Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Girit İle ilgili Akademik Yayınlar
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Kas 2019, 18:48

2.2. Çeteciler ve Çetecilik Faaliyetleri
Mübadele romanlarındaki anlatıma göre çetecilik faaliyetleri, mübadeleden çok önce başlar. Balkanlarda devlet otoritesinin zayıflamasını fırsat bilen çeteciler; yağma, tecavüz, adam öldürme gibi işlere girişirler. Balkan Savaşı yıllarında Yunanistan tarafında komitacılık adı altında birçok zulme imza atılır. Komitacılar içinde özellikle Akritas ismi öne çıkar. Akritas önceleri Girit’te komitacılık yaparken sonradan Alasonya’daki ve Kozana’daki Türk köylerini basıp insanları öldürür. (Mübadiller, s. 70; 123) Türklerin ekip biçtikleri mahsul, Rum komitacılar tarafından yağma edilir, keyfî birtakım gerekçelerle malları ellerinden alınır. Henüz mübadele başlamadan çetecilerin zulmü ile Balkanlarda göç hareketi başlar. Bu göç, kimi zaman Anadolu’ya kimi zaman da Balkanlardaki daha güvenli bir başka noktaya yapılır. Bu bağlamda bir gece çiftliğindeki samanlığın hayvanları ile birlikte yakılması ve konağının taranması nedeniyle Selanik’e göç etmek zorunda kalan Mübadiller romanındaki Karaferyeli Mürsel Bey anılabilir. “Komşuluk ilişkileri”nde yaptığımız gibi burada da bir tablo ile eserlerdeki çetecilik faaliyetlerine dair alıntıları bütün hâlinde gösterebiliriz:
Tablo 4
Mübadele Romanları- Çeteciler ve Çetecilik

Metin Alıntısı:(…) Girit’e durmadan silah, durmadan asker indirildiğinde, senelik erzaklanıp çeteye çıktıklarında, inip inip camilere, evlere alev saldıklarında, Girit’te Müslüman –Hristiyan her ailede telef olmuş bir can bulunduğunda (…)
Eser Adı:Kritimu: 29

Metin Alıntısı:Rahim! Bu yıl mahsul bol olacak! Rum komitacılar çalıp çırpmazlar inşallah! Kâhya Rahim’in de en büyük korkusu buydu. Türk köylüsü çalışıp ekiyor, yetiştiriyor; Rumlar gelip talan ediyordu.
Eser Adı:Mübadiller: 73

Metin Alıntısı:Osmanlının Trablus’u kaybetmesinin üzüntülü havası, Rumeli’nin üzerine kara bulut gibi çöktü. Rum komitacılar şirretliklerini artırırken, maneviyatı bozulan Türkler, korkudan kabuklarına çekilen kaplumbağalar gibi evlerinden, köylerinden çıkamaz olmuştu. Yunan sınırından Teselya’ya yakın Türk köylerinden her gün bir kara haber geliyordu. Rum çetebaşı Giritli Akritas Grebene köylerini yakıp yıkıp kuzeye doru ilerlerken, Osmanlı jandarmasındaki Arnavutların askerden kaçıp yakındaki köylere silahlarıyla sığındığı haberi de halkta endişe yaratıyor, tepkiye sebep oluyordu.
Eser Adı:Mübadiller: 149

Metin Alıntısı:Kostika isimli Rum köyünden Atanasios adlı bir komitacı türemiş, Eymirli köyünü basmış, harmandaki çocukları şişlemiş.
Eser Adı:Mübadiller: 159


Metin Alıntısı:Onun tarlaya, bağa bahçeye gitme hevesini kıran, bir de Anadolu’dan kaçıp gelen Rumların saldırgan hareketleriydi. Bu Pontus Rumları Osmanlı’ya isyan etmiş, Anadolu’da çeteler kurup, Türk köylerini basıp can almış canilerden ibaretti. Orada sıkıştırılıp yenilince Yunanistan’a kaçmışlar; şimdi Anadolu’da işledikleri cinayetleri Rumeli’de de işliyorlardı. (…) Yunan hükümeti bu komitacıları aratmayan, Rum çetecilerin eylemlerine göz yumuyordu.
Eser Adı:Mübadiller: 197

Metin Alıntısı:Hüseyin Bey, iki kere Kozana’daki Rum yöneticilere ve karma kuruldaki yabancılara şikâyet ettiği hâlde, daha önce el konan iki değirmen ve çiftliğin karşılığını alamadığı gibi, ona böyle bir belge de vermediler. Çevre köylere yavaş yavaş, mübadele öncesi, Ege’de Yunanlılara yardım edip yenilince kaçıp gelen Rumlar yerleşmeye başlamıştı. Batı Anadolu’da birçok Rum köyünü yakan bu Rum muhacirler, Rumeli’de de Müslümanlara saldırıp kötülük yapmaya başlayınca, belgelerini tamamlayamayan birçok Türk alabildikleri eşyalarını arabalara yükleyip Selanik yoluna dökülmüştü.
Eser Adı:Mübadiller: 226

