1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

İDA DAĞI'NDAN KAZ DAĞI'NA RAMAZAN VOLKAN ÇOBAN

Gönderilme zamanı: 08 Kas 2019, 17:38
gönderen eyuphuseyin
İDA DAĞI'NDAN KAZ DAĞI'NA:

KAZDAĞI ANLATILARININ KARŞILAŞTIRMALI MİTOLOJİ TARAFINDAN İNCELENMESİ
RAMAZAN VOLKAN ÇOBAN

Bu makale “III. Ulusal Kazdağları Sempozyumu (Balıkesir, 2012)”nda sunulmuştur.



volkan_coban@hotmail.com.tr
ÖZET

Kazdağı, Antik dönemlerde İda olarak adlandırılmış ve pek çok efsanevi olaya ev sahipliği yapmıştır. İsminin Giritli denizciler tarafından, Zeus, Girit’teki İda Dağı’nda Anadolu’nun matriyarkal tanrısı olan Kibele tarafından doğrulmuştu. Girit'te Zeus'un doğduğu İda Dağı'na atıfta bulunmak için İda konduğu söylenir. İlk çağlarda yörede doğurganlık önemli olduğundan ana tanrıça kültü oluşmuştur. Bu yüzden Frig Kybelesi yörenin ilk önemli mitolojik olgusudur. Yörede milletler değişse de isimler dışında kültür büyük oranda aynı kalmıştır. Bereketin ve çoğalmanın sembolü olan Kybele, Frigya dönemindeki tapınma ritüelleri aynı formda kült olarak devam etmiş, Kybele'nin özellikleri farklı tanrıçalarda ve İda’da yeniden hayat bulmuştur. Tanrıça bazında en bilineni Efes Artemis’idir. Politeist inançlardan sonra bölgede M.S.350’li yıllarda ağırlığını iyice hissettirmeye başlayan Hıristiyanlıkta da dağın kutsallığı devam etti. Hıristiyanlıkta Meryem'in göğe urucu yortusu tarihinde (15 Ağustos) Tahtacı Türkmenleri tarafından da düzenlenen “Hıdrellez Sofrası” inanışı bu olaya bağlanmaktadır. Hıdrellez ile St. George arasındaki ilişkiye de dikkati çeken Hasluck, Bektaşilerin "en büyük bayram”ının Hıristiyanlıktan türemiş olduğunu söyler. 13. yüzyıldan sonra bölgeyi ele geçiren Türkler zamanla bölgeyi Türkleştirdiler ve gerek Orta Asya Şamanizm’inden gerek Müslüman rivayetlerden dolayı Sarıkız efsanesiyle dağın kutsallığını devam ettirdiler. Antik Yunan’dan günümüze kadar binlerce yıldır çeşitli şekillerde dağın eteğinde yaşayan milletler, dinler ve mezhepler sürekli değişse de kutsallığı binlerce yıldır sabit kaldı.

Anahtar Kelimeler: Efsane, İda Dağı, Karşılaştırmalı Mitoloji, Kazdağı, Kült

BİLDİRİ

Kazdağları 1808 metrelik devasa yükseltisiyle eteklerinde binlerce yıldır insanları ağırlamaktadır. Yörede yaşamış toplulukların bazıları dağ hakkında hikâyeler anlatmış ve inanışlar geliştirmiştir. Arkeolojik ve antropolojik veriler bizlere gösteriyor ki, hiçbir kültür iz bırakmadan yok olmamaktadır. Kazdağları’nın eteklerinde yaşamış onlarca ulusun her biri bizlere onları hatırlamamızı sağlayacak hatıralar bırakmışlardır. Bu kültür miraslarının bazıları maddi bazıları da manevi niteliktedir. Antik Mysia’nın sözlü mirası bizim için belki çoğundan daha önemlidir. Çünkü bu anlatılar sayesinde tarihi gerçeklere ulaşabiliyor, keşifler yapabiliyoruz. Yörede; Lelegler, Luviler, Peleaslar, Ledler, Lidler, Frigler, Mysialılar, Troyalılar, Modern ve Antik Yunanlar, Makedonlar, Romalılar, Araplar, Türkler gibi halklar yöre inanışına eşilk eden kendi kültürleriyle yaşamıştır. Söz konusu ulusların her biri mevcut anlatılara kendilerinden katkıda bulunarak sözlü mirası geliştirmiş ve sonraki nesillere aktarmıştır. Bilinen ilk zamanlardan bu güne kadar değişmeyen temalara sahip olması Kazdağları anlatılarının dikkat çeken bir özelliğidir. Hikâyelerdeki aşk geleneği ve ana tanrıça kültü değişen ulus, din ve mezhep farkı gözetmeden varlığını sürdürmeye devam etmiştir.

