Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Girit İle ilgili Akademik Yayınlar
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 18 Kas 2019, 09:25

tarafına göç etmiştir (İşlek, 2009, s. 32). Romanya’dan gelip Seyhan’a iskân edilen göçmenlerin bir kısmı ise iklim ve yaşam koşullarını gerekçe göstererek başka vilayetlere yerleşmişlerdir (Çanak, 2015, s. 66).
Göçmenler ve yerli halk arasında hemen her bölgede kültürel farklılıklar kendini belirgin bir şekilde göstermiştir. Ancak konuşma, dil ve şive farklılıkları, örf adetler, giyinme, yemek ve günlük yaşam alışkanlıkları gibi kültürel konularda birbirini yadırgayan ve dışlayan iki tarafın etkileşiminin artmasıyla yaşam biçimleri benzeşmeye başlamıştır(Oran, 2007, s. 167-168; Köker, 2007, s. 303).
Mübadillerin kültürel bütünleşme sorunlarından biri dil ve şive farklılıklarıdır. Özellikle Girit adasından gelen göçmenlerin bir bölümünün Türkçe bilmemeleri yerli halk ve resmi makamlar nezdinde mübadilleri zaman zaman sıkıntıya düşürmüştür. Dindarlıkları sorgulanan bu mübadiller toplum içinde haklarını aramakta güçlük çekmiş, bu durum yerli halkla kaynaşmalarına da engel teşkil etmiştir (Gökaçtı, 2002, s. 282; Oran, 2007, s. 168; Sepetçioğlu, 2007, s. 74; Emgili, 2011, s. 228; Suda Güler, 2012, s. 50; Okuşluk Şenesen, 2012, s. 260; Özkan, 2015, s. 140).12 Örneğin diğer mübadillere göre daha az toprak dağıtılan Girit, Preveze ve Pomak göçmenleri Türkçe bilmedikleri için haklarını savunamamıştır (Ağanoğlu, 2001:304). Türkiye’de 1928 yılından itibaren başlayan alfabe ve dilde yenileşme çalışmaları kapsamında, güneş-dil teorisi çerçevesinde, Türkçeyi yabancı dil ögelerinden arındırmak hedeflenmiş, öztürkçe kullanımı ön plana çıkarılmış ve “Vatandaş Türkçe Konuş” sloganıyla Türkçe konuşma telkin edilmiştir. Bu süreçte çeşitli yaptırımlar da uygulamaya konulmuştur.13 Bu çalışmalara rağmen anadili Türkçe olmayan birinci kuşak mübadiller hiçbir zaman Türkçeyi tam olarak öğrenememiştir. Girit mübadillerinin Türkçe bilmemeleri dönemin meclis konuşmalarına da yansımıştır (Çapa, 1990, s. 57; Sepetçioğlu, 2010, s. 90-91; Macar, 2015, s. 186). Bu konuda bir diğer örnek mübadele yoluyla Türkiye’ye gelen az sayıdaki Müslüman Pomak’ın dışarıda Türkçe konuşmalarına rağmen kendi aralarında Bulgarca konuşmaları gösterilebilir.14 Göçmenlerin bir kısmının yaşadığı bu zorluklara rağmen Anadolu insanına dil yönünden katkı sunduğu muhakkaktır. Farklı şiveleri


12 Bu konuda bazı mübadillerin sözleri şu şekildedir: “Bizim Eceabat’ın köyleri hepsi yerli. Ilgarlı, Pazarlı köyü birde Karaedebi köyü, bunlar yerli. Bunlar bize aynı düşman gözüyle bakmışlar. Türkçede bilmiyoruz. Makedonca bildiğimiz için bizi düşman gözüyle görmüşler. Bunlar Türkçe bilmez Allah’tan korkmaz demişler. Bunlarla ilişki kurmayın demişler. Ama sonradan bunlar öğrenmişler bizim nasıl insan olduğumuzu. Bizimkiler İslamiyet’i en iyi şekilde biliyorlarmış. Bizimkilere Müslümanlıkla ilgili sorular sormuşlar. Bizimkiler hepsine cevap vermişler. Bizimkiler sorunca onlar cevap verememişler. Daha sonra anlamışlar ki Türkçe bilmeyenler de Müslüman olabilirlermiş…” (Dalaman, 2014, s. 98- 99). “Uzun süre bize gâvur, Yunan tohumu dediler. Yıllarca hep o gözle baktılar bize. Biz, Rum mahallesine yerleşmiştik. Onlar da eski Türk mahallesinde idi. Çocuklar arasında Rumlar zamanında belki de hiç olmayan, mahalle kavgaları olurdu. Biz onların deyimi ile Rum idik, onlar da Türk. Taşlı sopalı bu mahalle kavgalarında bazen biz Türk mahallesini işgal ederdik, bazen de onlar, Rum mahallesini. Bize uzun süre gâvur muamelesi yapıldı. Kendi dilimizi bile dışarıda konuşmaya çekinirdik.” (Kaplanoğlu, 2014, s. 210-211).
13 Bu konu ile ilgili olarak 14 Haziran 1934 tarihinde kabul edilen 2510 sayılı İskân Kanunu’nun 11. Maddesinin B fıkrasında “Türk kültürüne bağlı olmayanlar ve Türk kültürüne bağlı olup da Türkçeden başka dil konuşanlar hakkında harsî, askerî, siyasî, içtimaî ve inzibatî sebeplerle İcra Vekilleri Heyeti kararı ile, Dahiliye Vekaleti lüzumlu görülen tedbirleri almaya mecburdur. Toptan olmamak şartı ile başka yerlere nakil ve vatandaşlıktan iskat etmek de bu tedbirler içerisindedir.” ifadesi yer almıştır (Resmî Gazete, Sayı: 2733,
21 Haziran 1934, s. 4004.) Özellikle kamu alanlarında Türkçeden başka dil konuşulmamasına yönelik uygulamalar esnasında Bursa ve Tekirdağ’da 5 lira tutarında cezalar kesildiği iddia edilmektedir (NARA, November 24, 1941, s. 2030.2, 2050.3).
14 Anadolu’nun pek çok yerinde iskân edilen göçmenler arasında Arnavut, Boşnak, Pomak gibi unsurlar da mevcuttu. Bu unsurlar kendilerini Türk olarak addedip zamanla yerleştiği toplumla bütünleşmiş ve iyi birer vatandaş olmanın gereği olarak ülkenin kalkınmasında pay sahibi olmuşlardır (NARA, 2020.1.a).
203
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 18 Kas 2019, 09:27

