgüne geldikleri topraklarda, kamçılarının ucunu kapıya doğru asmış olan Çerkesler∗, bir gün geri döneceklerinin umuduyla tutundukları kültürlerini yaşatmak için yerleştirildikleri köyleri terk etmemiş, kentlerde ise kültürün devamını sağlamak amacıyla dernek faaliyetlerine girişmişlerdir. Çerkeslerin yerleştikleri diğer ülkelerde anadilde eğitim-öğretim hakları bulunmasına karşın, Türkiye’de anadil sadece çok az düzeyde konuşulmakta, fakat eğitim-öğretim yapılamamaktadır. Anadil kültürün devamını sağlayan en önemli unsurlardan bir tanesi olmakla birlikte, tek unsur değildir. Özellikle Çerkesler için “khabze” denilen, yaşam biçimini belirleyen yazılı olmayan kural, örf ve adetler bütünün devamlılığı daha önemlidir diyebiliriz.138


“Dönüş” projesi farklı coğrafyalarda dağınık yaşayan tüm Çerkesleri birleştirme gücüne sahiptir. Bu anlamda dönüş gerçekleşene kadar geçen süre, diaspora yılları, önce “kirlenme”nin gerçekleştiği, sonrasında anavatana


∗ Çerkes geleneklerinde eskiden, misafir olarak gelen atlı konuk olacağı hanenin girişine kadar atla

gelemez. Kamçıyı evin giriş kapısının açılma yönündeki askıya asar. Şayet kamçının ucu kapıya
yönelik asılırsa bu misafirin kalıcı olmadığı anlamına gelir. Kamçının
sapı kapıya yönelikse misafir kalıcıdır. Ev sahibi hazırlık yapmalıdır.
138 Bitok Beslan, “Folklor Bir Halkın Yaşam Biçimidir”, Nart Dergisi, Sayı 7, 1998, s.18.



82
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ŞİDDET VE TOPLUMSAL HAFIZA Lâle ÇEVİKER

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 05 Ara 2019, 22:56

dönülmesiyle birlikte “arınmanın” yaşanacağı “geçici” bir süreçtir. Bir topluluğu “diaspora” olarak niteleyen temel özelliklerden biri olan “anavatan dışında bir coğrafyada dağınık olma/kalma”, aynı zamanda o toplumun diaspora niteliğini yitirmesine de yol açacak niteliktir. Çünkü diaspora, çok uzun sürse ya da sürecek olsa dahi “geçici” bir süreci işaret etmektedir. Diaspora olmanın geçici olarak tanımlanmasına iki neden ileri sürülmektedir; bunlardan birincisi; aynı toplumun farklı coğrafyalara dağılan üyelerinin oluşturacakları yeni grup, kendi kimliğini
değişen yapısına ve yaşadığı koşullara göre tanımlayacaktır. Örneğin, Ürdün, Suriye ve Türkiye Çerkesleri arasında Çerkes kimliği çok farklılıklar göstermeye başlamış olmakla birlikte, bu “yeni” kimlik oluşumlarının her biri Kafkasya’da yaşayan Çerkes kimliğinden de farklılık göstermektedir. Çünkü her siyasi coğrafyada Çerkes kimliğinin ilk günden bu yana yaşanış biçimleri farklılık göstermektedir.139 Ürdün ve Suriye’de Çerkeslik, kamusal alanda da yaşanabilen bir kimlikken, Türkiye’de sadece özel alana hapsolmuş, gündelik hayatta sürekli kesintiye uğrayan bir kimlik olarak yaşanmaktadır. Dolayısıyla belleği kuvvetlendirecek ritüellere daha çok ihtiyacı vardır.140


İkinci neden olarak; dağınık olarak yaşayan toplulukların, kültürel kimliğin

özel alana hapsolmuşluğundan kaynaklı olarak kültürlerini yeniden

üretemeyeceklerini ve bir süre sonra içinde yaşadıkları toplumla kaynaşma sınırına geleceklerini ileri sürmektedir. İçe dönük, kapalı bir etnik azınlık olmaktan, dışa dönük bir topluluk haline geleceklerdir.141




139 Shami(1998), a.g.y., s.27.
140 A.g.y.,s. 27.
141 Taymaz(1998), a.g.y., s. 29.



83
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: ŞİDDET VE TOPLUMSAL HAFIZA Lâle ÇEVİKER

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 05 Ara 2019, 22:57

C. Diasporada Çerkes Kalmak

Çerkes kelimesi, Kuzey Kafkasyalı toplulukları anlatmak üzere dışardan verilen bir addır. Çerkes kimliğine dair tahayyülün biçimlenmesinde Osmanlı döneminin son yılları özellikle önem taşımaktadır. Modern millet anlayışından farklı olarak, din temelli bir millet anlayışının benimsendiği bu dönemde Türk ya da Çerkes olmak değil Müslüman olmak bir milletten olmayı ifade etmekteydi. Dönem öncelikle Müslüman sonra Çerkes olunan bir kimlik anlayışı hâkimdi. Ancak Çerkes sözcüğü, diasporada geçen yıllar içerisinde kendilerini tanıtmak için zamanla benimsedikleri bir ifade biçimi olmuştur. Böylelikle kendilerini diğer etnik gruplardan ayıran farklılıkları öne çıkarıp, kendi içlerindeki benzerlikleri vurgulamış olmaktadırlar. Çerkesler ise kendilerini “Adige” olarak tanımlarlar.142


Ancak daha önce belirtildiği üzere, Çerkeslerin yerleştikleri diğer ülkelerde



Çerkeslik kimliği resmen tanınmış, dolayısıyla kimse tarafından



sorunsallaştırılmadan yaşanan bir kamusal kimlik olmuştur. Böylece özel yaşamdan kamusal yaşama geçerken hiçbir kesintiye uğramayan kimlik, gündelik yaşam pratiklerinde devam ederek “sakınılan” bir şey olmaktan uzak bir yaşam biçimidir. Türkiye Çerkesleri açısından duruma baktığımızda ise, Türkiye’nin ulusal inşa sürecinde “öteki”leştirilerek farklılıkları sürekli vurgulanan, böylece yeni devletin kamusallığından dışlanan çerkeslik, kamusal alana taşınamadan özel alana hapsolup kalmıştır.143






142 Sevda Alankuş, “Demokratik Bir Kimlik Stratejisi Olarak Çerkeslik”, Nart Dergisi, Sayı 7, 1998,
s.15.
143 A.g.y., s.16.



84
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 6 misafir