YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Girit ile ilgili Tezler
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 18:41

Ceneral hazinedârı olan oğlan maʻan [T93a] bulunup mesfûrların cevâblarına kemâl-i vukūfhâsıl eyledi. Öyle olsa olgün Ceneralin bu gelen kapudânlara ziyâfeti olmakla bir gayri top humbara dokunmaz menzilde616 kâfir kendi sohbetlerine meşguller iken gecenin dördüncü sâʻatinde oğlan fırsat bulup dört nefer esîr Müslümânlar ile kaçıp taşra geldi. Karavulcılar oğlanı alıp sâhib-i devlet otağına getirdiler. Ertesi gün sâhib-i devlet oğlanı huzûruna getirtip söyletti. Ve oğlana vâfir inʻâm edip Enderun Ağa’sı eyledi. Bundan sonra sâhib-i devlet ocak ağaların ve iş erlerini617 daʻvet edip mezbûr oğlanın618 haber verdiği ahvâli müşâvere eylediler. Cümlesi maʻkūl görüp hemân der-akab yeniçeri ocağından birkaç orta ve sipah ocağından ve Rumeli askerinden ve dahi yedi alay beyleri ve üç paşa dahi taʻyîn olunup Kızıl Tabya karşısında deryâ civârında tahmînen iki kulaç kadar denizi


615 Venedik P: -T.
616 menzilde P: yerde T. 617 ve iş erlerini P: -T. 618 oğlanın P: -T.

dökündü ile doldurup üzerine bir âli tabya ihdâs edip on yedi aded balyemez topçu üç aded havân topları vazʻ edip mezbûr619 tabyadan kalʻanın içerisi görünür. Ve hem Kumkapısına zahîre sefîneleri gelemez oldular. [P101b] Mezbûr tabya ihdâs olunurken küffâr-ı hâksâr ekalli kırk lağım attı. Ve bu esnâda kalʻadan kaçıp gelen kefereler [T93b] tabya-i mezbûrdan küffârın gayet elemi olduğun620 haber verirlerdi. Ve kezâlik Güllük tarafı yalısından dahi takayyüd olunup netîce-i kelâm kalʻayı iki yalısı tarafından muhkem takayyüd ile sardılar. Ve bu zikr olunan tabyalar kemâkân sekiz ayda tamâm oldu. Ve müddet-i mezkûrede tarafeynden sekiz yüz yirmi dokuz lağım atıldı. Ve yirmi beş bin kantar barut sarf olunup ve tahmînen sekiz bin İslâm askeri şehîd oldu. Ve yeniçeri ocağından dört yüz elli yedi adam elsiz ve ayaksız amel- mânde olmakla etmek verilip mütekaʻid oldular. Ve kusur ocaklardan dahi âna göre kıyas oluna. Ve dahi paşalardan beylerden ve ocak ağalarından yüz yetmiş mikdârı şehîd olmuştur. Ve bundan akdem yirmi beş senede vâkiʻ olan ceng ve mukātelelerde ne mikdâr adam telef olduğun ona göre kıyas oluna. Ve bâlâda zikr olunan tabya taʻmîrinde çekilen zahmetler ve derd-i meşakkatler bir vecihle taʻbîri mümkün değildir. Zîrâ deryâ civârında vâkiʻ olduğundan621 ve hem yekpâre kaya olup kırılması mümkün olmadığından asker-i İslâm gece gündüz bunca top ve kurşun ve humbaraya karşı durup arkalarıyla ahar yerden toprak taşıyan Ümmet-i Muhammed helâk [P102a] etmesin deyu üç kulaçdan yüksek dört yüz elli zirâʻ tûlü kaya üstünden bir metîn siper taʻmîr olunup ve mezkûr siper taʻmîrine [T94a] sarf olunan bunca taş ve toprak fi’l- cümle ahar yerden Ümmet-i Muhammed arkalarıyla taşımışlardır. Elhamdülillahi teʻâlâ murâd üzre tekmîl olup ve küffâr-ı düzah-karâra azîm dağ-ı derûn olmuştur. Zîrâ gemileri evvelki gibi kalʻaya yanaşmak mümkün olmadığından gāyet ahvalleri diğergûn olmuştur. Mezkûr tabya taʻmîr olmazdan mukaddem küffârın donanması bî- perva gelip kalʻaya yanaşıp ve limâna girip askerini ve zahîresini boşaltıp giderdi. Mezkûr tabya tamâm olduktan sonra gerek donanması ve gerek zahîre gemileri gelip yanaşmadığından düşman zebûn oldu. Ve bu esnâda Hanya’dan ordu-yı hümâyûna nakli lâzım gelen mühimmât ve zahîre karadan uzak ve yolları dağıstân ve gāyet sarp olmağın çekdirme gemileriyle Kandiye karşısında Çanak Limânı nâm mahalle nakl

619 mezbûr P: -T.
620 olduğun P: var T.
621 olduğundan P: olduğundan asker-i İslam T.

olunması maʻkūl görülmekle mahall-i mezbûr Çanak Limânı’nda bir palanga taʻmîr olunmasına mübâşeret olunup taʻmîr olundu. Fîmâ-baʻd iktizâ eyledikçe çekdirme gemileriyle Hanya’dan mühimmâtı mahall-i mezbûre nakl ederlerdi. Küffâr-ı düzah- mekîn mahall-i mezbûr Çanak Limânı’nı muhâfaza etmek içün yedi adet çekdirme gemileri taʻyîn eyleyip ruz şeb mahall-i mezbûrda dolaşıp olta ederlerdi. Bi- hamdillâhi [P102b] gemilerimiz birkaç defʻa gelip gittiler. Düşman kör olup görmedi. Ve lâkin Hanya’da olan ümerâ-i deryânın [T94b] serdârı Mehmed Paşa oğluna sâhib- i devlet tarafından bir mektûb tahrîr ve irsâl olunup mefhûmunda buyurdular ki “hâlâ Çanak Limânı önlerinde olta eden küffârın yedi pâre çekdirme gemileri yanında mevcûd olan on iki622 aded bey gemileriyle gelip mukābil olsanız ümîzdir ki inâyet-i hakla küffâra zafer bulup ahz-ı intikām edesiz” deyu buyurduklarında Mehmed Paşa oğlu dahi sâhib-i devlete arzuhâl gönderdi ki “devletlü vezîr fermân sultânımındır ve lâkin gemilerimiz gereği gibi donanmış değildir. Eğer fermân-ı şerîfiniz olursa ordu- yı hümâyûndan beher gemiye yüzer yiğit irsâl buyurasız. Gemilerimiz mükemmel donansın baʻdehu inşâallahi teʻâlâ avn-i inâyet-i hakla azîmet edip varıp mukābil olalım” deyu arz eyledi. Sâhib-i devlet dahi bu ahvâli aslâ kimseye duyurmayıp hufyeten Rumeli eyaletinden erbâb-ı timâr olan dilâverlerden iki yüz nefer ifrâz edip ve üzerlerine alaybeyisin dahi başbuğ taʻyîn edip ve yeniçeri ocağından dahi dört yüz nefer ifrâz edip üzerlerine her yüz nefere birer çorbacı taʻyîn olunup ve cebeciler ocağından dahi iki yüz nefer ifrâz edip ve üzerlerine ocaklarından iki çavuş taʻyîn olunup ve gece [P103a] mahfice ordu-yı hümâyûndan çıkıp Resmo’ya vardılar. Mehmed Paşa oğlu dahi on iki pâre çekdirme ile Resmo’da hâzır bulunmakla hemân derʻakab [T95a] gemilere girip âmâde oldular. Ve lâkin sadr-ı aʻzam hazretleri mukaddeminde Halil Paşa’yı getirtip kendisine tenbîh eyledi ki “zinhâr sakın keferenin yedi gemisinden ziyâde olursa ve yâhud küffârın imdâdı gelir görünürse alarga olup yan çalasız ve gecelik hâlinde ceng etmeyesiz. Eğer gecelikte küffârın iki gemisi dahi üzerinize gelirse zinhâr ceng etmeyip alarka olasız. Cehd edesiz ki gündüz ceng edesiz inşâallahu teʻâlâ kendim dahi Çanak Limânı’na varıp cenginizi seyr etsem gerekdir. Ancak yedi gemiden firâr ederseniz asla birinize amân vermeyip cümlenizi katl ve ibret-i aʻlem ederim” deyu tenbîh ve te’kîd eylediler idi. Çünki Halil Paşa


622 on iki P: on T.

Resmo’ya varıp ve Durak Bey gemisine süvâr olup baʻdehuh on iki aded bey gemileriyle kalkıp Çanak Limânı’na tahmînen iki sâʻat Fodula burnu demekle maʻrûf mahalde bekleyip müterakkib-i fırsat olmuşlar idi. Meğer vezîr mehterlerinden bir Moralı kefereden dönme bir yiğit bir tarîkiyle küffâra mukaddemâ esîr düşüp ve esîr- i mezbûrun Ceneral hizmetînde bir karındaşı çıkıp esîr-i mezbûr karındaşı olmakla sâhib çıkıp ve bahâsını dahi verip yanına alıkomuş idi. Mezbûr esîr kâfirleri [P103b] arayıp “ben623 yine ke’l-evvel sizinle maʻan olurum” deyu sâhteden bunlara [T95b] mütâbaʻat edip ve lâkin dâ’imâ ümmet-i Muhammed’e câsusluk edip bir sâʻat ile küffârın hareketlerini anladıkça İslâm tarafına haber verir idi. Bu esnâda çekdirmeler donanıp ve küffârın çekdirmeleriyle mukābil olmak üzere idüğin kefere-i bî-dîn haberdâr olup âna göre küffâr dahi Tavşan Cezîre’sinde olan yirmi aded çekdirmelerini mükemmel donatıp ve bir hile ile bizim gemilerimizi sayd etmek üzere olduğundan mezbûr esîr yatsı vaktinde İslâm tarafına haber vermekle sâhib-i devlet dahi bizim gemilere ale’t-taʻcîl adam gönderip varan adam Fodıla’ya varıncaya kadar gemiler dahi yerlerinden hareket etmiş gecelikte yelkenleri denizde kuş gibi görünür. Bu esnâda sâhib-i devlet dahi bî-karâr olduğundan süvâr olup mahall-i mezbûr Fodula’ya teveccüh eyledi. Çünki sâhib-i devlet mahall-i mezbûre varıp dâhil oldu. Karavulcu reʻâyâ kefereleri gelip sâhib-i devlete haber verdiler ki “devletli vezîr karşı burundan yedi pâre yelken göründü. Biz dahi tenbîhleri üzre serʻaskere haber verdik. Serʻasker haber alınca acele hareket edip azîmet eyledi” dediler. Sâhib-i devlet korkusundan gāyet müte’ellim oldu. Meğer küffâr-ı laʻîn al edip yedi pâre gemisin ilerü gönderip mâ bâkī yirmi pâre gemisin geriden taʻyîn edip624 [P104a] çünki bizim gemiler denize çıkdılar. Gördüler ki yedi pâre yelkendir seçip bildiler ki çekdirme [T96a] gemileridir ve bunlardan gayri gemi görünmez yokdur. Halil Paşa bir yarar bahâdır olmakla bi- karâr olup Memi Paşa’ya ibrâm edip tez tez alavanta varıp çatalım deyu ibrâm eyledikte Memi Paşa dahi menʻ edip “paşa karındâş gecelikte düşman üzerine varılmaz kadîmden âdet değildir. Ve hem sâhib-i devlet efendimizin fermânının hilâfıdır” dedi. Bir vecihle zabt olunmadı. Çünki serdârları söz dinlemeyip hücûm edince bi’z-zarûrî bâkīleri dahi hareket edip umûm üzere göz açtırmayıp gecenin

623 ben T: -P.
624 yedi pâre gemisin ilerü gönderip mâ bâki yirmi pâre gemisin gerüden taʻyîn edip P: yedi pâre gemisin gerüden taʻyîn edip T.

altıncı sâʻatinde Allah Allah diyerek küffârın yedi aded gemilerine çatıp feth eylemişlerken küffârın geride kalan yirmi pâre dinç gemisi zuhûr ve gelip bizim gemilere karıştı. Gayri gavga büyüdü. Ve deryâ yüzünde top tüfenk âteşlerinden bir azîm eğildi. Ve âteş peydâ oldu. Bu esnâda sâhib-i devletin aklı başından gidip ibtidâ cevâbı bu oldu ki “be hey Halil Paşa Haktan bulasın. Ben sana böyle mi sipâriş eyledim” deyip ve yağlığın yüzüne tutup ağladı. Ve karâr edemeyip ata süvâr olup sürʻatle Fodula625 burnuna geldi. Ve deryâ civârında kemâl-i hayretinden ileriye geriye seğirdip gezer idi. Hâsıl-ı kelâm çün keferenin sonra gelen gemileri bizim [P104b] gemilerimize karışdı. Bizim asker karanlıkda fark edemeyip kıyâs ettiler ki küffârın bütün [T96b] donanması gelmiştir. Bu vecihle derûnlarına havf girip hayattan me’yûs oldular. Zîrâ mukaddem yedi pâre gemi söyündürüp bizim askerde tâb [ü] tüvân kalmayıp yorulmuşlar idi. Tekrâr cenge mecalleri yoğidi. Ve hem deryâ cenginin ahvâlin bilmezlerdi. Ve lâkin çünkü gördüler ki ahvâl düşvâr oldu iş başa düştü. Esîr626 olmadan şehîd olması maʻkūldür deyip gayret edip merdâne hareket eylediler. Bu esnâda kapudân Bolpaça büyücek yedi pâre furkata ile Yalıpetra’dan gelirken Kandiye karşısına gelince gördüler ki Fodula önlerinde ceng vardır. Merkūm bir müdebbir yarar adam olmakla anlayıp bildi ki “Allahu aʻlem küffâr bizim zahîre getiren çekdirmelerimizi rast getirip ceng ederler” deyip hemân alavanta edip imdâdlarına gelirken küffârın627 bir filukası Kandiye’yi isteyip? giderken rast getirip tuttu. Meğer küffârın ser-askeri olan kâfir mürd olmuş. Mesfûrun cesed-i mürdârını Kandiye’ye getirir imiş. Hele mezbûr filukayı esîr edip ve bu muhârekeden haberdâr oldu. Netîce- i kelâm filukayı yedeğine alıp Fodula’ya gelince gördü ki kayalarda âteş vardır. Aceb bu âteşler bize alâmetmidir deyu kayalara geldi. Sâhib-i devlet [P105a] furkataları görünce düşman tekneleri kıyâs edip elem [T97a] çekdi. Hele maʻan olan askerden ses verip haberdâr olunca sâhib-i devlet göz karartıp Bolpaça’ya628 “tîz beni ve yanımda olan askeri gemilerin imdâdına yetiştir” deyince Bolpaça “devletlü vezîr âdet [ü] kānûn değildir ki seni böyle âteşe götürem. Ancak fermânın olursa seninle hâzır bulunan629 askerden alıp giderim” dedikte sâhib-i devlet hazretlerini gitmeden güçle

625 Fodula P: -T.
626 esîr P: -T.
627 küffârın kelimesi tekrar edilmiştir.
628 Bolpaça’ya P: -T.
629 bulunan P: -T.

menʻ edip her furkataya tahammülüne göre bir mikdâr asker alıp gitti. Ceng eden gemiler kayalardan top menzili ancak var idi. Netîce Bolpaça yedi tekne ile varınca gece630 karanlığında gemileri fark edemeyip ancak gördü ki kılıç cengi ederler. Bol Paça dahi631 kelime-i tevhîd getirip meğer Memi Paşa’nın gemisi altına varmış. Hele Memi Paşa gemisine632 yüz kadar asker kıç tarafından döktü. Baʻdehu Memi Paşa’yı muhâsara eden üç pâre düşman gemilerinin birine Bolpaça çatıp ve içine döküldüler. Lütf-i hakla söyündürüp feth eylediler. Hemân tez elden Bolpaça feth eylediği çekdirmeye adam koyup bir furkata ile sâhib-i devlete gönderdi. Bu esnâda düşman gecelikte furkataları çekdirmeler kıyâs edip Türkün dinç imdâdı geldi deyu korkup ve hem düşmanın dahi tâb ü tüvânı [P105b] münkatiʻ olup çünki düşmandan ahz olunan çekdirmeyi sâhib-i devlet [T97b] görünce bir mikdâr tesellî bulup ve vakt-i mezkûrda küçük kalʻadan ve ertaf [ü] eknâfdan top sadâsın işitenlerden vâfir asker gelip yığıldı. Bu esnâda sâhib-i devlet furkata’i döndürmeyip bir mikdâr asker ile yine yolladı. Ve getirdikleri esîr çekdirmeyi tez elden takımın bozup karaya çekdi. Çekdirme-i mezbûrda on beş kefere ve otuz bir Müslümân çıkdı. Mâ bâkīleri cümlesi helâk olmuşlardı. Hâsıl-ı kelâm sabâha nısf sâʻat kalarak ceng dahi aralandı. Şol mertebe ceng oldu ki hadd-ı taʻbîrden bîrûndur. Gerek bizim ve gerek küffâr gemileri bir mertebeye vardı ki içinde kürek çekip ve yahud yelken edecek adamları kalmadı. Gemilerin kıçları ve kayalıkları gitmiş ve kürekleri dahi nısfından ziyâde gitmiş sabâh olunca gördük kim küffâr gemileri herbiri küreklerinin rubʻu kadar ancak çekilir bâkīlerin ibtâl olmuş gördüler. Ve bizim gemiler dahi kezâlik bu uslüb üzere Resmo’ya doğru çekdirip giderler. Ve bu muhârebede üç bin adam şehîd oldu. Ve Serʻasker Halil Paşa üç yerinden mecrûh oldu. Netîce-i kelâm ancak bu esnâda Bolpaça’nın geldiği lütf-i hak oldu. [P106a] Zîrâ çekdirmelere imdâd yetiştirdi. Bizim üç pâre gemiyi düşman zabt eylemiş halâsına bâʻis oldu. Çünki gemilerimiz bu üslub üzere Resmo’ya gittiler. [T98a] Bolpaça yine doğru fırkateler ile sâhib-i devlete gelip buluştu. Sâhib-i devlet Bolpaça’ya azîm lütf [ü] ihsânlar edip ve küffârdan alınan çekdirme’i Bolpaça’ya fermân olunup Hanya’ya götürdü. Ve filuka ve içinde maʻan alınan kefere’i sâhib-i devlet Bolpaça’ya inʻâm eyledi. Bolpaça Hanya’ya vardikta Suda’ya

630 gece T: -P.
631 dahi P: -T.
632 gemisine P: -T.

vira edip filuka ile ahz633 eylediği küffârın serʻaskeri olan keferenin lâşesini bahâ ile alırmısınız yohsa ihrâk bi’n-nâr ederim dedi. Küffâr-ı mesfûr lâşe’i beş yüz altına satın aldı. Baʻdehu sâhib-i devlet ordu-yı hümâyûna gelip vâsıl oldukta birkaç günden sonra haber alındı ki küffâr gemilerinden on bir kapudân mürd olmuş ve askerinden üç rubʻu helâk olup bir rubʻu ancak kurtulmuş ve gemileri güçle Tavşan Cezîresi’ne dâhil olmuş idi. Hâsıl-ı kelâm sâhib-i devlet hazretleri Halil Paşa’ya azîm garaz eyledi. Eğer mecrûh olmasaydı belki ol gün katline fermân ederdi. Ancak baʻzı vüzerâ münâsebet ile vezîr-i aʻzama cevâb eylediler ki “devletlü vezîr elhamdülillâhi teʻâlâ bizim gemilerimiz mansûr oldular. Düşman gemileri makhûr ve müdemmer firâr eylediler ve meydân bizde kaldı. Her bir umûrın [P106b] bir sâʻati olduğuna âlimsiz bu esnâda şehâdet şerbetini nûş eden şühedâların şehâdeti gece takdîr olmakla müsâdif düştü. Halil Paşa kulunuz bir yarar bendenizdir. Bu bâbda eltâf-ı mâlâ nihâyenizden afv buyurmanız mütemennâdır. İltifât-ı aliyyeniz ricâ olunur” deyu her biri [T98b] afv ricâsıyla sâhib-i devleti teselli-i hâtır eylediler. Bundan sonra sâhib-i devlet dahi Halil Paşa’nın hâtırın almak içün baʻzı hediyye ile bir muhabbetli mektûb tahrîr ve irsâl eyledi. Bundan sonra Halil Paşa dahi tesellî-i hâtır olup sâhib-i devlete bir arzuhâl tahrîr edip irsâl eyledi ki “Devletli vezîr gerçi bu husûsta kabâhat benimdir kânım katlim sana helâl olsun. Ancak maʻlûm-ı devletin olsun efendim gayretim beni bu derecelere getirdi. Fermân sultânımındır”.
Ezîn Cânib634

Çünki kış eyyâmları mürûr edip bahâr eyyâmları geldi. Sâhib-i devlet azîm divân edip fi’l-cümle paşaları ve beyleri ve ocak ağalarını ve iş erlerini daʻvet edip azîm mûşâvere ve tedbîrler görülüp müceddeden metrislere nizâm verilip bin yetmiş dokuz senesinin evâi’linde yeniçeri ve sipâh ve sâir fi’l-cümle asker635 metrislere girip bayraklar ve sancaklar küşâd olunup ve kurbânlar kesilip gayri top tüfenk atılmağa başlandı. Kızıl Tabya tarafı sadr-ı aʻzam koludur ki sâfi yekpâre taş ve kaya olmakla kazılması mümkün olmayıp âhar yerden torba [P107a] ile toprak taşınıp siperler ve metrisler taʻmîr olunup ve Güllük tarafından Haleb Vâlisi bütün eyaletiyle ve birkaç

633 ahz P: -T.
634 cânib P: cânib-i cânib T.
635 fi’l-cümle asker P: fi’l-cümle paşaları asker T.

sancak dahi taʻyîn olunup ve yirmi beş yeniçeri odası ve bin nefer sipâh serdengeçtileri ve bin nefer Mısır askeri ve beş yüz mikdârı yeniçeri serdengeçtileri metrislere girip ve kalʻanın deryâ cânibinde iki tarafndan toplar vazʻ olundu ki “limânına kayık girmeden menʻ oluna” deyu ve yine suya berâber balyemez [T99a] toplar vazʻ olundu ki636 küffârın donanması gelip yalı kenârında olan metrisleri toplamasın deyu bundan mâʻada kalʻa divarın ve top mazgallların bozmağa otuz adet kalʻakob toplar vazʻ olundu. Mezkûr toplar cümle Girid Cezîre’sinde binâ olunan tophânede dökülmüştür. Ancak on adet top Âsitâne’den gelmiştir. Fîmâ baʻd gece ve gündüz asla ârâm vermeyip cenge mübâşeret olundu. Güllük tarafından olan asker kalʻa hendeği başına vardılar. Mukaddemâ Güllük tarafından kumsal olduğundan lağım olmaz deyu söylenirdi. Ammâ küffâr-ı laʻîn kubûr ile kum içinden yürüyüp iki adet püskürme lağımlar peydâ eyleyip ve bir gün sabâh namazı vaktinde âteş eyledi. Asker-i İslâm ekseri cemâʻatle namaz kılar bulunmakla bi-hamdillâhi teʻâlâ bir zarar olmadı. Ve küffârın hendek başında olan parmalıkların altından iki aded püskürmeler atıp küffâr- ı hâksârdan elli kadar helâk oldu. [P107b] Ve bundan katʻ-ı nazar küffârın bir parmaklıkları bozulup İslâm askeri dahi yol bulup kalʻa divarı altına vardılar. Baʻdehu küffâr yedinde olan toplardan bir balyemez topu var idi. İslâm dilâverleri gayret-i İslâmiye izhârı içün ittifâk olunup tiz elden bir metîn zincir ile bend
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 18:46

içün nerdübân peydâ edip gecenin üçüncü sâʻatinde nerdübân ile kalʻa bedenine çıkıp mezbûr topun başına zinciri muhkem takıp bend-i kâvi edip baʻdehu aşağıda mevcûd bulunan beş yüz kadar Mısır kulu [T99b] ve üç yüz kadar tersâneli ve iki yüz mikdârı timâr sipâhileri fi’l-cümle bir uğurdan zincire sarılıp îzâ deyu bir âvâz ile topu çekerler ki bedenden hendeğe düşüp ahz edeler deyu azîm takayyüd ve gayret ile çekip düşman-ı laʻîn dahi topun gerisinden topa iki kat ve bir metîn zincir takıp iki binden ziyâde küffâr topu vermeyelim deyu gerisinden çekerler. Bir azîm ceng kuruldu ki görülmüş değildir. Ve topun başına cemʻ olan küffârı dağıtmak içün taşra metrislerden düşman üzerine top ve humbara ve kurşun bârân misâli yağdırıp ve düşman-ı bî-dîn dahi İslâm askerini dağıtıp kaçırmak içün mikraslardan ve mazgallardan ve gerek burç bârulardan asker-i İslâm üzerine bârân misâli âteşler [P108a] saçıp top ve kurşun ve el humbarası hadden bîrûn yağdırıp gecenin üçüncü sâʻatinden sabâh namazı vaktine