Türkiye’deki yerleşik kültüre aktaran bu göçmenlerin “h” sesinin yutarak değişik bir şive konuştukları görülmüştür. Makedonya göçmenlerinin “abe”, “mari”, “kızan”, “kızancık”, “açan mari”, “piynir”, “ziytin”, şeklinde konuştukları bilinmektedir (Arı, 1995, s. 172). Edremit’te yerleşik mübadiller arasında farklı şiveleri olan, beyaz tenli, mavi gözlü, sarı saçlarıyla farklı fiziksel özelliklere de sahip bu insanlar yerliler tarafından Arnavut olarak nitelendirilmiştir. Zamanla yerlilerle kaynaşan mübadil çocuklarının, aynı zamanda Türk okullarında eğitim almaları ile mübadil şivesini terk ettikleri görülmüştür (Çevik, 2016, s. 52).
Göçmenler yeni yerleşim yerlerine kendilerine özgü kültürel ve folklorik değerleri de taşıdılar. Halk oyunları figürleri, giysiler, çalgılar, çeşitli oyunlar, türküler, ezgiler, maniler, yemek yapma teknikleri, yeni tatlar ile Anadolu’da çeşitliliğin arttığı söylenebilir. Makedonya bölgesinden gelen Türkler örf adet ve geleneklerini yeni yurtlarına taşımışlar ve böylece yıllarca kültürel kimliklerini muhafaza etmişlerdir (Turan, 2012, s. 324).
Avrupa kültürüne yakın bölgelerden gelen mübadiller sevk ve iskân bölgelerinde karşılaştıkları daha ilkel yapıdaki ev tiplerini ve mimari tarzı yadırgamışlardır. Sivas Suşehri’ne iskân edilen bir mübadilin bu konudaki sözleri şöyledir:“…Artık akşamüstü Şebinkarahisar misafirhanelerine girdik. Burada en çok tuhafımıza giden binaların üstünün toprak oluşuydu. Çünkü kümesleri bile kiremit olan bir ülkeden geliyorduk. Büyüklerimiz de görmemiş böyle binaları. “Diri diri mezara giriyoruz” diyorlardı. Yalnız bu binaların pencereleri duvarlarındandı. Daha sonraları tavandan pencere yerine birer delik olduğunu da gördük…” (Tevfik, 2017, s. 93).
Mübadiller yerleştirildikleri bölgelere pek çok açıdan yenilikler getirmişlerdir. Ev inşasında mimari açıdan farklı bakış açıları getiren göçmenler, evlerin geniş pencereli, düz dam yerine üç köşeli yapılması tarzını, ayrıca kireçle badana edilmesi gerektiği gibi usulleri de yerli halka öğretmişlerdir. Bu etkileşim sonucunda eve daha bol miktarda güneş ışığı ve hava girdiğini gören yerli halk da yeni evlerini bu usullerle yapmaya başlamıştır (Arı, 1995, s. 170-171). Göçmenlerin getirdiği yeniliklerden biri de at arabalarıdır. Halk arasında “muhacir arabaları” adı verilen bu araçlar seri yol tutuşları sayesinde zamanla yerli halk tarafından da kağnıların yerine tercih edilmiştir. Yine tarlaların sürülmesinde inek, öküz ve mandaların yanında at kullanımı da mübadillerin getirdiği yeniliklerdendir. Tarımda sulama tekniğinin gelişmesini sağlayan mübadiller patates ve tütün ekimi, ekmek yapımı gibi konularda da katkı sunmuştur. Makedonya’dan Trakya’ya gelen ve tütüncülük yapan mübadiller bölgedeki üretimin artmasını sağlamıştır (Arı, 1995, s. 180; Erdal, 2006, s. 274). Mübadillerin gelişiyle Samsun’da da tütün üretimi canlanmıştır (İpek, 2000, s. 166). Bursa civarında da tütün üretiminde mübadillerin katkısı oldukça fazlaydı. Bununla birlikte tütün yetiştirmek için bölgedeki bağların, dut ve zeytin ağaçlarının kesilmesi ise bu alanlardaki üretimi ve ekonomik potansiyeli düşürmüştür (Kaplanoğlu ve Kaplanoğlu, 2014, s. 206-207). Mersin’de ise Girit mübadillerinin yetiştirdiği zeytin ağaçları bu tarım ürününü bilmeyen bazı yerli köylüler tarafından sökülerek yakacak odun olarak kullanılmıştır. Bu bölgede zeytin yetiştirmeye başlayan mübadiller zeytin üretiminin artmasını sağlamıştır (Emgili, 2011, s. 223). Cumhuriyetin ilk yıllarında mübadillerin katkısıyla ihraç ürünlerinden biri olan pamukta da artış sağlanmıştır (Arı, 1995, s. 182). Buna karşılık mübadele ile Rumların ayrılışı, incir ve kuru üzüm gibi ürünlerin Türkiye’de üretim ve ihracatını azaltırken Yunanistan’da önemli ihraç ürünü olmalarını sağlamıştır (Kontogiordi, 2007, s. 89-110; Alpan, 2008, s. 74).