40
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Kas 2019, 18:49

BELGE6.png
BELGE6.png (36.59 KiB) 2464 kere görüntülendi
41
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Kas 2019, 18:51

Yunan ordusu, kendi yapamadığı pis işleri hala dağlarda mesken tutan Rum çetelerine yaptırıyordu.
Ah Bre Sevda, Ah Bre Vatan: 78

Vraşno’dan Anadolu’ya gelen Muhittin Yavuz, daha Balkan Savaşları sırasında Osmanlının yenilmesi ile Yunan çetecilerin katliama giriştiklerini anlatır. (Emanet Çeyiz, s. 193) Vraşno’daki bir katliam teşebbüsü sırasında papazın çetecilere engel olması ya da Anadolu’da çeteciler tarafından kiliseye doldurularak aç susuz bırakılan Rumlara bir Türk gencinin yardım etmesi (Emanet Çeyiz, s. 88-89) iki halk arasındaki ortak yaşam bilincini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Yunanistan tarafında ahalinin en çok korktuğu çeteciler Debreli Hasan, Kaptan Ziku ve Virvera, Anadolu’da ise Hristo ve Topal Osman’dır. Kaptan Ziku, Balkan Savaşı’ndan önce dağlarda eşkıyalık yapmaktadır. Balkan Savaşı başlayınca hükümete mektup yazıp Türklere karşı adamlarıyla savaşmak istediğini söyler. Bu teklifine olumlu cevap gelince Türk köylerini basıp para toplamaya başlar. Kastro köyünden para toplamaya geldiğinde ahali kendi din kardeşlerine karşı toplanan bu parayı vermek istemez. Kaptan Ziku’nun verdiği emirle açılan yaylım ateşi sonucunda camiye toplanmış yetmiş iki Türk öldürülür. (Emanet Çeyiz, s. 178-180) Bilhassa II.
Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra Balkanlarda çetecileri engelleyebilecek hiçbir kuvvet kalmaz. Türk ahalinin düşüncesine göre hürriyet Türkler için değil Balkan komitacıları için gelmiştir. Bu durum Mübadiller romanında şöyle ifade edilir: “Hürriyet sanki bizim içinde değil de Balkan komitacıları için geldi. Eli kanlı Sandanski, Vasilev, Dimitri serbest. Ama onların eşkıyaları hâlâ dağda. Geceleri Türk köylerini basıyor. Jandarmamız baş edemiyor.” (Mübadiller, s. 88)
Mübadele Günlerinde Aşk romanında da çetecilik faaliyetleri Balkan Savaşları ile başlatılır. 1912-1914 Balkan Savaşları’ndan sonra Girit adasındaki Türkler, Yunanlılar tarafından baskı ve katliama maruz kalırlar. (Mübadele Günlerinde Aşk, s. 14-15) 1922’de Yunan ordusu Anadolu’dan büyük bir yenilgi ile çekilmek zorunca kalınca Girit’e gelen Yunan askerleri buradaki Müslümanlara eziyet ederler. (Mübadele Günlerinde Aşk, s. 69) Bir Türk kızı olan Sare’ye âşık olup da kavuşamayan Adras, soydaşlarının Türklere yaptığı katliamlara çok üzülür ve bir Rum çetesine sızar. Çetenin hangi köylere baskın yapacağını öğrenip önceden o köylere bilgi sızdıran Adras’ın bu faaliyeti anlaşılınca çeteciler tarafından vurulur. (Mübadele Günlerinde Aşk, s. 56-62) Suyun Öte Yanı romanındaki Girit mübadili Sıdıka Hanım, Girit’te genç kızların öldürüldüğünü, göğüslerinin kesildiğini söyler. Girit’te yaşadıkları zamanlarda, babalarının akşam eve gelemeyeceği korkusunu her gün yaşadıklarını belirtir. (Suyun Öte Yanı, s. 33-34)
Romanlarda çetecilik faaliyetleri çok önemli bir motif olarak öne çıkmakla birlikte çetecilerin yaptıkları zulümler çoğunlukla dehşet verici sahneler olarak tasvir edilmez. Ancak Yılmaz Gürbüz’ün Mübadiller romanında ve Emanet Çeyiz’de bu kural bozulur. Mübadiller romanında, Yunanistan’daki Türklerin Anadolu’daki Rumlara nispetle çok daha büyük acılar çektikleri, çetecilik faaliyetlerinden yoğun biçimde etkilendikleri tezi savunulur. Anadolu’ya gelen Halim Bey’in Yunanistan’ı soran bir Rum mübadile verdiği cevap bu bakımdan ilginçtir: “Çok güzel bir memlekete gidiyorsunuz, dedi. Buradan zengin, buradan yeşil, buradan iyi. Hem her şeyinizi götürüyorsunuz. Biz bir canımızı kurtardık. Harpten önce de harpten sonra da Rum çeteciler çiftliklerimizi talan ettiler. Sürülerimizi götürdüler. Değirmen taşlarımızı kırdılar.” Halim Bey’in bu sözlerine karşı Rum mübadilin verdiği cevap Anadolu’daki hoşgörüyü yansıtır: “…Biz,

