TÜRKİYE KENT YAŞAMI VE MÜBADİLLER Gül KARACAER YÜKSEK LİSANS TEZİ

Girit ile ilgili Tezler
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: TÜRKİYE KENT YAŞAMI VE MÜBADİLLER Gül KARACAER YÜKSEK LİSANS TEZİ

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Kas 2019, 15:11

homojenleştirme yolundaki rolü yadsınamaz. Öncelikle Rumların gidişiyle beraber

meydana gelen boşluğu istenilen kimlik doldurmuştu.

Mübadele, Cumhuriyet ile beraber kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet olma yolundaki önemli adımlardan bir tanesidir. Gelen mübadillerin Türkiye’deki insanlar gibi ortak dil, din ve kültüre sahip olması homojenliği sağlamıştır. Yeni sistem böylece idealine uygun adımı atmış ve temelini sağlam atmak için çaba göstermiştir.
Göç ile beraber toplumsal yapının da şekillendiğini görüyoruz. Hem gelen kitle hem de yerel halkın kültürel, sosyal ve ekonomik değerlerinin kaynaşması, yaratılan ortak değerler toplumsal şekillenmeyi sağlayan etkenlerdir. Yenilik taraftarı düşüncelerin, batılı fikirlerin doğuş yeri olan Selanik gibi bir kentten gelen kitlenin, bu fikirlerden beslenmemesi mümkün olamaz. Bu değer ve fikirlerle beslenen kesimin Türkiye’ye gelişiyle de kültürel kazanımlar artmıştır.
Nüfus mübadelesi siyasal açıdan bir zafer sayılmasına rağmen ekonomik olarak bazı kayıplara neden olmuştur. “Etnik ve kültürel yönden özdeş bir toplumsal yapıya geçişte, ulusçuluk boyutunda elde edilen kazançlara karşın, ekonomik yönden kayıplar ortaya çıkmıştır. Bunun sonucu olarak Türkiye’de, ekonominin hizmet, ticaret, tarımsal ve sınayi üretim sektörlerinde yoğun bir iş gücü ve girişimci potansiyel açığı ortaya çıkarken; Yunanistan’da bunun tersi bir durum oluşmuş, işgücü fazlası görülmüştür. Bu durumun, Türkiye’nin ekonomik yapısına bir darbe indirirken, Yunanistan’ın ekonomisine güç kattığı sayı pek doğru görünmemektedir; çünkü aktarılan birikimler, sayısal yönden önemli bir oran tutmakla birlikte, buna işlerlik kazandıracak ortam pek sağlanamamıştır87 ”
1923 ile 1930 yılları arasında dış güçlerin, Türkiye’nin iç işlerine pek müdahale etmediklerini görmekteyiz. XIX yüzyıl boyunca yabancı devletler, çeşitli amaçlarına ulaşmak için azınlıkları bahane ederek Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmışladır. Mübadele ile Türk unsurunun Türkiye hakim olması bu müdahalelerin siyasal ve toplumsal nedenini ortadan kaldırmıştır. Böylece Türk tarafının siyasal kazancının daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca Türk yönetimi iskan için dış yardım ve borç almamıştır. Böylece sınırlı mali kaynaklara sahip olan Türkiye, mübadillerin millî ekonomi ile bütünleşmesini sağlayarak süreci hızlandırmıştır. En önemlisi ise dış müdahalelere bu nedenden dolayı gebe kalmamıştır.




87 Kemal Arı, “Kurtuluş Savaşı Sonrasında İzmir’e Yönelik Göçler ve Etkileri”, Üç İzmir, Yapı Kredi

yay., İstanbul, 1992, s.273-282.