204
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 18 Kas 2019, 09:30

Göçmenlerin yerleştirildiği bölgelerden biri Adana ve çevresidir. 1924 ile 1928 yılları arasında Adana vilayetine çoğunlukta Selanik, Yanya, Girit, Manastır az da olsa Kosova ve Edirne vilayetlerinden göçmenler iskan edilmiştir. Adana havalisine gelenler tütüncülük, bağcılık ve zeytincilik ile uğraşmaktaydı. Diğer iskân mıntıkaları ile kıyaslandığında mübadil yoğunluğunun oldukça az olduğu bölgede Rum ve Ermenilerin ayrılışından sonra mübadillerin yerleştirilmesine kadar geçen yaklaşık 2 yıllık sürede Kayseri ve Darende’den gönüllü olarak göç edenler yerleşmiş, yerli halk ile aralarında milli ve kültürel açıdan birlik sağlanmıştır. Adana’da iskân edilen mübadiller diğer bölgelerde olduğu gibi memleketlerini terk etmenin acı hatıraları, yeni bir hayata başlamanın sıkıntısı, bununla birlikte kendileri için tamamen yabancı bir bölgede yaşama gereği gibi zorluklarla birbirlerine daha da kenetlenmişlerdir. Mübadiller kentin sosyal yapısında bir çeşitlilik getirmekle birlikte memleketlerini zorla terk etmiş olmasının verdiği hüzün ve yeni yaşama ayak uydurma telaş ve korkusu ile başlangıçta ekonomik hayatı şekillendirecek isteğe sahip olamamışlardır. Adana’ya yerleştirilen mübadillerin ekonomik hayatın içinde katılmaları, işadamı, esnaf ve toprak sahibi olmaları ve bu anlamda bölgeden ayrılan Ermeni ve Rumların yerini almaları ancak 1940’lardan sonra gerçekleşmiştir (Çomu, 2005, s. 121-123). Çukurova bölgesine yerleştirilen Girit göçmenlerinin büyük kısmı tarım, hayvancılık gibi geçim kollarının yanı sıra dokumacılıkta da tecrübeliydiler. Bundan dolayı ilerleyen zamanda Adana’da çeşitli dokuma fabrikalarında iş bulma olanağını elde etmişlerdir (Okuşluk Şenesen, 2011, s. 65).
Edremit ve çevresine Selanik, Drama, Midilli ve Girit gibi bölgelerden çok sayıda mübadil yerleştirilmiştir (Çevik, 2016, s. 47). Edremit mübadilleri de bir yandan yerleştirildikleri bölgede özellikle tarımsal faaliyetlerin gelişmesine katkı sunarken diğer yandan uyum problemleri ile baş etmek zorunda kalmışlardı. Bölgedeki mübadillerin sosyal ve kültürel uyum sürecinde en önemli sorun pek çoğunun Türkçeyi bilmemeleriydi. Krikita adı verilen bir dille konuşan bu mübadillere Türkçe konuşmadıkları için para cezası kesilmişti. Komşularının dışladığı birinci kuşak mübadiller sıkıntılı dönemler geçirmiştir. Bu nedenle başlangıçta köylerin dışında ayrı mahallelerde yaşadıkları, daha içe dönük bir yaşam tarzını seçerek kendilerini mümkün olduğunca sosyal ortamdan soyutladıkları görülmüştür. İlerleyen dönemde yerli halkla kaynaştıkları görülen mübadiller yeni kültürün yaşam biçimine uymaya başlamıştır. İki taraf da birbirini etkilerken, göçmenlerin maddi kültür değerlerinin daha yüksek olduğu bir gerçekti. Zira onlar geldikleri coğrafyaya bağlı olarak Avrupa kültürünü daha fazla benimsemiş olduklarından Anadolu köylüsüne göre pek çok alanda daha üstündüler (İpek, 2000, s. 166; Koufopoulou, 2007, s. 321-325; Emgili, 2011, s. 227). Belki de bu nedenle uzunca bir dönem her iki taraftan evlilik olayları görülmemiştir. Mübadiller beraberlerinde daha gelişmiş iş araçları ve kaliteli tohumluklar getirmiş, patates ve tütün üretimi yerli halk arasında daha da yaygınlaşmıştır. Giyim kuşamları ve yiyecek çeşitleriyle de farklılık oluşturan göçmenler katıldıkları topluma yeni kültür ögeleri katmışlardır. Örneğin Selanik’ten Antalya’ya yerleşen bir grup mübadilin geldikleri bölgenin soğuk iklimine uygun giysilerini bir süre terk etmedikleri görülmüştür. Pantolon yerine çuldan yapılmış “benevrek”i tercih etmişler, giyeceklerinde pamuk ipliğinin dokunmasıyla elde edilen kaput bezini kumaş olarak kullanmışlardır (Ilgın, 2012, s. 60). Selanik’in Kılkış bölgesinden İzmir’e gelen mübadiller de yerli halktan farklı giyim tarzına sahipti (Döğüş ve Atasoy, 2017, s. 218). Yine 1924 yılında İzmir’de yerli halkın çoğunlukla ceket, pantolon; nadiren şalvar ve potur giymesine karşılık, Limni mübadillerinin ceket ve pantolon; Pirveşte mübadillerinin elyete ve potur
205
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 18 Kas 2019, 09:41