636 olundu ki P: olundu T.

değin üç yüzden mütecâviz adam şehîd olup637 ve niceleri mecrûh olup sâhib-i devlet bu muhareke-i azîme’i haber alınca kendisi gelip gördü ki bir azîm ceng ve mukātele ki hemân bir yanar âteş içinde savaş olunur. Bu esnâda ehl-i İslâm dilâverleri mezbûr top bir âsân vecihle alınır kıyâsıyla mübâşeret ettiler ki gerçi ziyâdesiyle büyük daʻva oldu. Ve sâhib-i devlet cevâb eyledi ki “eyvâh ne yaman harb ve müşkil işe mübâşeret eylediniz. Bundan sonra bundan mufârekat emr-i muhâldir. Zîrâ gayret-i İslâma halel verip [T100a] bir vecihle fâriğ olunmaz. Meğer kim zincir kesile. Küffâr-ı dûzah-mekîn dahi burcundan darb-ı dest ile top alınmasına rızâ vermeyip gayret-i câhiliyye eder”. Hâsıl-ı kelâm düşman üzerine yağdırdıkları âteş kesretinden kâfirler topun başına gelemez oldular638. Hele lütf-i hakla kuşluk vaktinde bir gayretle ala olunca top nısfına kadar aşağı sarktı. Ol vakitte birkaç dilâverler gayret edip tekrâr nerdübân ile çıkıp bir zincir dahi taktılar. Ve sâir metrislerde olan ümmet-i Muhammed dilâveri bin kadar yiğit dahi imdâda geldi. Ve kâfir dahi kalʻanın cümle burc bârularından cengâver olan askerini başına cemʻ eyledi. Ve lâkin kalʻada olan [P108b] Ceneral vakt-i mezbûrda cevâb eylemiş ki “eğer Müslümânlar bu topu çekip ahz ederlerse kalʻadan katʻ-ı ümîd ederim” deyu fâl edinmiş. Ve bizim Vezîr-i aʻzam dahi meğer kalbinden fâl tutmuş idi. Çünki bir zincir dahi takıldı. Ve top nısfına kadar aşağı sarktı. Gayr-i ümmet-i Muhammed gayret kemerin meyânlarına berk kuşanıp gayret ile üşendi eylediler. Ve sâhib-i devlet fermân edip kırk aded şâhi topları ve yüz mikdârı misket tüfenkleri getirtip evvelkiden ziyâde top başında olan küffâra bârân-ı berk gibi gülle kurşun yağdırdılar. Hâsıl-ı kelâm beyne’s-salâteyn olunca avn-i hakla topun gerisinden bend olan zincirleri kopup top güldür [T100b] güldür aşağı düştü. Hemân dilâverân-ı gāziyân Allah Allah sadâsıyla üşendi edip der-akab kızağa bindirdiler. Ve götürüp sâhib-i devlet önüne teslîm eylediler. Sâhib-i devlet ağlayu ağlayu ayak üzerine kalkıp ve el kaldırıp gāzilere duʻâ ve senâlar eyledi. Ve münasib olanlarına hılʻatler giydirip ve bunca inʻâm ve ihsânlar edip kırk kurbân kesti. Ve küffâr zincirinden kırk esîr istihlâs ve âzâd olmasına nezr eyleyip ve ol gün mezkûr kırk esîrin bahâlârına kifâyet edecek kadar akçe hazînesinden ihrâc edip Ankebut Ahmed Paşa’yı




637 olup P: oldu T.
638 gelemez oldular T: gelemezler P.

vekîl nasb eyleyip639 akçeyi merkūme teslîm [P109a] eyledi. Ve cevâb eyledi ki640 “gāziler elhamdülillâhi teʻâlâ avn-i hakla kalʻa’i feth etmiş kadar mesrûr oldum. Bu kadar mübâşeret olunmuşiken eğer top alınmamak iktizâ eylese idi uğur-ı dîn-i mübîninde cümlemiz bu top uğruna telef olmak görünürdü”. Amma seyrân bu idi ki kaçan top aşağı güldür güldür düştü. Fi’l-cümle metrislerde bulunan asker-i İslâm bir ağızdan hây hây deyu öyle bir avn ettiler ki akıllar çâk oldu. Ve düşman kefereleri kahırlarından çatlayıp başlarında olan şapkaların çıkarıp bedenden aşağı hendeğe atarlardı. Birkaç gün mürûrundan sonra haber alındı ki muhâreke-i mezkûrede küffârdan ekall-i mâ-yekûn binden mütecâviz kefereler helâk oldular641 .Ve Soltat ve kapudân ve sâir başbuğ olan kâfirlerden yirmi kadar kâfir mürd olmuşlar. Ve Ceneral- i mesfûr kahrından bir kaç gün hastalanıp642 taşra çıkmamış. Ve dahi küffârın top gerisine takdıkları zincirin başında olan büyük halkasını taʻmîr eden demirci kâfirin “niçün sen bu halka’i bir gereği gibi kavî643 yapmadın” [T101a] deyu balta ile ellerini katʻ edip ve bedenden aşağı attı. Mesfûr kefere kum üstüne düşmekle mürd olmayıp kalkıp iki ellleri münkatiʻ seğirdip bizim metrislere geldi. Ve der-akab İslâmla müşerref oldu. Sadr-ı aʻzam hazretlerine getirdiler. Cevâb eyledi ki “devletli vezîr ben kulun [P109b] temircilik sanʻatında gāyet mahâretim olduğundan644 gayri top dökmede ve top falyaları taʻmîr etmede ve buna göre dahi nice cebehâne âlâtları taʻmîrine mahâretim vardır” deyince sâhib-i devlet mezbûre inʻâm edip ve ellerini timâr içün cerrah taʻyîn ve topçular ocağından kırk akçe ulûfe eyledi.
Ezîn Cânib

Kızıl Tabya cânibinden deryâ civârında vâkiʻ olan metrislerde me’mûr olan yeniçeri askeri ittifâk edip karşılarında küffârın bir küçük tabyası var idi. Kefere-i bî- dîn tabya-i mezkûrı bir yalçın kaya üzerine ihdâs edip lağım yürümez ve bir vecihle mümkün değildir. Kayasıyla azîm rağbet edip türlü türlü âteş tasnîfleri ile metânet

639 eyleyip P: eyledi T.
640 eyledi ki P: eyledi T.
641 düşman kefereleri kahırlarından çatlayıp başlarında olan şapkaların çıkarıp yerinden aşağı hendeğe atarlardı. Birkaç gün mürûrundan sonra haber alındı ki muhâreke-i mezkûrede küffârdan ekall-i mâ yekûn binden mütecâviz kefereler helâk oldular P: düşman kefereleri helâk oldular T.
642 bir kaç gün hastalanıp P: bir kaç hastalanıp T.
643 kavî P: -T.
644 mahârretim olduğundan P: mahârretim var T.

verip iki kat parmaklıklar ve şaranpolar ihdâs eyleyip mâ hüve’l-vâkiʻ kâfir-i laʻîn tabya-i mezkûrdan asker-i İslâma ziyâdesiyle rahne vermiş idi. Ve birkaç defʻa ehl-i İslâm tedârük görüp aradan kaldırmağa murâd eylediler. Ve lâkin bir vecihle çâresin bulamadılar. Zîrâ lağım yürümez ve top humbara kâr etmez ve yürüyüş dahi mümkün değil. Zîrâ [T101b] siperleri müstahkem ve bülend olduğundan gayri iki metîn parmaklıklar ihdâs eylemiş bu vecihle çâresi muhâl iken mezbûr bî-dest olan nev Müslîm demirci lisânen taʻrîf ile sanʻat ihdâs ettirtip zir-i zemînde taş ve kaya delmek içün [P110a] saban demirleri gibi burgular ve buna göre nice âlâtlar ihdâs ettirilip bu vecihle küffârın haberi olmadan tabya-i mezbûrun on kulaç zîrinde bir lağım-ı azîm ihdâs olundu. Ve yüz kırk kantar bârût ile doldurulup iki hazîneli lağım idi. Beher hazînesine yetmişer kantar bârût vazʻ olunup bir gün küffârın mezbûr tabyada azîm cemʻiyeti vâr iken fırsatı ganîmet bilip İslâm645 dilâverleri hâzır ve âmâde olup tevekkeltü alellahi’l-müteʻâl deyip lağım-ı mezkûre âteş eylediler. Sübhânallahi’l- azîm zemîn âsumân lerzân olup dumânndan rû-yı âsumân karanlık olup ve muʻazam kayalar gökyüzünde kuş mânendi görünür. Hâsıl-ı kelâm tabyanın içinde mevcûd bulunan keferelerden hiç biri selâmet bulmayıp ale’l-husûs topların herbirini bir semte attı. Bir kaçı bizim metrisler semtine düştü. Ve bir ikisi yine kalʻa hendeğine uçtu. Netîce-i kelâm cümle muhâsaralarda tarafeynden atılan lağımlar iki binden ziyâde oldu. Böyle bir garîb lağım atılmadı. Hemân bütün cezîre lerzân olmuştur. Birkaç günden sonra kalʻadan haber alındı ki Ceneral cevâb eylemiş ki [T102a] “kartala bir ok dokundu yine kendü yelesindendir. Bu musîbet-i uzmâ dahi646 bizim kendü amelimizdir” demiş. Elhamdülillâhi teʻâlâ güzel yüz aklığı oldu. Ve hem mezbûr tabya refʻ olunmakla ümmet-i Muhammed küffârın sikletinden emîn olup [P110b] ve dîn düşmanı kâfir makhûr olmuştur. Ve cümle asker şâd-kâm olmuşlardır. Ve yevm-i mezbûrda şevketlü kudretlü pâdişâh-ı âlempenâh647 hazretlerinden sadr-ı aʻzam hazretlerine hatt-ı hümâyûn gelmiştir.






645 İslâm P: İslâmlar T.
646 dahi P: -T.
647 şevketlü kudretlü pâdişâh-ı âlempenâh P: şevketlü âlempenâh T.

Hatt-ı Hümâyûn Sûretidir

Sen ki vezîr-i aʻzam ve serdâr-ı ekremim Ahmed Paşa’sın selâm-ı selâmet- encâm bahşâ-yı şâhânem ile seni teşrîf ve ikrâm ve tevkīr-ı ihtirâm buyurduğumdan sonra hâliyâ rikâb-ı hümâyûnuma telhîsin gelip kalʻa muhâsarası bâbında vücûda gelen hüsn-i tedbîr ile saʻy ve himmetin ve seninle maʻan me’mûr olan vüzerâ kullarım ve Rumeli ve Anadolu ve sâir eyâlet beylerbeyleri ve ümerâ ve yeniçeri ve bölük ağaları ve sipâh ve silahdâr ve sâir bölük halkı umûm üzere ve bi’l-cümle guzât-ı müslîmîn kullarım iʻlâyı kelimâtullahi’l-ulyâ ve izhâr-ı dîn-i mübîn-i seyyidi’l- mürselîn içün uğur-ı hümâyûnumda cân ve başların bezl ü fedâ edip ve tekmîl-i nâmus- ı dîn [ü] devlet ve tahsil-i rızâ-yı şerîf-i rabbü’l-izzet yolunda ettikleri bahâdır ve erlikler ve dilâverlerlikler cümle maʻlûm-ı hüsrevânem olmuştur. Husûsan648 bi- fazlillâhi teʻâlâ asâkir-i mansûr kullarım günden güne âteşleri ileriye gelip gittikçe galebe ve nusret buldukları ve avn-i hakkla divar-ı hisâra karîb oldukları ahbârından gāyet mahzûz olup [T102b] cenâb-ı vâhibü’l-atâyâya hamd ve şükr-i bî-pâyân eylemişimdir. Hazreti Hallâk iki cihânda yüzünüzü ak edip berhudâr-ı ömr olasız. [P111a] Seninle maʻan me’mûr olan kullarım dahi cemîʻan berhûdâr olsunlar. Nân ü niʻmetim sana ve anlara helâl olsun. Cenab-ı hüdâ-yı müteʻâl muʻîn ve zahrınız olsun. Cenâb-ı eltâf-ı ilâhiyyeden ümîdim budur ki an-karîbi’z-zaman fütûhât-ı cemîlemizde resân ile âmme-i İslâmiyân mesrûr ve şâd [ve] handân ve gürûh-ı düşmanân umûm üzere makhûr ve dâhil-i nîrân olalar. Hazret-i kādir lâ-yenâm murâd-ı mülükânem üzere aʻdâ-yı bed fercâmdan ahz ü intikām müyesser ve mukadder etmiş ola. İmdi benim lalam göreyim seni tamâm erlik demidir dilâverlik mahallidir. Merdâne ve dilîrâne hareket edip ve kemâl-i gayrete gelip kalʻanın fethine makdûrunu mebzûl ve guzât-ı Müslîmîn kullarımı ceng u kıtâle tergîb ile re’y-i maʻkūl etmeden hâlî olmayasın. Dîn-i mübîn uğrunda ettikleriniz hidemât-ı meşakkat-şümûl indillâh ve inde’r-resûl zâyiʻ olmadığından gayri inşâallahu teʻâlâ envâʻ-ı nevâziş-i inâyet-i iltifâtıma mazhar olup seninle maʻan olan kullarım dahi nice ihsân ü inʻâma nâ’il olmaların mukarrer bilip baʻde’l-yevm dahi saʻy ve himmeti ve ihtimâm [ve] dikkati elden komayıp bu mertebelere [T103a] gelindikte ümitdir ki fazl ve iʻnâyet-i mutlak

648 yolunda etdikleri bahâdır ve erlikler ve dilâverlerlikler cümle maʻlûm-ı hüsrevânem olmuştur. Husûsan P: yolunda etdikleri husûsan T.

ile itmâmına erişdiresin. Râh-ı gazâda cân ve bâş fedâ eden gāzilere takviyyet ve dîn- i mübîn uğruna iʻânet649 ve nusret içün ben dahi inşâallahu teʻâlâ Rebiʻü’l-evvelin gurresinde gazâ niyetine [P111b] mahrûsayı Edirne’den kemâl-i haşmet ve azamet ile sefere çıkıp hak yolunda zahmet ve meşakkat ihtiyâr ve hâlâ Dimetoka sahrâsında darb-ı hıyâm-ı zafer-medâr olunmuştur. Umarım ki Hazret-i Allah celle şânuhu ve âmme ihsânuhu beni bu yoldan mahrûm göndermeye. Dâ’imâ feth ve nusret ricâsında olup duʻâ-yı hayr ve hüsn-i teveccüh-i derûn seninledir ve seninle olan mücâhid gāzi kullarımladır. Cümlenizi bârî teʻâlâya emânet verdim bâkī ve’s-selâm.
Ezîn Cânib

Bundan akdem Françe’den beş yüz nefer beyzâdeler kendi ihtiyârlarıyla Kandiye imdâdına gelmiş idi. Mahzâ bunlar ceng ahvâlini bilirler. Ve mutlak Kandiye’yi kurtarırız iddiʻâsıyla gelmişler idi. Bu esnâda kalʻadan kaçıp gelen keferelerden haber alınır idi ki mesfûrlar her bâr cemʻiyet edip metrisleri basmağa müşâvere ederler. Bu vecihle haber alınıp âna göre sâhib-i devlet dahi asker-i İslâmı âgâh edip her taraftan muhkem basîret üzre olmuşlar idi. Nâ-gâh bir gün sabâh namazı vaktinde Güllük tarafından çıkıp metrislere hûladılar. Asker-i İslam dahi avn-i hakla gâfil bulunmayıp hâzır ü müheyyâ olmakla hemân gülbank-ı Muhammedî Allah Allah sadâsıyla düşmanı her taraftan kuşatıp sabâh namazı vaktinden kuşluk vaktine [T103b] değin iki buçuk sâʻat bir mertebe tîğ urdular ki vasfı mümkün değildir. Hattâ düşman-ı laʻîn cengden yüz çevirip karârın firâra tebdîl edip hendeğe dökülmüş [P112a] iken gāzi dilâverân ardlarından ayrılmayıp düşman ardınca maʻan hendeğe dökülüp hendek içinde dahi düşmana tîğ urdular. Meselâ çünki ibtidâdan iki asker birbirine karıştı küffâr-ı hâksâr kalʻadan top ve humbara atmadan münkatiʻ oldu. Sebebi budur ki kendi askerine isâbet edip kırâr deyu korktu. Ve hendeğe döküldüklerinde dahi kalʻa kapıların açmağa elem çekdi ki belki İslâm askeri küffârın peşinden ayrılmayıp maʻan kalʻaya hûlârlar. Çünki gördü ki İslâm askeri küffârın peşinden ayrılmayıp hendeğe maʻan döküldü. Gayri iki başdan top ve humbara ve kurşun bârân misâli yağdırdı. Meselâ kendi askeri dahi kırılırsa kırılsın tek hemân asker-i İslâm hendekten firâr etsin deyu bakmayıp öyle bir âteş urdu ki vasfı mümkün

649 dîn-i mübîn uğruna iʻânet T: dîn-i mübîne iʻânet P.

değildir. Gerçi atılan top ve humbara bizim askere dahi isâbet ederdi. Ancak kendi asker-i menhûsasına ziyâde zarârı oldu. Ve bundan katʻ-ı nazar mesfûr beyzâdeler merd-i daʻva eylediler ki “bu Türk’ün askerini bozup ve metrisini zabt etmek bir iş değildir. Ancak sizin tedbîriniz sû-i tedbîr olduğundan gayri göz göre cengâver olmadığınızdan nâşi bir hâletdir ki göresiz. Bizler bu Osmanlı askerini ne tarîkiyle bozup ve metrislerini dahi zabt ederiz” deyu merd-i daʻva ile geldiklerdinde Ceneral dahi bu bâbda görün [P112b] bakın imdi bu asker ne yüzden dilâverâne [T104a] hareket eder cengâver ve bahâdır askerdir ve bundan sonra bir dahi bizim hakkımıza muhânat demeyesiz deyu kalʻa kapılarının fethine bir mikdâr teʻhîr eyledi. Hâsıl-ı kelâm mesfûr keferelerden cüz’î kâfir selâmet bulunup mâ bâkīleri cümle tuʻme-i tîğ- i gāziyân oldular. Ve mezkûr beş yüz nefer beyzâdeden yüz nefer beyzâde kurtulup mâ bâkīleri cümlesi mürd ü helâk oldular. Çünki mesfûrlar makhûr ve müdemmer oldular. Gayri Kandiye’de karâr edemeyip gark ve kahr olacak Françe’ye teveccüh ve azîmet edip revâne oldular. Elhamdülillâhi teʻâlâ lütf-i inâyet-i650 hakla Ümmet-i Muhammed mansûr ve muzaffer olup651 şâdkâm oldular. Ve metrislerden küffâr-ı hâksâra istihzâ tarîkiyle çağrışıp “hây hay beyzâdeleriniz nice oldu” deyu ün eylediklerinde düşman-ı bî-dîn kahırlanıp patlardı. Ve gāziyân-ı İslâm kefere-i mesfûrdan vâfir kefere ahz ve esîr edip iğtinâm oldular. Ve mürd olan keferelerin lâşelerini deryâya mütereddid edip ve kellelerini dahi cemʻ edip gürlük içün kalʻa karşısında bir münâsip mahalde dağ gibi yığıp bir depe eylediler. Birkaç gün mürûrunda kelle-i mundârları kokup Ümmet-i Muhammed’e ezâ etmemek içün bir rüzgârlı günde ihrâk bi’n-nâr eylediler. Ve bu esnâda sadr-ı aʻzam hazretleri bu müjde ve surûr haberlerin der-i devlet-medâra arz ve telhîs eyledi652. Ve çok zaman mürûr etmeden cânib-i şehriyârîden [P113a] hatt-ı hümâyûn vârid oldu.
Hatt-ı Hümâyûn Sûretidir

Sen ki vezîr-i aʻzam ve serdâr-ı ekremim Ahmed Paşa’sın. Seni selâmet-i selâmbahşâ-yı [T104b] Pâdişâhânem ile teşrîf ve tevkīr [ü] ikrâm buyurduğumdan sonra hatt-ı hümâyûn ve saʻâdet-makrûnum vusûlünde maʻlumunuz olsun ki hâliyâ

650 inâyet-i P: -T.
651 mansûr ve muzaffer olup P: mansûr oldular ve muzaffer olup T.
652 arz ve telhîs eyledi P: arz eyledi T.

vüzerâ-yı izâm ve vükelâ-yı kirâmımsın sen cümleden aʻkal ve erşedi ve aʻdel [ve] emcedi müdebbir-kârdan ve dilîr-i şecâʻat-nişân olduğundan gayri me’mûr olduğun hıdemâta tedbîr-i dil-pezîrinle intizâm verilip zabt u rabtlarında merdâne ve dilirâne hareket edip düşman-ı dîn [ü] devlete göz açtırmayıp muhâsara olunan Kandiye kalʻasının feth ve teshîrine nice tedbîrler edip her husûsun muvâfık-ı rızâ-yı yümn-i iktizâ-yı mülûkânem ve lâyık-ı nâmus-ı saltanat-ı pâdişâhânem üzre himmetler eylediğin ecilden duʻâ-i hayr-ı icâbet-eserime nâil ve inâyet-i aliyye-i meymenet- perverime mazhar olmuşsundur. Yüzün ak olsun ve nân [ve] nemeğim sana helâl olsun ve seninle maʻan me’mur olan vüzerâ-yı izâm ve mîr-i mîrân ve ümerâ-yı kirâm ve yeniçeri ağası ve bölük ağaları ve alaybeyleri ve züʻemâ ve erbâb-ı timâr ve sipah ve yeniçeri ve sâir umûmen asâkir-i İslâm kullarım uğur-ı dîn [ü] devletimde cân ve başların bezl ve fedâ edip yirmi beş yirmi altı seneden beri muhâsara ettikleri Kandiye kalʻasının teshîrine ettikleri [P113b] ikdâm ve ihtimâm şumûl-i ilm-i hüsrevânem olup cümlesi duâ-yı hayrıma mazhar olmuşlardır. Yüzleri ak ve iki cihânda berhüdâr olsunlar. Hizmetleri mukābelesinde biz dahi inşâallahu teʻâlâ ebvâb-ı inʻâm [T105a] ü ihsânımızı küşâde ve bî-diriğ edip mahallinde herbirinin istiʻdâdına göre atiyye-i behiyye-i pâdişâhânem ile ber-murâd eylemem mukarrerdir. İmdi benim lalam göreyim seni dâmen-i gayreti
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 19:00

meyân-ı himmete bend edip hüsn-i ittifâk ve kemâl-i ittihâd ile himmet eyleyip teshîrine ikdâm ve ihtimâm eyleyesiz. Zirâ bunca saʻy ve emekten sonra terk eylemek lâyık-ı gayret-i İslâm değildir. Lâzım olan mühimmât ve asker bu tarafdan yetiştirilmek mukarrerdir. Hemân guzât-ı mücâhidîn kullarıma gayret verip aʻdâ-yı dîn [ü] devlete mikdârın bildirmek gereksiz. Bu kalʻanın teshîri akzâ-yı murâd-ı hümâyûnumdur. Bi-eyyi vech-i kân feth ve teshîrine bel bağlayıp bu gazâ-yı nusret-encâm ahsen vecihle feth ve zafer ile intikama ihtitâm vermeğe bezl-i kudret ve sarf-ı himmet eyleyesin. Ve hâlâ mahz-ı atiyye-i celiye-i hüsrevânem ve inâyet-i seniyye-i şahânemden bir sevb serâ-sere kaplı sammur-ı fâizü’s-sürûr ve bir top serâser ve bir kabza-i şemşîr add ve tedmîr ve bir kabza murassaʻ hançer sana ihsân-ı hümâyûnum olup hâssa musâhiblerimden Yusuf Ağa kulum ile gönderilmişdir. Envâʻ-ı iʻzâz ve ikrâm ile ve taʻzîm [ü] ihtirâmla istikbâl edip ve giyip tahsîl-i mübâhât ettikten sonra baʻde’l-yevm izʻâf-ı muzâʻif [P114a] dikkat ve himmet eyleyesiz. Cenâb-ı hüdâ nasîr ve cümlenize dest-gîr ve zahîr ola ve cemîʻ müşkil olan işlerinizi âsân [T105b] ve cünûd-ı aliyye-i aybiyyesiyle? avn u inâyeti muʻîn ve meded-resân

eyleye. Bi-mennihi ve keremihi gece ve gündüz cenâb-ı çârsâz-ı vahibü’l-atâyâdan tazarruʻ ve niyâz ederim ki habîb-i ekremi ve resûl-i muhteremi hürmetine asker-i Nusret-me’serimi mansûr ve muzaffer eyleye. Ve aʻdâ-yı dîn [ü] devletimi kemâl-i hüsrân ve inhizâm eyleye. Ve saʻy ü ikdâm ve takayyüd [ü] ihtimâmınız sebeb-i fütuhât-ı azîmesini ve der-i devletim uğrunda taş yasdanıp ve toprak döşenen gāzi ve mücâhidin-i fi-sebîlillâh kulllarımın cümlesini hazret-i hallâk-ı âleme emânet eyledim. An-karibü’z-zaman duʻâ-yı hayr-ı icâbet-encâm ve teveccüh-i derûn-ı bâhirü’l- envârım berekâtıyla fütuhât-ı celîle nasîb edip Ümmet-i Muhammed şâdmân ve mesrûrü’l-bâl ve reʻâyâ vü berâyâ sâye-i devlet pîrâyemizde müsterîh ve âsûde-hâl olmaktan hâlî olmaya.
Ezîn Cânib