Kazdağları, antik dönemde İda olarak adlandırılmış ve pek çok efsanevi olaya ev
sahipliği yapmıştır. Mitolojiye göre isminin Giritli denizciler tarafından, Zeus’un Girit’te



Re: İDA DAĞI'NDAN KAZ DAĞI'NA RAMAZAN VOLKAN ÇOBAN

Gönderilme zamanı: 08 Kas 2019, 17:39
gönderen eyuphuseyin
doğduğu ve küçük yaşlarını geçirdiği İda dağına atfen verildiği söylenir. Yunan mitolojisinde, Zeus’un Olympos’tan sonra en çok uğradığı yer olan Troas’daki İda dağı, onun doğduğu yer olan Girit’teki İda dağı ile zaman içinde özdeşleşmiştir, çünkü Zeus’un hayatında büyük öneme sahip yerler bazen İda olarak adlandırılmıştır. Köken olarak Yunanca olmayan ve Yunanca karşılığı olmayan bu kelime, Yunan ve Aryan mitolojisinin kaynağı Avesta metinlerinde, “toprak; oturulan düzlük, gölgelik ve serin yer” anlamına gelmektedir. İda dağına ait ilk edebi bilgileri Homeros’un İlyada’sından almaktayız. Homeros buraya “bin pınarlı, vahşi hayvanların anası İda” demektedir. Dağda ve çevresinde sayısız küçük dere ve otuz civarında akarsu bulunmaktadır. Zeus için çok önemli olan bu tepede halkın Zeus’a şükranlarını sunması için Zeus Altarı inşa edilmiştir. Bölgenin önceki sakinlerinde olduğu gibi Yunan mitolojisinde de İda dağı anaç kültünü sürdürmüştür, fakat Yunanlılardan önce bilinen ilk anaç kültü Anadolu kökenli bir tarıça olan Kybele’ye (Magna Mater, Mother of Gods; Tanrıların anası) aittir. Ana tanrıça kültüne dünyanın pek çok yerinde rastlamak mümkündür. Arkeolojik veriler ışığında bu kültün Anadolu’da M.Ö. 6500-7000’li yıllara kadar uzandığını öğrenmekteyiz. Kybele doğurganlığın yanı sıra bereketi de sembolize ederdi. Kybele’ye Anadolu’nun bilinen ilk sakinleri olan Hurriler yine en eski Anadolu yazıtları olan yazıtlarında ondan Kubaba, Kubebe, Kubele (Kaya, 2011) şeklinde bahseder. Benzeyen ana tanrıça kültüyle beraber bu durum Kybele’ye Kubaba’nın öncülük ettiğini gösterir. Kybele’ye en çok zamanında İda çevresinde de yaşayan Frig toplumları saygı gösterdi. Frigya mitolojisinde ise ana tanrıça Kybele’ye genellikle yüksek dağ zirvelerinde tapınılırdı (Albayrak, 2007). Bu yüksek dağ için İda çevrede en uygun olanıydı. Tüm ilkel din sistemlerinin arkadasında doğa fenomenleri (görüngü) bulunmaktadır. Mitoloji, kesin ve kalıcı olarak şekillendiği yerin coğrafyasını yansıtır, dolayısıyla mitler de ait olduğu bölgenin yerel özelliklerini yansıtır. Kybele’ye tapınma riti için dağın tepesinde “Dikte Mağarası”nı insanlar belli dönemlerde ziyaret eder ve ondan dua yoluyla yardım isterdi.

Friglerden sonra Mysia’da ve Troas’da geniş ölçüde kültürlerini hissettirmeye başlayan Helenler olmuştur. Bölgeye yerleşen Yunanlar da ana tanrıça kültünden büyük oranda etkilenmişlerdir. Bunun sonucunda Kybele’nin öz benliği korunmakla beraber Efes Artemisi de (İon Kybele’si) ortaya çıkmıştır. İki toplumda var olan iki güçlü ana tanrıça kültünün mücadelesi hikâyelere de yansımıştı; “Kybele, Zeus'un rüyasında gördüğü ve kendisine hâkim olamayacak kadar etkileyici bir varlıktır. Aslı tanrıça değildir. Çift cinsiyetlidir yani iki cinsi de etkisi altında tutabilecek kadar cazibelidir. Zeus'un rüyası gerçeğe döner ve Kybele ortaya çıkar. Zeus Kybele'nin tehlikeli olduğunu bildiği için öldürülme taraftarıdır ama Afrodit böyle güzellikteki bir varlığın öldürülmesine izin vermez. Sonuçta Kybele'nin erkeklik organı hadım edilir, bu organ düştüğü yerden badem ağacı olur ve bu ağacın ilk mahsülde toprağa düşen meyvesinden bir erkek doğar.” Böylece Yunanlar Zeus’u tekrar yenilmezlik mertebesine taşımış oldular ve Zeus da annesi ana tanrıça Rhea’yı yüceltmiştir. Aslında Yunan kültüründe hâlihazırda var olan ana tanrıça kültü Rhea ile temsil ettiriliyordu. Kybele ile karşılaşan Yunanlar Rhea’yı terk etmediler ve bir süre iki tanrıçayı beraber yaşattılar ve ana tanrıça kültünü anlatılarda oldukça geliştirdiler.