giydikleri, göçmen kadınlarının da genellikle çarşaf, yeldirme ve başörtüsü taktıkları görülmekteydi. Aynı şekilde Samsun’da iskân edilmiş olan Drama, Kavala ve Sarışaban muhacirleri yerli ahaliden çok farklı bir giyim tarzına sahipti(Arı, 1995, s. 171).
Mübadillerin mutfak alışkanlıkları da yerleştikleri bölgelere zenginlik katmıştır. Örneğin İzmir’e yerleşen muhacirlerde balık, zeytinyağı ve keçi eti tüketiminin yaygın olduğu, ayrıca çeşitli otlardan yemek yaptıkları, ekmeklerini buğday ve arpa unundan ürettikleri, köylerde tandır ekmeği kullandıkları görülmüştür (Arı, 1995, s. 172). Bafra’da yerleşik Selanik, Drama ve Kavala bölgesi mübadillerinin de yemek, giyim kuşam, örf adet vb. günlük alışkanlıkları yerli halktan oldukça farklıydı (Öksüz, 2006, s. 90). Edremit ve Ayvalık’a yerleştirilen Girit ve Midilli mübadillerinin mutfak alışkanlıkları da bölgeye zenginlik katmıştır. Girit mübadilleri çurlama, peynirli kabak, kabak çiçeği dolması, karışık otlar, kuzu etli arap saçı, kabak böreği, sarmaşık, kuşkonmaz, “Girit leblebisi”ni beraberlerinde getirmişler; Midilli mübadilleri de ada köftesi, bağırsak dolması, ayak ve işkembe sarması, balıklı bamya, ahtapot, çeşitli balık yemekleri ile bölgenin yemek kültürüne katkı sunmuşlardır (Turan, 2008, s. 87; Çevik, 2016, s. 52). Çukurova bölgesine yerleşen Girit göçmenleri de yemek ve sofra alışkanlıklarını bölgeye taşımışlardır. Zeytinyağlı sebze yemeklerinin fazlaca olduğu, kalabalık ve bol çeşitli sofralarda mübadelenin ilk yıllarında şarap tüketimi de yaygındı. Bölgedeki mübadillerin mutfak kültürü zamanla yerli halka da ilham vermiş, kendileri de bölgenin yemek çeşitlerinden etkilenmişlerdir (Okuşluk Şenesen, 2011, s. 174,255; Koufopoulou, 2007, s. 325).
Mübadillerin yerli halk ile akrabalık ilişkisi kurmaları da hemen her bölgede uzun zaman almıştır. Örneğin Söke’deki mübadillerin evliliklerini 1950’lere kadar kendi içlerinden yaptıkları, (Sepetçioğlu, 2007, s. 77) Grebene’den Denizli Honaz’a yerleşen mübadillerin 1960’lı yıllara kadar yerli halkla evlilik yapmadığı görülmüştür (Haytoğlu, 2006, s. 57). Benzer şekilde Sinop’a yerleştirilen mübadiller de uzun yıllar evliliklerini kendi içlerinden yapmış, kadınlara değer vermediklerini düşündükleri yerlilerle akrabalık ilişkisi kurmaktan çekinmişlerdir (Kaya ve Yılmaz, 2016, s. 297). Konya’da iskân edilen göçmenler de yerli halkla uzun süre yakınlaşamamış, evlilik bağı kurmaktan uzak durmuşlardır (Kurtulgan, 2010, s. 147). Bafra’ da evlilik yoluyla akrabalık ilişkisi kurulması iki tarafın duyduğu kaygılar nedeniyle uzun yıllar sağlanamamıştır. Mübadillerin çok farklı yaşam tarzları nedeniyle kızlarının yerli köylülerle uyum sağlayamayacağı inancına karşılık yerlilerin mübadil kızlarının çok rahat yetiştirildiklerine dair düşünceleri bu etkileşimi geciktirmiştir (Öksüz, 2006, s.
91). Göçmenlerle yerli halk arasında evlilik yoluyla akrabalık bağları kurulmuşsa da oluşan yeni hane genellikle ataerkil aile yapısına uygun biçimde isimlendirilmiştir. Örneğin Kapadokya Güzelyurt bölgesine yerleştirilmiş mübadillerin yerlilerle evlilikler yaptığı, eğer muhacir olan erkekse o hanenin “muhacir hanesi” kadınsa “yerli hanesi” olarak adlandırıldığı görülmektedir. Bununla birlikte kimi zaman yalnızca annesi muhacir olan ikinci kuşak kendisini muhacir olarak tanımlamıştır (İşlek, 2009, s. 33).
Yerli halkla mübadillerin etkileşiminde mekânsal farklılık da engel teşkil etmiştir. Bazı bölgelerde Rumlardan kalan mal ve mülklerin verildiği muhacirler mübadele öncesinde Türk ve Rumların farklı mahallelerde yaşamasının getirdiği mekânsal farklılık nedeniyle yerli ahaliye uzak kalmış, bu sebeple etkileşim zaman almıştır. Köylerde iskân edilen göçmen kitleleri için de benzer durum söz konusuydu. Köylerin merkezlerinde yer bulunmadığı için köyün dışına yerleştirilen göçmenlerin yerli halkla etkileşimi de doğal olarak geç olmuştur(Arı, 1995, s. 169). Kimi bölgelerde

206
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 18 Kas 2019, 09:44

mübadillerle yerlilerin kaynaşamamalarının temel nedeni geleneklerin farklı olmasından kaynaklanıyordu. Özellikle düğün ve bayram adetleri her iki taraf için de ortak bir uygulayış alanına sahip olmasına rağmen düğün adetlerinin ayrı oluşu iki taraf için de sorun teşkil etmiştir. İç Anadolu’ya yerleşen muhacirlerin düğünlerde zor hazırlanan zeytinyağlı yemekleri ve çeşitli tatlıları ikram ettiği dolayısıyla az sayıda kişiye sunduğu, yerlilerin ise o dönem köylerde yaygın şekilde, etli bulgur pilavı, yarmayla yapılan yoğurtlu soğuk çorba ve tatlıyı bütün ilçe veya mahalle halkı için hazırladıkları görülmekteydi. Bu durum bir muhacirin dilinden şu şekilde aktarılmıştır: “Bizim yemekler zor tabi! Nerede çağıracaksın öyle herkesi? En fazla 40, bilemedin 50 kişi doyar o yemekle. Eee! Herkese de yapamıyorsun. Ne oldu sonra? ‘Bu adamlar yabani, bizi düğünlerine çağırmıyor, iki aç doyururuz demiyorlar’... Ama bizim yemekler de zorluydu. Öyle sade (yalnızca) düğünlerde değil, bir mevlüt okutsa biri, altı-yedi çeşit yemek hazırlanırdı bizde. Onlarda öyle değildi. İki çeşit olurdu o kadar. O yemekle ahaliyi çağırmak kolay...” Başka bir muhacir ise; “Önceden tüm köyü çağırmazlardı muhacirler. Yani münasip olan insanları çağırırlardı, şimdi o da kalktı. Şimdi yerliler gibi herkese söylüyorlar. Ama önceden böreğine falan, 15 tane sofra kursan 15 tane börek yapmak zorundasın. 50 tane sofra yapsan kursan, 50 tane börek yapmak zorundasın. Kolay değil…ama şimdi biz de böreği falan kaldırdık. Muhacirlerde yani... Hemen hemen biz de yerlilere döndük gibi bir şey. Kolayına kaçtık.” Söz konusu durum cenaze yemekleri için de geçerliydi. Muhacirler de cenazelerinde yemek ikram ederler, fakat düğünlerde olduğu gibi az kişiye yetecek kadar hazırlarlardı. Bu durum yerli halk tarafından uzun yıllar hoş karşılanmamıştı. İlerleyen yıllarda farklılıkların ortadan kalktığı ve artık muhacirlerin de cenaze ve düğünlerde ikram ettikleri yemeklerin yerlilerinkine benzediği görülmüştür (İşlek, 2009, s. 43-44).
Göçmenler ile yerli halk arasında uyum sorunlarını en aza indirmede etkili olan başlıca unsur din faktörüydü. Başlangıçta birbirini yadırgayan, dışlayıp ötekileştiren iki topluluğun her ne kadar dil, ırk ve bir takım kültürel benzerlikleri bulunsa da bunlar ortak dini inancın yarattığı etki kadar birleştirici olmamıştır. Bu birleştiricilikte yüzyıllardır gayrimüslim unsurlarla paylaştıkları yaşam alanlarında artık aynı dine mensup toplulukların yerleşmiş olmasının yanı sıra cami gibi ortak kullanım alanlarının iki grubun kaynaşmasını sağladığı söylenebilir (İşlek, 2009, s. 51).
Göçmenlerin kimliklerini ve kültürel birikimlerini devam ettirip ortak hafızayı canlı tutmak, yeni yaşam alanlarında eskiyi yaşatmak amacıyla kenetlendikleri
görülmektedir. Nitekim bu amaçla dernek ve kahvehaneler önemli kamusal alanlar olarak işlev görmüştür. Özellikle köylerde tarımsal faaliyetlerin yapılamadığı dönemlerde kahvehaneler herkesin rahatlıkla ulaşabildiği, geçmişe ait anıların paylaşıldığı, dil, kültür açısından etkileşimin rahatlıkla sağlandığı, sorunların anlatılıp dertleşildiği, güncel haberlerden istifade edilip tartışıldığı dolayısıyla ortak hafızanın korunduğu mekânlar olmuştur. Büyük çoğunluğu tarım sektöründe yer alan mübadiller yerleştirildikleri köylerin kalkınması amacıyla yapılan faaliyetlere de katılmışlardır. Örneğin Drama bölgesinden gelerek Kocaeli’nin Gündoğdu köyüne yerleştirilen mübadiller köylerinin kalkınması için 1934 yılında Tarım Kredi Kooperatifi kurmuşlardır (Bayındır Goularas, 2012, s. 135-137).
Mübadil ve Muhacirler karşılaştıkları maddi ve manevi sorunların çözümü için dernekler de kurmuşlardı. Böylece bir yandan kendilerini yabancı hissettikleri topluma uyum sorunlarını çözmeye, diğer yandan dayanışma içinde kalarak kimliklerini