Bâlâda zikri sebkat eden beş yüz nefer653 beyzâde kefereleri on bin re’s cengâver kâfirleriyle bizler varıp Girid Cezîresi’nde vâkiʻ Kandiye kalʻasını Osmanlı muhâsarasından kuvvet-i pâzumuz ile tahlîs edip ve bu bâbda Venedik Ceneraline dostluğa binâ’en düşmandan ahz-i intikām ederiz. Zîrâ Venedikli tâifesi ceng ahvâlini bilmezler ve hem aslından bu zümre cengâver olmadıklarından dâ’imâ sû-yı tedbîr sebebiyle münhezim olurlar deyu bir merd-i [P114b] daʻva ile gelip bi-hamdillâhi teʻâlâ hîn-i mukābelede avn-i hakla asâkir-i İslâm mansûr ve muzaffer olup sâhib-i daʻvâ-yı merd olan [106a] kefere-i mesfûrlar makhûr ve müdemmer olup ve beyzâdelerinden esîr ve giriftâr-ı pençe-i gāziyân olmakla ancak yüz kadar beyzâdeleri halâs bulup bâkīleri654 cümlesi tuʻme-i tîğ-i guzât-ı Müslîmîn olup yüzleri karasıyla Françe’ye vardıklarında Françe Kralı ve sâ’ir beyleri ve uluları bu bed-nâmlığı hazm edemeyip bunca müddetten beri bizim ile sulh-salâh üzere iken mahzâ bizden ahz-ı intikām kasdıyla bütün donanmasın mükemmel donatıp baʻdehu gark-ı âb olacak Malta ve Düka ve Aligornas ve Luka gemilerin dahi655 donattırıp Venedik keferesinin dahi bütün donanmasını tahmînen üç yüz kıtʻa sefâʻin-i kalyon ve çekdirmeleri birgün ale’s-sabâh gelip Kandiye önlerinde göründü. Sağîr ve kebîr üç yüz yelken bir azîm cemʻiyet-i sâf sâf olup ve gelip Tavşan Cezîresi’nin etrâfında baʻzıları demirledi. Ve

653 nefer P: -T.
654 beyzâdeleri halâs bulup bâkileri P: beyzâdeleri bâkileri T.
655 dahi P: -T.

birkaç kalyonları burundan buruna olta ederlerdi. Bu esnâda birkaç gün mukaddem sâhib-i devlet gece ve gündüz metrislere nizâm verip deryâ civârına müceddeden siperler ihdâs edip ve balyemez kalʻagüp topları vazʻ eylediğinden maʻlûm oldu ki sâhib-i devletin bu tedârükten haberi var idi. Bu esnâda kefere-i bî-dîn soltatları burç bârularından Ümmet-i Muhammed’e güya istihzâ tarîkıyla [P115a] “hây hây Kandiye’yi alırmıyız” deyu çağrışıp ve kalʻada mahsûr olan kefereler azîm şenlikler ile güya bize rağmen izhâr-ı sürûr eylediler. Asâkir-i İslâm elhamdülillâhi teʻâlâ aslâ elemvâr [T106b] olmayıp cümlesi dergâh-ı kibriyâdan nusret ve inâyet ricâsıyla duʻâya meşgūl oldular. Ve sadrâzam hazretleri kendisi piyâdece kol-be kol metrislere dolaşıp İslâm askerine tesellî-i hâtır edip takviyet verirdi. Mesfûr Françe donanmasında serdârları olan Bohort kâfir mahzâ İslam askerini sürüp çıkarmak kasdıyla kendisi on altı bin küffâr ile Kandiye’ye girmiş idi.
Ezîn Cânib

Küffâr-ı laʻîn Kızıl Tabya tarafından çıkacak deyu haber alınmakla askerin ekseri ol cânibe taʻyîn olunmuş idi. Meğer kâfir-i bî-dîn Güllük metrislerine garazlı olmakla bir gece şâfiʻi vaktinde Güllük tarafından yaʻni Aktabya altından hurûc eyledi. Ve murâdı böyle idi kim metrislerde olan asker-i İslâmı sürüp metrislerden çıkarmak ve yerlerinde kendisi
tabur kura. Çünki küfâr alle’l-gafle hurûc edip metrislere hûladı.

Asâkir-i İslâm dahîَن ِّني ِّم ْؤ ُم ْل ا

ِّ ش ِّر و َب



وفَتْ ٌح

هَّللِّ ا

َن م


َن 656 “yâ Muhammed” nidâsıyla

düşmanın kesretine bakmayıp Allah Allah nârasıyla düşman-ı dîn-i melâʻîn üzerine herbiri azûr misâli hücum eyleyip ve her taraftan asâkir-i İslâm şahin misâli gelip657 erişip [P115b] düşman askerine kol be-kol karışıp şafak vaktinden kuşluk vaktine değin şol kadar harb [ü] kıtâl olmuştur ki vasfı mümkün değil. Âhirü’l-emr küffâr-ı hâksâr asâkir-i Nusret-şiʻârın rüstemâne cengine tâkat getiremeyip herbiri başı korkusundan karârı firâra tebdîl eylediler. Dilâverân-ı şecâʻat-nişân dahi ardlarına düşüp kalʻa hendeği [T107a] başına varınca kafalarından ayrılmayıp şimşîr-i abdârların kızıl kanlara boyayıp meydân-ı muhârekede düşman lâşesiyle dolup ve ayak



Kurʻan-ı Kerim, Saff suresi, 61/13. Ayet. “Allah'tan

yardım ve yakın bir fetih. Müminleri müjdele”
diyanet-isleri-meali.aspx.
657 gelip P: -T

basacak bir karış yer bulunmazdı. Ve bundan katʻ-ı nazar dokuz yüz kefere esîr-i giriftâr-ı pençe-i gāziyân olup mukaddemâ çekdirme gemilerimizin Fodula önlerinde Venedik çekdirmeleriyle vâkiʻ olan ceng ve muhârebelerinde bunca esîrleri helâk olup gedikleri hâli kalmağın bu defʻa kefere-i mesfûrları çekdirme gemilerine tevziʻ eylediler. Ve küffârın üzerine serdâr mundârları olan Kral emmizâdesi dahi mürd olup ve bundan gayri on iki başbuğ kapudânları ahz ve esîr olmuştur658. Bu muhârekeden mukaddem birkaç defʻa düşman ile kılıç cengi vâkiʻ olup hiç birinde sâhib-i devlet cenge girmemiş idi. Bu defʻa sabra karârı kalmayıp tebdîl-i câme ile dâl kılıç asâkir-i İslâm ile maʻan düşman ile ceng ve avn-ı inâyet-i hakla iki gazâ eyleyip ve yanında hâzır bulunan Enderûn ağaları mezbûr mürd olan keferelerin başlarını katʻ edip [P116a] taşra götürdüler. Ol mahalde hatt-ı hümâyûn ile gelen hünkâr musâhibi Yusuf Ağa hâzır bulunmakla “devletli vezîr kanûn değildir böyle tehlike muhârebeye girme” deyu çendân menʻ eyledi olmadı. Sâhib-i devlet gayretinden karâr edemeyip cenge girdi. Elhamdülillâhi teʻâlâ ve’ş-şükri âlâ mâ niʻam me’mûlumuzdan ziyâde hak teʻâlâ hazretleri lütf ü ihsân eyledi. Düşman-ı laʻîn her çend metrisleri [T107b] basmak kasdıyla birkaç defʻadır ki Aktabya tarafından Güllük cânibinden hurûc eder. Avn-i hakla çıkdıkça hûr u makhûr avdet eder. Mukaddemâ Françe beyzâdelerinden beş yüz nefer beyzâdeler on bin ceng eder asker ile gelip makhûr u müdemmer avdet eylediler. Bu defʻa yine bunca asker-i menhûsıyla gelip elhamdülillâh avn-i hakkla yine makhûr u müdemmer avdet eyleyip gayri düşman bu kadar inhizâmı hazm edemeyip kalʻa-i Kandiye Cenerali ve sâir kapudânları ve iş erleri cümlesi bir araya cemʻ olup azîm müşâvere ve tedbîrler eylediler ki donamma-yı menhûsu Kızıl Tabya tarafından gelip metrisleri toplayıp ve bu esnâda yine Gülllük cânibinden asker-i menhusu çıkıp metrislere hûlayıp ve bundan gayri küffâr-ı hâksâr Kızıl Tabya tarafından iki adet büyük lağımlar ihdâs eylemiş ki herbiri yüz otuz yüz kırk kantâr bârut ile istiʻmâl olunmuş muhîb lağımlar dahi âteş olunup ve kalʻanın burç bârularından dahi top ve humbara ve kurşun [P116b] lâ-yenkatiʻ bârân misâli Ümmet-i Muhammed üzerine yağdırılıp bir azîm tedârük ve tedbîr eylediklerin câsuslar kalʻadan gecelik vaktinde kâğıd yazıp ve kâğıdı sapan taşına sarıp taşra atdılar659. Öyle müteʻayyen bir yer var


658 ahz ve esîr olmuştur P: ahz edip esîr olmuştur T.
659 attılar P: atarlardı T.

idi kim câsuslar dâ’imâ ol mahalle sapan taşıyla atarlardı. Ve mahall-i mezbûrda üç dört nefer karavulcular taʻyîn olunmuş idi. [T108a] Hâsıl-ı kelâm çün ki küffâr-ı hâksâr bu makūle dedbîr eylediğin haber alındı. Derʻakab sâhib-i devlet metrislere nizâm verip “zinhâr basîret üzre olup gâfil olmayasız” deyu gûnâ-gûn terbiyye ve tebniye edip baʻdehu ordu-yı hümâyûndan bir mikdâr asker dahi metrislere taʻyîn edip ve deryâ civârında olan balyemez topların yanına birkaç kalʻagüp toplar dahi vazʻ olunup ve bârut ve gülle her âlâtlar ve üstâd yarar topcular tertîb ve taʻyîn olundu. Fi’l- cümle levâzımât-ı umûr-ı cengiye660 görülüp hâzır ü âmâde olunduktan sonra bir gün ale’s-sabâh küffâr donanma-yı menhûsı hareket edip çekdirmeleri kalyonlarını yedeğe alıp metrisler mukābelesine kurşun erişir mahalle götürüp ve alay kurup bir fitilden beş altı bin pâre topa âteş verdi. Bunca gülle bârân misâli metrislere düşüp bunca muhârekede asâkir-i İslâm elhamdülillâhi teʻâlâ havf etmeyip gayret ve hamiyyet ile merdâne hareket eyleyip ve küffâr-ı hâksâr donanmasından ve gerek kalʻadan toplarını [P117a] yağmûr gibi yağdırıp ve Güllük tarafından dahi asker-i menhûsı hûlayıp yürüdü661. Tarafeynden bunca âteş ki lâ-yenkatiʻ asla arası kesilmeyip gülle dâneleri bârân misâl iken küffâr-ı hâksâr bâlâda zikr olunan iki aded muhîb lağımlarını [T108b] dahi âteş eyledi. Taşlar ve kayalar gökyüzünü bürüyüp zemîn-i asumân lerzân olup bu esnâda topçular fırsatın düşürüp otuz aded kalʻagüp balyemez toplara bir fitilden âteş eylediler. Küffârın lağımlarından ziyâde zemîn titredi. Küffârın kalyonları az az gelip kıyılara yaklaşmışlardı. Kiminin bâşı662 ve kiminin kıçı dağıldı. Ve kiminin dahi direkleri ve serenleri uçtuğundan gayri patronasına balyemez topun güllesi cebehânesine isâbet edip ve âteş alıp sudan yukarısı gökyüzüne çıkdı. Gayri asker-i İslâm bu ahvâli görünce sürûrlarından gülbank-i Muhammedî çekip ve nusret ricâsıyla dergâh-ı hakka yüz tutup ve el kaldırıp duʻâya meşgūl oldular. Ve bundan sonra bizim toplarımız dahi lâ-yenkatiʻ dumânı dumânına düşman kalyonlarına öyle top urdular ki taʻbîri mümkün değildir. Lütf-i hakkla düşman kalyonları gayr-i takat getiremeyip bocalamağa yüz tuttular. Lütuf-ı hakkı gör ki yıldız karayele varıp ve ziyâdece hareket edip kalyonlar oltaya muhtâc oldular. İmdi kalyonlar gayri firâra663 yüz tuttular. Bizim

660 her âlatlar ve üstâd yarâr topcular tertîb ve taʻyîn olundu. Fi’l-cümle levâzımât-ı umur-ı cengiye P: her âlatlar umur-ı cengiye T.
661 asker-i menhûsı hûlayıp yürüdü P: asker-i menhûsası üfleyip yürüdü T.
662 kiminin bâşı ve P: -T.
663 kalyonlar oltaya muhtâc oldular. İmdi kalyonlar gayri firâra P: kalyonlar gayri firâra T.

[P117b] toplarımızdan on iki aded kalʻagüp toplar var idi ki mezkûr toplar Girid Cezîresi’nde dökülen toplar olup yirmi iki karış yirmi dört vukıyye gülle atar şâhi toplar ki dört mil kadar sürer. Mezbûr toplar azîm gazâ eylediler. Hülâsa-i kelâm hava yıldız [T109a] karayele varınca deniz kenârında tahta ve kereste pâreleri664 husûsan küffâr lâşeleri mâlâ-mâl oldu. Ve sâhib-i devlet asla kendüyi sakınmayıp bir çapkın ata süvâr olup gâh Güllük tarafına ve gâh Kızıltabya cânibine seğirdip asker-i İslâma gayret verip tesellî-i hâtır ederdi. Çünki küffâr-ı hâksârın donanma-yı menhûsu yüz çevirdi. Rüzgâr muhâlif olduğundan çekdirmeler gelip kalyonları yedeğine alıp çekerlerdi. Düşman çekdirmelerinden bir fodul kapudânlı çekdirme güya koğuş topunun darbını ümmet-i Muhammed’e göstermek kasdıyla bizden tarafa kayalık çevirip metrislere doğru bir gülle attı. Kâfirin güllesi yalı kenârında kaldı. Bâlâda zikr olunan yirmi karış yirmi dört vukıyye atar toplardan üç top hâzır bulunup bir fitilden üçüne dahi âteş etdiler. Lütf-i hakla bir gülle isâbet edip suya beraber kayalık bodosdamasından girip kıç bodosdamasından çıkdı. Gördüler ki gark olacak iki kalyon ortaya alıp asdılar. Âkıbet selâmet bulmadı. Elhamdülillâhi teʻâlâ Güllük tarafına hûlâyan kefere-i bî-dîni dahi [P118a] bozup avn-i hakla öyle bir kılıç çekdiler ki evvelkiden ziyâde bu defʻa Güllük cânibine çıkan küffâr yirmi binden ziyâde idi. Elhamdülillâhi teʻâlâ avn-i lütf-i bâri ile665 yarısından ziyâde mürd olup ve yine on adet666 başbuğ olan [T109b] kapudânları giriftâr-ı esîr-i pençe-i guzât oldu. Bu defʻa vâkiʻ olan ceng ve mukātelenin bir vecihle vasfı mümkün değildir. İki baştan bu kadar cemʻiyet ve bunca top ve humbara ve lağımlar hemân bir yanâr âteş içinde beş sâʻat guzât-ı müslîmîn ne mertebe sıklet ve zahmet çekildiğinin takrîri ve ve tahrîri mümkün değildir. Ve eğer donanması ahvâlin derseniz birkaç gün mürûrundan sonra içlerinden bir re’is firâr edip mezbûr re’is cevâb verdi ki “eğer otuz mil mikdârı menzillleri uzacak olaydı elbette birkaç gemileri gark olurdu. Ve lâkin Tavşan Adası yakın olmakla vardıkları gibi sakat olan gemileri basıp merâmet ettiler. Ve mesfûr ihrâk bi’n-nâr olan paturnası doksan üç pâre667 topçeker bir muʻazzam kalyon olup ve içinde otuz kadar çentlim?(ﭽنتلﻡ) dedikleri beyzâdeleri olduğundan mâʻadâ donanma-


664 pâreleri P: parçaları T.
665 avn-i lütf-i bâri ile P: avn-i hakla bâri ile T.
666 adet P: -T.
667 doksan üç pâre P: doksan pâre T.

yı menhûsunun ulûfesi olmak üzere668 bin kîse akçe dahi var idi. Aslâ içinden biri selâmet çıkmadı”. Birkaç sene mürûrundan sonra Melek İbrahim Paşa Kandiye Vâlisi iken birkaç sönbeki kefereleri getirtip mesfûr kalyonun lâşesinden on yedi pâre top çıkarttı. Elhamdülillâh ve bi-lütf-i [P118b] keremihi cenâb-ı rabbü’l-âlemîn hazretleri ümmet-i Muhammed-i mansûr u muzaffer edip küffâr-laʻîn makhûr u müdemmer eyledi. Bu bâbda sâhib-i devlet hazretleri düşman-ı bî-dîne gürlük içün mürd olan keferelerin kelle-i mundârların cemʻ edip evvelden bir defʻa yakdıkları mahalde yığıp dağ gibi bir tepe eylediler. Birkaç gün mürûrundan sonra küffâr vire edip esîr tutulan beyzâdelerini bahâ ile taleb eyledi. Sâhib-i devlet dahi [T110a] “şevketlü pâdişâhımızın eyyâm-ı devletinde akçaya müzâyakamız yokdur” dedi. Ve lâkin mukaddemâ Kandiye kalʻasına dört nefer dilâverler esîr düşüp mezbûr esîrler ile mübâdele edip bir beyzâdelerin verdi gayri vermediler. Hâsıl-ı kelâm küffârın donanmâ-yı menhûsu birkaç gün mürûrundan sonra kalkıp yüzü karasıyla gitti. Baʻdehu haber alındı ki kaçan Françe kralına bu kara haberler vardı. Kral-ı mesfûr kahrından birkaç gün yas tutup hastalandı. Kezâlik sâi’r kefereler dahi cümlesi yas tutular. Baʻdehu sâhib-i devlet mukaddemâ hatt-ı hümâyûn ile gelen Müsâhib Yusuf Ağa ile esîr tutulan beyzâdeleri üç kıtʻa çekdirme taʻyîn ve vâkiʻ olan sürûr-ı zafer haberlerini kudretli şehriyâr-ı âli669 vakar hazretlerine telhîs ile irsâl eyledi. Çünki İslambol’a varılıp ve sadr-ı aʻzamın telhîsi rikâb-ı hümâyûna vusûl bulup mefhûmu maʻlûm-ı şehriyârî oldukta kudretlü pâdişâhımız bir mertebe şâd hurrem olup izhâr-ı sürûr içün [P119a] azîm şenlikler ettirip ve der-akab yine çekdirmeler ile sâhib- i devlet hazretlerine kemâl-i meyl ve muhabbetten nâşı kılıç kaftân inʻâm ü ihsân edip irsâl eyledi.
Ezîn Cânib

Çünki küffâr-ı düzah-mekîn bu bâbda asker-i İslâm avn-i inâyet-i hakla üç defʻa imdâdlarını bozup ve münhezim gittiklerini görmüş iken kalʻa teslîmine müʻannitlik eylediğinden gayri guzât-ı Müslîmîn muhâsara-i kalʻaya âğāz edip kalʻa670

668 içinde otuz kadar çantalım dedikleri beyzâdeleri olduğundan mâ aʻdâ donanmayı menhûsunun ulûfesi olmak üzere P: içinde otuz kadar ulûfesi olmak üzere T.
669 âli P: -T.
670 kalʻa P: -T.

içinde küffârın ihdâs eylediği iki divarı meşakkat-i bî-şümâr ile kabza-i tasarrufa [T110b] getirmişler idi. Bu defʻa üçüncü divara mübâşeret olunup her kola ikişer sıçan yolu671 yürütmek üzere fermân olundu. Âsâr-ı fütûhât-ı cemîle iş bu bin seksen senesi672 mah-ı Rebiʻü’l-âhirin gurresinde vira bayrağıyla bir kayık çıkagelip ve kenâra yanaşıp sâhib-i devlet tarafından dahi Karakulak Ahmed Ağa taʻyîn olunup tenbîh ve fermân eyledi ki “bu gelen kayık Ceneral tarafındanmıdır su’âl edesin. Niçün gelmiştir eğer kalʻa ahvâli içün geldik derler ise ne güzel kağıdların alıp cevâbları nedir göresin ve eğer bir gayri yüzden haber verirler ise iʻtibâr etmeyip geri yollayasın”. Çün Ahmed Ağa kayık başına vardı. Keferelere “niye geldiniz deyu su’âl eyledikte” kefereler dahi cevâb eylediler ki “biz Ceneralimizin yakın adamları muʻtemed kapudânlarıyız. Bizi bir hayırlı hizmete gönderdi. Eğer murâd ederseniz bizi Vezîr-i aʻzama buluşturasız”. [P119b] Ahmed Ağa “ben dahi Vezîr-i aʻzamın muʻtemed ü makbûl adamı ve cânib-i devletten vekîlim. Cevâbınız nedir söyleyin görelim eğer kalʻayı vermemek içün geldiniz ise bir vecihle iskâ olunmaz hemân geri gidesiz” deyu cevâb verdikte anlar dahi “belî gerçi kalʻa’i vermeğe geldik ve lâkin şol şartla ki sizinle dost olup aramızda ceng u harb münkatiʻ olmak kavliyle veririz” deyu cevâb eylediler. Ahmed Ağa dahi “pek güzel bu bâbda sizin murâd eylediğiniz maslahat vücûda gelmesi mümkündür673. Ancak şimdi vakti değildir ve lâkin siz varıp Ceneralinize böylece haber verin. [T111a] Biz dahi varıp sâhib-i devlet efendimize ricâ edelim. Bu umurun vücûda gelmesine saʻy ve niyâz edelim. İnşâallahü’r-rahmân husûle gelmesi ümîd olunur”. Kefereler dahi “inşâallah yarınki gün yine geliriz” deyip revâne oldular. Karakulak Ahmed Ağa dahi bu müjde ve surûr haberlerin gelip sâhib- i devlet hazretlerine inhâ eyledikte azîm mesrûr olup ertesi gün azîm fırtına var iken yine mezbûr kayık fırtınaya bakmayıp bata çıka bata çıka gelip674 Küçük kalʻa kurbuna yanaştı. Ordu-yı hümâyûn tarafından yine Karakulak Ahmed Ağa675 ve divân-ı hümâyûn tercümânı Panayot mahall-i mezbûra varıp gelen kâfir ile mükâlemeye başladıklarında “size bir kalʻa veririz ki dünyada misli yokdur ve öyle bir cevâhir veririz ki bir pâdişâh mâlik olmuş değildir. Eğerçi sizinle dahi bir iki sene kadar ceng