42

Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Kas 2019, 18:56

burada çok rahattık. Ne canımıza ne malımıza bir kötülük geldi. Biz de bir şey yapmadık. Hatta karılarımız çorap örüp Sakarya’da savaşan Mehmetçiklere yolladı. Biz gitmek istemiyorduk. Ama şu hükümetler ve siyaset var ya İngiliz oyununa geldiler.
Venizelos denen bela. Sizi de mahvetti, bizi de!” (Mübadiller, s. 699)
Romanlarda en azılı Yunan çetecilerin Yunan bozgunundan sonra Karadeniz ve Ege bölgesinden kaçan Rumlar olması dikkat çekicidir. Yunanlı hükümet yetkilileri onların vahşi olduğunu söyler: “Biliyorsunuz komşu köylere Karadeniz’den Ege’den gelen Rum göçmenleri yerleştirdik. Bunlar vahşi. Bizim gibi değil. Batı Anadolu’da yakmadık Türk köyü bırakmamışlar. (…) Bu Pontuslular vahşi. (…) Dün Pontuslular Mavraki köyünden çıkıp, Beydilli köyünü basmışlar. Talan etmişler. Türklerin neleri varsa almışlar, biz gidip kovaladık.” (Mübadiller, s. 298) Romanlarda Orta Anadolu’daki Rumlar Ege ve Karadeniz Rumlarına göre çok daha masum olarak gösterilir. Orta Anadolu Hristiyanları arasında Karamanlı Türklerinin var olması kültürel anlamda da bir yakınlık duygusu oluşturmaktadır.
Mübadele romanlarında çetecilerin her iki toplumda birbirinin iz düşümü olan figürleri arasında Türkler arasında Debreli Hasan ve Topal Osman öne çıkarken Rumlar arasında çeteci olarak adı geçen figürlerin tarihî şahsiyetler olmadıklarını söyleyebiliriz. Kimi yazarların çetecilik bahsinde “çeteciliği” bütünüyle olumsuzlayan bir yaklaşımla meseleye eğilmedikleri görülür. Ali Ezger Özyürek Muhacirler romanında Balkanlarda çeteciliğin oluşumunun başlangıçta güvenlik amaçlı olduğunu ve farklı milletlerin dağlardaki eşkıyalarının bir arada bulunduğunu, milliyetçilikle beraber ise her bir milletin kendi eşkıyalarının çeteciliğe bürünerek ayrıştığını belirtir. (Muhacirler: s. 95). Türkler ve Rumlar için de aynı durum söz konusu olur ve güçlenen milliyetçilik dağlarda aynı eşkıya çetelerinde bir arada bulunan Türk ve Rumları ayrıştırır.
Mübadele romanlarında her iki milleti karşı karşıya getiren çetecilik bahsinde meselenin oluşumuna ve varlık nedenine dair benzer söyleme Akın Üner’in Çalı Harmanı’nda da rastlanır. Romanda eşkıyacılık ve çetecilik birbirinden ayrılarak çetecilik neredeyse müspet bir anlatımla verilir. Üner, romanın merkezine çoğu zaman olumlu bir havada taşıdığı kahraman Hristo’nun çetesine, din adamları Ayazma’nın isteğiyle katılan birkaç çeteci hakkında söyledikleri bu konuda ilginç bir örnektir: “Oğlum bu herifler Stavro denen o eşkıyanın, Piç Aleko gibi adamların yetiştirmesi. Nebyan’dakiler Pontus için falan savaşmazlar! Fidye için adam kaçırır bunlar, hırsızlık için köy basar, hayvanlık olsun diye kadınları dağa kaldırırlar! Nasıl bize uyacaklar? Söylesene!” (Çalı Harmanı, s. 31).
Bu sözleri söyleyen çete reisi Hristo’nun yine bir papazın isteğiyle Samsun merkeze yakın bir Türk köyünü basarak köyün camisinde cemaati vahşice katlettiği sahne romandaki en dramatik kısımdır. Bu tezat Türk yazarların çetecilik konusunda da aşırı hümanist tavırlarını sürdürme çabasının bir sonucu olarak yorumlanabilir. Öyle ki bir Rum çetecinin dilinden söz konusu çetecilerin varlık gayesi şöyle verilir okuyucuya:
Beyler eğer amacımız gerçekten Pontus’u hürriyetine kavuşturmak ise askerliğin kurallarına uymak zorundayız. Kaptan Hristo’nun askerleri katil değildir, hırsız değildir, eşkıya hiç değildir. Biz amaçsızca adam öldürmeyiz, hırsızlık etmeyiz, kadınların namusuna el uzatmayız. Bizler sadece Pontus halkının hürriyeti ve İncil için savaşırız, tamam mı? (Çalı Harmanı, s. 38).
Temas ettiğimiz husus, çete reisi Debreli Hasan ile Hristo’yu haksızlık karşısında
mücadele eden olumlu kişilikler olarak ortak bir zeminde buluşturur. Bu suretle de