207
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 18 Kas 2019, 09:47

korumaya çalışmışlardır. Mübadelenin başlangıcında oluşturulan, Serez ve Drama göçmenlerinin kurduğu Şarki Makedonya Mübadele Cemiyeti faaliyetleri ile basında sıkça yer almış, bir süre sonra Mübadele Cemiyeti ile birleşmiştir. Genel merkezi İstanbul’da bulunan ve pek çok vilayette şubeleri oluşturulan Mübadele Cemiyeti hükümetin uygulamasına yönelik, mübadelenin kanuni düzenlemelerine yardımcı olabilmek amacıyla bir proje kaleme almıştır. Cemiyet ilerleyen dönemde siyaset yaptığı iddiasıyla kapatılmıştır (Önder, 1990, s. 169-17). İskân Teavün Cemiyeti mübadillerin mümkün olduğunca sorunsuz bir şekilde yerleştirilmeleri için çözüm önerilerini içeren bir planı hazırlamıştı (Yıldırım, 2006, s. 237-240). Muhacirlerin uyum sorunlarının çözümü için İstanbul Mübadil Muavenet Yurdu, Edirne’de Muhacirun Mübadele Cemiyeti, İzmir’de Muhacirun-ı İslamiye İskân ve Teavün Cemiyeti ve Mülteci ve Muhacirun Amele Cemiyeti (Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi 1925- 1926, s. 369, 422, 467), Adana’da Mülteci ve Muhacir Teavün Cemiyeti kurularak faaliyet göstermiştir (Emgili, 2011, s. 230). Mübadil ve muhacirlere destek ve yardım amaçlı kurulan cemiyetlerin Bursa, Kocaeli, Manisa, Konya, Samsun, Trabzon gibi şehirlerde şubeleri oluşturulmuştur (Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi 1925-1926, 1926, s. 525, 666, 684,747,759) Büyük şehirlerde yaşayan muhacir gençleri mevcut spor kulüplerine üye olurken, taşra şehirlerinde yaşayanlar ise çeşitli kulüplerin kurulmasına öncülük etmiştir. Göçmen kadınları da kamusal alanda yer almış, çeşitli kurslar açarak özellikle taşrada kadının toplumsal yaşamın içinde etkin bir statü kazanmasına destek olmuşlardır. Muhacir kadınlarının pek çoğu lise düzeyinde eğitim almış olsa da yerli halkla etkileşim içinde olmayı hedefledikleri için 1928 yılında açılan Millet Mekteplerindeki okuma yazma kurslarına katılmışlardır (Gökaçtı, 2002, s. 284).
Türkiye’nin siyasi yaşamında da etkili olan göçmenler hükümetin 1924 yılında aldığı bir kararla önemli sosyal statü kazanmışlardır. Buna göre iskân hakkı elde edip, nüfusa tamamen kayıtlı olanlara belediye seçimlerine katılma ve belediye meclislerine aza olarak seçilebilme hakkı verilmiştir. Böylece ülkenin yerli vatandaşlarının sahip olduğu siyasi hakları elde etmişlerdir (Kaplanoğlu ve Kaplanoğlu, 2014, s. 205-206; Çevik, 2016, s. 52). Balkan göçmenlerinin ve özellikle mübadillerin siyasi duruş olarak grup eğilimi gösterdiği belirtilmektedir. Adapazarı bölgesine yerleşmiş göçmenlerin büyük çoğunluğu yapılan propagandanın da etkisiyle hükümet lehine oy kullanmış, pek çok kez değişik bölgelerde bu tarz örnekler ortaya çıkmıştır (Arı, 1995, s. 172). Bursa’daki mübadiller arasında aynı köyden gelenlerin yerleştirildikleri bölgelerde istişare yoluyla kararlar alarak ortak bir politik duruş sergiledikleri (Kaplanoğlu ve Kaplanoğlu, 2014, s. 205), Amasya’da yerleşmiş mübadillerin de seçim zamanlarında bir araya gelerek hangi partiye oy verileceğini müzakere edip ortak karar aldıkları görülmektedir (Balcı, 2014, s. 48). Sivas Şuşehri bölgesinde yerleştirilen mübadillerin bir kısmı ise seçim dönemlerinde yerli halk ile rekabet halinde olmuştur (Ağanoğlu, 2001, s. 344). Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşadıkları haksızlıkları dile getirme, haklarını arama konusunda oldukça cesur olan mübadillerin muhalif oluşumları destekleyenleri olduğu gibi (Yıldırım, 2006, s. 308-309; Çandır, 2012, s. 329), genel siyasi konumları devlete yakın durma şeklindeydi. Bu durumun oluşmasında geldikleri topraklarda
yaşadıklarına benzer koşulları tekrar yaşamamak kaygısının etkisi muhtemeldir. Yeni kurulan devlete ve kurucusuna sadakat daha ilk anlardan itibaren mübadillerin yaşamını şekillendirmiştir. Bu anlamda ard arda yapılan inkılaplara intibak aynı zamanda daha modern bir yaşam tarzını benimsemiş olan mübadiller için kolay olmuştur. Örneğin