671 yolu P: -T.
672 iş bu bin seksen senesi P: iş bu bin yüz seksen senesi T.
673 gelmesi mümkündür P: gelmesi ümîd olunur T.
674 bata çıka bata çıka gelip P: bata çıka gelip T.
675 ağa T: -P.

etmeğe kādiriz ammâ sulh olmağa676 rağbetimiz dahi [P120a] ziyâdedir” dedi. Tercümân Panayot dahi “iki sene ceng etmek değil bu kalʻa uğrunda İslâm askeri öyle ceng eder ki bi’l-cümle Âl-i Osmân memleketinde ya Venedik Doju memleketinde baykuşlar ötse cengden fâriğ olunmaz. Yaʻni bu kalʻa’i asker-i İslâm bırakıp gidermi zan edersiz. Yok bizzât pâdişâhımız ve serdâr-ı ekremim murâd etseler bile asker-i İslâm bu cezîreden çıkmazlar. Zirâ derûn-ı kalʻada bu kadar kâtilleri vardır. Asker-i İslâma cenâb-ı677 bâri bir gayret vermişdir ki [T111b] siz kendiniz gece gündüz görüyorsuz deyu” mukābele eyledikte “gerçektir Askeriniz cengçi678 ve dilâverliği taʻbîr olunmaz husûsân Kandiye kalʻası dahi679 size teslîm olunduktan sonra nâmınız dahi ziyâde söylenir” deyu ol gün vakt-i asra dek kalʻanın medhi ve ceng-i harbin vasfı ile evkat-güzâr olup yarın geliriz sizin ile söyleşiriz deyu avdet eder oldukta Ahmed Ağa ve tercümân Panayot “bu küçük kalʻa bize ırakdır top tüfenk ermez bir mekân ihtiyâr edin. Anda şöyleşelim” deyu tavsiye eylediler. Ertesi ale’s-seher yine gelip sipâriş ettiğiniz husûsa Kapudân Ceneral müsâʻade eyledi. Yarın Atlutabya’sı semtinde buluşup mükâleme edelim deyu ol gün dahi avdet edip ertesi seheri mahall- i merkūma680 geldikte mükellef çerke ve çadırlar kurulup sâbıka serdâr-ı ekrem hazretlerinin kethüdâları [P120b] olan Haleb Vâlisi İbrahim Paşa ve kul kethüdâsı Zülfikâr Ağa ve Küçük tezkireci ve Karakulak Ahmed Ağa ve tercüman Panayot mükâlemeye me’mûr oldular. Küçük tezkireci ile Karakulak Ahmed Ağa sâhib-i devlete nakl-i ahbâra derkâr olup altı gün altı gece düşman tarafından gelen iki nefer kefere ile mükâleme ve on sekiz madde üzerine esâs-ı sulh ve musâleme eylediler. Bu esnâda mevâd-ı mezkûreden hâric Girid Adası’nda bir palanka binâ edecek kadar yer niyâzında olmalarıyla bu husûs sâhib-i devlet hazretlerine arz olundukda gazaba [T112a] gelip “İbrahim Paşa mukâlemeden ferâgat eylesin” deyu fermân eylemeleriyle çadırlar yıkılmağa başladığın sulha gelen kâfirler gördükleri sâʻat681 feryâda âğāz ve vezîr-i müşârün-ileyhin dâmenin takbîl birle “meded sultânım hele bir


676 eğerçi sizinle bir iki sene kadar ceng etmeğe kâdiriz ammâ sulh olmağa P: ammâ sizinle bir iki sene dahi ceng etmeğe iktidârımız vardır ve lakin sulh olmağa T.
677 cenâb-ı P: -T.
678 cengçi P: cengçidir T.
679 dahi P: -T.
680 merkûma P: mezbûra T.
681 gördükleri sâʻat P: gördüklerinde T.

kerre Ceneralimize varıp gelince sabır buyurun” deyu niyâz eylediler. Kâfirlerin biri mükâleme yerinde kalıp biri Cenerale iʻlâm-ı hâl içün istiʻcâl etmeğin bir sâʻatten sonra avdet edip “adadan bize bir karış yer lâzım değil hemân bir gün evvel akd-i sulh ile reʻâya fukarâsı âsûde hâl olsun682” deyu haber getirmeğin nizâʻ ber-tarraf olup hatm-i mükâleme ve zikr-i âti on sekiz madde üzerine vazʻ-ı esâs-ı müsâleme olundu.
Madde-i ûlâ: Kandiye kalʻası bi’l-cümle mühimmât ve cebehânesiyle teslîm
oluna.

Madde-i Sâniye: Suda ve İsperlanka ve Granbusa palankaları kemâkân Venedik keferesi elinde [P121a] kala.
Üçüncü madde: İki tarafın esîrleri halâs ola.

Dördüncü madde: Akdeniz’de olan bizim adalara taʻaddî olunmaya. Eğer bir kayık zâyiʻ olursa Venedik ödeye.
Beşinci Madde: Galata’da Venedik balyosu oturup bir muʻayyen hânesi ola ve gayri iskelelerde dahi balyosu otura.
Altıncı Madde: Bosna’da olan Kilis Palanka’sı Venedik elinde ola. Ve sulh bağlanınca iki tarafdan rehinler ola.
Yedinci Madde: Kalʻadan limânlı havada karşı Tavşan Cezîresi’ne on iki günde taşınmağa mühlet verilip tez kalkın denilmeye.
Sekizinci Madde: Kalʻada sâkin olmak isteyenin mâlına ve cânına zarar
olmaya.

Dokuzuncu Madde: [T112b] Kemakân ahidnâme-i hümâyûn âdet üzre
verile.

Onuncu Madde: Büyükelçileri hedâyâ ile varıp gele.

Bunun gibi birkaç madde dahi var idi. Çün maddeler tamâm yazılıp ve içerü Ceneral’e varıp Efrenciyeye tercüme edip makbûlümüzdür dedikte gerü gönderip şimdiden sonra mühürlensin deyip sâhib-i devlet dahi zikr olunan madde üzere kasem

682 olsun P: olup T.



edip “mâdem ki Venedik tarafından bunun hilâfı zuhûr etmeye. Bizim tarafdan dahi hilâfına cevâz gösterilmeyip” deyu imzâ olunup büyük mühürüyle mühürlendi. Ve bir kumaş kîse içine vazʻ ve bir sırmalı yağlık makramaya sarılıp bin seksen senesinin mah-ı Rebiʻü’l-âhirin dokuzuncu günü idi. İki kefere kalʻadan çıkıp otak-ı hümâyûna [P121b] varınca asker-i İslâm alay kurup otağa geldikte temannâ edip ve sadr-ı aʻzamın dâmenin bûs eyledi. Sadr-ı aʻzam dahi “hoş geldin dedikte kefereler ömr ü devletin ziyâde olsun devletli vezîr size Kandiye kalʻasını verip sulh olmağa geldik” dediler. Sâhib-i devlet dahi buyurdu ki “Venedik Doju tarafından Ceneralin vekâlet temessükü varmıdır ki hattâ bu sulha kadir olup sözünüz muʻteber ola.” Anlar dahi “belî vardır” deyip ve koynundan temessükü çıkarıp ve tercümân Panayot okuyup ve mührüne bakıp mütehakkık maʻlûm olduktan sonra bizim tarafdan mühürlenen mevâd kâğıdı mezbûrlara teslîm olunup andan sonra sâhib-i devlet buyurdu ki “Ceneralin hâtırın sual ederiz. Yirmi yedi seneden beri olan kavî düşmanlığımız şimdiden sonra iki kat dostluğa mübeddel oldu”. [T113a] dedikte kefereler cevâb eyledi ki “senin gibi bir âkıl ve ceng ü harb bilir devletlüye Kandiye kalʻasını verdiğimize elem çekmeyüz” dediler. Sâhib-i devlet dahi “yok yok Âl-i Osman pâdişâhı gibi bir pâdişâh ile dost olmağa Kandiye’i vermekten elem çekmenüz deyu” cevâb verdi. Ol iki kefere ve dört beş hizmetkârları ve bir çorbacı ve Ahmed Ağa ve tercümân hılʻatlar giyip andan sonra kefereler geri kalʻaya girdiler. Ol sâʻat vezîr-i aʻzam kolunda üçüncü divarda vire bayrağı dikilip Güllük [P122a] tarafından dahi vire bayrağı dikilip ve ol mübârek sâʻat feth-i zafer âsâr da asker-i İslâm gûyâ memâta varmışiken zîr-i hâkdan kıyâm edip mahşer misâl metrisler mâlâ-mâl olup ve ceng ü harb tarafeynden munkatiʻ olup ve cânibeynden toplar ve tüfenkler atılmaz oldu. Ve bizim tarafdan bir iki adam küffârın lağımlarını görüp gözetmek içün taʻyîn oldu. Kezâlik kefereden dahi gece ve gündüz gelip bizim metrisleri dolaşırlar idi. Mahzâ bir hîle olmaya deyu basîret üzere olurlardı. Ve Ahmed Ağa limân kapısına taʻyîn olunmuş idi. Küffâr-ı hâksâr toplar683 ile cebehâne kaçırmayıp safînelere vazʻ etmesin deyu akşâm sabâh gelip sâhib-i devlete haber verir idi. Meselâ küffâr-ı hâksâr birbirin basarak her biri esvâb ve eskāllerin taşıyıp kayıklar ile karşı Tavşan Adası’na nakl etmekte çekdikleri taʻb ve zahmetlerin ve her biri âciz kalıp “yâ rabb bu [T113b] ahvâl ne müşkil hâl imiş” deyu ağlayıp


683 Küffâr-ı hâkisâr toplar T: Küffâr toplar P.



feryâd [ü] figân edip avret oğlan uşâk kalabalığından ve maʻsumların ağlayıp feryâd [ü] figânından ve nâlân-i giryân olduklarında bu makūle ahvâlleri Ahmed Ağa gelip sâhib-i devlete haber verir idi. Havalar limânlık oldukça kayıklar ve furkatalar ve çekdirmeler ve kalyon filukaları ve sandallar ile üşendi edip taşırlardı. Ve havalar fırtına oldukça meks ederlerdi. [P122b] Bu minvâl üzere hareket olunup ancak baʻzı günlerde taşınmak mümkün iken küffâr meks ederdi. Ol ecilden sadr-ı aʻzam tarafından Ceneral’e “niçün taşınmaz hava limânlık değilmidir” deyu haber gönderdikte Ceneral dahi “duʻâ etsinler ikimizin dahi murâdı birdir. Hava limânlık oldukta birden çıkmak ve anlardan girmek iktizâ eder” demiş. Ve lâkin küffâr-ı hâksâr vire etmezden mukaddem kalʻanın güzîde toplarını ve havânlarını Venedik’e nakl ettikten sonra vire eyledi. Aslı oldur ki Françe donanması bunca cumhûr ile gelip ve cevâba kādir olamayıp makhûr ve müdemmer oldukta Françe Cenerali Kandiye Ceneraline cevâb eyedi ki “çünki Âl-i Osman askeri bizim bu kadar cumhûrumuzu bozup ve karşı durup ve bunca âteşlerimize göğüs gerip bî-pervâ cevâb verip ve taşra hûlayan askerimizi kırdı. Ve donanma gemilerimizi bunca sakatlık edip ve dahi paturnamızı ve bir iki gemilerimizi gark ve ihrâk684-bi’n-nâr eylediği [T114a] ezher-i mine’ş-şems maʻlûm oldu ki siz bu Osmanlı askerine cevâb verip kalʻayı kurtaramazsınız husûsân Osmanlı Kızıltabya tarafından gedik açtı. Bir gün içerü hûlar sizi bütün kılıçtan geçirip evlâd u iyâllerinizi bütün esîr ve giriftâr eder ve hem sulhden dahi mahrûm olursuz. Bundan kat-ı nazar mâ-bâkī Girid Cezîre’sinde olan Suda ve İsperlonka [P123a] ve Karanbosa kalʻalarını bu cezîreden külliyet ile katʻı alaka edersiz. Hemân çâresi kalʻayı verip sulh olasız” deyu Kandiye Ceneraline pend eyledikte kalʻa Cenerali dahi ahvâli bir gereği gibi mülâhaza ve müşâvere eyleyip Françe Cenerali dahi keyfiyet-i ahvâli vukuʻu üzere yazıp Venedik Cumhûruna mahsûs bir furkata ile alel acele iʻlam eylediler. Çünki furkata Venedik’e varıp bu haberleri götürdü. Venedik Cumhûru Françe donanmasından meded me’mûl ederken bu kara haberleri istimâʻ edince azîm685 ye’s ve mâtemler edip bi’z-zarûrî ânlar dahi bu makūle râzı olup rızâ verdiler. “Çünki mümkünü yoktur başınızın tedârükin göresiz ve eğer kalʻayı vermek iktizâ ederse sulh u salâha [T114b] râgıb olup vire etmezden


684 gemilerimizi gark ve ihrâk P: gemilerimizi ihrâk T.
685 azîm P: -T.



mukaddem kalʻanın686 güzîde toplarını ve havân ve sâir mühimmâtların gemilere vazʻ ve bu cânibe687 nakil etdiresiz” deyu Venedik Cumhûrundan haber gelmekle bunlar dahi vire etmezden mukaddem kalʻanın güzîde toplarını üç dört kıtʻa kalyona gece ile vazʻ edip irsâl eylediler idi. Ve kalyonun birine tamâʻ edip ziyâde top koyup kalyon-ı mezbûr otuz mil kadar denize gidince bunca topların ağırlığına tâkat getiremeyip eygüleri (?) açılıp gark oldu. Bâkīleri Venedik’e gitti. Meselâ küffâr-ı hâksâr mukaddeminde topları defʻ eylemiş idi.
Ezîn Cânib

Çünki küffâr-ı hâksâr [P123b] taşınmağa mübâşeret eyledi. Bu esnâda küffârın bir serhoş bayrakdârı kâfir elinde688 olan ceng bayrağını küşâde edip beden üzerine dikti. Taşrada olan İslâm askeri küffârdan ceng bayrağını görünce kâfirin bir dolabı var kıyâsıyla cümle asker bir uğurdan silahlanıp orduyu hümâyûn içinde bir velveledâr koptu ki vasfı mümkün değildir. Küffâr-ı hâksârın dahi aklı başından gidip tezden erişip bayrak-ı mekrûhun indirdiler. Sâhib-i devlet dahi Cenerale haber gönderip “bunun aslı nedir” deyu sû’al olundukta küffâr-ı hâksârdan haber gelip “bir serhoş kâfir bayrağın dikti [T115a] biz dahi mesfûr kâfiri katl eyledik” dedikte Ümmet-i Muhammedin kalbi mütmain olup herkes yine yerli yerine gittiler. Bu hâl üzere yirmi bir gün vire bayrağı yerinde dikili durdu. Fîmâ-baʻd bir gün Ahmed Ağa gelip sâhib-i devlete müjde eyledi ki bu gece küffâr cümlesi kalʻadan çıkıp gideceklerdir. Zîrâ kefereden bana iki hizmetkâr taʻyîn eylemişler idi. Mesfûr hizmetkârlar “benimle gizlice vedaʻlaşıp bu gece çıkacakların haber verdiler” dedikte sadr-ı aʻzam mesrûr olup ve sabâh namâzı vaktinde taşradan gördüler ki bunca kayık ve furkata ve çekdirme limândan taşra Tavşan Adası’na doğru giderlerdi. Ve bedenlerde ve tabyalarda asla bir kâfir görünmez boş ve hâli kalmış [P124a] gördüler. Bir iki sâʻatten sonra Ahmed Ağa içerüden dört beş kefere ile çıkıp iki sim tepsi üstünde kalʻanın miftahlarını getirirken görüldükte kefereleri bir mikdâr avk ettirilip asker-i İslâma haber olunup alaylar ile cebecibaşı ve topçubaşı top ve cebehâne hıfz olunmasıçün içerü kalʻaya girip gayri kimse girmedi. Dahi bu defʻa ol mübârek sâʻat

686 vire etmezden mukaddem kalʻanın P: vire etmezden evvel kalʻanın T.
687 vazʻ ve bu cânibe P: vazʻ edip bu cânibine T.
688 bayrakdârı kâfir elinde P: bayrakdârı var idi. Kâfir elinde T.



ki bin seksen senesinin mâh-ı Cemâziye’l-evvelin gurresinde yevm-i Cumʻa idi. Seksen kıtʻa miftâhları iki sim tepsi üstünde getirip sadr-ı aʻzam hazeretlerine teslîm olundu. Gelen kâfirler biri soltatların başağası ve biri dahi soltatlar kethüdâsı imiş. [T115b] Gelip temannâ edip dediler ki “devletlü vezîr bunun takdîrde sâʻati bugün imiş hak taʻâlâ hazretleri pâdişâhınıza ve sen ve cümle askerinize Kandiye kalʻasın mübârek eylesin” dediler. Sâhib-i devlet dahi mesfûr kâfirlere serâser hılʻatler giydirip ve dahi şapkaların aldığı kadar altun ile doldurup mesfûrlar ile gelen beş nefer keferelere dahi birer kaftan ile ikişer yüz altun inʻâm eyledi. Ve mükellef donanmış atlara bindirip ve mutantan şenlikler ve alaylar ile yolladılar. Kâfirler atlara binip giderken ağlayu ağlayu giderlerdi. Ahmed Ağa dahi maʻan giderken bunların [P124b] ağladıkların görüp “elem çekmen. Öyle olur dünyanın hâli budur” dedikte bunlar dahi cevâb verdiler ki “kalʻa verdiğimize ağlamazız ancak sâhib-i devletin bize ettiği ikrâma ağladık ve hem Kandiye kalʻası arslan pençesine düşmüş mahbûba döndü. Ve kalʻa karşıdan gözümüze garip garip göründü. Hayfa yazık rağbetsiz yere düştü. Aslı budur.” dediler. Hele bir furkata hâzır beklerdi. Ahmed Ağa ile vedaʻlaşıp ve binip Tavşan Cezîresi’ne gittiler.
Ezîn Cânib

Sâhib-i devlet bu esnâda azîm divân edip vüzerâ ve mîr-i mirân ve beyler ve sâir ocak ağaları ve iş erleri bi’l-cümle divâna cemʻ olup Hak sübhânehu ve teʻâlâ hazretlerinin lütf [ü] ihsânına hamd ü senâlar olunup ve bu esnâda sâhib-i devlete bir hâlet gelip yağlığın yüzüne tutup [T116a] üngür üngür ağlamağa başlayınca ehl-i divân olanlar cümlesi ol kadar ağladılar ki taʻbîri mümkün değildir. Baʻdehu duʻâlar olunup ve yedi gün yedi gece kalʻada ve ordu-yı hümâyûnda donanma şenlikleri olduktan sonra bir sîm sanduka taʻmîr olunup ve Kandiye kalʻasının miftâhların mezbûr sanduka koyup cânib-i şehriyârîye gönderilmek üzere olunup baʻdehu rikâb-ı hümâyûna sadr-ı aʻzam hazretlerinden iş bu arz telhîs ve tahrîr olunmuştur.
Sûret-i Telhîs-i Sadr-ı Aʻzam
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 19:06

Şevketlü kudretlü [P125a] kerâmetlü ve azametlü pâdişâhım Kak subhânehu ve teʻâlâ celle şânuhu ve amme nevâlehu hazretleri hemîşe medârı emn ü emân-ı âlem



olan sâye-yi vücûd-ı hümâyûnlarında âmme-i ehl-i İslâmı müreffeh ve âsûde ve dâ’imâ düşmanân bâ-tedmîr ve serkeşân-ı ashâb-ı saʻir ser-efserlerin pâye-i serîr-i şevket- masîr-i cihângîrlerine fersûde kılıp hemvâre azm-i zafer-i harem-i hümâyûnlarında ebvâb-ı fetih689 ve fütûh küşâde ve meftûh ünvân-ı cezîre-i aʻvâm ve şuhûr olan fütûhât-ı celîle ile nâm-ı nâmîleri ilâ yevmi’l-kıyâm pirâye-yi sahâ’if-i eyyâm ola. Bi- hakk-ı hâtemü’l-enbiyâ-i ve’l-mürselîn şevketlü ve kudretlü pâdişâh-ı âlem penâhım sefer-i zafer eserlerinde mukaddem ve muahhar vâkiʻ olan ahvâl ve âsârın cümlesi pâdişâhımın rikâb-ı hümâyûn-ı tâcidârlarına alâ vukuʻihi arz ve iʻlâm olunup ve düşman-ı bed-tebâr mükerrer ihdâs eylediği cedîd divarına varmağa cân bâşla cümle guzât-ı İslâm kulları ile saʻy ve ikdâm olunurken690 küffâr-ı dûzah karârın ak [T116b] bayrağıyla bir kayık çıkageldi. Metrislerimiz civârına yanaşıp “söyleyecek bir hayırlı sözümüz vardır” deyu taşra çıkmağa tâlib olmakla bu kulları dahi adam gönderip “kalʻayı vermeğe sözü var ise çıksın ve illâ yine geldiği yere gitsin bize kalʻayı vermeden gayri hayırlı söz olmaz” deyu cevâb vermekle geri gidip yine ol gün vakt-i asırda gelip “kalʻayı [P125b] vermeğe ve mâbeynimizde olan ceng ü harbden mukaddem olduğu üzere sulh u salâh münʻakid olup kemâ fi’l-evvel ubûdiyet kabûl etmekle sözümüz vardır” demekle iki kol arasında ceng olmayan bir mahalde Haleb Vâlisi İbrahim Paşa kulları ile yeniçeri kethüdâsı Zülfikar Ağa bendelerini söyleşmeğe taʻyîn olunup dokuz gün ale’t-tevâli kalʻa ve sulh ahvâli mukâleme olunup melʻûn kâh cezîrenin bir mikdârın isteyip ve kâh kalʻa karşısında Tavşan Adası’nda müceddeden bir kalʻa yapmak üzere taleb edip ve bundan katʻ-i nazar dahi nice olmaz şeyler teklîf eyleyip ve bi’l-cümle bu dokuz günde ve gecesinde tarafeynden varıp gelmeğe ve türlü türlü suâl cevâb ve nice kīl ü kāl eyledikte vira ve kabûlden sonra bi’l-âhire691 kalʻa cebehânesiyle ve kalʻaya mahsûs olan toplarıyla verip ve kalʻada olan esvâb ve eskālini ve askerin çıkarmağa yirmi692 limânlı gün iltimas etmekle on iki limânlı gün içinde taşınmak [T117a] üzere müsâʻade olunup ve hemân ol gün nakle mübâşeret edip bî-hikmetillâhi teʻâlâ havalar muttasıl limânlık olmayıp kâh muhâlif rüzgâr esip ve kâh azîm fırtına olup aralıkda hava limânlık olduça gemileri ve kayıkları ile taşınıp


689 fetih P: -T.
690 olunurken P: olunur T.
691 bi’l-âhire P: -T.
692 yirmi P: -T.