43

Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Kas 2019, 19:09

mübadele romanlarında “çeteci tipi” gibi bir model oluşturulur. Aynı zamanda bu durum, milletlerin çetecilerini belli tipler üzerinden vermeye çalışan mübadele romanlarının temel karakteristiklerinden birini oluşturmaktadır.
2.3. Din, Din Adamları, Kültürel Değerler
Bizim Tanrı’mız kilisedeki çan kulesinde, onların Tanrı’sı da camideki minarede yaşıyor; öyle değil mi mama?
Mübadele romanlarında tarafların birbirinin dinine bakışı konusunda genel olarak aşırı sayılabilecek bir hoşgörü hâkimdir. Tarihî gerçekliğe göre iki toplum arasında çoğu zaman ayrışma ve çatışmaların kaynağı olan ve mübadelenin de tek ölçüsü kabul edilen “din”, birçok roman kahramanı için basit bir ayrıntı gibidir. Romanlar birbirlerinin ibadethanesinde dua eden, “Allah’ımız aynı Allah” diyerek adeta ortak bir din anlayışı geliştiren kahramanlara rastlanır. Bu tavırda, yazarların dinleri suçlamak yerine din algısındaki bozukluğu göstermek gibi bir amaç güttüklerini düşünüyoruz. Ancak bunu yaparken bağlı kaldıklarını iddia ettikleri dış dünyadaki gerçeklikten epeyce uzaklaşmışlardır. Genel toplam içinde istisna sayılabilecek birkaç örnek üzerinden sanki iki toplum arasında din temelli hiçbir gerilim yokmuş gibi göstermek anlatıcının görmek istediğini anlattığı şeklinde yorumlanabilir: Özellikle Mübadele Günlerinde Aşk isimli romanda bu konuda aşırı romantik bir tavır görülür. “Hiç birbirimizin inançlarını sorgulamadık ki sizin kandillerinizde birlikte dua ettik. Sizden gelen etli pilavları dört gözle beklerdik. Yine bizim kilisemizde birlikte mum yakıp dua ettik. Allah her yerde aynı Allah’tı.” (Mübadele Günlerinde Aşk, s. 34) Bu yaklaşıma benzer birçok örneği ve din konusundaki farklı yaklaşımları aşağıdaki alıntılarda görebilmek mümkündür: Tablo 5

Mübadele Romanları- Din, Din Adamları, Kültürel Değerler

Metin Alıntısı:Giritlilerin hepsi aynı sayılırdı üstelik. İşleri ibadetleri bile benzerdi. Mübarek ayda tas tas aşure, Paskalya zamanı sepet sepet yumurta göndermiyorlar mıydı birbirlerine?
Eser Adı:Kritimu: 45

Metin Alıntısı:…Küçükbalkan köylerinden gelen köylüler, şehrin batı yamaçlarındaki beş asırlık Sarı Saltuk Tekkesi’nde misafir ediliyorlardı.”
Eser Adı:Mübadiller: 103

Metin Alıntısı:Hüseyin Bey de babası gibi her Cuma akşamı sofada aileyi toplar; oğullarını iki yanına oturtur, gür, dokunaklı sesi ile Kuran okur. Hepsi de sessizce onu dinlerdi.
Eser Adı:Mübadiller: 194


Metin Alıntısı:Genç kızken Kayalar’da Yunus Baba Türbesine giderdik. İşlerimiz asan, talihimiz açık olsun diye (…)
Eser Adı:Mübadiller: 287


Metin Alıntısı:Hıdırellezde taş atardık Mevlit Baba Yonusuna!
Eser Adı:Mübadiller: 287

Metin Alıntısı:Girit’in dağlarına, yemyeşil toprağına, evlerine, sokaklarına, camisine, kilisesine (…)
Eser Adı:Kritimu: 55

Metin Alıntısı:Hanya çoktan uyanmış, kilise çanları, ezan sesleriyle buluşmuş (…)
Eser Adı:Kritimu: 60

Metin Alıntısı:Madem Paska bile dinlemiyorsun, beni günaha sokma o zaman.
Eser Adı:Kritimu: 66


Metin Alıntısı:Giysileri toplayıp Bektaşi Tekkesine götürür, Çakali için der bırakırlardı. (…) Dede onu bizzat karşılar, yemeğini eliyle yedirir.
Eser Adı:Kritimu: 81

44
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Kas 2019, 19:10

BELGE 7.png
BELGE 7.png (35.62 KiB) 2464 kere görüntülendi
45
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Kas 2019, 19:21