208
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 18 Kas 2019, 09:48

batılı tarz bir yaşama alışık oldukları için kıyafet değişikliğine daha çabuk ayak uydurmuşlardır (Gökaçtı, 2002, s. 272; Sepetçioğlu, 2007, s. 82).
Cumhuriyete bağlılık ve inkılaplara intibak açısından dikkate değer bir diğer nokta ise Atatürk’e karşı besledikleri derin sevgidir. Selanikli olması dolayısıyla kendilerini Atatürk’ün birer hemşerisi olarak gören göçmenler, onun aracılığıyla anavatana gelmiş olmakla övünmüşler (Pala Güzel, 2009, s. 38; Tevfik, 2017, s. 178), canlarını kurtaran öndere minnettar kalarak onun kurduğu Cumhuriyete de tam bir bağlılık duymuşlardır (Öksüz, 2006, s. 92; Gökaçtı, 2002, s. 272; Sepetçioğlu, 2007, s. 84; Tevfik, 2017, s.
103). Sinop’ta yerleşik Sarışaban mübadillerinin hemen hepsi evlerinde Atatürk resmi bulundurmuşlardır. Bu göçmenlerin mübadele öncesi yaşadıkları sıkıntılı sürece rağmen Türkiye’ye neden geldikleri sorusuna cevapları ilginçtir: “Mustafa Kemal çağırmış, bizimkiler de gelmiş.”(Kaya ve Yılmaz, 2016, s. 295). Bursa’da mübadillerin Cumhuriyet Bayramını adeta kendilerinin kurtuluşunun sembolü olarak algılayarak köylerde dahi birkaç gün süren eğlence ve törenlerle kutladıkları (Kaplanoğlu ve Kaplanoğlu, 2014, s. 211), Çukurova bölgesindeki Girit mübadillerinin Atatürk’e duydukları sevgi dolayısıyla çocuklarına Kemal ve Kemaliye adını sıklıkla koydukları gibi çeşitli örnekler de mevcuttur (Okuşluk Şenesen, 2011, s. 257).
Mübadillerde vatan algısı da oldukça dikkat çekici bir hususiyettir. Her ne kadar zorunlu bir göçe maruz kalıp doğup büyüdükleri yerleri terk etmek durumunda kalsalar da “vatanımıza geri döndük” ifadesini sıkça kullandıkları görülmüştür. Mübadiller “vatan” ve “memleket” kavramlarını farklı bir bakış açısıyla kullanıp; Türkiye topraklarını “vatan”, Yunanistan topraklarını “memleket’ kavramı ile ifade etmişlerdir. Bu durum bir muhacirin ağzından şu şekilde aktarılmaktadır: “Şimdi biz ta Osmanlı döneminde, atalarımız Konya’dan, Karaman’dan götürülüp, gavur topraklarına iskan edilmişiz. Bundan 300, belki 400 sene evvel. Sonra Atatürk’ten Allah razı olsun, tekrar buraya getirilmişiz. Elhamdülillah Müslümanız, Türk oğlu Türküz! Elbet vatanımız burası... memleketimiz ora! Şimdi neden? Atalarımız çok uzun yıllar orada yaşamış ama o zamanlar bizimmiş o topraklar. Vatanmış orası da. Ama ne zaman ki gavurun eline geçmiş, işte bizde toplanmışız gelmişiz buraya.” Mübadiller “vatan” kavramını etnik ve dini kimliği üzerinden, “memleket” kavramını ise ailenin geçmişte yaşamını idame ettirdiği yer şeklinde tanımlamaktadır (İşlek, 2009, s. 34) Göçmenler için geldikleri bölgesel köken de oldukça önemli bir husus olmuş, belki de geçmişte kalan hatıraların ve özlemin yansımasıyla kendilerini tanımlarken memleketlerinin adını, geldikleri bölge vurgusunu sıklıkla kullanmışlardır (Emgili, 2011, s. 233-234; Koufopoulou, 2007, s. 326; Baklacıoğlu, 2010, s. 435-436). Eski yurtlarına olan özlemleri özellikle ilk kuşak mübadillerinde bir süre devam etmiştir (Öksüz, 2006, s. 92; Emgili, 2011, s. 234; Çandır, 2012: , s. 317; Kaplanoğlu ve Kaplanoğlu, 2014, s. 214; Tevfik, 2017, s. 167,176). Bu özlemin sonucu olarak yerleştirildikleri köy, mahalle ve sokağa geldikleri bölgelerin adlarını vermişlerdir (İşlek, 2009, s. 32). Türkiye’de kültürün çeşitlenmesine katkı sunan bu insanların manilerinde dahi ortaya çıkan memleket özlemi, soyadı kanunu çıktıktan sonra göç ettikleri bölgeyi hatırlatan adları almalarıyla daha da somutlaşmıştır( Özkan, 2015, s. 142; Sepetçioğlu, 2007, s. 92).
Değerlendirme
Türkiye’nin toplumsal yapısının şekillenmesinde Balkanlardan gelen göçmenlerin etki ve katkısı oldukça fazladır. Ulus devletlerin oluşturulup güçlendiği 19. ve 20. yüzyılda Anadolu’ya gelen kitleler bu anlamda bir boşluğu doldurmuş, türdeş bir toplum oluşturulmasına katkı sunmuştur. Nitekim gerek Milli Mücadele yıllarında