bi’l-iktizâ yirmi bir gün tamâmında cümle taşınıp şehr-i Cemâziye’l-evvelin gurresinde kalʻanın mihtâhların [P126a] getirip teslîm eylediler. Ve ol gün asker-i İslâm kulları gediklerden girip hasretü’l-mülûk olan Kandiye kalʻasının inâyet-i bâri ile feth ve teshîri müyessser olup hâlâ miftâhları ve inʻikād-ı sulh u salâh içün mühürlenen mevâd kâğıdları sûreti şevketlü ve kudretli ve azemetlü pâdişâhımın rikâb-ı kâmyâb-ı hüsrevânelerine gönderilip elhamdülillâhi teʻâlâ cenâb-ı hak ve feyyâz-ı mutlak celle şânuhu hazretleri şecâʻatlü kerâmetlü mehâbetlü pâdişâhımın merâmların ahlâf ve eslâfda misli vâkiʻ olmayan böyle bir adîmü’n-nazîr feth ve teshîri muvaffak eyleyip mahmûd-ı selâtîn-i rû-yı zemîn olan bunun gibi bir hısn-ı hasînin fethi dûr ve makbûlü’z-zuhûrlarına mahsûs olduğu şevketlü kudretlü pâdişâhımın mü’eyyed min indillâhi olması âsârıdır. Hak tebâreke ve teʻâlâ dostân-ı dîn ü devletlerin feth-i celîle fevz-i zafer ile693 dâ’imâ mesrûr eyleye. Âmin be-câh-ı hazret- i seyyidi’l-mürselîn. Fermân şevketlü kudretlü ve kerâmetlü pâdişâhımındır.
[T117b] Ezîn Cânib

İki çekdirme ile miftâhları ve telhîsi rikâb-ı hümâyûna irsâl eylediler. Ve mezbûr çekdirmeler kalkıp Kandiye önünden giderken henüz dahi iki mil ayrılmışken Haçlı burundan kapudân paşa dahi kırk aded çekdirme ile göründü. Ve küffâr-ı melâʻîn dahi bütün donammasıyla karşı Tavşan Cezîresi’nden hareket [P126b] eyledi. Bunca gemiler katar katar olup Kandiye önünde dizildiler. Kapudân Paşaya şenlik bahânesiyle kalʻadan ve gerek çekdirmelerden azîm şenlikler oldu. Fîmâ-baʻd Cemâziye’l-ûlânın sekizinci Cumʻa günü sâhib-i devlet azîm divân edip fi’l-cümle vüzerâ ve paşaları ve mîr-i mîrân beyleri ve ocak ağalarını ve sâ’ir iş erlerini daʻvet edip cümlesinin hâtırları merʻî olunduktan sonra sâhib-i devlet cevâb eyledi ki “ey hâzır-ı meclis olan ihvânlar elhamdülillâhi teʻâlâ çekilen derd ve meşakkatler zâil olmayıp hak694 tebâreke ve teʻâlâ hazretleri lütfü kerem ve ihsân ü inâyetiyle dilhâhımız üzere maksad-ı merâmımızı atâ ve ihsân eyledi. Lillâhi’l-hamd ve’ş-şükr hazâ min-fazli rabbi ve lâkin bi-hasebi’l-iktizâ elbette tertîb-i nizâm içün nice defʻa hâtırınızı hedm ettim. Karındaşlar cümlenizden ricâ ve niyâzım budur ki derûn-ı sâf


693 feth-i celîle fevz-i zafer ile P: feth-i celîle fütûr zafer ile T.
694 hak P: -T.



ile maʻzûr [T118a] görüp helâl edesiz. İtâʻat-i ulü’l-emr ile dünya ve âhiret devletine nâil olup berhûdâr olasız. Kudretlü pâdişâhımın nân ü nemeki size helâl olsun. Cümleniz dilirâne ve rüstemâne hareket eylediniz. Yüzünüz ak ve kılıcınız meydân-ı gazâda berrâk olsun695” dedikte cümlesi bir ağızdan duʻâlar edip ve bu esnâda keyfiyet-i hamd üzere bir hâlet gelip sâhib-i devlet ve gerek fi’l-cümle hâzır-ı divân olan guzât-ı Müslîmîn [P127a] ol kadar ağladılar ki belki bir sâʻat mikdârı gözyaşı döktüler. Baʻdehu sâhib-i devlet cümle vüzerâ ve paşalara ve beylere ve ocak ağalarına herkese mertebesine göre hılʻatlar giydirip ikrâmlar eyledi. Baʻdehu simâtlar döşenip ve niʻmet-i firâvânlar yenip ve hamd ve şükrü edâdan sonra beyler ve ocak ağaları ocaklı ocağına dağıldı. Cumʻa namâzına Hünkâr camiʻ-i şerîfine sâhib-i devlet içün alaylara mübâşeret olundu. Çünkü namâzın vakti geldi. Sâhib-i devlet rahşına süvâr olup alaylar ile camiʻ-i şerîfe varılıp ve dâhil-i şiʻâr-ı feth ve zafer olan sancağ-ı şerîfi dahi696 yemîn-i minbere vazʻ ve hitâbete me’mûr olan697 tûtî-i hoş avâz minbere âğāz edip bir hutbe-i belîğa müsebbihâ pesend bünyât etti ki hoş ve nefsân mahfel-i illiyîn demsaz gülbank-i tahsîn ve dîde-i ehl-i İslâmdan revân olan seyl-i firâvân eşk-i uyûn nümûne-nümûn-ı [T118b] ceyhun oldu. Hamden lillâhi teʻâlâ.
Sûret-i Hatt-ı Hümâyûn

Sen ki vezîr-i aʻzam ve serdâr-ı ekrem ve serasker-i dilîrim Ahmed Paşa’sın selâm selâmet-i encâm-ı şahânem peyâm-ı meserret fercâm-ı pâdişâhânem ile seni teşrîf ve ikrâm ve tevkīr ü ihtirâm buyurduğumdan sonra hatt-ı hümâyûn-ı seʻâdet-i makrûnum vusûlünde maʻlûmunuz olsun ki hâlâ gönderdiğin telhîs ve adamın bir mübârek vakitte rikâb-ı hümâyûn-ı nusret-makrûnuma vâsıl ve bunca zamandan beri mahsûr [P127b] olup zahmet ve meşakkat-i firâvân ve saʻy dikkat-i bî-pâyân çekilen Kandiye kalʻasınının hak sübhânehu ve teʻâlâ hazretlerinin mahz-ı ve avn[ü] inâyeti ve sıdk-ı te’yîd-i nusreti ve peygamberimiz Muhammedü’l-Mustafa Salallahü teʻâlâ aleyhi ve sellemin muʻcizât-ı kesîrü’l-barekâtı ile feth ve teshîr ve zamîme-i memâlik- i maʻdelet-mâsîrim kılındığı tebşîr eylemişsin.
Elhamdülillâh sümme elhamdülillâh

695 yüzünüz âk ve kılıcınız meydân-ı gazâda berrâk olsun P: yüzünüz âk olsun ve kılıcınız meydân-ı gazâda berrâk olsun T.
696 dahi P: -T.
697 olan P: -T.



cenâb-ı hak ve kādir-i mutlak fazl-ı kereminden bu âciz ve zaʻîf kulunu mahzûn ve dîn-i mübîn yoluna can ve başların fedâ eden gāzileri mahrûm eylemeyip guzât-ı mücâhidîn mansûr u muzaffer ve küffâr-ı müşrikîn makhûr u müdemmer eylemeğe kefere zalâmı mezâhir-i envâr ve şeʻâir-i İslâm ve maʻbed-i esnâm olan kilisa-yı şirk- irtisâmların698 meʻâbid-i mesâcid-i ümem-i seyyidi’l-enâm ve kelimatullahi’l-ulyâ mısdak-ı mâ sadakını ke’ş-şems fî vasati’n-nehâr zâhir ve âşikâr eyledi. Ümîdim budur ki fîmâ-baʻd dahi hak celle [T119a] şânuhu ve teʻâlâ hazretleri asker ve hazîne çokluğuna dayanmayıp mahzâ inâyet-i ezeliye ve te’yîd-i nusret lem-yezeliyesine iʻtimâd ve tevekkûl eyleyen bu abd-i zaʻîfine yâver ve destgîr ve muʻîn [ü] zahîr olup dîn-i mübîn-i seyyidi’l-ebrâra nice hidemât-ı celîletü’l-âsâr eylemeğe muvaffak ve mazhar ve bunun gibi emsâli kılâʻ ve bukâʻnın feth ve teshîrini mukadder edip ecdâd- ı âlî nijâd gazâ ve cihâd sünnetlerin ihyâ eyleyem berhudâr olasız. Niʻam-ı celîle-i mülûkânem sana helâl olsun ve yüzün iki cihânda [P128a] ak olsun. Ve seninle me’mûr olan vüzerâ-yı nîk-re’y ve mîr-i mîrân ve ümerâ-yı âlem-ârâ ve ağayân ve kâtibân ve züʻemâ ve erbâb-ı timâr ve sipâh ve yeniçeriyân699 ve cebeciyân ve topçuyân ve bi’l-cümle seninle maʻan me’mûr olan kullarımın yüzleri ak ve nân [ü] nemekim cümlesine helâl olsun. Kemâl-i mertebe dîn [ü] devletim uğrunda can ü başların fedâ ve Rüstemâne ve merdâne ve dilâverâne cünbüşler ve hareketler eylemeleriyle hayr-duʻâ-yı icâbet-eserime mazhar olmuşlardır. Hak teʻâlâ700 cümlesinden râzı ola. Hâliyâ atiyye-i seniyye-i cihândârî ve inâyet-i aliyye-i tâcdârımdan sana bir kabza murassaʻ gılâf-ı şimşir-i adüvv-tedmîr ve meyânına bir murassaʻ hançer-i zerrîn ve hâssa kürklerimden bir sevb serâsere kaplı sammur ve fâizü’s-sürûr ve bir sevb sâde hılʻat-ı fâhire inʻâm ve ihsânım olup ve seninle olan vüzerâ-yı nîk-re’y kullarıma hâssa kürklerimden serâsere [T119b] kaplı altı sevb kürk inâyet-i hüsrevânem olup mirâhur-ı kebîrim Hüseyin Ağa kulum ile gönderilmiştir. Ve mîr-i mîrân ve ümerâ-yı şecâʻat-nişân ve ağâyân kullarıma birer top serâser kaftanlar ihsânım olup gönderilmiştir. İmdi sen dahi hizmetleri mukābelesinde ve eğer vüzerâ ve eğer mîr-i mîrân ve ağâyân cümlesini istihkākına göre bi-hasebi’l-merâtib lâyık [ü] sezâvâr oldukları ve maʻkūl ve münâsib gördüğün üzere tevcîh-i mansıb ile riʻâyet

698kiliseyi şirk-irtisâmların P: kiliseyi irtisâmların T.
699 zuʻamâ ve erbâb-ı tımâr ve sipâh ve yeniçeriyân P: zuʻamâ ve espâh ve yeniçeriyân T.
700 hak teʻâlâ P: hak sübhânehu teʻâlâ T.



eyleyip ve rikâb-ı hümâyûnuma arz eyleyesin. Bu husûsta tevcîhâtın [P128b] makbûl- i hümâynumdur. Âsitâne-i saʻâdetime ve eğer Edirne’ye teveccüh olunur ise baʻde’l- yevm be’is yokdur deyu iʻlâm etmişsin. Bu sene mubârekede ol vilâyetine metânet ve istihkâm verilmesiçün bu kış Selanik’te kışlaması fermânım olmuştur. İnşâallahu teʻâlâ ol cânibde eğer kalʻa ve eğer vilâyete metânet ve istihkâmı tamâm olduktan sonra evvelbahârda asker-i İslâm ile hareket ve rikâb-ı hümâyûnuma yüz sürmeğe teveccüh ve azîmet edesin.
Şenlik İçün Sudûr Bulan Hatt-ı Hümâyûn Sûretidir

Düstûr-ı mükerrem müşîr-i mufahham hâliyâ Şam-ı cennet-meşâm eyâletine mutasarrıf olan vezîrim Mehmed Paşa edâmallahu teʻâlâ iclâlehu tevkıʻ-i refiʻ-i hümâyûn-ı meserret-makrûnum vâsıl olacak maʻlûm olaki hazret-i hüdâyı zülcelâl ve vâhibü’l-atâyâ ve’l-âmâl dergâhına rûy mâl edip inâyeti bî-gāyet-i ilâhiyeye tevekkül ve hâdî sebeb-i maksûd-ı cüz’î ve küllî Hazret-i Muhammedü’l-Mustafa salavâtullahi aleyh ve selâmuhu muʻcizâtü’l-[T120a] berekâtına tevessül ile küffâr-ı feccâr ve tâ’ife-i eşrârdan risâlet-i seyyidi’l-kevneyn inkârıyla me’yûs ve dalâlet ve tuğyân ile tarîk-i hidâyetten me’yûs Venedik-i menhûsa müntesib mukaddemâ Hanya ve Resmo nâm iki kalʻası ehl-i İslâma nasîb olup yirmi beş seneden ziyâde asker-i zafer me’serim ile muhâfaza olunan Girid Cezîresi’nde düşman-ı [P129a] makhûrun bakiyyetü’s- suyûfu tahassun eylediği Kandiye kalʻası ki iki defʻa serdârlarım ile muhâsara olunup baʻzı mevâniʻ sebebiyle bu âna dek ellerinde kalmış idi feth ve teshîrine inân-ı azîmet- i şâhânem ve hamiyyet-i şevket-i pâdişâhânem masrûf ve maʻtuf olup mütevekkilen alallahü’l-fettâh ile düstûr-ı ekrem vezîr-i aʻzamım Ahmed Paşa serdâr-ı zafer-şiʻârım taʻyîn olunmakla bi-avnillâhi teʻâlâ donanma-yı hümâyûnum gemileriyle sene sebʻa ve sebʻîn ve elf Cemâziye’l-ulânın beşinci günü Cezîre-i Girid’e vâsıl ve mukaddemâ feth olunan Hanya kalʻasına dâhil olup hengâm-ı şitâ güzerân edince anda meks edip ve nakli müteʻssir ve müteʻazzir iri toplar dökmek içün mahsûr olan kalʻa mukābelesinde müceddeden tophâne binâ olunup ve âlât-ı muhâsara bi’t-tamâm hâzır olduktan sonra sene-i mezbûre Zilkaʻdesinin yirmi ikinci günü müşârün-ileyh vezîr-i aʻzam edâmallahu teʻâlâ iclâlehu meştâ-yı Hanya’dan kalkıp sefer-i hümâyûna me’mûr olan vüzerâ-yı iʻzam ve mîr-i mîrân-ı fehhâm ve ümerâ-yı kirâm ve bölük



halkı ve dergâh-ı [T120b] muʻallâm yeniçerileri ve umûmen kapıkulları ve bi’l-cümle eyâlet-i Rumeli ve Anadolu ve me’mûr olan Mısır ve Şam kulları ile Cezîre-i Girid leb-i deryâda vâkiʻ olan envaʻ-i sanâyiʻ-i harb [ü] darb câmiʻ-i metânet ve istihkâmı maʻlûm kâffe-i ümem ve adîmü’l-misâl fi’lʻâlem divar hisârı arâiz-i azîm ve tabyası bir cebel-i râsi [P129b] olduğundan gayri cânib-i berrisinin hendek-i amîki dâhilinde her hâtırası ceng ve rezm-i medâr şaranpo taʻbîr olunur iri ağaç dizmeler ve hâricinde kalʻa mânendi top ve tüfenk ve sâ’ir alât-ı cengi yapılmış tabyalar hendeklerinde iki yüz iki yüz ellişer taşra kaʻr-ı zemînde nakb olunmuş püskürme ve su tabanı lağımlar ile bi’l-cümle taraf-ı berrisi dahi deryâ-yı âteş ile muhît olup hendek başına varınca nice şuhûr ve sinîn ceng ü bî-kâr-ı dem-kâr olacak ceng ve harb ve kârzâr ile dâir[en] mâdâr muhkem ve üstüvâr bir tılsım-ı düşvâr-küşâ olup tedbîr ve teshîri hayret-fezâ- yı ukūl olan Kandiye kalʻası mukābelesine nüzûl edip ve mah-ı Zi’l-hiccenin ikinci günü mütevekkilen alellah ve müstaʻînen billah metrise girilip üç koldan muhâsara ve kalʻagüp701 ve raʻd-âşub toplar yerli yerinde konulmak ile ceng [ü] harbe mübâşeret olunup balyemez toplar ile der-ı divar-ı hisârı küffârın başına tenk ve dâne-i tüfenk ile isâl-i peyâm-ı merk ederek metris yolları yürütülüp [T121a] düşman bir hîle ve amele getirdiği mahalline varıldıkta meyân-ı İslâmiyânda olan nakbat-ı ferhâd fen dahi ibtâl keyd-i düşman içün lağımlar iʻmâl edip tarafeyden atıldıkça arsa-i harb semerdâr? olacak fi’l-hâl asker-i Ferhunde-fâl atılan yerlere yerleşerek ve gün be-gün işʻâl-i nevâire-i harb [P130a] kıtâl ile ileri giderek hendek başında vâkiʻ olan kalʻa misâl tabyasının hendeğine varıldıkta hendeğine ve tabyasına702 el urulup üzerine çıkılmada erbâb-ı küfr ü dalâl ile bî-had ceng ü cidâl olunup zabt ve taʻdâddan birûn lağımlar iʻmâl olunup tabya zîr u zeber ve maʻdûmü’l-eser olup zemîni müsahhar ve kalʻa hendeğine duhûl müyesser oldukta eyyâm-ı şitâ hulûl edip der-i divara vusûl ve burç- ı kalʻaya urûc müteʻassirü’l-husûl olmağın evvelbahâra te’hîr olunup kabza-i teshîre gelen yerlere asker-i İslâm ikdâm üzere kıyâm edip eyyâm-ı şitâda bilâ hâ’il üzerlerine nâzil olan berk u bârân metrislere revân olan seyl-i firâvân meşakkatlerine tahammül ve bürudet-i şitâ şiddetinden sebât-ı kesb-i sevâba terakkul? edip tazayyuf-ı küffâr içün


701 Güp: Farsça vurmak döğmek anlamındadır. Kalʻagüp: Kale döğmeğe mahsus toplar için kullanılan bir tabirdir. M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, II, İstanbul 1946, s. 144. 702 vâkiʻ olan kalʻa misâl tabyasının hendeğine varıldıkda hendeğine ve tabyasına P: vâkiʻ olan misâl tabyasının hendeğine ve tabyasına T.



metrislerin cânib-i yesârı dahi kalʻanın taraf-ı garbîsinde deryâ kenârında metrisler ile ihâta olunmak tedârüki görülüp lâkin zemîni kazılmak mümkün olmaz sengistân olmakla amel ile toprak taşınıp [T121b] ve taşınan toprak ile metris yolları tertîb olunup ve câ-be-câ kalʻaya ve deryâyâ havâle tob tabyaları binâ olunup cânib-i şarkīde vâkiʻ Güllük nâm mahalde dahi deryâ yalısı ile metrislere girilmek cumhûr-ı asker olmağın anda dahi su kullesin ve limân ağzın dökmek içün metîn ve muhkem [P130b] tabyalar ihdâs ve üzerlerine balyemez toplar vazʻ olunup muhâsara vakti hulûl ve mühimmât-ı seferiyye cezîreye vusûl bulduğu gibi asker-i zafer-i iktirânım ol tarafdan dahi metrise girip cânib-i garbîden kalʻaya muttasıl olan Kızıltabya ve Avrattabyası’na ve cânib-i şarkīden kalʻaya muttasıl Kumtabyası’na doğru metris yolları yürütülüp düşman-ı bed-fiʻâli sedd-i râhi teshîr içün iʻmâl eylediği şaranpolar ve iri ağaçlardan çatma donuz damları ve müteʻaddid tabyalar ve duvar şekli envâʻ-i âteş ile mâlâ-mâl hâzır ve âmâde ettiği misli görülmemiş esnâf-ı hîle-i harbi üzerine varıldıkta her tarafdan düşman bir fitilden top ve humbara ve tüfengin müstevlî edip ve büyük havân ile bârân misâl üzerlerine humbara ve taş yağdırıp lâ-yenkatiʻ el humbarası atıp ve vasfi mümkün olmayan âlât ile ilerü varan guzât üzerine âteşler saçıp asker-i nusret- girdârım dahi berhûdâr olsun. [T122a] Ve niʻam-i celîle-i fevz u zaferden behredâr olsun. Şeş cihetleri âteş iken semendervâr nâire-i ceng ve peykârda merdâne ve dilirâne nice hünerler gösterip âteş âteşleri ile şaranpoların tutuşdurup sâ’ir hîlekârlıklarına medâr olan câ-yı tehassünlerin dahi kimin topla zîr u zeber ve kimin iʻmâl-i nakabla [P131a] hâke beraber edip şark ve garbı taraflarından kalʻa tabyaları duvarına bi-avnillahi teʻâlâ el urulup darb-ı top ve iʻmâl-i nakb ile hîleleri inhizâm bulmakla asker-i düşman serdengeçdileri açılan gediklerde ale’t-tevâlî tırâd-ı nuzûl edip arûs feth ve zafer menkıbe-i zuhûrda cilveger olmasına müterakkib iken yine hengâm-ı şitâ gelip karîb olup emr-i feth ve teshîr sene sâliseye kalmak alâyimleri tabʻ- ı hümâyûnuma lâyıh olmağın hümâ-yı himmet-i şâhânem uğur-ı hümâyûnumda mihnet-i âlâm çeken mücâhidân-ı İslâm kullarıma best-i cenâh-ı şefkat edip nevâdir-i ezmine ve füzûn olan bu sefer-i zafer-makrûna bi’z-zât cenâb-ı hilâfet me’âbım fer ve savlet-i düşman güzârıyla hareket ve Dârü’s-saltana mahmiye-i Edirne’den azîmet buyurup şevket-i ikbâl ile sâhil-i bahra karîb Yenişehir’e sâye-endâz-ı iclâl olup ale’t- tevâli irsâl-i asker ve aʻdâd-ı levâzım-ı sefer ile ecnâd-ı zafer muʻtâd imdâd ve iʻânet ve her vecihle takviyyet [T122b] verilmekle asâkir-i mansûrem riʻâyet-i gayret-i dîn-



i mübîn edip eyyâm-ı şitâ ve hengâm-ı sermâda merâsim-i gazâda izhâr-ı fütûr etmeyip küffâr-ı liyâm eyyâm-ı şitâda metrislere revân olan seyl-i firâvân guzât-ı nusret-iktirân bu sene bir-vecihle tâb ve tuvân getiremez zuʻmunda olup nüzul-i bârân nümâyân oldukça metrisleri basmak [P131b] ve asker çıkarmak kasdıyla hücûm edip cümlesinde guzât-ı zafer-intimâm mânend-i pergâr-ı dâ’ire-i pâber-câ ceng [ü] harbe hâzır ve müheyyâ bulunmakla bu defʻasında Güllük tarafında azîm cemʻiyet ile çıkıp tarafeynden nâire-i harb u kıtâl kermiyet bulmağa asker-i İslâm ile düşmanân-ı liyâm mânend-i nur ve zulâm bir birine karışıp nesîmi feth-i zafer cânib-i İslâmdan tenessüm etmekle nice bellü başlu melʻûn hâk-i helâke düşüp kalanı makhûran kalʻaya dönüp bi’l-cümle ol kış düşman-ı bed-kîş asker-i zafer-eseri ve râh-ı cihâdı sedde-i bî-nihâye cidd ü cehd ve var makdûrun sarf ettiğinden nâşı deryâ kenârında yürütülen metris yolları tabyaları yekpâre kayayı beşer altışar adam boyu delip ve kaʻr-ı zemînden nice lağımlar atıp dağlar gibi kayaları asker-i İslâm üzerine devirip bu hâle tâkat ve mecâl muhâl iken inâyet-i melikü’l-müteʻâl ile guzât-ı zafer-me’âle aslâ melâl gelmeyip tesebbüt-i fu’âd üzere her ferd edâ-yı farîza-i cihâda ictihâd eylediğin düşman-ı dîn müşâhede ve nice hücûm ikdâmlarından kalʻanın kadîm olan [T123a] duvar ve tabyasını istihlâsa mecâl kalmadığın mu’ayene edecek sedd-i râh-ı mücâhidîn içün cânib-i garbîde vâkiʻ Kızıltabya içerisinde kat kat şaranpolar dizip ve aralarında donuz damları dizip dahi gerisinde [P132a] metîn ü üstüvâr bir duvar çekip üzerine toplar vazʻ etmekle bir tarafdan dahi hınzırhâneler ve şaranpo duvarına havâle yüksek tabyalar yapılıp ve üzerine balyemez toplar703 konulup ve peyder pey kudûm-ı fasl-ı bahârda havâya iʻtidâl geldikte asâkir-i zafer me’âl kulllarım tarîk-i feth ve teshîr hayyız-ı vücûda iʻmâli tedbîr ve aktâr edip sarf-ı nakdîne-i704 bî-şumâr ile Kızıltabya üzerine top tabyaları ihdâs olunup ve üzerine toplar vazʻ olunup yeni duvarın topları ibtâl ve şaranpolar ve hınzırhânelerinde vasfa gelmez nice ceng [ü] cidâl ve azîm lağımlar iʻmâl olunup ve Güllük kolunda olan ecnâd bu sâl-i meymenet-i yümn-i iştimâlde ilk bahârda donanma-yı hümâyûnum asker ile imdâd olunup ol tarafdan dahi tazyîf-i düşman içün deryâ yalısıyla tersâneye doğru metris yolları yürütülüp vasfa gelmez nice ceng [ü] cidâl ve lağımlar iʻmâl olunduğu hâlde mülûk-ı nasârâdan istifsâr