Kybele karşılaştığı yeni kültürün içinde eriyip gitmeye mahkûmdu. Bazen Zeus tarafından yenilgiye uğratılıyor ve işkencelerine maruz bırakılıyordu, bazen de kendi benliğini Natürist bir şekilde İda dağına aktarıyordu. Sonuç olarak Kybele Yunan mitolojisinde fazla yaşamadı ve varlığını büyük ölçüde İda dağına aktardı. İda dağına ait ilk edebi bilgileri Homeros’un İlyada’sından almaktayız. Homeros buraya “bin pınarlı, vahşi hayvanların anası İda” demektedir. Dağda ve çevresinde sayısız küçük dere ve otuz civarında akarsu

Re: İDA DAĞI'NDAN KAZ DAĞI'NA RAMAZAN VOLKAN ÇOBAN

Gönderilme zamanı: 08 Kas 2019, 17:40
gönderen eyuphuseyin
bulunmaktadır. Zeus için çok önemli olan bu tepede halkın Zeus’a şükranlarını sunması için Zeus altarı inşa edilmiştir. Daha önce dağın tepesinde Kybele’ye ait tapınaklar bulunuyordu. Ama Zeus da Kybele gibi dağ tepelerinde yaşamayı severdi ve Kybele Zeus tarafından bir yenilgiye uğratıldı. Bölgenin önceki zamanlarında olduğu gibi Yunan mitolojisinde de İda dağı üzerindeki anaç kültünü sürmekteydi. Yunan mitolojisinin bir parçası olan erotizmin etkisiyle Zeus çapkın bir tanrı olarak tanındı. Kendisinden daha üstün bir varlık olmadığından aklına gelen her şeyi yapmakla da ünlüdür. Zeus anlatıları için, ana tanrıça kültünün binlerce yıllık temsilcisi olan İda dağı mekân olarak mükemmel bir tamamlayıcı olmuştur. Zeus anlatılarında, hikâyeden hikâyeye sürekli değişen kadınlar vardır, yani anaçlığın sembolü olacak belirgin bir kişi yoktur. Yunan mitolojisinin çapkın tanrıları dağın insansı karaktere bürünmesini engellemiştir. Bir başka etken de dağda Natürist anaç kültünün devamı bir ana tanrıçanın dağda barınmasına izin vermeyişidir. Yörede geçen ilişkilerden, Paris ile Helen’in hikâyesinin kökeni İda dağında yapılan, dünyadaki ilk güzellik yarışması ve güzellik yarışmalarının esin kaynağı olan Hera, Athena ve Afrodit arasındaki mücadeledir. Bu mücadele sonucunda meşhur Troya savaşı çıkmıştır. Troya efsanesinde Zeus İda dağında bir yandan savaşı izlerken bir yandan da Afrodit ile sevişmektedir. Aynı hikâyede aynı yerde geçen aşk hikâyeleri elbette dağın Natürist anaçlığından kaynaklanmaktadır. Bunun sebebi de Yunan mitolojisi içinde eriyen Kybele’nin benliğini dağda yaşatmasıdır.

Roma İmpartorluğu döneminde, Politeist inançlardan sonra bölgede M.S.350’li yıllarda ağırlığını iyice hissettirmeye başlayan Hıristiyanlıkta da dağın kutsallığı devam etti. Hıristiyanlıkta Meryem'in göğe urucu yortusu tarihinde (15 Ağustos) Tahtacı Türkmenleri tarafından da düzenlenen “Hıdrellez Sofrası” inanışı Meryem’in olayına bağlanmaktadır. Hıdrellez ile St. George arasındaki ilişkiye de dikkati çeken Hasluck, Bektaşilerin en büyük bayramının Hıristiyanlıktan türemiş olduğunu söyler (Hasluck, 1972). Roux, antik döneme ait geleneklerin üzerine şaman inancı ve "eren kültü" yerleştirilerek gelenek bir anlamda el değiştirmiştir. Antik dönemden Hıristiyan azizlerine, oradan Sarıkız veya Fatrna adı ile Hz. Peygamberin kızı Fatma'ya telmihler yapılarak İslami bir hatırlatma yapılmıştır, der (Roux 1994). Önal, Anadolu'nun Türkleşmesinden önceki dağ kültü ile Orta Asya'dan getirilen dağ kültü örtüşürken bu inanışlara bir de İslami renk karıştırılarak sürdürüldüğü söylenebilir, diyerek Roux’a katıldığını bildirir (Önal, 2003). Bu konuda genel kanı Hasluck’un ve Alevî- Bektaşî inanışları Hıristiyanlığa dayandıranların yanıldığı görüşündedir. Aslında bu gibi görüşler pek çok Batılı araştırmacı tarafından ileri sürülmüştür. Ancak bu görüşlerin biraz da Hıristiyanlık taassubundan ilham alan bir iddia olduğu ve Alevî-Bektaşî inanışlarının tabii karşılanması gereken küçük bir tesirden başka Hıristiyanlıkla alakaları olmadığı ilmi incelemelerle açıklanmıştır (Eröz, 1990).