209
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 18 Kas 2019, 09:53

gerekse 1923 Lozan Mübadele Sözleşmesi gereğince ayrılan Rumların boşalttıkları bölgelere yerleştirilen mübadiller ciddi bir nüfus yoğunluğu oluşturmuş, iskân bölgelerinde devletin sağladığı maddi destek ve yardımlar sayesinde öncelikle hayatlarını idame ettirecek güce kavuşmuşlardır. Balkan göçmenleri bilgi ve birikimleri, geliştirdikleri teknikler ve getirdikleri aletlerle tarımsal faaliyetlerin artmasına, ürün çeşitliliğinin yaygınlaşmasına, şehirlerle ekonomik hayatın
canlanmasına dolayısıyla ülke ekonomisine katkı sunmuşlardır. Türkiye’nin demografik ve ekonomik yapısına olduğu kadar siyasi ve sosyo-kültürel yaşamına da zenginlik katan göçmenler yerleştirildikleri bölgelere uyum sağlamaya çalışmışlardır. Uyum sürecinde başlangıçta zorluk çektikleri, her ne kadar aynı ırk ve dinden olup aynı dili konuşsalar da yerli halk ile aralarında var olan bazı kültürel farklılıklardan dolayı zaman zaman çatışma yaşadıkları ve dışlandıklarına dair örnekler mevcuttur. Bununla birlikte Cumhuriyetin ilk yıllarında iki grubun yavaş seyreden etkileşimi 1950’lerden itibaren hızlanmıştır. İki tarafın birbirinden pek çok yeniliği öğrenip benimsediği, zamanla alışkanlıkların benzeştiği ve yaklaşık bir kuşak sonra uyum problemlerinin aşılıp aynı ülkenin vatandaşı olarak birbirini kabullenme ve birlikte yaşama isteğinin arttığı görülmüştür.
Kaynaklar

Arşiv Kaynakları ve Resmi Yayınlar
NARA (National Archives Records Administration), NND 745023, Group: 165,
Entry:77, Box: 3036.
Resmi Gazete, Sayı: 2733, 21 Haziran 1934, s.4003.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi-1925-1926. (1926) İstanbul: Matbaa-i Amire.
Araştırma ve İnceleme Eserleri
Ağanoğlu, H. Y. (2001). Osmanlı’dan Cumhuriyete Balkanların Makûs Talihi Göç.
İstanbul: Kumsaati.
Aktar A. (2007). “Nüfusun Homojenleştirilmesi ve Ekonominin Türkleştirilmesi Sürecinde Bir Aşama: Türk- Yunan Nüfus Mübadelesi, 1923-1924”. Ege’yi Geçerken: 1923 Türk- Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi, (Der.) Renee Hirschon, (Çev.) Müfide Pekin-Ertuğ Altınay, 2. Baskı, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi, ss.111-160.
Alpan, A. S. (2008). The Economic Impact Of The 1923 Greco-Turkish Population Exchange Upon Turkey, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ortadoğu Teknik Üniversitesi/ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Arı, K. (1995). Büyük Mübadele: Türkiye’ye Zorunlu Göç (1923-1925), İstanbul: Tarih
Vakfı Yurt.
Arı, K. (2015). Suyun İki Yanı: “Mübadele”. İstanbul:Tarih Vakfı Yurt.
Balcı, S. (2014). “1923 Tarihli Türk- Rum Nüfus Mübadelesinin Amasya’nın
Demografik Yapısına Etkisi”, Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4(10), ss.40-49.
Bayındır Goularas, G. (2012). 1923 Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve Günümüzde Mübadil Kimlik ve kültürlerinin Yaşatılması. Alternatif Politika, 4(2), ss.129- 146.
Cengizkan, A. (2004). Mübadele Konut ve Yerleşimleri, Ankara: ODTÜ Mimarlık
Fakültesi ve Arkadaş.
Çandır, M. (2012). “Cumhuriyet Döneminde Yaşanan Mübadele Hareketleri
Bağlamında Kobakizade İsmail Hakkı Bey’in” Bir Mübadilin Hatıraları İsimli

210
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 18 Kas 2019, 09:54

Kitabı”. Balkan Harbinin 100. Yılı Hatırasına, III. Uluslararası Balkanlarda Türk Varlığı Sempozyumu Bildirileri (10-12 Mayıs 2012), I. Cilt, (Yay. Haz.) Ünal Şenel. Manisa: Celal Bayar Üniversitesi, ss.312-320.
Çanak, E. (2015). “Romanya Türklerinin Seyhan’a İskânı (1936)”. Asia Minor Studies.
3(5), ss.60-72.
Çapa, M. (1990). “Yunanistan’dan Gelen Göçmenlerin İskânı”. Atatürk Yolu Dergisi,
2(5), ss. 49-69.
Çavuşoğlu, H. (2007). “Yugoslavya- Makedonya” Topraklarından Türkiye’ye Göçler
ve Nedenleri”. Bilig, 41, ss.123-154.
Çelik, R. (2016). “Trabzon’da Mübadil Muhacir İskânı”. Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Elektronik Dergisi, 7(16): 188-206. Erişim Tarihi:28.07.2017.
Çevik, L. (2016). Türk- Yunan Nüfus Mübadelesinde Edremit (1923-1929). (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Sıtkı Koçman Üniversitesi/ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Muğla.
Çomu, A. E. (2005). The Impact of the Exchange of Populations on the Social and Economic Life of the City of Adana. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Boğaziçi Üniversitesi /Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Dalaman, A. (2014). Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi Sonucu Çanakkale’ye Yerleştirilen Mübadiller (1923-1930). (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Gazi Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Döğüş, S. ve Atasoy, M. (2017). “Balkan Göçmenlerinin Anadolu’da Türk Kültür ve Sosyal Hayatına Katkıları”. Uluslararası Mübadele Sempozyumu ve Mübadelenin 94. Yılı Anma Etkinlikleri (30 Ocak-1 Şubat 2017). (Ed.) Kemal Arı. Tekirdağ: Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi, ss.203-224.
Duman, Ö. (2008). “Atatürk Döneminde Romanya’dan Türk Göçleri (1923-1938)”.
Bilig. 45, ss. 23-45.
Emgili, F. (2011). Yunanistan’dan Mersin’e: Köklerinden Koparılmış Hayatlar. İstanbul: Bilge Kültür Sanat.
Erdal, İ. (2006). Mübadele (Uluslaşma Sürecinde Türkiye ve Yunanistan 1923-1925). İstanbul: IQ Kültür Sanat.
Geray, C. (1962). Türkiye’den ve Türkiye’ye Göçler ve Göçmenlerin İskânı (1923-
1961), Ankara: Ajans-Türk.
Geray, C. (1970). “Türkiye’de Göçmen Hareketleri ve Göçmenlerin Yerleştirilmesi”. Türkiye Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Amme İdaresi Dergisi, 3 (4), ss. 23- 30.
Gökaçtı, M. A. (2002). Nüfus Mübadelesi; Kayıp Bir Kuşağın Hikâyesi. İstanbul: İletişim.
Haytoğlu, E. (2006). “Denizli-Honaz’a Yapılan Mübadele Göçü”. ÇTTAD. 5(12),
ss.47-66.
Hirschon, R.(2007). “Lozan Sözleşmesinin Sonuçları: Genel Bir Bakış”. Ege’yi Geçerken: 1923 Türk- Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi. (Der.) Renee Hirschon, (Çev.) Müfide Pekin-Ertuğ Altınay, 2. Baskı, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi, ss.17- 28.
Ilgın, G. D. (2012). Antalya’da Mübadele. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
Akdeniz Üniversitesi/ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Antalya. İpek, N. (2000). Mübadele ve Samsun. Ankara: Türk Tarih Kurumu.

211
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 18 Kas 2019, 09:54

İpek, N. (2014). “Kaynakların Dilinde Göç Kavramı”. Karadeniz İncelemeleri Dergisi,
17, ss.9-20.
İşlek, M. (2009). Mübadele Sonrası Kapadokya Bölgesine Yerleşen Mübadillerin Göç Uyarlanmaları: Güzelyurt Örneği.( Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Hacettepe Üniversitesi/ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Kaplanoğlu, R. ve Kaplanoğlu, O. (2014). Bursa’nın Göç Tarihi, Bursa: Nilüfer
Belediyesi.
Kaya, M. (2017). “Lozan Mübadillerinin Bursa’ya İskânları”. Milli Kültür
Araştırmaları Dergisi (MİKAD), 1(1), ss.1-12.
Kaya, M. ve Yılmaz, C. (2016). “ Sinop’ta Mübadele ve Bir Mübadil Köyü:
Karacaköy”. Marmara Coğrafya Dergisi, (33), ss.276-301.
Kazgan, G. (1983). “Milli Türk Devleti’nin Kuruluşu ve Göçler”, Cumhuriyet Dönemi
Türkiye Ansiklopedisi içinde. ( 6: 1556- 1562 ). İstanbul: İletişim.
Kırca, İ. T. (2017). “Belgelere Göre Tekirdağ’a Göç”. Uluslararası Mübadele Sempozyumu ve Mübadelenin 94. Yılı Anma Etkinlikleri (30 Ocak-1 Şubat 2017). (Ed.) Kemal Arı. Tekirdağ: Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi, ss.491- 519.
Kontogiordi, E. (2007). “Makedonya’nın Yunanistan’a Ait olan Kısmına Mülteci Yerleşiminin Ekonomik Sonuçları (1923-1932)”. Ege’yi Geçerken: 1923 Türk- Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi. (Der.) Renee Hirschon, (Çev.) Müfide Pekin-Ertuğ Altınay, 2. Baskı, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi, ss.89-110.
Koufopoulou, S. (2007). “Türkiye’de Müslüman Giritliler- Bir Ege Topluluğunda Etnik
Kimliğin Yeniden Belirlenmesi”. Ege’yi Geçerken: 1923 Türk- Yunan
Zorunlu Nüfus Mübadelesi. (Der.) Renee Hirschon, (Çev.) Müfide Pekin-
Ertuğ Altınay, 2. Baskı, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi, ss.313-328.
Köker, T. (2007). “Göçmenlik Dersleri-Türkiye’de Zorunlu Göç Deneyimi”. Ege’yi Geçerken: 1923 Türk- Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi. (Der.) Renee Hirschon, (Çev.) Müfide Pekin-Ertuğ Altınay, 2. Baskı, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi, ss.291-312.
Köksal, Ü. (2004). Yugoslavya’dan Türkiye’ye Göçler (1923-1960). (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Karadeniz Teknik Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon.
Kurtulgan, K. (2010). Balkan Muhacirlerinin Konya Vilayetine İskânı (1923-1933).
Konya: Çizgi.
Macar, E. (2015). “Yunanistan’dan Anadolu’ya Göç: Nüfus Mübadelesi”. Türkiye’nin Göç Tarihi, 14. Yüzyıldan 21. Yüzyıla Türkiye’ye Göçler. (Der.)M. Murat Erdoğan ve Ayhan Kaya. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi, ss.173-190.
McCarthy, J. (1998). Ölüm ve Sürgün. (Çev.) Bilge Umar, İstanbul: İnkılap.
Okuşluk Şenesen, R. (2012). “Çukurova Bölgesi Girit Göçmenlerinin Girit’e Dair Anlatılarının Sosyal Tarihe Kaynaklık Etmesi”. Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 21(1), ss.255-266.
Okuşluk Şenesen, R. ( 2011). Çukurova Bölgesi Girit Göçmenleri, Halk Kültürü
Araştırması. Adana: Karahan Kitabevi.
Oran, B. (2007). “Kalanların Öyküsü-1923 Mübadele Sözleşmesi’nin Birinci ve
Özellikle de İkinci Maddelerinin Uygulanmasından Alınacak Dersler”. Ege’yi Geçerken: 1923 Türk- Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi. (Der.) Renee

212
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 5 misafir