703 divarına havâle yüksek tabyalar yapılıp ve üzerine balyemez toplar P: divarına balyemez toplar T.
704 edip sarf-ı nakdîne-i P: edip nakdîne-i T.



ve istinfâr ile (?) ettiği ceng-cûyân küffâr ile meşhûn yetmiş pâre kalyon imdâda gelip bir iki gün içinde kalʻaya girip bir gece vakt-i sabâha karîb Aktabya tarafından Güllük metrislerine ardın almak ve tabur kurup metrisde olan asker-i İslâmı tard ü redd edip yerlerine [T123b] kendileri erişmek zuʻmu ile metrislerin bastıkta asker-i nusret girdârım her tarafdan hamle edip tulûʻ-i şems vaktine dek [P132b] lemeʻân-ı şimşîr-i mücâhidân ile ervâh-ı habîse-i küffâr dehliz-i teng-i cehîme revân ve nice ru’ûs-ı düşman-ı dûzeh-karâr üftâde-i hâk-i mezellet ü hevân olduğundan mâaʻdâ serdâr-ı murdârları dahi zîb ü rimâh-ı müslîmîn olup bakıyyetü’s-süyûf olan melâʻîn nîm canla kalʻaya firâr etmeğin zuʻm-ı fâsıdınca gayret-i câhilliye ve melʻanet-i cibilliyesin izhâr edip kalyon ve mavna ve çekdirme ve bi’l-cümle gemileri gelip bir seheri kenâra yaklaşıp kıyâmet âşup ve velvele ile iki buçuk sâʻat cânib-i garbîde olan İslâm metrislerin toplayıp ve metrislerden deryâya havâle konulan toplar dahi pey ender-pey atılıp gemilerinin ekseri zahmdâr olduğundan gayri705 kün pâresi mânendi nümâyân olan paturna gemisinin cebehânesine inâyet-i ilâhi ile top dânesi isâbet edip içinde olan melâʻîn ile defʻa ihrâk bi’n-nâr olup bâkī gemileri şikest ve zahmdârger [ü] bâdbân küşâ-yı idbâr ile dönüp guzât-ı Nusret-girdâr üzerine top gülleleri bârân misâli yağar iken ve düşman-ı dîn deryâdan ve kalʻadan bu gûne vazʻ-ı mehîb ile hücûm etmişiken merdân-ı guzât-ı İslâm asla izhâr-ı futûr ve ârâm etmeyip derkâr olan harb-i peykârzârda ke’l-evvel bezl-i iktidâr edip [T124a] avn-i inâyet-i melikü’s-settâr ile yeni duvara varılıp darb-ı top ve iʻmâl-i nakb ile [P133a] andan dahi706 metris yolları açılıp ve arasına geldikte hayli alarga düşman-ı bed-tebârın yeni ihdâs olunmuş bir duvarı dahi zâhir olup üzerinde topları ve arasında kemâ fi’l-evvel şaranpolar ve hınzırhâneleri olmakla topların gözler evvelki tabyalardan ilerü tabyalar yapılıp ve üzerine toplar konup şaranpolarıyla manend-i cengelistân olan meydanın içinde on beş aded metris yolları yürütülüp her bir karış yeri nice âteşin âlât ile ileri müşrikînden intizâʻ olunarak gidilip inâyet-i melikü’l-mucîb ile metris yolları ikinci duvara dahi707 karîb olduğu meahalde düşman-ı bed küştehâl bâzar-ı hiyel-i mefâsidi kâsid olduğun görüp bundan sonra izhâr-ı tâb-ı tüvân ettiği sûrette me’âli hasb-i hüsrân olacağın re’yü’l-ayn müşâhede ve izʻân edecek kalʻayı vermek üzere tâlib-i sulh u amân oldukta

705 gayri P: -T.
706 dahi P: -T.
707 dahi P: -T.



müşârün-ileyh Vezîr-i aʻzam ve serdâr-ı zafer şiʻârım 708الظﻑﺭ ذﻜوة muktezâsınca amel etmek maʻkūl ve münâsib görüp ve ricâları kabûle karîn olmakla işbu bin seksen senesi Cemâziye’l-evvelin gurresinde kalʻagüp topların ve cebehânesiyle vezir-i müşârün- ileyh vezîr-i aʻzam ve vekîl-i mutlakıma teslîm edip lillâhi’l-hamd ve’ş-şükür kalʻa-i metîne-i Kandiye silk-i mahrûsatü’l-mesâlikime dâhil olup [P133b] bunca mâh [ü] sâl [T124b] envaʻ u elvân-ı küfrü dalâl ile mâlâ-mâl olan kenâyis “innemâ yaʻmuru mesâcidallah men âmene bi’llahi ve’l-yevmi’l-âhir”709 âyeti mûcebince meʻâbid-i ehl- i tevhîd ve îmân olup bu feth-i meymenet-i azîme ve teshîr-i hümâyûn-ı cesîmenin memâlik-i İslâm muvahhidîne iʻlâm u iʻlânı mûcib-i hurremî ü tarabî ü şâdmânî olmağın memâlik-i mahrûsamda olan kalʻalarda üç gün üç gece top şenlikleri olmak fermânım olmakla sana dahi hükmü hümâyûnum gönderilmiştir. Buyurdum ki vusûl buldukta hak celle ve âlâ hazretleri asker-i İslâm-ı nusret-fercâmı mansûr u muzaffer fırka-i küffâr-ı hezimet-encâmı makhûr [ü] müdemmer eyleyip kalʻa-i mezbûre dâhil- i hayta-i memâlik-i İslâm eylediği niʻam-ı celîlesinin şükr-i maʻnâsı mürâdâ-yı hamd- ü lâzımü’l-kazâsı içün dergâh-ı kibriyâyâ envâʻ-i hulûs ile hamd ve senâdan sonra alâ de’bi’l-eâdi üç gün üç gece şenlikler edip izhâr-ı sürûr eyleyesiz. Şöyle bilesiz alâmet- i şerîfe iʻtimâd kılasız. Nakl olunur ki çünki Venedik keferesi donanmâ-yı menhûsu ile Kandiye’den nakl ve hicret eden küffâr ehl-i ıyâlleri ile gemilere dolup bir biri üzerinde izdihâm ve siklet ile Tavşan Cezîresi’nden hareket ve Venedik’e azîmet eylediklerinde merâkibleri gāyet izdihâm olmakla bunca mahlûkâta ekl [ü] şürbe kıllet [P134a] olduğundan ve rüzgârları muhâlif ve eyyâmları mugāyir olmakla rûy-ı deryâda [T125a] çokça eğlenip açlık ve susuzluk ve gāyet sikletlerinden bunalıp hasta olup beher gemiden yevmiyye on beş yirmi kefere mürdesi deryâya tarh ve red ederlerdi. Ve bundan katʻ-ı nazar bir azîm fırtınaya uğrayıp ve güçle varıp bir cezîreye demirlemişler iken deryânın şiddetinden ol gece beş altı kıtʻa gemileri gomnaları katʻ ve fırtına ol gece gemileri sürüp Rumeli kıyılarında baştan kara düşüp pârelendi. İçinde olanlar cümlesi selâmet bulmayıp helâk oldular. Baʻdehu havâları olup cezîre-i

708Yukarıda Hz. Ali’nin bir sözü yarım olarak verilmiştir. Orjinali ise: الظﻑﺭ ذﻜوة الﻌفوو “Af zaferin zekâtıdır” şeklindedir. İbn Ebü’l Hadid, Şerhu Nehci’l-belâga, Beyrut 1998, s. 5367.
وا ْل َي ْو ِّﻡ ا ْ ﻻ ِّخ ِّر واَقَﺎ َﻡ ال صلوةَ و اﺗَى ال هز ﻛوةَ و َل ْم َي ْْ َ اِّ هﻻ ا هَّللَ َﻌ ٰٓﺴى اُ ۬و لٰٓ ِّئ َك اَ ْن ُﻜونُوا م َن ا ْل ُم ْهتَ ۪دي َن 709 ِّانه َمﺎ َي ْﻌ ُم ُر مﺴﺎ ِّﺟدَ ا هَّللِّ م ْن ا َم َن ِّبﺎ هَّللِّ
Ayet metinde yarım olarak verilmiştir. Kurʻan-ı Kerim, Tevbe Suresi, 9/18. Ayet. “Allah’ın mescitlerini,
ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder.” http://www.kuranmeali.org/kuran/tevbe-s ... 2-diyanet- isleri-meali.aspx.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 19:16

mezbûrdan hareket ve Venedik boğazına varıp dâhil olunca Venedik Cumhûru donanmasına içerü girmesine izin vermedi. Ve istikbâl etmeyip üç günden sonra şol şartile izin verdi ki çekdirmeler direk ve serenlerini çıkarıp ve kalyonlar dahi gaybe çubuklarını indirip aslâ top ve tüfenk atmadan kara bayraklar ile içeriye gireler ve cumhûr melâʻînleri ol gün saraylarında ne kadar cam ve ayna vâr ise cümlesin şikest ettiler. Ve bi’l-cümlesi karalar giyip ve yas mâtemler tutup kırk gün hânelerinde ve kiliselerinde mum ve kandîl yanmayıp zulmet içinde kaldılar. çünki Cumhûrları bu minvâl üzere karalar [P134b] giyip yas tuttular. Bâkī fi’l-cümle Venedik’te sâkin olan keferelerin aʻlâsı ve ednâsı ve bây ü gedâsı kezâlik kırk gün yas [T125b] tuttular. Hak sübhânehu ve teʻâlâ hazretleri dâ’imâ düşman-ı dîn [ü] devleti makhûr u müdemmer eyleye amin bi-hurmeti seyyidi’l-enbiyâ ve’l-murselîn.
Hazret-i serdâr-ı ekrem ve vezîr-i aʻzam Fazıl Ahmed Paşa’nın üç sene serdârlığında ve üç senede sarf olunan barut ve cebehâne ve verilen bahşîş ve şehîd olan guzât-ı müslîmîn ve kefereden alınan top vezîr-i aʻzam Ahmed Paşa re’y-i maʻrifetiyle hesâbları defteridir.

Kandiye’den alınan toplar aded 484
Harâb olan kilise aded 300
Şehîd olan aded 137210
Atılan top güllesi aded 199775
Barut kantarı aded 119212
Şişe humbarası aded 185624
Kalʻadan kaçıp gelen kefereler aded 1922
Havân taşı aded 133822
Atılan lağımlar aded 3960
Dîl ve baş getiren gāzilere bahşîş kîse aded 800
Kâfirden alınan gülle aded 22935
yaralulara verilen bahşiş guruş 48812
[P135a] şehîd olan paşalar aded 15
Şehîd olan çorbacıyân aded 84
Kâfirden alınan dil aded 1965

[T126a]Şehîd olan çavuşlar aded 164
Şehîd olan yeniçerilerin beytü’l-mâle teslîm olunan cihedât 25639710
Şehîd olan alaybeyleri aded 796
Kâfirden halâs olan Müslümân aded 188
Şehîd olan zuʻâma ve erbâb-ı timâr aded 27645
Şehîd olan serdengeçti sipâhileri aded 4962
Kâfirden atılmayıp boş kalan lağımlar ki fethinde bulundu aded 3429
Şehîd olan cebeciler aded 6975
Şehîd olan topçular aded 22965
Kandiye’den alınan havan topları aded 324
Şehîd olan lağımcılar aded 29965
Şehîd olan garîb yiğitler aded 7900
Kandiye’de harâb olan hâneler aded 73000
Üç senede bu kadar olunca yirmi dört senede vâkiʻ olan buna kıyâs oluna Fi 4 Receb sene 1197711.
[P135b] Feth-i Cedîd-i Girid Münâsebetiyle Târihî Maʻlûmât712
Nakd-i bihîn hamd [ü] senâ ve genc-i semin şükr-i icâbet-intimâ ol cenâb-ı kibriyânın serâ perde-i bârgâh-ı azamet celal ve mukassim-i erzâk dergâh ber-cûd-i nevâline pâşide kılınır ki feth-i cedîd-i Girid ile dîn [ü] devleti te’yîd ve şevket-i İslâmı te’bîd ve tahlîd eyledi. Ve selavât-ı tâmiyye ve tahiyyât-ı zâkiyye ol [T126b] server-i kâ’inat ve mefhar-ı mevcûdât aleyhi efzalü’t-tahiyyâtın ravza-i mutahhara ve südde-i seniye-i münevverlerine olunur ki 713“اﻻمﺻﺎﺭ ﻋليﻛﻡ ﺴﺗفتح” haber-i muʻciz-eseri ile ümmetini tebşîr buyurdular. Ve baʻdehu çün dârü’l-kazâ-i ezel-i âzâlda her bilâdın fethi bir pâdişâh-ı sâhib-i iktidârın bazu-yı liyâkat ve istihâline beste ve hablü’l-metîn

710 25639 P: 25640 T.
711 4 Receb sene 1197 P: 11 Safer 1207 T.
712 P Nüshasına sonradan eklenen “Feth-i Cedîd-i Girid münâsebetiyle Târîh-i Maʻlûmât” başlığı T Nüshasında yer almamaktadır.
713 “Önemli şehirler size açılacaktır” Ahmed İbni Hambel, Sünen, s. 413, Hadis No: 23547.



izz [ü] ikbâline peyveste kılınmıştır. Lâcerem hasretü’l-mülûk-i cihân olan Girid ki saʻy-i ekîd ile sürûra müsahhar olmamış idi. Bi-hamdillâhi teʻâlâ feth-i kızılelmaya berâʻat-i istihlâl-âsâ şevketlü pâdişâhımızın kühenü’l-enâm mugisü’l-İslâmü’l- mü’eyyed bi-te’yîdillâhi’l-meliki’l-allâm hüsrev-i kişver-gîr-i hilâfet-penâh semmiyy hazret-i Halîlullâh eyyedehullah bi-nasrihi’l-azîz ve kavvah hazretlerinin yümn-i devlet-i ebed-peyvend-i hümâyûnları ile musahhar ve dârü’l-harb iken dârü’l-İslâm olması müyesser oldu. Gûyaki merhûm Hâletî Efendi [P136a] bu beyt-i zîbâyı bu feth- i dilârâ hakkında demiştir. Frenge verdiğin rengi görüp hükm ettiler şimdi kızılelmaya dek hükm etmesine Âl-i Osmanın binâ’en aleyh714 tayy-i tumâr-ı leyl [ü] nehârda muntavî olan ahbâr silk-i beyâna keşîde oldu. Cezâyir deryâ-yı Rumdan dördüncü iklimde Ikritiş ki tahfîf-i ibâret içün evvelinden hemze’i hazf ve âhirinden kaf kâfa ve gâh dâl ve gâhî tâya kalb [ü] tebdîl kılınmakla Girid denilmiştir. Tahmînen devri yedi yüz milden ziyâde [T127a] ve altmış mil arzıyla şarkdan garba imtidâdı iki yüz milden ziyâde ve taraf-ı garbîsi memâlik-i mahruse-i İslâmiyeden Rumelinde Mora kenârında yüz otuz mil ve cânib-i şarkīsi Anadolu’dan Menteşe kenârlarına yüz kırk mil karîbdir. Ravzatü’l-miʻmârda mestûr olduğu üzere mülûk-ı İslâmdan Kasrâtî nâm şahıs bir zaman bu cezîre’i taʻmîr etmekle Ikritiş tesmiye olunmuştur. Ve lafz-ı mezbûr yüz şehir maʻnâsındadır. Ve ümem-i sâlife asırlarında dahi maʻmûr idüğüne baʻzı ebniye- i kadîme-i âliyye ve izâm-ı bâliyenin câ-be-câ vücûdu delâlet eder. Hâsılı tâfândan bu âna gelince bir asrda nevʻ-i beşerden hâli kalmamıştır. Ve bir târihde revnaku nezâret- i imâretine fütûr gelmemiş cibâl ve kılâʻ-ı menîʻa ve kurâ ve ziyaʻ-ı sebʻa’i müştemil bir cây-ı mergûb ve mesken-i latîf u [P136b] hûbdur. Hükemâ ve e’imme tahkīki üzere bu cezîrede maʻden-i zeheb ve fizza mevcûddur. Ve hâlis antimon bunda olur. Ve ilm- i musikī bu cezîrede istinbâd olunmuştur. Ve dahi anda mâ-i saʻleb taʻayyüş etmezler. Ve bi’l-cümle hayr ü menâfiʻi çok ve mehâsine nihâyet yok bir cezîredir ki Misne’den sonra Akdeniz adalarında bundan eşbehi olmadığına seyyahân-ı âfâk ittifâk eylemişlerdir. Sâbıka Kırbıs karaya muttasıl iken etrâfda baʻzı cezîre kenârı buna vâsıl idi. Zaman-ı [T127b] fetrette me’vâ-yı nesârî olup zuhûr-ı İslâmdan sonra sâ’ir fütûhât-ı İslâmiyye ile derûnı çirk-i ehl-i şirkten pâk ve vatan-ı İslâmiyân olmakla münevver ve tâbnâk olmuşiken sû’i tedbir-i ümerâ ve takdîr-i Hudâ ile gerû kâfir nasîb


714 aleyh P: -T.



olup bu âna dek taht-ı hükümet-i müşrikînde kalmış idi. Hâlâ te’yîd-i hayyi mecîd ile müceddeden fethi müyesser olmağın kütüb-i Tevârîhde mesdûr olan evsâf ve ahbârından bir iki sahifedir ki nakl olunur. Ravzatü’l-Miʻmâr sâhibi Abdullah ibn Veheb rivâyeti ile nakl eder ki Abdullah bin Saʻd bin Ümeyye tarafından Vâli-i Mısır iken bu Cezîre’ye gazâ edip fethi müyesser olmuş idi. Amma bu rivâyet mercuhadır ve sübûtı takdîrinde Kıbrıs gibi ehl-i cezîre’i bâc ve cizye iltizâmıyla tevcîh olunurken Girid denilmiştir. Ol zaman kim Hakem Bin Hişâm-ı Emevî ile Endülis [P137a] halkı beyninde vakʻa-i dabz zuhûr etti. Ve cemm-i gafîr ol diyârdan nefy olundular. Kimi Mağrib tarafına geçip on bin nefs gelip Mısır İskenderiye’sinde tavattun ettiler. Bir gün anlardan biri iştirâ-i lahm ederken kazâ ile aralarında nizâʻ vâkiʻ olup kassab mülevves bağarsağı ol şahsın yüzüne urmakla Endülüsya gayret düşüp kassâbı telef ettiler. Ve ehli İskenderiye ile anlar beyninde fitne-i azîme peydâ olup nice bin [T128a] nefs hâk-i helâka düştü. Bi’l-ahere Endülüslüler tagallüb ile İskenderiye’yi zabt ettiler. Baʻdehû Âl-i Abbas âmilleriyle musâlaha edip ve dahi İskenderiye’den ittifâk ile çıktılar. Ve baʻdehû Girid’e geçip tamâm zabt eylemişler ve re’isleri Ebu Hafs Ömer Bin İsa’ya tebaʻiyyet edip cezîreye mâlik oldular. Hükümet-i Girid seksen sene mikdârı mezbûrda ve evlâdı yedinde kalıp üç yüz kırk beşte bir tarîk ile kâfir müstevlî olup pây-i tahtı zaman-ı medîd muhâsara ile alıp tedrîcle sâ’ir kılâʻı dahi zabt eyledi. Bir zaman ehl-i İslâm zarûrî küffârın taht-ı yedinde kalıp mürûr-ı eyyâmla kimi hicret eyledi ve kimi hâşa riddet ihtiyâr edip ânda kaldı. Ol müddette kibâr-ı meşâyıh ve ulemâdan çok kimesne zuhûr eylemişti. Hâlâ anda medfûnlardır. Ve Ravzatü’l- Miʻmâr sâhibinin kelâmı tamâm oldu. Lâkin vakaʻ-i rabaz ve keyfiyyet intikâl [P137b] gāyet icmâl üzere sevk olunmuştur. Nücûmü’z-zâhir’de mestûrdur ki Endülüs’e mâlik olan beni Ümeyye fırkasından Hakem İbn Hişâm zâlim ve gāşim olmakla yüz doksan sekiz Ramazanında dâr-ı mülkü olan Kurtuba şehrinin halkı gulüvv-i âm edip sarayına geldiler. Kıtâl-i azîmeden sonra Hakem mağlubiyet sûretin gösterip anları boz [T128b] dukta cemm-i gafîr alef şemşîr olup üçyüz nâmdâr kimesneleri başı aşağa Kurtuba suyu kenârına salb katl ve nehb ü gârât etmeğe icâzet verdi. Üç gün içinde bin nefs telef olduktan sonra bâkīsine terk-i vatan şartıyla amân verdi. Ve ol fesâd-ı şenîʻaya vakʻa-i rabaz demekle meşhûr ve kütüb-i Tevârîhde mestûrdur. Ve yine Nücûmü’z- zâhir’de keşîde-i silk-i beyân eder ki iki yüz on iki Saferinde Âl-i Abbas tarafından Mısır Vâlisi olan Abdullah Bin Zahir ki safarilerindendir. Endülüslüler İskenderiye’de



fesâd etmekle defʻaten teveccüh edip vardıkta anları bozup İskenderiye’den iclâ eyledi. Bir rivâyette anlar mezbûrun teveccühün istimâʻ ettikte çıkıp havflarından Girid’e gittiler ve ânda sâkin oldular. El-ân anların nesli ânda bâkīdir. Bu tafsîlden maʻlûm oldu ki Cezîre-i mezbûre iki yüz on iki târihinde külliyet ile feth olunup yüz otuz üç sene ehl-i İslâm elinde kala yine kâfir ala. Amma Şihâbeddîn en-Nüveyrî Nihâyetü’l-Emr’de715 Girid kıssasını bu gûne dahi sevk eder. [P138a] Meâli budur ki hazret-i Muʻâviye zaman-ı hilâfetinde kâşif-i bahr olan Cünâde Bin Ebi Ümeyye’yi Serdâr-ı İslâm edip Cezîre-i mezbûreye göndermişler idi. Fethi müyesser olmayıp nehb ü gāret ve îsâl-i hasâretten sonra rücûʻ ettiler. Bu takdirce İslâmdan evvel gazâ eden Cünade olur. Ve Cünade [T129a] Rodos’a gelip Arap kullesini binâ edendir. Baʻdehu Velid Abdülmelik Musa İbn Nasîr ve Tarık Bin Ziyâd’ı716 Mağrib ve Endülüs’e serdâr edip gönderdikte doksan iki tarihinde Endülüs fethi müyesser olduktan sonra Akdeniz cezîrelerinden Balise ve Mayorka ve Misine ve Malta adaları feth olunmuşidi. Girid üzerine dahi asker gönderip baʻzı mevâziʻi teshîr olundu. Beni Ümeyye’den sonra Âli Abbas asırlarında ve evâ’ilinde Harun Reşid’in serʻaskeri Hamid İbn Mensûr Hemedâni guzât-ı İslâm ile Me’mun’un evâ’il-i devletinde ümerâdan Ebu Hafs Ömer İbn İsa717 Endülüsî Girid’e asker çekip vardıkta husun meniʻasından Poli’yi alıp karârgâh edindi. Yevmen fe-yevmen leşker harb ve azmâ’ile küffârı tedmîr ve tedrîciyle bi’l-külliye cezîre’i teshîr eyledi. Penâh-ı aʻda olmamak içün sâir kılâʻı tahrîb ettikten sonra müddetü’l-ömr kalʻada ikāmet ve kendi evlâdı dahi baʻdehû bi-tarîki’t-temellük imâret eyledi. Çün sene semân ve tisʻîn ve mi’ede mülûk- ı Endülüs’ten Hakem Bin Hişâm Emevî ki vakʻa-i rabaz dârü’l-mülki Kurtuba ahâlisinden rabz kapılı sükkânına [P138b] gazab edip ekserin mazhar-ı siyaset ve taʻzîb ve meskenlerin ihrâk ve tahrîb eyledi. Bekâya-yı seyf istimân etmekle sefînelere tahmîl olunup Endülüs’ten taşra sürdüler. Anlar dahi sâhil-i Mısır’a [T129b] vâsıl ve bî tekellüf İskenderiye’ye istilâ’ı tarîkiyle dâhil oldular. Ol asırda Me’mûn halîfe tarafından vâli-i Mısır olan Abdullah Bin Zâhir anların haberinden âgâh oldukta üzerlerine varıp tazyîk ve ol vilâyetten gitmek üzere sulh ve amânı tensîk ettiler. Anlar