Malazgirt zaferiyle birlikte Anadolu’ya giren Türkler ilk olarak Çaka Bey zamanında bölgeye yerleştiler, daha sonra da Anadolu Selçukluları ve Karesi Beyliği ile de varlıklarını pekiştirdiler. Türkler yanlarında geniş bir Orta Asya kültürüyle beraber İslam kültünü de Anadolu’ya tam manasıyla taşıdılar. Helenistik dönemde dağ uzun zaman boyunca anaç kültün belirli bir sembolü ile özdeşleşememiş, ancak Hıristiyanlık döneminde bir nebze Meryem’le yeniden sembol kazanabilmişse de tam manasıyla Sarıkız efsanesi İda dağını eski günlerine kavuşturmuştur. Sarıkız’ın binlerce yıldır anaç kültünün sürdüğü dağa yakıştırılması tesadüf değildir. Kybele ile Attis’ten gelen anlatılarda aşk geleneği Paris ile Helen, Zeus ile Afrodit-Ganymedes, Hasan ile Emine’de (Hasanboğuldu hikâyesi) görülür. Anlatılara bakıldığında dağ hakkında aynı çağda iki farklı hikâye anlatıldığını görüyoruz. Kybele ile Attis, Zeus ile sevgilileri ve Sarıkız’ın Allah aşkı teolojik hikâyelerdir. Paris ile Helen


Re: İDA DAĞI'NDAN KAZ DAĞI'NA RAMAZAN VOLKAN ÇOBAN

Gönderilme zamanı: 08 Kas 2019, 17:41
gönderen eyuphuseyin
ve Hasan ile Emine’nin hikâyeleri ise folklorik özellikler taşımaktadır. Metin Karadağ, Mehmet Akkaya’nın 1997 yılında hazırlamış oldukları Kazdağı Masalları adlı çalışmada Edremit körfezi ve Kaz Dağlarının kuzey tarafı olan Agonya yöresinden derlenen otuz yedi masala yer verilmiştir (Karadağ ve Akkaya, 1997). Sarıkız’ın anaç kültünün devam ettiği bir yerde hikâyelerinin anlatılması halkın Sarıkız ve doğum olguları arasında bağlantı kurmasıyla ritüel oluşumuna yol açacaktır: Çocuk sahibi olmak isteyen kadın, Sarıkız’ın Adak tepesine gider, yerden ayağının baş parmağıyla ikinci parmağı arasına sıkıştırarak bir taş alır. Taşa elini değdirmemesi gerekir. Parmaklarının arasına sıkıştırdığı bu taşı alırken çocuğu olması için dilek dileyip adak adar. Sonra arkasına bakmadan geri geri giderek oradan uzaklaşır. Eğer çocuğu olursa dilek dilerken aldığı taşla ve adadığı kurbanla beraber tekrar aynı yere gider ve taşı geri atar. Adağını keser ve dağıtır (Yaşar, 2008).

Sarıkız inanışı yörenin anlatılarına şüphesiz katkıda bulunmuştur, fakat anlatının temelleri de önceki medeniyetlerin yıkıntıları üzerine kurulmuştur. Efsanenin bir varyantında; Sarıkız'ın kaz güderken kazlar uçmasın diye inşa ettiği yere Kaz Avlusu, kazların sulandığı rivayet edilen yere de Çatalçimi denilmektedir. Bu Çatalçimi'nde her cumartesi Kaz Dağı'nın kartallarının inip yıkandıkları da inanışlar arasındadır (Ataman, 1941). Fakat gerçekte, Troya savaşından sonra şehirdeki yıkımdan ve yağmadan kaçan Prens Ankhises ile Aeneas ve savaştan kurtulanlarla birlikte İda dağının en yüksek tepesi olan Gargaros tepesinin (Karataş tepe) eteklerinde bulunan ve kutsal olarak kabul edilen Kartal Çimeni yaylasına (Türkmen yaylası) sığınır. Düşmandan korunmak için etraflarına harçsız bir duvar çevirerek, kaz avlusunu oluşturduklarını ve İtalya’ya gidene kadar burada yaşadıklarını tarihçiler anlatmaktadır. Öte yandan bölgedeki Helen kültürünün etkisinin halen hissedildiğini Küçükkuyu mezar taşları incelemesinden de anlıyoruz. Mezar taşlarında, Türk süsleme sanatlarından rumi, palmet ve hatayi gibi geleneksel motif ve desenleri bir yana bırakılarak taşkın akant yapraklı taçlar, soyut yapraklar, kıvrık dallar, güller, goncalar, nesneli bezemeler gibi batı süsleme öğeleri kullanılmıştır (Karaata, 2008).