Dimitra, iki eliyle, kıvır kıvır saçlarını arkasından topladı, ayağa kalktı. “öyle ya sen Müslümansın değil mi?” İbrahim cevap vermedi. “Samsun’da dolaşan herkes senin Rum dönmesi olduğunu biliyor” dedi hırçınlığını sakınmadan. Sonra döndü, üstüne basarak sordu: “Öyle değil mi Avraam enişte?”
Çalı Harmanı: 90

“Kutsal bakire yoldaşın olsun Kaptan!” dedi Andreas, Hristo’ya sarılırken.
Çalı Harmanı: 82

“Hadi Andreas Efendi, Pontusçulara en büyük yardımın köylerdeki kiliselerden gittiğini herkez biliyor” diye fısıldadı.
Çalı Harmanı: 189

Sen eniştemin cumaya gittiğine bakma, Pontus bayrağı çekilsin, hemen ilk Pazar günü kiliseye başlar. Onun için evde Avraam, dışarıda İbraam!
Çalı Harmanı: 188

“sünneti yok, kâfirmiş bu”
Çalı Harmanı: 181

Pontusçu ağabeylerinin kiliselerde yaptıkları gizli toplantılarda ettirdikleri özgürlük yeminlerini nasıl unutabilirdi?
Çalı Harmanı: 150

Dora Halam bile benden daha talihliymiş! Kadıncağız din kardeşleriyle omuz omuza yatıyor, ama öldüğümde beni bir Müslüman mezarlığına gömecekler. Ardımdan kimse İncil okumayacak. Kızımı da bir papaz değil hoca evlendirecek. Müslüman bir adamın koynuna verecekler zavallıyı.
Çalı Harmanı: 290

Vre, neye inanırsan inan. Şu zorunlu hicret meselesini atlatıncaya kadar Müslüman gibi davran, yeter.
Çalı Harmanı: 274

Askerler, camilerin Pazar günleri, Hristiyan göçmenler tarafından kilise olarak kullanılmalarını mecbur etmişlerdi. Bu nedenle Pazar günü sabah namazından sonra, camideki tüm kilimler toplanıyor, Kuran-ı kerimler kaldırılıyor, daha sonra cami kısa bir düzenlemeyle birkaç saatliğine kiliseye çevriliyordu.
Çalı Harmanı: 371

“Allah bilir ya…” dedi Cemile; “namaz kılmıyorlar ama kim bilir Papazın okudukları; Elhamın, Yasin’in Rumcasıdır belki de.”
Çalı Harmanı: 372

Bizim Tanrı’mız Kilisedeki çan kulesinde, onların tanrısı da camideki minarede yaşıyor; öyle değil mi mana?
Çalı Harmanı: 336

“Cemal denen o kâfirin arkadaşı o” “Dinden çıkmış bu, çıkmış.”
Ah Bre Sevda, Ah Bre Vatan: 78

Kilise kadınları görevlendirmiş, Müslümanlarla ahbaplık edenleri
bildiriyorlar.
Ah Bre Sevda, Ah Bre Vatan: 90

Enver kilisede evlenmeyi kabul eder miydi? Aklının sesiydi cevap veren. “Asla yapmaz.”
Ah Bre Sevda, Ah Bre Vatan: 121

“Rahatlayan Yordan, evden çıkıp doğru Büyük Analapsi Kilisesi'ne giderek mum yaktı."
Kimlik: 69

“Kurbanın kesileceği kilise, cami gibi yerler bir güzel temizlendi. Hayvanlar kutsandı. Kilisede yapılan hamd duası esnasında ev sahibi kurbanı çözdü. Üç defa mihrabın çevresinde dolandırdılar. Üçüncü turdan sonra hayvanın başını, doğuya çevirerek sunağa yatırdılar. (…) Ortodoks ve İslâmi kurallara uygun kutlamalar yapıldı. (…)
Kimlik: 74

Mübadiller romanında Raci Bey, evine yerleşen Rum aileye duvarda asılı Kur’an-ı Kerim için “ona dokunmayın” dediğinde Rum ailenin hanımı “O nasıl söz” derken ailenin küçük çocuğu da “Bilirik kitabı guranı! Gayseri’deki arkadaşımın babası da okurdu.” şeklinde cevap verir. (Mübadiller, s. 205) Bunun tam tersi bir olay da Anadolu

46
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Kas 2019, 19:22

da yaşanır. Rum aile evini terk ederken bir gün dönme umutlarını ifade ederek Türk aileden evin duvarındaki ikonaları silmemelerini rica eder.
Ancak kimi zaman bahsi geçen bu aşırı hoşgörünün tam tersi durumlarla karşılaşıldığı da görülür. Kiliseye çevrilen camiler olduğu gibi “gâvur malı” denerek tahrip edilen kiliseler de görülür. Emanet Çeyiz romanında Kayserili bir mübadil Rum’un anlattığına göre Türklerin terk ettikleri köydeki bir cami, Rumlar tarafından kiliseye çevrilmiştir. (Emanet Çeyiz, s. 82) Balkanlardaki Saltuk Baba Türbesi Yunanlılar gelince bakımsız kalır, mermerleri Rumlar tarafından sökülüp götürülür. (Mübadiller, s. 259) Cunda Adası’ndaki Taksiyarhis Kilisesi de “gâvur malı” denerek tahrip edilir. (Suyun Öte Yanı, s. 43) Taksiyarhis Kilisesi’nin tahrip edilmesi karşısında roman kahramanı Nihal’in gözlemleri oldukça ilginçtir. Nihal, mimari mekânları her türlü dinî ve ideolojik yaklaşımın uzağında kültürün bir parçası olarak görmektedir. Bağnazca yaklaşımlar onu daima rahatsız eder. Bu, sadece dinî mekânlar için geçerli değildir. Boğazdaki yalıların burjuva kültürü olduğu gerekçesiyle yıkılması gerektiğini düşünen öğrencisine karşı da aynı rahatsızlığı yaşar. (Suyun Öte Yanı, s. 43-44) Mezar taşlarını sökmeye çalışırken Türkler tarafından uyarılan Rum hırsızın “sırıtarak” “Nasıl olsa gideceksiniz! Buralar bize kalacak. Hadi bakalım işinize! Yoksa…” (Mübadiller, s. 228) şeklindeki sözleri de dinî ve kültürel değerlere yaklaşım konusunda belli oranda bir hoşgörüsüzlüğün olduğunu düşündürmektedir.
İncelediğimiz romanlar içinde dine ve dini değerlere karşı belli bir mesafe ile yaklaşan kahraman tipleri Suyun Öte Yanı’nda görülür. Telefonla karısına ulaşmaya çalışan Ertan’ın birkaç başarısız denemesi anlatıcı tarafından şöyle yorumlanır:
…Yeniden çeviriyor numarayı, içinden ‘Bismillah..’ diye başlayan ve hiç tanımadığı bir sesi duymanın şaşkınlığıyla. Orta sondan bu yana inanmadığı hiçbir talep yollamadığı, hiçbir rica ve minnette bulunmadığı bir yardımı çağıracak kadar… Nasıl olur, hay Allah, diye düşünüyor, şaşkınlığını yeniden aynı kavramla dile getirişine büsbütün şaşıp sinirlenerek… Neyse çalıyor bu sefer. ‘dindarlıktan ucu ucuna sıyırttık’ diye düşünüyor Ertan kendisiyle dalga geçerek (Suyun Öte Yanı, s. 81).
Mor Kaftanlı Selanik’te Drama’nın kanaat önderlerinden olan Hasan Hoca ile yıllardır dargın olduğu Sokratis mübadele haberinden sonra barışır. Hasan Hoca, Sokratis’e bir Kur’an-ı Kerim hediye eder. Mübadeleyi fırsat bilerek Türklere zulmetmek isteyen Yorgo, jandarma olarak askerlerin arasına katılır. Üstelik bir müfrezenin de komutanı olmuştur. Sokratis’in evindeki Kuran-ı Kerim’i bulup onu döven Yorgo, bu kitabı Hasan Hoca’nın hediye ettiğini düşünerek onun evini de basar. Hasan Hoca’nın eşi Dilşat Hanım elindeki mavzeri ateşleyerek Yorgo’ya teslim olmasını söyler. Çaresiz teslim olan Yorgo, Sokratis tarafından çırılçıplak soyularak teşhir edilir. Bu aşağılayıcı olaydan fazlasıyla etkilenen Yorgo intikam almak için ertesi gün yola çıkan Türk mübadil kafilesini yağmur altında bekletir. Bu işkenceye dayanamayan Sokratis, silahıyla Yorgo ve adamlarını uzaklaştırarak Türkleri kilisede misafir eder.
Mor Kaftanlı Selanik’te kimi Rumların yaşadıklarından dolayı zaman zaman kendi dinî değerlerine karşı bir soğukluk yaşadığı hissettirilir. İzmir’den ayrılmak zorunda kalan Eleni, evindeki İsa heykelini eline alıp sert bir ses tonu ile şu sözleri söyler: “- Haydi bakalım Nasıralı, göster kendini… Bu kötürümleri yürütmeye benzemez. Bir koca memleket ayağa kalkmış bekliyor. Gücün yetiyorsa yollarını açık tut.”(Mor Kaftanlı

Selanik, s. 122) Eleni’nin komşusu Seher Hanım’ın şu sözleri de Eleni’nin kendi dinî

47
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Kas 2019, 19:24

değerlerine karşı bir soğukluk duyduğunu gösterir: “-İsa’ya kızgınsın biliyorum. Senin için Muhammed’e söyleyeceklerim var.”(Mor Kaftanlı Selanik, s. 123) İzmir’den Resmo’ya gönderilen Anastas da kilise vaazlarını hep aynı şeylerden örülü bıkkınlık verici sözler olarak görür: “Dinlediklerimiz inançlarımız değil, korkularımız… Onları bize öyle garip bir niyet ve dille anlatıyorlar ki erdemlerimiz bir eziyet mengenesine dönüyor. İnanç dedikleri şey birer hakikat düşmanlığına dönüşüyor. Ve biz onların kölesi oluyoruz.” (Mor Kaftanlı Selanik, s. 376)
Mübadeleden kurtulmanın tek yolu din değiştirmek olmakla birlikte bu yolu tercih eden mübadil oldukça sınırlıdır. Vatanlarından ayrılmamak için intihar edenler bile görülürken kahramanlar din değiştirmeye pek sıcak bakmazlar. Türklerle evlenip din değiştiren az sayıda Rum kızını ve Anadolu’dan gitmemek için takıyyeye başvuranları
-Çalı Harmanındaki Avraam Efendi gibi- saymazsak bu konuda ciddi bir eğilim olmadığını söyleyebiliriz. Mübadiller romanında dağda koyun otlatırken mübadeleden haberdar olan ve yurtlarında kalmanın tek çıkar yolunun din değiştirmek olduğunu öğrenen Yörük Hasan kardeşine: “Hemen din değiştirelim öyleyse!” dese de kardeşinin onu tövbeye davet eden sert çıkışı ile karşılaşır.
Yazarlar sadece ihtida eden Rumları değil dinlerini terk etmeyenleri de temsil eden roman kişileri yaratmışlardır. Bu tarz kişilere Kimlik romanı kahramanlarından İspir iyi bir örnektir. İspir ve Yordan adlı iki Karamanlı Türkü’nün ve çocuklarının mübadele sırasında ve sonrasında başlarından geçenleri ele alan romanda, Yordan Efendi Hristiyanlık’tan İslam'a dönen Karamanlı Türklerinin, İspir Efendi de Hristiyanlık’tan vazgeçmeyen ve bu nedenle de Yunanistan'a sürgün edilen Karamanlı Türklerinin temsilcisidir. İspir’in verdiği bu karar, romanda yer alan birçok diaolog ve monologda bilinç akışı tekniğiyle derinlemesine tahlil edilir. Mübadele, İspir’in torunları için tam bir yıkım olur ve bu Türkler, Hristiyanlık’tan dönmedikleri için Yunanistan’a göç ettirilir. Romanın sonlarına doğru okuyucu ile paylaşılan mektuplar, Karamanlı Türklerinin Yunanistan’daki zorlu dönemi anlatmaktadır. Karamanlı Türkleri, “gâvur” oldukları yargısıyla anayurtlarından sürülmüşler ve bu yeni yurtlarında da “türkofon” olarak nitelendirilmiş ve aşağılanmışlardır (Akgün & Şen, 2008, s. 23). Müslümanlığı kabul etmeyen İspir Ağa’ya göre İslam’ı kabul edenler samimiyetsiz bir şekilde yaşamaya mecbur kalacaktır:


Dininden dönenler; ne tam İslâm, ne de tam Hıristiyan idiler. Hayatlarında din kavramı hiçbir zaman olamayacak, dönenler zamanla paganlaşacaklar. (…) Bu insanların soyundan gelenler, yerleşmiş bir İslam kültürüne sahip olamadıkları için, inançlarında samimi davranamayacaklardı. Zamanla da, iki cami arasında kalan cahillere dönüşeceklerdi (…) (Kimlik, s. 77).

Mübadelenin dinî kimliğe göre yapılmasının bir hata olduğunu fark eden Yunanlılar, Müslüman Arnavutları din değiştirmeye ikna etmek için çok uğraşırlar. Mübadiller romanında Yunan bir profesör, Müslüman Arnavutlara Melisorlar gibi Hristiyan olmalarını teklif eder. Arnavut Haşim Ağa bu teklife: “Ben Türk’üm hem de kalubeladan beri Türk’üm” diye cevap verir. Profesör gayet sakin bir dille Haşim Ağa’yı ikna etmeye çalışır: “Lütfen otur Haşim Ağa, dedi, size dininizden hepten çıkın demiyoruz. Siz Arnavutlar da bizim gibi Dor soyundansınız. Aslınız Elen. Türkler ayrı ırk. Dinleri de Müslüman. Melisorlar gibi olun. Din bir elbise gibi ırka giydirilmiş örtü. Elbise. Bu elbiseyi şu mübadele sırasında çıkarın! Melisor olun.” Profesörün bu sözleri karşısında Haşim Ağa iyice çileden çıkar, yarı Arnavutça yarı Türkçe şu sözleri söyler: Une Turkyom! More ben Türk’üm! Une Muslumen! Müslüman’ım, Arnavut’um! Size
48
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Göç Konferansı 2017 Seçilmiş Bildiriler