715 Nüveyri’nin Nihâyetü’l-Ereb fî Fünûnu’l-Edeb eseri beş konuya ayrılmış bir tür ansiklopedidir. 1. Bölümde gök ve gök cisimlerinden, 2. Bölümde insanlardan, 3. Bölümde hayvanlardan, 4. Bölümde bitkilerden ve doktorluktan, 5. Bölüm “Nihâyetü’l-Emr”’de ise tarihten söz edilir.
716 ڒنٵڊ şeklinde yazılmıştır
717 ﺟيلﺕ şeklindeyazılmıştır.



dahi gemilere girip terk-i diyâr ve her sene hâkim-i Mısır bir mikdâr mâl irsâl etmek şartıyla Girid’e karâr eylediler. Ve içlerinden birini bey edip levâzım-ı hırâset tedârükine kesret-i mâl ü niʻmet sebebiyle esbâb-ı refâhiyetleri âmâde ve yevmen fe- yevmen şevketleri ziyâde olup deryâya gaza içün kırk pâre sefîne müheyya kıldılar. Ve Haliç-i Kostantiniyye cânibinden olan adaların kütüb-i kadîmede Cezâyir-i Romaniyye ismiyle mestûrdur ale’t-tevâli gazâlar edip sebebi gāret ile îsâl ve hasâretleri bir mertebeye vardı ki ekser cezâyir ve sevâhilde küffâr taʻayyüş ve karâr etmeden kaldı. Her çend Rum anlar ile müdâfaʻa ve donanma göndermekle bi’d- defeʻat mukātele eyledi. Avn-i Bâri ile Girid halkı her bâr gālib ve küffâr mağlûb olur idi. Vaktâ ki nevbet Ermenus’a gelip mukāvemetten me’yûs oldu. Ahz-i intikām bâbında amel ve iʻmâl-i lütf-ı hiyel edip evvelâ Girid hâkimi Abdülaziz Bin Habîb [P139a] Bin Ömer ile sûretâ tarh-ı esâs-ı meveddet718 içün tuhfe-i lâyıka ile mutazammın nâme gönderdi. Kavâʻid-i muhabbet istihkâm buldukta [T130a] bir gün Ermenus muhtâl bir sefir-i şirîn makâl ile Abdülaziz’e tuhfe ve hedâyâ gönderip bast- ı merâm eyledi ki eğerçi beynimizde ihtilâf-ı dîn mukarrerdir. Amma münâsebet-i hak civâr ile tarafeyne husûl-i istirahat içün tetmim-i levâzım-ı musâlahanın nefʻi ezher ve ol cenâb-ı iʻmâret me’âb bu bâbda ne mertebe ile hoşnûd olursa bu cânibden ale’t- taʻcîl müsâʻade müyesserdir. Evvelâ taht-ı yedimizde olan cezîreler sükkânı emîr-i dilîrin havfından terk-i diyâr ettiler. Ve memâlik-i Rum’dan Frengistan’a râh-ı âmed şüd mesdûd oldu. İmdi eğer re’y-i âlem-ârâları iktizâ ederse ki beynimizde merâsim ve dâda riʻâyet ve fukarâya riʻâyet ve himâyet oluna. Her sâl bezl-i emvâl ve cemʻ-i ricâl ve tertîb-i süfün ve beden ve irtikâb-ı mihendir terk buyrulur ise ol mukābelede her sene tahammül-i esfâr ve ahtârdan kendülere hâsıl olan mâlın izʻâfın tayyib-i hâtır ile bizden alsınlar. Tek hemân fukarâ-yı raʻiyyete merhameten bir dahi deryâya donanma çıkarmayıp âsâyişte olsunlar. Tâ celâ-yı vatan edip ve eden reʻâya mekânlarına muʻâvedet eyleyeler. Ve tarîk-i bahr dahi küşâde olup ol diyâra bu semtlerden tüccâr varmakla cenâb-ı emîr içün vücûh-ı emvâl âmâde ve vefret-i hızâneleri hadden ziyâde ola. Abdülaziz mekr ü firîb-i düşmeni nush anlayıp mecmûʻ [P139b] mes’ûlin icâbete [T130b] makrûn kıldı. Şurût-ı mezkûre üzere bir dahi Cezâyir ve sevâhil-i Ruma leşker-i gāretler göndermemeğe meyl edip her sene îsâli


718 meveddet P: -T.



ahd olunan mâlin mikdârın taʻyîn ile mü’ekked ahidnâme verdikte Ermenus menhûs levâzım-i iğfâli itmâm içün bir iki sene şerâ’it-i muhâdene ve musâlaha mürâʻâtına kıyâm gösterip pîşkeş ve mâl irsâl eyledi. Ve tüccârı ol tarafa uğratıp beyʻ [ü] şirâ ve celb-i emtiʻa girânbahâ ile Abdülaziz’i zuʻmunca aksayü’l-gâye maksûduna nâil oldu. Ve hırs ve cemʻ-i mâl ve terk-i hârb ehl-i dalâl kendüye âdet olup ehl-i cihâd erbâb-ı küfr-i inâddan tekaʻüd ihtiyârıyla harbi koyup girîve gabn-ı gaflete gitti. Lâ cerem suʻi tedbîr bir mertebeye vardı ki çün düşman ile terk-i cidâl olunmuşidi. Askere vazîfe vermek yok yere itlâf-ı hazînedir deyu taklîl-i mesârif nâmıyla katʻ-i erzâk ve taʻtîl-i

hukūk-ı ehl-i istihkāk tamâm tebdîl-i ahlâk eyledi. Tâki 719 “ ُروا ِّي َغ يُ حتهى

قَ ْو ٍﻡ مﺎ



ٍ ْم ِّه ِّﺴ ْنفُ أَ َمﺎ ” masdakınca az müddette mülküne zevâl erdi. Çün kayser-i hileker
Abülaziz’in bu vazʻını maʻlûm edindi. İntihâ-i fırsata mutarassıd olup ittifâk ol esnâda Rum’da kaht u gallâ sebebiyle hububat ziyâde bahâda idi. Abdülaziz’e elçi gönderip beş yüz Arabî kısrakları ol bahâne ile Girid çer[â]gâhına geçirmek [T131a] ricâ eyledi. Şol şartla ki tevellüd eden zükûrdan gayri ne denlü [P140a] kısrak vücûda gelirse Abdulaziz’in ola. Çün ol bî-gayz bu kaziyye-i fitne-engîzin sû-i âkibetini fikr etmedi geçirmeğe icâzet verdi. Baʻde’l-ubûr kayser-i fitneger hufyeten cemʻ-i leşker edip Üsküdar’dan Malatya’ya varınca vâli-i memâlik olan tekfûr Dimaşkī batarikası idi. Sefâʻin ve askerger ile Girid’e gönderdi. Mezbûr bağteten sâhil-i Girid’e varıp bunlar otladığı mahalle karîb asker döküp atlandırdı. Piyâdeleri erâdif edip vakt-i seherde Abdulaziz’in makarr-ı devleti olan şehre sürdü. Şehir halkı havâb-ı gafletten bîdâr olup ale’s-sabâh haberdâr değil iken feth-i ebvâb eyledikleri gibi içerü koyulup kasr-ı emâre’i bastı. Sükkânını alef-i şimşîr ettikten sonra Abdülaziz’i dahi tutup derhâl katl etti. Ve etbâʻına bi’l-külliye tiğʻ-i kadri yürütüp kaysere gönderdi. Hazâ’în-i mezkûre ki birkaç seneden beri iʻfâl içün ihdâ olunmuşidi. Bi-aynihâ maʻa ziyâde bulup Dimaşkīye şöyle haber gönderdi ki “Girid’de sâkin olan Müslümânlardan raʻiyet kısmına amân vere. Ve şunlar ki askerîdir kılıçdan geçire”. Dımaşkī dahi mûcebince





َﺭادَ ا َّللُ ِّب َق ْو ٍﻡ سو ًءا فَالَ 719 و ِّإ َذا أَ

ْي ِّه و ِّم ْن خ ْل ِّف ِّه َي ْح َفظ َونهُ م ْن أَ ْم ِّر ا َّللِّ ِّإ هن ا َّللَ ﻻَ يُغَ ِّ ي ُر مﺎ ِّبقَ ْو ٍﻡ حتهى يُ َغ ِّ ي ُرواْ مﺎ أَ ْنفُ ِّﺴ ِّه ْم َلهُ م َﻌ ِّق َﺒﺎﺕ من َب ْي ِّن َد

"ٍل وا من ِّه ِّن دُو من ُهم لَ َمﺎ َو َلهُ َرده م Kurʻan-ı Kerim, Raʻd Suresi, 13/11. Ayet. Bu ayet metinde kısaltılarak
verilmiştir. “Her biri için önünden ve arkasından ta'kib eden Melâike vardır, onu Allahın emrinden dolayı gözetirler. Her halde Allah, bir kavme verdiğini onlar nefislerindekini bozmadıkça bozmaz, Bir kavme de Allah, bir kötülük irade buyurdumu artık onun reddine çare bulunmaz, öyle ya onlar için ondan başka bir vâli yok.” http://www.kuranmeali.org/kuran/rad-sur ... net-vakfi- meali.aspx.



amel edip bi’t-tamâm cezîreye müstevlî oldu. Asker720 tâ’ifesini kırıp emvâl ü ıyâllerin kaysere gönderdi. Ve reʻâyaya amân verdi. Ve batarikadan Gabrin’i Girid’e vâli nasb edip kendi [T131b] tahtgâh-ı kaysere gitti. Vâkiʻa-i garîbe üç yüz beş [P140b] senesinde verâ perde-i gaybden yüz gösterdi. Çün vâli-i Girid Müslümânları721 zâhiren himâyet ve amân eyledi. Anlar dahi nâçâr vatanlarında karâr edip harâc-güzâr oldular. Vaktâki hengâm-ı ıyd-i milâd karîb oldu. Kayser emriyle vâli-i Girid Müslümânları cemʻ edip kendülere verilen amânı ve kayser tarafından olan ihsânı yâd ve imtinân edip dediki eğer kayser murâd etse kiminizi ihrâk ve iyâlinizi istirkāk ederdi. Çün size istirkāk-ı mürüvvet etti. Gerektir ki ıyd-i milâd tehnîyesi hizmetini varıp edâ edesiz. Müslümânlar bu teklîften mütenefir olup vücûh-ı nâs tehniyet-i yevm-i küffâr mü’minîne münâsib olmaz deyip ve bir bölüğü şerlerin defʻ edip bu vazʻ-ı irtikâba ikdâm gösterdiler. Bi’l-âhere evsât-ı nâsdan yüz nefer adam baʻzı hedâyâ ile gemilere girip huzûr-ı kaysere vardılar. Tehniyet-i ıyd ettiler. Ermenus meğer anlara iltifât ve beşâret izhâr edip herbirine hılʻat-ı behiyye ve on kıtʻa evânî-i zeheb sâlimen gemilerine koyup vatanlarına gönderdi. Anlar da Girid’e varıp gördükleri iltifât ile iftihâr ve aldıkları evânîleri izhâr ettiklerinde bile gitmeyenler izhâr-ı te’essüf ve nedâmet ve bir dahi [T132a] iyd oldukta müsâraʻaten722 niyyet ettiler. Birkaç gün mevsim-i ıyd âhara ererken gemilere girip kaysere vardılar. Hediyyelerini verip edâyı hizmet-i tehniye edip hılʻat ve evâni ümîdiyle durdular. Meğer vâli-i Girid bu defʻa [P141a] Müslümânlardan ol cânibe varmadık muʻteber kimseler kalmadığın bildirmiş idi. Kayser emr eyledi. Bu defʻa gelenler cümle bir yerde mahbûs ve nân vermemekle hayâttan me’yûs eylediler. Bu sûz-bahtlar fart-ı cûʻ ve atşdan feryâd edip bizi bu vecihle habisten melikin murâdı nedir dediler. Mü’ekkiller eyittiler. Size bu ukūbet terk-i dîn ü millet ihtiyâr-ı nusret içündür. Ve illâ halâsa mecâl yoktur. Cümleniz helâk olursuz. Çün bir iki gün sabr ettiler bi’l-âhire tazaccurdan el-iyâzü billâh mürtedd olup tanassur ettiler. Ve emr-i kayser ile ıtlâk olunup vatanlarına gittiler. Vâli-i Girid küffârdan bir gürûh taʻyîn edip bu mürteddler hânelerine duhûl ve ıyâllerine vusûlden menʻ eyledi. Tâki anlar dahi tanassur ederlerse mülākata icâzet ola. Ve illâ anlar cümle esîr olup kaysere gönderile. Ve min-baʻd cezîrede Müslümân sâkin olmaya. Çün ol

720 müstevli oldu. Asker P: müstevli asker T.
721 Vâli-i Girid Müslümanları P: vâli Müslümanları T.
722 bir dahi ıyd oldukta müsâraʻaten P: bir dahi müsâraʻaten T.



bedkârlara şekāvet ve sernüvişt olmuşidi. Bu cevâbı almağa nedenlü Müslümân var ise cümle yevm-i vâhidde defʻa tanassur ettiler. Ve ol cezîre serâpâ dâr-ı kâfir olup mürûr-ı eyyâmla helâk olduklarında evlâd-ı zürârîleri gittikçe îmân ve İslâmdan [T132b] baʻîd ve ümmet-i Muhammed’e adâvetleri mezîd oldu. Bu makāma gelince zikr olunan siyâk Nevberî kelâmının tercümesidir. Baʻdehu kayserin devletine fütûr gelip ehl-i İslâm Ruma müstevlî oldukça Venedik [P141b] tüccârı intihâz-ı fırsat edip İstanbul tekfûruna müteʻallik baʻzı cezâir kılâʻı düştükçe zabt üzere olmakla Girid dahi inkırâz hılâlinde Venedik hissesine düşüp bu âna dek kalmış idi. Sâbıka Hayreddin Paşa Girid’den beri ekser cezâir aldıktan sonra dokuz yüz kırk beş Muharreminde Girid’e varıp Meramilo ve Abokron kalʻalarını gāret ve tahrîbten sonra hısn-ı hasî Hanya’ya asker döküp kalʻanın metânetinden fethi müyesser ve mümkün olmamakla etrâfını gāret [ü] hasâret edip baʻdehu Menolgo ve Estiye nâm iki hisârı alıp etrâfında seksen karye halkını esîr etmekle cezîrenin imâretine ve intizâmına ol sene olan külli rahne vermiş idi. Baʻdehu baʻzı avâ’ik hasebiyle taʻarruz olunmayıp Kıbrıs fethinden sonra sulh münʻakid olmakla bu âna kadar Venedik Beyleri yedinde kalmış idi. Çün bu âlem kevn [ü] fesâda inkılâb-ı ahvâl sebeb yüzünden ol müsebbibü’l-esbâb ve zâhibü’l-amâlin irâdet ve takdîri ile el-meliküllâhi’l-vâhidi’l-kahhâr cümle dâr diyâra mâlik-i hakīki ancak Mevlâ-yı zü’l-celâldir. Kâh mutiʻa temlîk eder ve kâh

hikmeti muktazâsınca mutiʻden alıp âsiye verir.ْم ِّه ِّﺴ ْنفُ ِّبأَ مﺎ

يُغَ ِّ ي ُرواْ حتهى

ِّبقَ ْو ٍﻡ مﺎ


723 makāli

üzere ezel-i âzâl ile mutîʻin ihtiyâr-i cüzʻisi ile [P142a] tegayyür vazʻ ile selb-i niʻmet takdîr eylemiştir. Memâlik-i Endülüs ki hâlâ İspanya elindedir. Ve sâbıka zikr olunan cezâyir-i azîme evâil-i fütûhat-ı İslâmiye hilâlinde cümle feth olunan düvel eshâbına nice zaman makarr ü mekân olmuşiken cümle alınıp küffâr elinde kalmıştır. Sâ’ir devletlerin inkırâzı dahi buna göredir. Ehl-i İslâmdan bir tâ’ifeye kesb-i yedleriyle ukūbet-i kesri tâ’ife-i aharı nusret ile cebr oluna gelmiştir. Nitekim Endülüs alınıp feth- i memâlik-i Rum ve Engürüs yerine bedel olmuştur. Bu uslûb üzere ilâ yevmi’l- kıyâmü’s-sâʻate Ümmet-i Muhammed aleyhi’s-selâm zafer [ü] nusretten hâli olmazlar.

َﺭادَ ا َّللُ ِّب َق ْو ٍﻡ سو ًءا فَالَ 723 و ِّإ َذا أَ

ْي ِّه و ِّم ْن خ ْل ِّف ِّه َي ْح َفظونَهُ م ْن أَ ْم ِّر ا َّللِّ ِّإ هن ا َّللَ ﻻَ يُ َغ ِّ ي ُر مﺎ ِّبقَ ْو ٍﻡ حتهى يُ َغ ِّ ي ُرواْ مﺎ أَ ْنفُ ِّﺴ ِّه ْم َلهُ م َﻌ ِّق َﺒﺎﺕ من َب ْي ِّن َد

ٍل وا من ِّه ِّن دُو من ُهم لَ َمﺎ َو َلهُ َرده م Kurʻan-ı Kerim, Raʻd Suresi, 13/11. Ayet. “Her halde Allah, bir kavme
verdiğini onlar nefislerindekini bozmadıkça bozmaz, bir kavme de Allah, bir kötülük irade buyurdumu artık onun reddine çare bulunmaz, öyleya onlar için ondan başka bir vâli yok.” http://www.kuranmeali.org/kuran/rad-sur ... meali.aspx. Bu ayet metinde kısaltılarak verilmiştir.

Kâh ehl-i isyânın Müslümânların üzerine galebesi zımnında nice musâlaha ve hüküm vardır. Tafsîli mârrü’l-beyân fi’l-cümle icmâline işâret eder. Ve çün muʻcizât-ı risâlet- penâh ile nûr-i İslâm şarkdan garba ermek ve memâlik-i rubʻ-i meskûn bi-tamâmihâ Ümmet-i Muhammed tasarrufuna girmek müyesserdir. Cümle memâlik-i küffâr kütüb- i ehâdis ve âsârda yazıldığı şey’en fe-şey’en aʻsâr ve edvârdan irâdet-i hak celle ve alâ taʻalluk ettiği evkātda feth ve teshîr olunmak mukarrerdir. Nitekim hurûc-ı deccâle karîb zamanda Kostantiniyye fethine beşâret “niʻme’l-emîr emîruhâ”724 ile ol kavmin ıslâh-ı hâline işâret hadîs kitablarında birbirini mübeyyen ve mü’eyyed taraf [P142b] şettâ rivâyettir. Ve umûr-ı mezkûra zâhir izʻaf esbâba göre me’mûl değil iken vakti geldikte tedrîcle yâhud defʻaten zuhûr eder. Bu kelâmın masdâkı hâlâ zuhûr eyleyen feth-i Girid’dir ki bâ Behcet-i Nevberî nakli üzere yüz doksan târihinde Ravzâtü’l- Miʻmâr ve Nücumu’z-Zevâhire tahrîri muktazâsınca sekiz sene sonra ehl-i İslâma nasîb olmuş iken Nevberî kavlince üç yüz beşte ve Ravzâtü’l-Miʻmâr taʻyîni üzere kırk seneden sonra geri kâfir alıp yedi yüz sene kadar zaman mürûr ettikten sonra ber- muceb-i takdîr-i hak ve hayyü’l-kayyûm ednâ sebeb ile zuhûra gelip sene hamse ve hamsîn ve elf şehr-i Cemâziye’l-âhiresi evâhirinde iki aya karîb muhâsara ile emnaʻ-ı kılʻa-i sipihr-irtifâʻ ve âbrû-yı husûn-ı gerdûn ittisâʻ olan hısn-ı hasîn Hanya kalʻası darb-ı pehlivânî ve te’yîd-i rabbânî ile feth olunup şevket-i aʻdâ-yı pür dalâl karîn-i izmihlâl oldu. Baʻdehu sitte ve hamsînde bi’d-defaʻât nice bin istîsâlden sonra Ab-ı Koron’u ve Resmo’yu ve nice kılâʻ vü bukāʻı teshîr ve harbîleri gılaf-ı şimşîr kılınıp ekber kılaʻı olan Kandiye ve şarkīsinde bir iki hisâr dahi kalmıştır. Hâlâ küffârı makām-ı hayret ve inkisârda hezâr havf bîn ile hücûm-ı guzât-ı İslâma müterakkiblerdir. Cenâb-ı kibriyânın lütf [ü] kereminden mesʻûl ve mütezarrâʻdır ki an-karîb mübâşirân [P143a] haber ve feth-i zafer birbirini teʻâkub ederek geleler. Ve eltâf-ı gaybiye-i ilâhiye zuhûr edip İspanya ve Beç ve kızılelma ve Misne ve Sardunya ve Malta ve bâkī diyâr-ı küffârın zabt ve teshîri bu Devlet-i Aliyye silsilesine müyesser ve mukadder ola. Bi-lütfihi ve keremihi amîn

Sümme amîn amîn




724 "ش



ْع َم ا ْل َج ْي و ِن
ا ْلَ ِمي ُر أَ ِمي ُر َها، فـلَ ِن ْع َم

ِطي ِنيَّةُ س َط ْن
َح َّن ا ْلقُ تُـ ْفتَ

"“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu

fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” Buharî, Et-Târîhu’l-Kebîr, I, s. 81. Bu hadis yarım olarak verilmiştir.
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: YENİÇERİ KÂTİBİ HASAN EFENDİ’NİN TEVÂRÎH-İ CEZÎRE-İ GİRİD ADLI ESERİ: TAHLİL VE METİN

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Haz 2019, 19:23

SONUÇ

Osmanlı Devleti, Akdeniz’e hâkim olabilmek için Fatih Sultan Mehmet döneminden itibaren bölgedeki adalara hâkim olma girişimleri başlatmıştır. 1571 yılında Kıbrıs'ın alınmasından sonra Akdeniz’in Osmanlı hâkimiyeti altına girmesinde tek engel, Akdeniz ticaret yolları üzerinde bulunan ve Doğu Akdeniz hâkimiyetini tehdit eden Girit kalmıştır. Venedik’in Akdeniz’deki ileri karakolu ve korsanların sığınma merkezi olan Girit’i almak için fırsat kollayan Osmanlı Devleti, Sümbül Ağa hadisesi sebebiyle Girit üzerine sefer düzenlemiştir. 1645'te başlayan Girit seferi; Venediklilerin Çanakkale Boğazı’nı kapatması nedeniyle adaya asker ve malzeme sevkiyatında yaşanan aksamalar, İstanbul'da çıkan askeri isyanlar ve diğer dış nedenler dolayısıyla 24 yıl sürmüştür. 1669'da Kandiye'nin alınmasıyla sonuçlanan Girit savaşı, Osmanlı tarihinde en uzun süreli harplerden birisi olmuştur.
Yaklaşık çeyrek asır süren Girit’in fethiyle ile ilgili pek çok eser kaleme alınmıştır. Fetihle ilgili kaleme alınan eserlerin çoğu, alınması için en çok uğraş verilen Kandiye muhâsarası ile ilgilidir. Girit’in fethini baştan sona ele alan eser sayısı ise pek fazla değildir. Yeniçeri Kâtibi Hasan Efendi’nin kaleme almış olduğu Tevârîh-i Cezîre-i Girid isimli eseri, 1645’te başlayıp 1699’da nihayete erdirilen Girit seferini baştan sona anlatan eserlerden birisidir.
Çalışmamıza esas teşkil eden Tevârîh-i Cezîre-i Girid’in iki nüshası bulunmaktadır. Bunlardan biri The Institute of Oriental Manuscripts the Rusian Academy of Sciences’de 140.B. 1178 numarada kayıtlıdır. Diğer nüsha ise Topkapı Sarayı Kütüphanesi Y. 82 numarada kayıtlıdır. Bu eserle ilgili bilgiler veren kaynaklarda eserin nüshaları ve müellifi konusunda farklı görüşler yer almaktaydı. Babinger, eserin müellifini Hasan Giridî olarak belirtirken, eserin bir nüshasını Rusya’ya götüren Simirnov ise Hasan Kürdî olduğunu iddia etmektedir. Böyle bir durum Girit’in fethini anlatan iki ayrı eser olduğu izlenimini oluşturmuştur.
Babinger, Girit’in fethinden sonra adada görev yapan ve Girit tarihiyle ilgili bir eser kaleme alan kişinin Giridî mahlasını kullanacağını iddia etmektedir. Oysa Babinger’in eseri görüp incelemediği sadece Simirnov’un eseri tanıtan katalog bilgilerinden yola çıkarak böyle bir iddiada bulunduğu anlaşılmıştır. Simirnov ise

iddiasını Tevârîh-i Cezîre-i Girid adlı eserin devamında yer alan Sefer-i Moskof isimli eserin son kısmında müelllifin kendini tanıttığı bilgide Kürdî mahlasının yer almasına dayandırmaktadır. Hiçbir kaynakta ve arşiv kayıtlarında Hasan Giridî’ye ait bir bilgi yer almamaktadır. Her iki nüshada da Hasan Kürdi’ye ait olduğu kesin olan “Sefer-i Moskof’un yer alması ve burada müellifin kendi hayatını anlattığı bölüm içerisinde “Kürdi” mahlâsını kullanmasından dolayı eserin müellifinin Hasan Kürdî olduğu bilgisi doğrulanmaktadır. Çalışmamızın sonunda müellif ile ilgili karışıklık giderilerek tek bir müellifin olduğu, o müellife ait tek bir eser ve o eserin diğer nüshasının olduğu ortaya çıkarılmıştır.
Hasan Efendi’nin Tevârîh-i Cezîre-i Girid isimli Petersburg nüshası, 1197’te (M. 1783) yazılmıştır. Topkapı Sarayı Kütüphanesi Y. 82 numarada kayıtlı nüsha ise 1208’de (1793-94) kaleme alınmış istinsah nüshasıdır. Eserin Petersburg nüshası eksiksiz diyebileceğimiz bir şekilde yazılmıştır. Çok miktarda olmasa da harf atlamaları ve göze batmayacak kadar olan yazım yanlışlıkları ve atlanan birkaç kelime dışında belirgin hatalar da yoktur. Topkapı nüshasını istinsah eden kişinin düşük eğitim seviyeli biri olma ihtimalinden dolayı atlanan kelime, atlanan harf ve satırlardan dolayı pek çok kusur dikkat çekmektedir. Çalışmamızla Topkapı nüshasına göre on sene önce istinsah edilen ve yazım konusunda da daha düzgün olan St. Ptersbug nüshası esas alınmıştır. Ayrıca Topkapı nüshası ile karşılaştırması yapılmıştır. Yapılan bu karşılaştırmalardan Topkapı nüshasının Petersburg nüshasından istinsah edildiği çok açık bir şekilde ortaya konmuştur. Petersburg nüshasındaki eksiklikler ve Topkapı nüshasında yapılan düzeltmeler dikkate alınmış ve metinde düzeltmeler yapılarak daha düzgün bir metin oluşturulmaya çalışılmıştır.
Yeniçeri Kâtibi Hasan Efendi, Girit’in fethinden sonra 1682-1697 tarihleri arasında adadaki çeşitli merkezlerde kâtip olarak görev yapmıştır. Muhtemelen adanın fethiyle ilgili bu eseri bu sebeple kaleme almıştır. Eserini yazarken de kendi anlatımının yanında konuyla ilgili o dönemin önemli müelliflerin eserlerinden de yararlanmıştır. Hasan Efendi’nin yararlandığı eserlerin başında Târîh-i Naʻîmâ, Katib Çelebi’nin Fezlekesi, Raşid Tarihi ve Kandiye’nin fethini anlatan Hikâyet-i Azîmet-i sefer-i Kandiye gelmektedir. Müellif, bu kaynaklardan yararlanırken her konuyu ayrı bir başlık yaparak ve başlıkları kırmızı kalemle yazarak vermiştir. Farklı bir konu içindeki Girit’le ilgili bir bilgiyi de ayrı bir başlık yaparak vermiş böylece
bahsettiğimiz eserler içindeki Girit ile ilgili bilgileri derleyip toplayan bir eser oluşturmuştur.
Hasan Efendi’nin Tevârîh-i Cezîre-i Girid eserinde, Osmanlı tarihinde fetihle neticelenen uzun süreli savaşlar arasında sayılan Girit’in fethi, ayrıntılı bir bakış açısıyla ele alınmıştır. Seferin düzenlenme nedenleri, sefer hazırlıkları, Kandiye muhasarası sırasında gün gün yaşanan olaylar, savaş sırasında Venedik’in Çanakkale boğazını kapamasından dolayı adaya malzeme göndermede yaşanan sıkıntılar, adaya gönderilen malzeme miktarı, verilen şehit sayıları, savaş sırasında komuta kademesinde yapılan görevlendirmeler ve aziller, yıllar içerisinde değişen serdarlar, bunlar arasında bilhassa Hanya Muhâfızı Deli Hüseyin Paşa dönemi ve Kandiye fatihi olarak bilinen Fazıl Ahmet Paşa’nın 1669'da şehri almasına kadar geçen süre içerisinde lağım savaşları eserde ele alınan başlıca konular olarak dikkat çekmektedir.
Girit savaşı, Osmanlı Devleti açısından bir savaş platformu olmuştur. Bu çerçevede Osmanlı Devleti, eksikliklerini görme ve bu eksiklikleri giderme imkânı bulduğunu Tevârîh-i Cezîre-i Girid’den öğrenmekteyiz. Bu eserde yoğun olarak yer alan konulardan biri de donanma savaşları olmuştur. Buradan Osmanlı Devleti’nin donanmasında yer alan gemi çeşitlerini de görmekteyiz. Girit Savaşı dönemine kadar Osmanlı donanmasının temelini zayıf, fırtınaya karşı dayanıksız olan çektiriler oluşturmakta idi. Savaş sırasında Çanakkale Boğazı’nı kapayan Venedik donanmasını yarıp adaya mühimmat ve asker naklinde zorlanan Osmanlı Devleti, donanma için yeni arayışlara girmiştir. Avrupa’da yaygınlaşan yelkenli kalyonların kullanılmaya başlanması dolayısıyla Osmanlı Devleti, bu değişikliğe ayak uydurarak çektirilerden kalyonlara geçiş sağlamıştır. Bundan dolayı Girit Harbi, Osmanlı donanmasındaki eksiklikleri görüp donanmanın modernize edilmesini sağlamıştır.
Girit seferinde özellikle de Kandiye Kalesi’nin fethinde kullanılan savaş araçlarının başında lağımlar geldiğini yine bu eserden öğrenmekteyiz. Yoğun olarak kullanılan lağımlar nedeniyle Osmanlı ordusu Venedik’in kullandığı lağım tekniklerini öğrenme ve bu lağım tekniği ile mücadele edebilmek için yeni teknikler geliştirme imkânını bulmuştur.
Müellifin bu eseri ile Girit Harbi’nin 24 yıl gibi uzun sürmesi nedenleri hakkında da bilgi sahibi oluyoruz. Bunların başında sefer sırasındaki yardım taleplerine ekonomik ve siyasi bakımdan zayıflayan Osmanlı’nın cevap verememesi
gelmektedir. Yardım göndermek istediğinde de Venedik donanmasının boğazı kapatması nedeniyle yardım gönderilememiştir. Eserdeki bilgilerden talepte bulunulan silah, mühimmat ve zahirenin zamanında gönderilmesi halinde Serdâr Hüseyin Paşa’nın Kandiye’yi alıp Girit’in fethini tamamlayabilmesi ihtimal dahilinde olduğunu öğrenmekteyiz.
Bu eser ile Girit Harbin’de Kisamo, Apokoron, İsterni, Değirmenlik, Granbosa, Milapotamu ve Resmo gibi birçok kalenin her türlü mahrumiyete rağmen alınmasını sağlayan Deli Hüseyin Paşa ve Kandiye fatihi olarak adlandırılan Fazıl Ahmed Paşa gibi önemli komutanlar hakkında ve fethedilen Hanya, Kandiye gibi şehirler hakkında da geniş bilgi sahibi olmaktayız.
Farklı kaynaklardan aktarma şeklinde de olsa Osmanlı tarihi için 24 yıl gibi uzun bir süre devam eden Girit Harbi’ni başlangıcından sonuna kadar ele alan nadir eserlerden birisidir. Yaşanan bütün olaylar günlük formatında verilmiş, böylelikle Osmanlı tarihinde önemli bir yer teşkil eden Girit harbi konusunda bilgilenmemiz sağlanmıştır. Eserin son kısmında Girit’in adı, coğrafi konumu ve yeraltı kaynakları ile İslam öncesi ve İslam döneminden de bahseden bir bölümün yer alması, eseri Girit tarihi açısından önemli bir noktaya getirmiştir.

BİBLİOĞRAFYA

Arşiv Kaynakları
BOA, A. DVNSMHM.d., 4/1593, 23 Safer 968 (14 Kasım 1560).
BOA, A. DVNSMHM.d., 90/133, 15 Rebiʻü’l-evvel 1056 (1 Mayıs 1646)

BOA, A. DVNSMHM.d., 90/134, 15 Rebiʻü’l-evvel 1056 (1 Mayıs 1646)
BOA, A. DVNSMHM.d., 90/183, 11 Rebiʻü’l-ahir 1056, (27 Mayıs 1646)

BOA, A. DVNSMHM.d., 90/202, 27 Rebiʻü’l-ahir 1056 (12 Haziran 1646)
BOA, A. DVNSMHM.d., 90/205, 27 Ramazan 1056 (6 Kasım 1646).

BOA, A. DVNSMHM.d., 90/260, 25 Camaziye’l-evvel 1056 (9 Temmuz 1646)
BOA, A. DVNSMHM.d., 90/285, 15 Cemâziye’l-âhir 1056 (29 Temmuz 1646)

BOA, A. DVNSMHM.d., 90/286, 15 Cemâziye’l-âhir 1056 (29 Temmuz 1646)
BOA, A. DVNSMHM.d., 90/423, 12 Şevval 1056 (21 Kasım 1646)

BOA, A. DVNSMHM.d., 90/466, 9 Zilkaʻde 1056 (17 aralık 1646)
BOA, A. DVNSMHM.d., 90/467, 9 Zilkaʻde 1056 (17 Aralık 1646)

BOA, 91 Numaralı M.D., İstanbul 2015.
BOA, A. DVNSMHM.d., 93/43, 27 Şevval 1069 (24 Temmuz 1659)

BOA, A. DVNSMHM.d., 93/43, 29 Şevval. 1069 (26 Temmuz 1659)
BOA, A. DVNSMHM.d., 93/44, 29 Şevval 1069 (26 Temmuz 1659)

BOA, AE.SMMD. IV 106/12346, 20 Safer 1080 (20 Temmuz 1669)
BOA, AE.SMMD. IV 41/4662, 12 Cemâziye’l-evvel 1077 (10 Kasım 1666)
BOA, AE.SMMD. IV 54/6296, 18 Zilkaʻde 1079 (16 Nisan 1669)
BOA, AE.SMMD. IV 58/6755, 29 Zilhicce 1080 (20 Mayıs 1670)
BOA, AE.SMMD. IV 94/11086, 8 Receb 1061 (27 Haziran 1651).
BOA, C.ADL 9/570, 10 Ramazan 1073 (2 Temmuz 1656)
BOA, C.AS 69/3238, 5 Muharrem 1077 (8 Temmuz 1666)
BOA, C.AS, 501/20935, 29 Z 1055 (15 Şubat 1646)



BOA, C.AS, 501/20935, 29 Zilhicce 1055 (15 Şubat 1646)
BOA, C.EV 151/7533, 29 Rebiʻü’l-ahir 1081 (13 Kasım 1670),
BOA, C.EV 332/16899, 29 Ramazan 1081 (9 Şubat 1671).
BOA, C.EV, 151/7533, 29 Rebiʻü’l-ahir 1081 (13 Kasım 1670)
BOA, İE.AS 5/435, 6 Şevval 1076 (11 Nisan 1666)
BOA, İE.ML 19/1813, 8 Cemâziye’l-evvel 1060 (9 Mayıs 1650)
BOA, KK.d.5642, Zilhicce 1057 (Aralık-Ocak 1647-1648
BOA. İE.BH. 3/300, 29 Zilhicce 1060 (23 Aralık 1650).
BOA., AE.SMMD. IV 106/12347 , 23 Safer 1080 (23 Temmuz 1669
BOA., AE.SMMD. IV 106/12347, 23 Safer 1080 (23 Temmuz 1669).

Kaynak Eserler
Erzurumlu Osman Dede, Târîh-i Fazıl Ahmed Paşa, Süleymaniye kütüphanesi, Hamidiye Koleksiyonu.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VIII. Kitap, Yay. Haz. Seyid Ali Kahraman-Yücel Dağlı, İstanbul 2003,.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, II. Kitap, Yay. Haz. Zekeriya Kurşun-Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı, İstanbul 1998.
Fütûhât-ı Hanya, Hafız Ahmed Paşa (Köprülü Ktb.9 No. 337/4.
Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, İzmir Milli Kütüphanesi No: 24/510. Kâtib Çelebi, Fezleke, II, Yay. Haz. Zeynep Aycibin, İstanbul 2016.
Kâtib Çelebi, Tuhfetü’l-Kibâr Fi Esfâri’l-Bihâr, Yay. Haz. İdris Bostan, Ankara 2007. Nâimâ Mustafa Efendi, Târih-i Naʻîmâ, Yay. Haz. Mehmet İpşirli, I, Ankara 2007.
, Târih-i Naʻîmâ, Yay. Haz. Mehmet İpşirli, III, Ankara 2007
, Târih-i Naʻîmâ, Yay. Haz. Mehmet İpşirli, IV, Ankara 2007 Mustafa Bin Mustafa, Târîh-i Sefer ve Feth-i Kandiye, Yay. Haz. Meltem Aydın,
İstanbul 2016.
Silahdar Tarihi, Yay. Haz. Ahmet Refik, I, İstanbul 1928.

Târîh-i Mu’teber, İ.Ü. Nadir Eserler Kütüp., Ty. No: 6062.
Tevârîh-i Cezîre-i Girid. St. Petersburg The Institu of Oriental Manucsripts the Rusian Akedemy of Sciensces’de 140.B. 1178.
Tevârîh-i Ikrıtiş (Girid), İÜ Nadir Eserler Kütüphanesi, Ty., No: 2536.
Raşid Mehmed Efendi, Târîh-i Raşid ve Zeyli, Yay. Haz. Abdülkadir Özcan vd., I, İstanbul 2013.
ADIYEKE Nuri, Hikâyet-i Azîmet-i Sefer-i Kandiye, EÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir 1988.
TUNALIOĞLU Nural, Tevârîh-i Feth-i Kal’a-i Kandiye li-Köprülü Sadr-ı aʻzam Ahmed Paşa, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1985.
TÜRKAL Nazire Karaçay, Silahdâr Fındıklılı Mehmed Ağa Zeyl-i Fezleke, MÜ Doktora Tezi.
YÜCEL Abdulkadir Sıddık, Mühürdâr Hasan Ağa Cevâhirü’t-Tevârîh, Erciyes Üniversitesi Soyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi.


Diğer Eserler

ADIYEKE Nuri, “Girit Savaşları ve Birleşik Hristiyan Orduları”, Türkler, IX, Ankara 2002.
,“Girit Seferi’ne Konulan Nokta: Kandiye’nin Fethi ve Psikolojik Sonuçları”, XIII. Türk Tarih Kongresi, III-I, Ankara 2002.
ADIYEKE Nükhet, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı, Ankara 2000. AFYONCU Erhan, Osmanlı Tarihi Araştırma Rehberi, İstanbul 2009.
Ali Cevad, Memâlik-i Osmaniye’nin Tarihi ve Coğrafya Lugatı, III, İstanbul 1314.

BABİNGER Frans, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, Çev. Coşkun Üçok, Ankara 1982.



BATMAZ Eftal Ş., “Ludmila Vasilyevna Dimitriyevna, Türkçe El Yazmaları Kataloğu, Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü”, Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, II, S. 3, Eylül 2005.
BOSTAN İdris, Osmanlı Bahriye Teşkilatı (XVII. Yüzyılda Tersâne-i Ȃmire), Ankara 2003.
,“Gemi Yapımcılığı ve Osmanlı Donanmasında Gemiler”, Türk Denizcilik Tarihi, I, İstanbul 2009.
“Avarin”, DİA, XXXII, İstanbul 2006.

BRAUDEL Fernand, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, Çev. Mehmet Ali Kılıçbay, İstanbul 1990, II.
Buharî, Et-Târihu’l-Kebîr, I.

ÇOMAK İhsan, “Vasili Dimitriyeviç Smirnov (1846-1922)”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, V, S. 21.
EİCKHOFF Ekkehard, “Denizcilik Tarihinde Kandiye Muharebesi”, Atatürk Konferansları II 1964-1968, Ankara 1991.
EMECEN Feridun, “Selim II”, DİA, XXXVI, İstanbul 2009. ERKAN Mustafa, “Gazavatnâme”, DİA., XII, İstanbul 1996.
Girit’in (Mazisi-Hali-İstikbali), I, İstanbul 1328.
GÖKBİLGİN M. Tayyip, “Venedik Devlet Arşivlerindeki Türkçe Belgeler Kolleksiyonu ve Bizimle İlgili diğer Belgeler”, Belgeler, V-VIIII, S. 9-12, ayrı basım.
GÖYÜNÇ Nejat, “Kenan Paşa”, DİA, XXV, İstanbul 2002.
GÜLSOY Ersin, “Akdeniz’de Osmanlı-Venedik Savaşları”, CİEPO XIV. Sempozyomu Bildirileri, (18-22 Eylül 2000).
,Girit’in Fethi ve Osmanlı İdaresinin kurulması, İstanbul 2004. “Girit Seferi ve Sonrasındaki Politik Gelişmeler”, Türk Denizcilik Tarihi, I, İstanbul 2009.
GÜNAY Fatih, “Raşid Mehmed Efendi”, DİA., XXXIV, İstanbul 2007.



Ahmed İbni Hambel, Sünen, V, s. 413, Hadis No: 23547. Hüseyin Kami Hanyevi, Girit Tarihi, I, İstanbul 1288.
İPŞİRLİ Mehmed, “Naima”, DİA., XXXII, İstanbul 2006. İLGÜREL Mücteba, “Deli Hüseyin Paşa”, DİA, XIX, İstanbul 1999.
, “Köprülü Mehmed Paşa”, DİA, XXVI, İstanbul 2002.
İNALCIK Halil, “Mehmed II”, DİA, XXVIII, İstanbul 2003.
, “İmtiyazat”, DİA, XXII, İstanbul 2000.
Kurʻan-ı Kerim, Raʻd Suresi, 13/11. Kurʻan-ı Kerim, Saff suresi, 61/13. Ayet. Kurʻan-ı Kerim, Tevbe suresi, Ayet 18.
KÜTÜKOĞLU Mübahat S., “Ahidnâne”, DİA, I, İstanbul 1988. LEVEND Agah Sırrı, Gazavât-nâmeler, Ankara 2000.
MANSEL Arif Müfit, Ege ve Yunan Tarihi, Ankara 1984.
MARİTANOS S., “İkinci Bin Yılında Girit Adası ve Girit Anadolu Dünyası”, II. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1937.
Muahedât Mecmuası, II, Ankara 2008.
ORHONLU Cengiz, “XIV. Yüzyılın İkinci Yarısında Kızıl Deniz Sahillerinde Osmanlılar”, İÜTD, XII/16, İstanbul 1962.
ORTAYLI İlber, Türkiye İdare Tarihine Giriş, Ankara 1996. ÖZTÜRK Necdet - YILDIZ Murat, Osmanlı Tarihçileri, İstanbul 2013.
ÖZGÜL İbrahim, Karaçelebi-zâde Abdülaziz Efendi’nin Ravzatü’l Ebrâr Adlı eseri,
AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, 2010.
PAKALIN M. Zeki, Osmanlı Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, II, İstanbul 1946.
PUL Ayşe, Girit Savaşı ile ilgili Bir Türk kaynağının Tahlili, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Ankara 2004.
,Anonim Bir Osmanlı Kaynağına Göre Girit'in Fethi, İstanbul 2018.
SAMİ Şemsettin, Kamusul Alam, V, İstanbul 1314.



SİMON Bruno, “Onaltıncı Yüzyıl Otalarında Osmanlı İmparatorluğu ve Girit İlişkileri Konusunda Birkaç Not”, X. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, IV, Ankara 1993.
TUKİN Cemal, “Girit”, DİA, XIV., İstanbul1996.
, “Girit” Maddesi, İA, IV, İstanbul 1988.
, “Osmanlı İmparatorluğunda Girit İsyanları”, Belleten, IX, S. 34, 1945.
TURAN Şerafettin, “Barbaros Hayrettin Paşa”, DİA, V, İstanbul 1992.
, “Bayezid II”, DİA, V, İstanbul 1992.

, “Levant”, DİA, XXVII, İstanbul 2003.
, Türkiye-İtalya İlişkileri I, Ankara 2000.

TÜBENÇOKRAK Öznur, Keyfiyet-i Rusisye’nin Traskripsiyon ve Tahlili, EOÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisanz Tezi, Eskişehir 2007.
UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, III, Ankara 1988.
Vecihi Tarihi, Yay. Haz. Buğra Atsız, İstanbul 2016. YILDIZ Hakan, Prut Seferi’ni Beyanımdır, İstanbul 2008.





EKLER


EK1: Petersburg Nüshası İç Kapak

EK2: Petersburg Nüshasının birinci sayfası

EK3: Topkapı Sarayı Kütüphanesi Nüshası İç Kapak

EK4: Topkapı Sarayı Kütüphanesi Nüshasının birinci sayfası
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 18 misafir