Bir yandan da bunlar demek değildir ki, Sarıkız inanışları Türk kültürünün bir parçası değildir. Dağ etrafında gelişen anlatılar temaları ortak olsa da motifler milletlere özgüdür. Sarıkız adı başka bölgelerimizde anlatılan efsanelerde de dikkat çekmektedir. Ancak daha önce Türk mitolojisindeki yerinden bahsetmeliyiz. Urenha'ların şaman dualarında "kayalarda bulunan sarı albastı (kız)"dan bahsedilmektedir. Kazak, Kırgız ve Başkurtların Sarıkız suretindeki ruha inandıkları da bilinmektedir. Kazak, Kırgız bakşıları bu ruhu "tuv dediği derde derman olan ey Sarıkız, gel" diye çağırırlarmış (İnan, 1968). Türklerde dağlar, Gök Tanrı’ya yakın olması ve bazen de ona ev sahipliği yapmasıyla kutsal mekânlar olarak kabul edilmiştir. Bu dağlar, evrenin merkezinde bulundukları gibi kozmik bir işleve de sahiptirler. Ayrıca Türk mitolojisinde dağlar, etrafında yasayan insanların koruyucusudur, onların vatan anlayışını şekillendiren en önemli tabiat varlıklarındandır (Bonnefoy, 2000). W. Radloff’un Sibirya’dan tespit ettigi, Tanrı Ülgen için bir atın kurban edildigi ayinde ilginç notlar vardır. Yılda bir kez düzenlenen ve iki veya üç gece süren bu törende beyaz bir at kurban edilmek için seçilir. Çadırda yakılan ateşin dumanına saman davulunu tutar, birbiri ardına ruhları çağırır. Çadırdan çıkarak içi samanla doldurulmuş bir “kaz” kuklasına biner ve uçuyormuş gibi hareketler yaparak söyle der:

Beyaz göğün üstüne, Beyaz bulutların ötesine, Mavi bulutların ötesine,
Yüksel göğe ey kus! (Eliade, 2003; Radloff, 1994)


Re: İDA DAĞI'NDAN KAZ DAĞI'NA RAMAZAN VOLKAN ÇOBAN

Gönderilme zamanı: 08 Kas 2019, 17:43
gönderen eyuphuseyin
Şamanın kazı binek olarak kullanmasındaki amacı, atın ruhunu yakalamaktır. Şaman, atın ruhunu yakalayınca kazı serbest bırakır ve atı kurban eder (Eliade, 2003). Altay topluluklarından Kumandinlerin av konulu bir efsanelerinde Sarı Kız’a “Tagnıng Ezi Sarı Kıs” (Dag iyesi Sarı Kız) seklinde rastlanmaktadır (Beydili, 2005). Hakas Türk toplumlarında dağ iyesinin ormanda yasayan hayvanları koruduğu, insanlara yardım ettiği, kahramanlık hikâyelerini çok sevdiği ve güzel hikâyeler anlatanlara sarı saçlı bir kız seklinde görünerek onunla birlikte yaşadığı yönünde inanışlar da vardır (Beydili, 2005). Tüm bunlar Türk folkloru ve mitolojisinde yer alan olgulardır. Fakat Sarıkız konusunda Homeros’un Helenik ve bizlerin Türk kökene dayandırma girişimlerimiz neredeyse baş başa giderken gelişen bir arkeolojik olay bizleri yine Homeros’a yönlendirmektedir. Bursa Arkeoloji Müzesi’nde Antandros kazılarında, bir genç kız ve yanında kazların olduğu bir figür bulunuyor (no 17 - Leda ve Kaz Figürini, ?-M.Ö.4.y.y., Bursa Arkeoloji Müzesi).

Bazen kökeni hakkında tahmin yürüttüğümüz efsanelerin bizi çok yanılttığını da görebiliyoruz. Yanıldığımızı gösteren bulguları ise bize arkeoloji bilimi sağlıyor. İngiliz filozof John Fiske 1872’de yayınladığı Mitler ve Mitleri Yapanlar adlı kitabında Troya’dan Aryan mitolojisinin ve Avesta metinlerinin bir ürünü olan, gerçekliği olmayan bir hikâyedir der ve Troya savaşının göklerde tanrılar arasında geçtiğini ekler (Fiske, 2006). Fakat 1932 yılında Carl W. Blegen tarafından Troya savaşının gerçek olduğuna dair kanıtlar bulunmuştur. Sarıkız’ın kökenini ancak detaylı arkeolojik kazılar ortaya çıkaracaktır, aksi halde kesin konuşmak mümkün değildir.