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 17 Kas 2019, 19:26

ne! Kandıramazsınız bizi. Anca beraber kanca beraber. Türkler nerde biz orda! Gideceğiz. Müslüman doğduk, Müslüman öleceğiz. Peygamberimiz hicret etti, biz de edeceğiz!” (Mübadiller, s. 228) Romanın bir yerinde bir başka Arnavut (Gani Ağa) da bu düşünceyi tekrar eder: “Nasıl ‘Müslümanız elhamdülillah’ dersek, üle ‘Türk’üz elhamdülillah’ da deriz be yavru! Sizden ayrımız gayrımız yoktur!” (Mübadiller, s. 309) Haydar isimli Arnavut kahraman mübadele komisyonu tarafından sorulan “Sen Müslüman mısın?” sorusuna “Elhamdülillah Turkıyom” şeklinde cevap verir. Bunun üzerine Türk komisyon üyesi Hollandalı komisyon üyesine “Türk’ten kastı, Müslüman’ım demek ister (…) Balkanlarda Türk’le Müslüman eş anlamlı” (Mübadiller, s. 373) der. Durumdan rahatsız olan Yunan komisyon üyesinin yorumu ise oldukça ilginçtir: “İşimiz zor, buraya gelen Çerkez’i de Boşnak’ı da, Arnavut’u da ‘Türk’üm’ der, Anadolu’ya gitmek ister. Ne var şu Mustafa Kemal’in Türkiye’sinde?” (Mübadiller, s. 373) Roman anlatıcısı, Gani Ağa’nın bu sözlerini Balkan Harbi yenilgisinde Arnavutların cepheden ilk kaçanlar olmasının mahcubiyetine bağlar: “Gani Bey, böyle konuşmakta haklıydı. Balkan Harbi yenilgisinden sonra Arnavutların çoğu, Türkler karşısında boynu bükük, suçlu duruma düşmüşlerdi. Çünkü cepheden ilk kaçanlar, savaş hatlarına yakın köyleri olan Arnavut köylüleriydi.” (Mübadiller, s. 309)
Mübadiller romanında iki toplumun dinî değerlere yaklaşımı diğer romanlara göre daha gerçekçi bir zeminde işlenir. Bu romanda dinî kimlik, sadece çocuklar arasında bir ilahî sükûn ve huzur havası estirmektedir. Hüseyin Bey ve ailesi Atina Limanı’nda mübadele gemisini beklerken Mihal Karayannis isimli eski bir aile dostu onları kendi konağına davet eder. Evdeki renkli ikonlar, haç ve istavroz çıkarma ritüeli Müslüman aile tarafından yadırganır. Aynı odada yatan çocuklardan Pakize besmele çekip “Rabbiesir, velatüvasir, rabbitemin bilhayır. Yattım sağıma…” diye dua etmeye başladığı sırada Maria nispet edercesine sesini yükselterek onu bastırır. İşin ilginç yanı iki küçük kızın “yatı duası” birbirine çok benzemektedir. Rum kızı “Aya panayam, tatlı panayamu / Yattım soluma, döndüm sağıma / Melekler şahit olsun tatlı canıma” şeklinde dua ederken Pakize yarım kalan duasını şöyle tamamlar: “Yattım sağıma, döndüm soluma / İki ferişte iki yanıma / Allah, peygamber kerim imanıma / Yattım Allah, kaldır Allah! / İyilikler ihsan et canıma” (Mübadiller, s. 388) Buna benzer bir başka olayı Anadolu’ya göç ettiklerinde yaşarlar. Bir müddet aynı evi paylaştıkları Rum ailenin çocukları tıpkı Yunanistan’daki kız çocukları gibi bu sefer Türkçe olarak aynı duayı ederler. Duayı Türkçe olarak yapmaları Pakize’de bir şaşkınlığa sebep olur. Pakize onların neden Anadolu’dan gitmesi gerektiğine, kendilerinin de niçin geldiğine bir türlü akıl erdiremez. (Mübadiller, s. 614)
Mübadele romanlarındaki din bahsinde fazlaca işlenen bir husus, roman kahramanlarının Türklük ve Müslümanlığı bir arada düşünmeleridir. Bu romanlarda, Müslümanlığını kaybeden Türklerin zaman içinde millî kimliklerinden de uzaklaşacağı yönünde belirgin bir kanaat vardır. Örneğin Mübadiller romanında Hunlar, Uzlar, Peçenekler ve Avarların Müslüman olmadıkları için kaybolup gittikleri ifade edilir. Balkanlara gelen Türklerin Türk kimliklerini Saltuk Baba, Abdal Musa gibi Ahmed Yesevi dervişleri vasıtasıyla koruduklarına dikkat çekilir. Saltuk Baba ve Abdal Musa Tekkeleri, Yunus Baba Türbesi, Mevlit Baba Yonusu Balkan Türkleri için dinî hayatın önemli merkezleridir. Selanik’teki Halil Ağa Hamamı’nda vücut kirlerinden arınan Halim Bey ve arkadaşları gönül kirlerinden arınmak üzere Saltuk Baba Tekke’sine giderler. Anlatıcı, burada gerek tekkenin mimarisi gerekse dervişleri hakkında oldukça ayrıntılı betimlemeler yapar. Halvet odasına alınan Rumelili gençlere şeyh efendi

49

Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 14 misafir