74
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: TÜRKİYE KENT YAŞAMI VE MÜBADİLLER Gül KARACAER YÜKSEK LİSANS TEZİ

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Kas 2019, 15:12


Yunanistan’ın durumuna genel olarak baktığımızda Türkiye’dekine göre farklı bir durum görmekteyiz. Yunanistan, ülkeye gelen Rumları iskan ettirebilmek için diğer devletlerden borç ve kredi almıştır. 1923 ile 1930 yılları arasında, Anadolu’dan gelen Rum muhacirlerin iskânı konusunda toplam olarak 10.000.000 sterlin harcamıştır. Yunanistan’ın bu durumu ülkeyi dış müdahalelere açık bir konuma düşürmüştür. Yunanlı devlet adamları bu bedeli ödemek durumunda kalmışlardır. Yunan hazinesi yılda 2.888.000 sterlinlik bir borç faiz yükünün altında ezilmiştir. Türkiye ise Yunan hükümetinin harcadığı toplam meblağın yaklaşık yirmide biri olan 1.000.000 sterlinlik bir harcama yaparak kendi göçmenlerini iskân etmeye çalışmıştır. Yunanlı siyasetçiler yardımın devamını sağlamak adına büyük devletlerin kendi ülkelerinin iç işlerine müdahale etmelerine göz yummak zorunda kalmışlardır. Bu manzara Yunanistan’ın iskan meselesi ile siyasal kayıplara uğradığını göstermektedir.
Lozan Antlaşması’na ek olarak Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi yapılarak bir nevi her iki devlet de komşu ülkede yaşayan vatandaşlarını kendi topraklarına yerleştirerek onları korumuş oluyor ve ileride çıkabilecek azınlık sorunlarına karşı önlem alarak dış müdahalelere set koymuş oluyorlardı. Ama yukarıda da değindiğim üzere Yunanistan’ın ekonomik kazanımı için uyguladığı politika, siyasal açıdan yönetimi başarısızlığa itmiştir.
Her iki ülkenin sadece siyasal ve ekonomik kazancını veya kayıplarını anlatmakla mübadelenin boyutlarını çizemeyiz. Toplumsal boyutu da çok önemlidir. Toplumun küçük yapısı olan bireyi de düşünmek gerekir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde fethedilen Trakya’ya ve Doğu Avrupa’ya yerleştirilen bu insanlar, İç Anadolu’nun ve Akdeniz bölgesinin çeşitli yerlerinden iskan ettirilen kişilerdi. Mübadele ile bu insanlar atalarının doğmuş olduğu coğrafyayı görme şansına sahip oluyorlardı. Gerçek olan da şu ki bu insanlar Yunanistan’dayken daha farklı bir yaşama sahiptiler. Yaşadıkları topraklardan kopan iki toplumun da yerli halkla ilgili hiçbir sorunu yoktu. Mübadele ile memleketlerinden ayrılıyor; memleketlerindeki
komşuluklarını, arkadaşlık ilişkilerini geldikleri yerde bırakıyorlardı. Her iki toplumun bireyinde ortak bir duygu oluşuyordu. Bu ise mübadele ile gerçekleşen toplumsal kırılmanın oluşturmuş olduğu özlem duygusuydu. İnsanların doğdukları, yaşadıkları yerden bir anda koparılmış olması kolay kabullenilecek bir durum değildi. Gideceği yer hakkında pek fazla bilgi sahibi olmayan mübadilin endişe duyması, yerleşim sonrası da


75
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: TÜRKİYE KENT YAŞAMI VE MÜBADİLLER Gül KARACAER YÜKSEK LİSANS TEZİ

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Kas 2019, 15:14

özlem duyması olağandı. Ancak siyasal anlaşmalar duygusal çerçevelerde

imzalanmıyordu. Bununla beraber Yunanistan’dan gelen bazı kesimlerin ise mübadele işleminin zorunlu olmasına rağmen kendi inisiyatifiyle Türkiye’ye yani vatanına gelme isteğinin olduğunu görmekteyiz. Türkiye, Cumhuriyet ile beraber siyasal model olarak ulus devlet temeline göre hareket etmiştir. Nüfusun niteliği önemli bir konuydu. Atatürk’ün öncülük yaptığı ulusal politika, yine 1923 Lozan Antlaşması ile de bu politikaya devam edilmişti.
Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923) ile siyasal sınırları belirlenen ulusal yurt topraklarını dolduracak Türk çocuklarının, o zamana değin ihmal edilmiş toprağı işlemesi; “Türklük” kimliğini içine sindirmiş ve benimsemiş özdeş (mütecanis) bir toplum olarak, Türk nüfusunun, ülkenin kalkınmasında etkin bir rol oynaması, yeni Türkiye’nin çağdaş, dinamik ve atılımcı yönetici kadrosunun başta gelen arzularından birisiydi. Uzun savaş yılları nedeniyle, gittikçe azalan nüfusun, geniş yurt topraklarına göre ekonomik, sosyal, siyasal ve askeri yönlerden olumsuz etkiler yarattığı görülüyordu88. Türk toplumu bu nedenle XIX yüzyıldan beri göç olgusuna alışkındır. 1923 nüfus mübadelesi ilk göç hareketi değildir. Anadolu’da milli kimliğin oluşmasında mübadelenin katkısı olmuştur. İskanla beraber Türkiye nüfusu artış göstermiş ve özdeş bir toplum olarak ulus devlet olma yolunda son aşamada tamamlanmış olmaktaydı.


G-MÜBADİLLERİN TOPLUMSAL YAŞANTILARI VE KİMLİKLER




Kültürel kimlikler, gruplar ve insanlar arasında biz-onlar ayrımının yapılmasını sağlar. Bu ayrımın çizgilerini ise algılanan kimlikler, grup sembolleri, gruplar arası ilişkiler, kurumlar ve kültürel pratikler oluşturur. Grupların birbirlerini tanımlama süreçleri özellikle entegrasyon süreçlerinde önem kazanır; gruplar arası etkileşimde




88Ratip Yüceuluğ, Savaş Sonu Türkiye Meseleleri –Türkiye Nüfusu Üzerinde İncelemeler ve Fikirler, İstatistik Gn. Md. yay., Ankara, 1944.

76
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: TÜRKİYE KENT YAŞAMI VE MÜBADİLLER Gül KARACAER YÜKSEK LİSANS TEZİ

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Kas 2019, 15:15


farklı olarak algılanış “temel değerler” bazında ortaya çıkar89. Toplumsal yaşantı, kültürel değerler, giyim kuşam tarzından tutunda eğitime kadar kişide yada toplumda kimliğin gelişiminde rol alır. Kimlik, toplumsal yönleri olduğu kadar biyolojik boyutu da olan bir kavramdır.
Kendine has olan veya diğer toplumlardan farklılık göstererek, öncülük eden değerlerin kimliği belirleyici özellikleri mübadil insanlar üzerinde irdelemek gerekir. Öncelikle ele alacağımız konu mübadele öncesi, bu insanların günlük yaşantı ve alışkanlıklardır.
Liman kenti özelliğini taşıyan Selanik bu özelliğiyle, dış dünyayla ilişkili ve dış dünyanın yeniliklerine açık bir kentti. Buna karşın Müslüman halkın kendi gelenekseli içinde yaşadığını görmekteyiz.
Kentte, dış dünyayla teması sağlayan kesimi gayrimüslimlerdi. Ticaret ve sanayi gayrimüslimlerin tekelindeydi. Müslüman halk ise gelirini daha çok topraktan elde etmekteydi. Bunun dışında fırıncı, terzi, manifaturacı kesimi oluşturan esnaf kollarının sürdürüldüğünü bilmekteyiz. Tabi meslek kolları bunlarla sınırlı kalmayıp devlet memurluğunda Müslümanların da büyük yer ve konum teşkil ettiğini söyleyebiliriz.
Aile yaşantısı incelendiğinde ise göze ilk çarpan, ataerkil yapının

sürdürüldüğüdür. Geniş ailenin barındığı evlerde evin reisi, işine gittikten sonra kadın olmaktadır. Evin hanımına bir çok iş düşmekteydi. Durumu iyi olan ailelerin hanımları, bu işlerin yükünü bir yardımcı sayesinde azaltırken, bu ekonomik güce sahip olmayan kadınlar ise günün rutin işleri olan; çocuk bakımı, çamaşır ve mutfak işleriyle uğraşmaktaydılar. Evlerin iç ve dış dekorasyonuna önem verilirdi. Bu konuda da yine düzenlemeleri yapan, etkin olan birey evin hanımıydı.
Yemek kültürü ise Osmanlı, Yunan ve Akdeniz mutfaklarının ortak noktasında buluşuyordu. Zengin yemek kültürü onlara kozmopolit yaşantının kazandırdığı bir artıydı. Ahlaki ve medeni ilişkilerini irdelemekte fayda olacaktır. Namus kavramına verilen önem, kadın ve erkeğin etkinlik alanlarında iki cinsiyet arasında ayrımın olmaması ve insanların herhangi siyasi ve dini ayrım gözetmeksizin kendi toplumunun dışında kalan bireylerle devamlı iletişim ile alışveriş içinde olması Selaniklilerin kimliklerinin olgunlaşıp farklılaşmasında rol oynamıştır.



89 B. Kümbetoğlu, “Farklılıkların Algılanmasında Kültürel Filtreler”, Toplum-Bilim, , s.12 (2001), ss.9- 17.

77
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: TÜRKİYE KENT YAŞAMI VE MÜBADİLLER Gül KARACAER YÜKSEK LİSANS TEZİ

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Kas 2019, 15:16

Mübadele öncesi yaşamda Yunanistan’da hayatını idame ettiren Müslümanların kimliklerinin atalarından miras kalan Osmanlı kimliğinin üzerine eklenen, içinde bulundukları fiziksel koşullar neticesinde belirli bir zaman paralelinde ilerleyen farklı bir kimliğe mensupturlar.
Giritlilerin de günlük yaşantı ve alışkanlıklarından biraz bahsetmekte fayda vardı. 17. yüzyılın ortalarından itibaren Müslümanların da bu farklı coğrafyada yaşantısı başlamıştır. Bir çok medeniyetin izlerini taşıyan Girit, Müslümanların adaya iskanıyla farklı bir motifi işlediğini söyleyebiliriz. Yahudiler, Müslümanlar ve Hıristiyanlar adada var olan ve yaşatılan dinlerdi. Dini, etnik çeşitliliğin yanında dil zenginliğinin ve çeşitliliğinin olması kuşku götürmez. Ortak konuşulan dil “Giritlice” dir. Hem Müslüman hem de Hıristiyan halk bu ortak dili konuşmaktaydı.
Büyük topraklara sahip olan Müslümanların, genelde Resmo çevresinde yaşadığını görmekteyiz. Bu toprak sahipleri genelde zeytin üreticisi olan ailelerdi. Modern yöntemler kullanılarak zeytincilik faaliyetleri sürdürülüyordu. Zeytinciliğin yanında tahıl tarımı ve hayvancılık ta yapılmaktaydı. Geniş evler Venedik mimari tarzındaydı. Bunun dışında Kandiye ve Hanya da Osmanlı mimari dokusunun yansımaları mevcuttu. Bu da ailelerin kendi yaşam alışkanlıkları çerçevesinde şekillenen mekanlar ve tarzlardır. Bu çeşitlilikler kent dokusunu zenginleştirmiştir. İşte Girit Müslümanları, bu çeşitliliğin içinde yeni nesillerini yetiştirerek, yeni nesle bilinçli olarak bir amaç gütmeden Anadolu’daki Müslüman-Türk gruplarındakinden farklı bir kimliğin doğmasına vesile olmuşlardır.
Girit’te eğitimli kişiler haricinde Yunanca veya Türkçe bilen kişi sayısı azdır. İnsanlar birbirlerinin paskalyalarını ve kandillerini kutlar, hediyeler verir, ikramlarda bulunur. Camide Müslümanlar Giritlice dua ederken, kilisede keşişler makamla salavât- ı şerife okurlar. Osmanlı sisteminde çok belirleyici bir yere sahip olan din olgusunun bu denli karmaşık bir yapıda karşımıza çıkışı bir rastlantı değildir. Girit’te hakim olan Bektaşi kültürünün bu noktada büyük bir etkisi olduğu düşünülmektedir90.
Girit’te giyim kuşam tarzına baktığımızda Osmanlı’da takip edilen giyim tarzının yanında kendi yerelliliklerini de yansıtan kıyafetlere de büründüklerini görürüz. Yemek kültürleri, yine Selanik’te olduğu gibi doğada bulunan farklı otların kullanılarak


90 Ayrıntılı bilgi için bkz. M. Ali Gökaçtı, Nüfus Mübadelesi, Kayıp Bir Kuşağın Hikayesi, İletişim yay., 2003.


78
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: TÜRKİYE KENT YAŞAMI VE MÜBADİLLER Gül KARACAER YÜKSEK LİSANS TEZİ

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Kas 2019, 15:18

ve yemeklerinde etin de uyumunu sağlayarak zenginliğini korumuştur. Yeme-içme alışkanlığı, giyim tarzı var olan coğrafyada Osmanlı’nın vasiyeti olan tarz, alışkanlıklar ve geldikleri coğrafyada rastladıkları kültür kırıntılarının kendilerine has bir yerliği, kimliği ve dünya görüşünü doğurduğunu görürüz. Aslında doğal bir süreçte yaratılan bu toplumsal değerler, kimliği tazelemiştir. Her ne kadar coğrafyanın önceki unsurunu da kendi adet ve gelenekleri ile demleyerek bir yaşam tarzı oluşturulsa da XIX. yüzyıldan itibaren başlayan milliyetçi akımlar ile Müslüman topluluk ve diğer topluluklarda gündelik yaşamda bir ayrışmanın da yaşandığı gerçektir.
Kültür, kimliğin oluşumunda tamamlayıcı rol oynarken, doğanın toplumun üzerinde kurduğu denge de adeta bir terazinin kefesi gibidir. Üst kimlik bu terazinin dengesinin bozulmasıyla hassas noktalara gelebilir. Giritlileri, diğer mübadiller ile aynı zeminde açılarını çizmeye çalıştığımızda, aralarında farklılıklar görülebilir. Avrupalı bir kimliği yansıtan Giritlilerin, kültürel ve sosyal farklılıkları ile gözümüze, modern ve Avrupalı bir resim çizdiğini söyleyebiliriz. Taassubun kısıtlayıcılığı olmadığı bu yerde eğitimin önemli olduğu bu toplulukta, birden fazla dili konuşabilen, statü sahibi ve eğitimli insan profilinin var olduğu aşikardır. Bu insan profilinin, zorunlu göç ile nasıl bir profile dönüşeceği önem teşkil etmektedir.
Öncelikle mübadil kitlenin Türkiye’ye ayak bastıklarında diğer kitleyle karşılaşma anı önemlidir. Daha önce de bahsettiğim gibi mübadillerin bir kısmının, göçün zorunlu olmasına rağmen istekli olduklarını ve karaya ayak basar basmaz, toprağa kapanarak öptüklerini bilmekteyiz. Ancak bir kısmı da davul zurna eşliğinde karşılandıklarında kendilerine yabancı gelen bu müziği garipseyerek, farklı ve tarif edilemez bir ruh haline bürünmüştür. Bu ruh buhranı içinde bireyin hafızasından doğduğu, yaşadığı yer bir anda geçmişe dönüşmüş ve gelecek kaygısı ile bütünleşerek kişinin benliğini rahatsız etmeye başlamıştır. Özellikle mübadele öncesi refah düzeyi yüksek olan kişilerin duydukları kaygı daha farklıydı. Kötü koşullarda yapılan yolculuk esnasında ve karaya ilk ayak bastıkları andan itibaren gördükleri manzara karşısında daha önceki yaşam standartlarını yakalayıp yakalamayacakları, beyinlerde çalkalanan endişelerini oluşturmaktaydı. Tahmin edemedikleri diğer konu ise Türkiye’ye ayak bastıkları andan itibaren kendilerini vatan haini olmadıklarını kanıtlamalarının gerekliliğiydi.




79
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: TÜRKİYE KENT YAŞAMI VE MÜBADİLLER Gül KARACAER YÜKSEK LİSANS TEZİ

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Kas 2019, 15:19

Mübadeleyle beraber gelen insanların iskan öncesi geçici konaklama yerlerindeki durumu, yerli halkın hareketlenerek yardım çabalarının başlamasına vesile oldu. Yerel halk, gelen Müslüman din kardeşlerine öncelikle sempatiyle yaklaşıp
yardım ediyordu. Ancak sonraları durum değişmeye başladı. Emlâkların dağıtımı ile yerli halk, gelenlerin kendi haklarına zarar vermelerine sebep olduğunu düşünmeye başlamıştı. Yerleşimden sonra da mübadillerin gelenek ve göreneklerini yadırgayıp, onları farklı görmeye başladılar. Bu bazen alay etme, bazen dışlama şeklinde kişilerin davranışlarına yansıdı. Yeme-içme alışkanlıkları, kız alıp verme ilişkileri, eğlence, müzik anlayışından tutunda bir çok konuda mübadillerin kendilerinden farklı olduğunu düşünen kesimlerin bu kültürü kendisine yabancı gördüler. Algılayış biçimi kişilerin davranışına da yansıyınca mübadillerin kendilerini yabancı gibi hissettirmeye başladı. Artık bir yerde de mübadil kendi kimliğinin yabancılığını sorgulayarak geldiği yere uyum sağlayıp sağlamama ile yabancılaşma boyutunda çıkılması zor bir girdaba girdi. Tabi ki kültürel anlamda birbirlerine kattıkları bir çok şey de oldu. Ama karşılaşılan kültüre karşı ilk etapta, eleştirisel yaklaşımlar sergilendi.
Savaş sonrası oluşan ekonomi, bu tür durumlarda halka hoşgörü ortamını zaten sağlayamazdı. Rumlardan boşalan yerlerde bu nedenle çeşitli yağma ve fuzuli işgaller gerçekleşti. Rumların bıraktığı malların gerçek mirasçısının mübadillerin olması iki kitlenin de karşı karşıya gelmesini sağladı. Ait olduğu yeri zaten terk etmiş olan ve zor, yorucu geçen bir yolculuğun da ardından mübadil artık aidiyetini bir kenara bırakıp hakkını almaya çalışmıştır. Aidiyetin yok olmaya başlaması, yabancılaşma ve zor koşullar, yeni gelinen yere uyum sağlamanın zorunluluğunu doğurdu aslında. Uyum süreci sancısız da olmadı tabi. Bir kısmının Türkçe’yi tam olarak bilmemesi eğitim, iletişim, alışveriş, komşuluk ilişkilerinin kuruluşuna kadar zorlukların yaşanmasına sebep oldu. Yine de bu süreç her halükarda atlatıldı. Kimlik bunalımını ise en çok hisseden kesimi yeni geldikleri yerde eski sosyal ve kültürel yaşamından bir eser bulamayan, statü, mülk kaybeden ve entelektüel potansiyelini kullanamayanlar oluşturmuştur.
Kimlikler, zaman içerisinde karşılıklı sosyal-kültürel alışverişlerle yeniden üretilerek uyum sağlanmıştır. Günümüzdeki mübadillerin evlatlarının bu tür yabancılaşma ve kimlik bunalımı yaşadıklarını söyleyemeyiz. Yine de çok fazla açığa çıkartılmamış ve bir kısmı karanlıkta kalmış bu zorunlu göç hikayesi, bu insanların


80
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: TÜRKİYE KENT YAŞAMI VE MÜBADİLLER Gül KARACAER YÜKSEK LİSANS TEZİ

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Kas 2019, 15:20

psikolojilerinde eksik, aydınlatılmamış hayatların siluetlerini çizmektedir. Her şey her an değişme halindeyken önemli olan değer, iki toplumunda çeşitli yönlerinin karşılıklı etkileşimi ile yeniden bir şeyleri üretip, kimliğin sağlam zemine oturmasını sağlamaktır. Bu süreç veya değişmeler ister yavaş ister hızlı olsun. Bu o kadar önemli değildir. Daha kıymetli ve önemli olan; dinamiklerin değişerek, yeni toplum yapısının oluşumuna sağladığı katkıdır.






H- KENTLİ MÜBADİLLERİN MESLEK YAŞANTILARI



Kentli mübadillerin bir kısmı mal dağıtımında problemler yaşamamak için Yunanistan’daki mal varlığını nakit paraya veya altına çevirdiler. Böylece Türkiye’de geldikleri şehirlerde tutunabildiler. Anadolu’nun savaşlar ve işgaller sonucu durumu malumdu. Şehirler harap vaziyetteydi. Bununla beraber varolan fabrikaların bacaları tütmez olmuştu. Böyle bir durumda kentlilerin Yunanistan’da bıraktıkları fabrikaların aynısını bulması mümkün görünmüyordu. Ayrıca fabrikaların üretim şekilleri ve işledikleri mamuller önceki yaşantılarındakilerden farklıydı. Durum böyleyken bir kısmı aradığı piyasa koşullarını da bulamayınca faaliyetlerini durdurmak zorunda kalmışlardı.
Teknoloji ve sermayenin kısıtlı olduğu yerde doğal olarak üretim yapmak zor olacaktı. Kentli sanayiciler ve manifaktür sahipleri, ilk başlarda geçici olarak dağıtılan fabrikaları ve üretim mekanlarını istedikleri gibi kullanamamışlardı. Mülk ve emlaklara yüklenen geçici sürede kullanım durumu insanlarda da sahip olma duygusu
yaratmadığından kişiler, bu mallara yeteri kadar sahip çıkıp, benimseyerek istenilen üretimi sağlayamamıştı. Söz edilen durum olumsuzluklardan sadece bir tanesiydi. Küçük esnafın durumu ise biraz daha farklıydı. Geldikleri yerdeki gibi dükkanlar açamamışlardı. Ama büyük çoğunluğu yine bir dükkan açarak kendi becerisine uygun olan işi yapmaya başlamıştı. Tabi geldikleri yerdeki halkın arz ve talepleri farklıydı. Doğru olanda buna uygun olan ihtiyaç maddelerini satmak, gerekirse daha ucuz ve yerel olan mamulleri sunmak idi.
Hayat mücadelesine girişen küçük esnafın ilk müşterilerini yine mübadiller

oluşturmaktaydı. Zamanla yerli halk ile oluşturulan iletişim sayesinde mevcut müşteri

81
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: TÜRKİYE KENT YAŞAMI VE MÜBADİLLER Gül KARACAER YÜKSEK LİSANS TEZİ

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Kas 2019, 15:21

potansiyeli artmış olurken, aynı zamanda yerli unsurun ticaret ve alışveriş kültürlerine

yeni öğelerin, kazanımların eklenmesine sebep oldular.

Kırsalda yaşayan mübadilin durumu kentliden biraz daha farklıydı. Gelen kitlenin %80’inini oluşturan çiftçi kesim mutlaka, eninde sonunda yerleşerek toprağına emeğini verip, karşılığını topraktan alıyordu. Yan geçim kaynağı olarak hayvancılıkla da uğraşabiliyorlardı. Yani kırsal kökenlilerin durumu kentli küçük esnafa göre biraz daha iyimser görünmekteydi. Esnaf grubu topraktan mahsulünü toplamıyordu. Gerçek şu ki; ticaret yapabilmesi için hem ihtiyaçları doğru tahmin etmeli hem de hizmeti iyi sunabilmeliydi. Bununla beraber kente yerleşen bu kişiler dışlanmasalar da farklı bir yerden geldikleri için yerli halk ve esnaf tarafından uzaktan bir mercek altına alınmışlardı. Bu noktada da iletişim ve kazanımların rolü önemliydi. Eğer kişi yerli ile iletişimi sağlar, talebi iyi anlar ve müşterinin nabzını da iyi yoklarsa ancak mahsulünü toplamış olurdu. Büyük şehirdeki esnafın, yerli halkla iyi bir diyalogu sağlaması ve işini tutturabilmesi biraz daha kolaydı. Fakat küçük Anadolu şehirlerinde ekmek kavgası ve tutunma savaşımı daha uzun sürmekte ve zor olmaktaydı.
Kendi içinde bir düzeni olan ve büyük şehirler gibi dışa açık olmayan kentlerde mübadillerin hayatlarını sürdürmeleri daha zordu. Küçük şehirlere yerleştirilen esnaf, geldiği yerdeki gibi ürün çeşitliliğini yerel halka sunamayacaktı. Bir kısmı eski alışkanlıklarını bir yana bırakarak yerli ürünleri satmaya başlamıştı. Kendine has küçük bir ekonomiye sahip olan bu kentlerde sınırlı bir satış yapılabilirdi. Bir kısmı ise bir süre beklemeyi tercih etmiş ve kendilerine uygun bir zamanda daha büyük şehirlere göç etmişlerdir. Yerleştirildikleri yerlerde beklentileri karşılanmayınca insanlar, ister istemez dönüp mazisine bakmışlardı. Bir yandan geçmişteki hayatın özlemi diğer yandan ise yeni hayata tutunmak arasında sıkışıp kalmışlardı. Tercih şansı fazla bulunmuyordu ve kişiler de artık kendilerini yeni topluma bağlamaya, uyum sağlamaya çalıştı. Bunun dışında büyük yatırım gücüne sahip kişilerin de Türkiye’ye gelmesi bir şanstı.
İş adamlarının bir kısmı Yunanistan’da biriktirmiş olduğu sermaye ile Türkiye’ye gelmişlerdi. Bir kısmı yeni fabrikalar kurmuş bir kısmı da devletin elindeki fabrikaları işletmeye başlamışlardı. Gelen hem küçük esnafın hem de büyük girişimcinin mevcut şartları değerlendirip işini kurması zaman içerisinde ve emek harcayarak, fedakarlıklar yaparak gerçekleşecekti.


82
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: TÜRKİYE KENT YAŞAMI VE MÜBADİLLER Gül KARACAER YÜKSEK LİSANS TEZİ

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 24 Kas 2019, 15:22

Anadolu’da mevcut olan manifaktürlerin ve fabrikaların durumu pek iyi görünmüyordu. Teknolojik olarak eksik olanları vardı. Aynı zaman da harap olan veya konumları uygun olmayan fabrikalar vardı. İş adamları bu manzara karşısında umutsuzca baksa da yine zaman ve şartların iyi değerlendirilmesi sonucu bir bölümü işlerini yoluna koymuştu. En önemli görevleri de girişimci ruhu uyandırmaları ve ülkenin kalkınmasında öncü rolü oynamalarıydı.
İskan işlemleri sırasında kentli mübadillere mesleklerini icra edebilecekleri dükkanlar veriliyordu. Bazı hallerde sanatkâr olanlara ayrıca bahçeler de tahsis ediliyordu. Örneğin, mesleği kunduracılık olan bir mübadile, Giresun’da kasaba dahilinde mesken, dükkan ve fındık bahçesi verilmişti91. Bu tür uygulamalar sayesinde sanâtkar ve tüccar olan mübadil kesim hem mesleğini rahatça gerçekleştirebilecek ve ileride de direk olarak mensup olduğu yeni topluluğa tüketici kitle olmaktan kurtularak üretici bir kol haline geleceklerdi. Aynı zamanda erbap kişilere ayrıca bahçe veya tarlanın verilmesi ile birlikte; bağlı olduğu devlete, hükümete güven duygusu ile yaklaşacaktı.
Kentli mübadil için yerleştirileceği mekan çok önemliydi. Yanlış bir uygulama sınırlı uğraşısı olan bir kentli için yıkım olabilirdi. Hem sosyal olarak hem de maddiyat açısından yer oldukça önem arz etmekteydi. Samsun’da mübadele ve iskan süreçlerinde önemli bir merkezdi.
1924-1928 tarihleri arasında köylere veya diğer vilayetlere sevk edilen göçmenlerden bir kısmı Samsun şehrinde yerleşti. Ticaretle meşgul olduğu halde köylere sevk edilen mübadillerin tefviz hakkı saklı kalmak ve adi iskan hakkından feragat etmek şartıyla şehre gelmelerine izin verilmişti. Köylere dağıtılmış olan göçmenlerden bekâr olup, tütün amelesi gibi şehre yerleştirilmesi gerekenler adi iskan hakkı da bulunmadığından şehre gelmelerine izin verildi. Erkeksiz aileler, çocuğu sakat veya erkek çocuğu olmayan aileler, 1928 yılına kadar herhangi bir yerde iskan muamelesi görmemiş olan kadınlar, iskân mahalli tespit olmadığı için geçici bir suretle Samsun şehrinde yerleştirilmiş olanlar ile Samsun şehrinde bir işle meşgul olanların müracaatları halinde Samsun şehrinde iskanları temin edilmişti92. Yani kentli mübadil, kırsaldan uzaklaşma adına bir şeylerden vazgeçerek bilmediği bir kente de gitmeyi göze alabiliyordu. Netice kimi zaman iyi, kimi zaman ise vahim bir hal alabiliyordu.


91 Ayrıntılı bilgi için bkz. Nedim İpek, Mübadele ve Samsun, TTK yay., Ankara, 2000, s.77-79
92 A.g.e., s.82-84.

83
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 9 misafir