Kazdağları’nın etrafında sadece anaç/ana tanrıça kültü ile ilgili ortak anlatılar yoktur. Başka birçok ortak motif daha bulunmaktadır. Paris’in ilk karısı olan Oinone bir su perisi olarak doğaüstü bir güzelliğe sahiptir. Sarıkız’da üstün güzelliği yüzünden iftiraya uğramıştır. İki kadın karakter de uzun ve sarı saçlarıyla tasvir edilmektedir. Fakat bu bir tesadüf de sayılabilir, çünkü yöre halkı etnolojik olarak çok öncelerden beri beyaz ırkın sarı saç özellikleri ile bilinmektedir.

Yöre anlatılarında İda veya Kazdağı hikâyelerinde benzer özellikler anlattıklarımızla sınırlı değil. Hikâyelerde geçen aşk geleneğinde çiftler sürekli olarak bir engel ile karşılaşırlar ve mutlu sonlar yaşanmamaktadır. Sarıkız’a atılan iftiralar onun Allah aşkını istediği yaşamasını engellemiştir. Aynı şekilde Paris sevdiği kızla bir ömür mutlu olamamıştır. Hasanboğuldu hikâyesinde de Hasan’ın Emine’ye kavuşması için ona şart koşulan tuz çuvalını taşıma olayının sonunda iki âşıkta ölür. Görüldüğü gibi Kazdağı yöresinin anlatılarında acı bir aşk geleneği hüküm sürmektedir. Tüm anlatıların çıkış noktası bir aşk olayına dayanmaktadır ve aşkın sebep olduğu ölümlerde bir de pişmanlıktan hakk ile ölüm veya intihar olayı gerçekleşir. Sarıkız efsanesinde hissedilen derin İslam tasavvurları intihara izin vermez. Bu yüzden Sarıkız’ın babası yaptığı hataları anlayıp pişman olduğunda bunlara dayanamaz ve can verir. Belki de bu sıkça karşılaştırdığımız İlyada’dan bir etkidir, çünkü Paris’in ilk karısı su perisi Oinone de yaptığı hatanın ağırlığına dayanamaz ve intihar etmeyi seçer. Aslında etkileri bir yana bırakırsak Emine ile Oinone birbirine daha çok benzemektedir. Hasan’ın sözünü dinlemeyen Emine de yaptığına pişman olur canına kıyar. Anlatıların karakterleri yörenin ve yörede yaşayan halkın zihnindeki düşüncelerin sembolüdür ama yine de her efsanenin tarihi bir gerçeklikten ortaya çıktığını unutmamalıyız. Homeros Troya’yı bir efsane olarak anlatmıştı, fakat bu efsanenin bir dayanak noktası da vardı. Emine soyut bir sembolden tekrar somut bir sembole dönüşürken tamamen Türk mitolojisinin etkisinde kalarak bir ağaç seçer. Dağ kültü inancını Kazdağı’nda canlı tutan Sarıkız’a dağ iyesi bağlamında ayrıca dikkat etmek gerekir. Türklerde dağlarda bulunan ve hatta dağa ait pek çok varlığı himaye eden “dağ iyesi” inancı bulunmaktadır. Tespitlere göre Altay, Şor, Türk inanç sisteminde “Bay Terek”, “Temir Kavak”, “Hayat Ağacı” veya “Evliya Ağaç” gibi adlarla anılan kutsal ağaçlar, Gök Tanrı’nın simgeleri arasındadırlar. Bu ağaçlar da bazı kutsal


Re: İDA DAĞI'NDAN KAZ DAĞI'NA RAMAZAN VOLKAN ÇOBAN

Gönderilme zamanı: 08 Kas 2019, 17:44
gönderen eyuphuseyin
dağlarda olduğu gibi gökte bulunan ve Tanrı’nın yaşadığına inanılan cennete kadar yükselmektedir. Ulu ağaçların Tanrı ile ilişki içinde olduğu inancı, onlara Tanrı’yı sembolize etme hakkı tanımıştır. Ancak Tanrı’yı sembolize eden veya Tanrısal niteliklere sahip ağaçlarda bazı özellikler aranmıştır. Bu ağaçlar, genellikle tek, diğer ağaçlara nazaran eşsiz ve hep canlıdırlar (Beydili, 2005). Eliade’nin ifade ettiği şekliyle ağaçlar yalnızca kendileri için kutsallık kazanmazlar, her zaman kendileri aracılığıyla ortaya konulan, anlamlandırdıkları ve simgeledikleri şey adına bir saygı görürler (Eliade, 2003). Bir başka ifade ile bir ağaç ya da bir bitki, bir bitki ya da bir ağaç olarak kutsallık kazanmaz, aşkın bir gerçekliğin bir parçası olduğu için, bu aşkın gerçekliği temsil ettiği için kutsallık kazanır (Eliade, 2003). Şimdilerde ise Emine’nin intihar ettiği yer olarak bilinen Gökbüvet’te (Hasanboğuldu) göle bakan çınarın adı Emine Çınarı’dır. Bu konuya benzer olarak, Sarıkız’ın babasının öldüğü tepeye de Baba tepe denmektedir. Türkler, Anadolu’ya göçleri sırasında Orta Asya’da kullandıkları adları, pek çok yükseltiye tekrar vermiş ve buralarda birer kült oluşturmuşlardır. Pek çok tepeye, yükseltiye bir evliya mezarı konarak buralar adeta kişileştirilmiştir. Bu mekânlar, kurban kesilen, dua edilen, kutsalla irtibata geçilen doğal tapınaklar halini almıştır (Bonnefoy,2000; Roux, 1994).

Karşılaştırmalı mitoloji (Comparative Mythology), efsaneleri incelerken en ufak ayrıntılardan bile büyük sonuçlar çıkabileceğini öğretir. Bazen hikâyedeki anlamsız bir kelimenin kökeni aslında hikâyenin kökenine atıfta bulunur. Yunan mitolojisinin Avesta kaynakları aynen bu şekilde bulunmuştur ve sonucunda Yunan mitolojisinin aslında tüm Hint- Avrupa kökenli ırkların ataları Aryanların mitolojisi olduğu sonucuna varıldı (bkz. Fiske, J. Myths and Myth Makers). Bugün dahi Hindistan’da Yunan mitolojisine benzer birçok motif bulabiliriz ve İda’da Yunan mitolojisindeki tanrı ve yer adlarının neredeyse hepsi Avesta kaynaklıdır. Bu konuda da filoloji bizlere yardımcı olmaktadır. Görüldüğü gibi mitoloji birçok bilimle de desteklenebilmektedir; arkeoloji, antropoloji, filoloji, vb…


Nifak ve kavga tanrısı Eris, tüm İlyada ve Odysseia’nın başlangıcı olan Afrodit, Athena, Hera arasındaki çekişmeyi başlatmıştır. Yöre Türklerin etkisiyle İslam dairesi içine girerken bazı motifler değişimlere uğramıştır. Kybele’nin benliğini Natüristçe İda’ya aktarması gibi, zaman içinde Eris de benliğini Sarıkız’a asılsız suçlamalarda bulunan Edremit halkına aktarmış olabilir. İki hikâyede de karmaşık olayların hepsi bir nifakla başlar. Bir ayrıntı olarak Kazdağları’nda yaşayan Paris ile Paris’i büyüten Agelaus ve Sarıkız ile Sarıkız’ın babası çobandır. Hem Paris hem de Sarıkız ölmeleri için dağa bırakılırlar. Paris Ageleus’un yardımıyla, Sarıkız ise ilahi bir yardımla yaşamlarını sürdürürler. Baba ile çocuk arasındaki bu bağ da yöredeki anlatıların gelenekle geliştiğini göstermektedir. Paris’in bu hüzümlü terk edilişinin kaynağı terk edilen çocuk motifinin ilk örneği Akkad kralı Sargon’dur. Sargon’un terk edilişi Mısır, Asur ve Yahudi inanışlarını etkilediği bilinmektedir. Sargon bir nehirin akışına bırakılıyordu ve onu bulan insanlar büyütüyordu. Bu motifi Türk halkları içinde sadece Anadolu’ya gelen Türklerde görebiliyoruz. Çok geniş bir coğrafyaya yayılan bu hikaye Paris’i de etkilemiş olabilir, oradan da Sarıkız’ı.

Yörede bir de ritüelleşmiş bir kaya kültü vardır. Daha önce hamile kalmak isteyen kadınların ritinden bahsetmiştik. Afyonkarahisar'da anlatılan başka bir efsaneye göre ise, bir mağaranın önünde Sarıkız adlı bir kaya vardır. Heykel şeklinde olan ve yüzü allı pullu yazmalarla örtülü olan bu kaya, bir yatır olarak da değerlendirilmektedir. Bu efsaneye göre Sarıkız, kâfirler tarafından kovalanınca buraya sığınmış ve Allah tarafından korunmuş. Şimdi bu yatıra akşamları yemek getirilir, mumlar dikilir ve ziyaretçiler yüzlerini bu kayaya sürerek şifa umarlar (Tanyu, 1987). Mum dikme âdeti Hıristiyanlıkta Meryem göğe urucu yortusundan kalmış bir adettir. Hıristiyanlar kutsal yerlere mum dikerler ve önceleri Hıristiyan olan Anadolu’nun birçok yerinde bu olaya tanık olabiliriz. Derin İslam etkisinde kalmış Sarıkız efsanesinde Hz. Muhammed gibi mağaraya saklanma motifi bizi pek şaşırtmamaktadır. Zeus


Re: İDA DAĞI'NDAN KAZ DAĞI'NA RAMAZAN VOLKAN ÇOBAN

Gönderilme zamanı: 08 Kas 2019, 17:45
gönderen eyuphuseyin
doğumuyla ilgili olarak da, annesi Rhea, onun kundak bezinin içine bir taş koyar ve doğan her çocuğu yutan babası Kronos bir çocuğunu daha yok ettiğini sanarak taşı yutar. Kaz Dağı'nda bulunan kutsal taş etrafında da bazı inanışlar vardır. Bu taşın İbrani, Yunan, Lâtin ve Türklerce mukaddes sayıldığı; Tevrat'ta bu taşla ilgili bahislerin bulunduğu ve "yeşim" ya da "kut" taşıyla bu taş arasında bir ilişki bulunduğu bu inanışlar arasındadır (Duymaz, 2001).

Sonuç olarak, Kazdağları ve çevresinde anlatılan hikâyeler, ritüeller ve çeşit çeşit inanışların temelinde miras olarak bir sonraki nesle kalmış, sentezlenmiş bir kültürün varlığını hissetmekteyiz. Bölgeye yerleşen bir halk önceki halkların sözlü mirasına kendinden de eklendiler yaparak yeni yeni anlatılar ortaya çıkarmıştır. M.Ö. 7000’li yıllardan günümüze kadar motifler ortak olarak kullanılmıştır. Yöredeki milletler, dinler ve mezhepler sürekli değişti, değişmeyen ise “havasından mıdır yoksa suyundan mı”dır bilinmez insanların düşünce tarzı oldu. Mitolojide, doğa şartları insan zihnini etkileyen en temel faktör olarak karşımıza çıkar. Yüksek ve heybetli bir dağ, denize akan bir nehir, bazen taşlık bazense bereketli bir toprak, deniz ticareti yapamaya elverişli kıyılar: Troya, Sarıkız, Hasanboğuldu anlatıları için son derece uygun koşullar yörede hazır bulunmaktadır.





Albayrak, Canan. (2007). Anadolu’da Kybele-Attis Kültü. Anakra: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arkeoloji Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi.

Ataman, Y. (1941). Kazdağı’nda Sarıkız. Varlık Dergisi, Sayı: 203, 252.

Beydili, C. (2005). Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük. Ankara: Yurt Kitap-Yayın.

Bonnefoy, Y. (2000). Antik Dünya ve Geleneksel Toplumlarda Dinler ve Mitolojiler Sözlügü I-II. Ankara: Dost Kitabevi.

Duymaz, A. (2001). Kazdağı ve Sarıkız Efsaneleri Üzerine Bir Değerlendirme. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 4, 96: 96-97

Duymaz, A. Şahin H.İ. (2008). Kaz Dağları’nda Dağ, Ağaç ve Ocak Kültü Üzerine İnanışlar ve Uygulamalar. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 11.

Eliade, M. (2003). Dinler Tarihine Giriş. İstanbul: Kabalcı Yayınevi.

Eröz, M. (1990). Türkiye’de Alevîlik ve Bektaşîlik. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

Fiske, J. (1942). Myths and Myth Makers – Old Tales and Superstitions İnterpreted By Comparative Mythology. Whitefish, Montana: Keesingeer Publishing.

Hasluck, W. (1972). Christianity and Islam under the Sultan I. Oxford: Octagon Books. İnan, A. (1968). Makaleler ve İncelemeler. Ankara: Türk Tarik Kurumu Yayınları. Karaata, C. (2008). Adatepe Köyü Mezar Taşları. Çanakkale: Çanakkale On Sekiz Mart
Üniversitesi Yayınları, Sayı: 88, 119

Karadag M. ve Akkaya M. (1997). Kazdağı Masalları. Ankara: Rotary Kulüp Yayını.

Kaya, M.A. (2011). Türkiye’nin Eski Çağ Tarihi ve Uygarlıkları II. İzmir: İzmir İlya Yayınevi.

Re: İDA DAĞI'NDAN KAZ DAĞI'NA RAMAZAN VOLKAN ÇOBAN

Gönderilme zamanı: 08 Kas 2019, 17:46
gönderen eyuphuseyin
Önal, M.N. (2003). Dağ Kültü, Eren Kültü ve Şenliklerin Muğladaki Yansımaları. Hilig + Buhar, 25, 99.

Radloff, W. (1994). Sibirya’dan III. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları. Roux, J.P. (1994). Türklerin ve Moğolların Eski Dini. İstanbul: İşaret Yay.
Tanyu, H. (1987). Türklerde Taşla İlgili İnançlar. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

Yaşar, H. (2008). Balıkesir ve Yöresinde Çocuk Folkloru Ürünleri Üzerine Derlemeler ve İncelemeler. Balıkesir: Balıkesir Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi.