Taş Yasdanup Toprak Döşenenler Veysel Göger

Girit İle ilgili Akademik Yayınlar
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Taş Yasdanup Toprak Döşenenler Veysel Göger

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 03 Kas 2019, 17:58

top güllelerine, tüfek kurşunlarına, humbaralara veya oklara hedef olabilirdi. Bir lağım saldırısında toprak altında kalabilir, atılan lağımlar sonucu saçılan serpinti taşlar çarpabilir ya da püskürme lağımın hedefi olup iki minare boyu havalanan veya altı metris uzağa fırlayan bedeni cansız şekilde yere düşebilirdi. Yine bir püs- kürme lağım saldırısında havaya fırlayıp denize düşebilir, ölü bedeni su üstünde kendini gösterebilirdi. Bunların da ötesinde uzun süre yaşamak zorunda olduğu toprak hendeklerin içinde türlü hastalıklara yakalanabilirdi. Söylenilenlerin ta- mamı ve daha fazlası Kandiye önlerinde sıklıkla görüldü.89 Hatta bazen ölümler o kadar çok oluyordu ki bazı yeniçeri odalarının neredeyse tamamı tek seferde kaybedilebiliyordu. Bu tür olağanüstü durumlarda bir günlük yeniçeri olmuş ki- şiler kendini aniden odabaşı olarak bulabiliyordu.90

Uzun süreli muhasara savaşlarında ölümler sadece asker kaybı anlamına gelmiyor, başka bir tehlike daha barındırıyordu. Mevtaların cesetleri bekledik- çe hastalıklara davetiye çıkaracağından, bunların düzgün şekilde gömülmeleri gerekiyordu. Kandiye kuşatmasında Osmanlılar şehit olan askerlerin cesetlerini kilimlere koyup sıçan yolları vasıtasıyla taşıyarak metrislerin geri bölgelerinde hazırladıkları mezarlıklara gömdüler. Çok sayıda mevtanın olduğu zamanlarda askerler elbiseleriyle gömüldüler. Ancak imkân dâhilinde bazı durumlarda defin öncesi mevtalar gasilhanelerde yıkanıyordu. Hatta bazılarını bizzat Evliya Çelebi yıkamıştı. Böylece her gün ölen çok sayıda asker bekletilmeksizin belirlenen me- zarlıklara defnedildi. Muhasaranın uzun sürmesi ölü sayısını artırdığından mezar- lıkların sayısı da o oranda arttı. Bu yüzden bir zaman sonra ordu içinde mezar- lıktan geçilmez oldu. Buna rağmen mezarlıklar savaş esnasında ölen tüm askerleri içermiyordu. Zira Kandiye kuşatmasında bir asker için cesedinin bulunup defne- dilerek bir mezar taşına sahip olması bile neredeyse bir ayrıcalıktı. Özellikle lağım saldırılarında toprak altında kalan birçok asker, cesedine ulaşılamadığından çıka- rılamadı. Evliya Çelebi kuşatma bittiğinde kırk elli yerde büyük mezarlık alanı olduğunu ve hayvanattan korumak amacıyla bunların etrafına hendek kazıldığını belirtir. İlaveten metris bölgesi düzleştirildiğinde altında cesetleri bulunamayan askerlerin varlığından bahseder.91

Muhasaranın ikinci yılının Kasım ayı geldiğinde padişah tarafından yeni bir
hattı şerif sadrazama ulaştı. Padişah IV. Mehmet, savaşın üçüncü seneye uzaması


89 Mühürdar Hasan Ağa, s. 336-337, 342-345, 351, 356-357, 360, 383, 410, 416, 418, 441,
447.
90 Evliya Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 8. Kitap, s. 217.
91 Evliya Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 8. Kitap, s. 180, 182, 186, 188-191, 213.


62
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Taş Yasdanup Toprak Döşenenler Veysel Göger

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 03 Kas 2019, 18:01

durumunda kuşatma ordusuna destek için asker, cephane ve sair malzemenin artık yeteri kadar temin edilmesi hususunda ciddi sorunlar yaşanacağını ifade ederek, rikâb-ı hümayuna gelmekte olan Venedik elçisine nasıl bir cevap verece- ğine dair sadrazamdan görüş istedi. Padişahın üstü kapalı şekilde muhasaranın daha fazla sürdürülmesine şüpheli yaklaşımını anlayan Fazıl Ahmet Paşa, yanında bulunan mühürdarının nakline göre, o kadar huzursuz oldu ki üç gün üç gece ağ- ladı. İki yıldır verilen büyük emeklerin boşa çıkmaması adına Kandiye kuşatma- sına devam etmek istiyordu. Padişaha cevaben yazılan telhiste muhasaranın zor safhasının geçildiğini vurguladı ve hem askerin yorgunluğundan hem de özellikle lağım kazmak için beldar eksikliğinden dem vurdu. Ayrıca daha sonra gönderdiği bir başka telhiste asker ve barut ihtiyacından bahsetti. Bunların giderilmesiyle fethin çok yakın olduğunu bildirdi. Nihayetinde amacına ulaşan sadrazam, pa- dişahı ikna etti ve Kandiye önlerindeki Osmanlı ordusu ikinci kışını metrislerde geçirmek için önceki yıla benzer hazırlıklara başladı.92

Metrislerde geçirilen ikinci kış da bir öncekini aratmayan zorluklarla geçti.93 Müdafilerin giriştikleri büyük bir huruç harekâtını güçlükle karşılayan Osmanlı askerleri ciddi sayıda kayıp verdi. Kayalık alan içinde binbir zahmetle hazırlanan lağımlar aşırı yağışlar sonucu suyla dolduğundan kullanılamaz hale gelmişti. As- kerler kırba, gerdel ve tulumbalarla bu suları tahliye ettikten sonra, yakın nokta- lardaki müdafi lağımlarını iptal etmek için lağımlara barut doldurup havaya uçur- dular.94 Bütün bir kış bu şekilde yer üstünde ve altında savaşarak geçerken95 Ocak ayında bir Venedik elçisinin Hanya limanına geldiği haberi ordu içinde yayıldı. Yaklaşık iki yıldır yaşadıkları metrislerde oldukça bunalan askerler bir an önce bu işin sonlanmasını arzu ettiklerinden hemen heyecana kapıldılar ve elçinin kaleyi teslim için geldiği zannına kapılarak sabaha kadar sevinç içinde adeta bayram etti- ler. Ancak kısa bir müddet sonra Venedik elçisinin hapsedilmesi amacıyla padişah


92 Mühürdar Hasan Ağa, s. 419-421. Seyyah Chardin, uzayan muhasara yüzünden sadrazamın düştüğü zor durumu anlatırken, Osmanlı toplumunda Kandiye kuşatmasına dair var olan bir düşünceyi şöyle özetler: “Bütün Türkler savaştan yakınıyorlar, gereksiz bir körlükten dolayı bütün Osmanlı güçlerinin bir kayaya saldırtılarak yok edileceğini söylüyorlardı”, Chardin, Chardin Seyahatnamesi, s. 81-82.
93 Mustafa b. Musa, Tarih-i Sefer ve Feth-i Kandiye, s. 117; Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât, Tahlil ve Metin (1066-1116/1656-1704), Abdülkadir Özcan (haz.) (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1995), s. 13-14.
94 Mühürdar Hasan Ağa, s. 421-423; Boyraz, Köprülüzâde Fazıl Ahmet Paşa Devrinde (1069-
1080) Vukuatı Tarihi, vr. 62b.
95 Evliya Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 8. Kitap, s. 190-191.


63
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Taş Yasdanup Toprak Döşenenler Veysel Göger

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 03 Kas 2019, 18:02

tarafından Hanya’ya gönderildiği anlaşıldığında mutluluk emareleri yerini derin bir üzüntüye bıraktı. Olayın müşahitlerinden Hasan Ağa, ordunun iki üç saat gibi çok kısa bir zaman dilimi içinde sevinç ve keder gibi iki zıt duyguyu yoğun şekilde yaşamasının bıkkınlığa yol açtığını ve kimsede can kalmadığını dile getirir. Çok geçmeden rikâb-ı hümayundan gelen hatt-ı şerif ve hediyeler adeta Hızır gibi yetişti. Padişah tarafından gönderilen hilatler, humbaracı ve lağımcıbaşılar dâhil çok sayıda kişiye giydirildi. Ayrıca okunan hatt-ı şerifte gerekli asker ve mühim- matın peyderpey gönderildiği müjdelenmişti.96

1669 yılı başları kalenin ana tabyaları ile diplerindeki büyük hendeklerde karşılıklı mücadelelerle geçti. Kalenin ana tabyaları oldukça geniş ve toprak dol- guya sahip olduğundan Osmanlılar bu engeli aşmak için tabyaların topraklarını torbalarla taşıyarak tabyaları zayıflatmaya çabalıyorlardı.97 Ancak, esas mücadele yine yer altında yaşanıyordu. Kaynakların ifadesiyle lağım cengi başka bir cenge benzemiyordu. Hiç beklenmedik anda atılan lağımlar hatırı sayılır zararlar veri- yordu. Nitekim ilkbaharda müdafiler yaptıkları lağım saldırısıyla bir top tabyasını dağıttılar. Yine başka bir saldırıda Defterdar Paşa Tabyası olarak anılan büyük bir tabya lağımın hedefi oldu. Oldukça muhkem bina edilmiş olan tabya, askerlerin tüfekleriyle konuşlanacağı iki kata sahipti ve üzeri de çeşitli nesnelerle örtülmüştü. Lağımın atıldığı esnada üzerinde bulunan yirmi otuz kadar askerin bir kısmı öldü ve bir kısmı da yaralandı. Ölüler arasında sadrazamın çok sevdiği hizmetkârı olan mehterbaşı da vardı. Muhasara boyunca yaptığı hizmetler ve gösterdiği gayretle cümle metris halkının hayran olduğu bu kişinin ölümüne sadrazam çok üzüldü ve uzun süre ağladı98 Aslında sadrazamın bu mehterbaşısı gibi daha birçok kişi verdikleri üstün mücadeleler sonucu ordu içinde hatırı sayılır bir üne kavuşuyor- du. En zor ve tehlikeli görevleri korkusuzca yerine getiren bu kişilere asker arasın- da saygıyla bakılıyor, sergiledikleri yiğitlikleri imrenilerek dilden dile dolaşıyordu. Kandiye kuşatmasında Kanca Dilâver99 ve yaptığı çatışmayla destanlaşan Bolpaça bunlar arasında öne çıkanlardı.100

Kuşatmanın üçüncü yılında muharebenin çok şiddetlendiği anlar vuku bul-
maya başladı. Top gülleleri, tüfek daneleri, havan humbaraları ve taşları askerlerin


96 Mühürdar Hasan Ağa, s. 423-426.
97 Mühürdar Hasan Ağa, s. 423.
98 Mühürdar Hasan Ağa, s. 434-435, 438.
99 Kanca Dilâver ve oğlunun hayli ilgi çekici hikâyesi için bkz. Pul, Girit Savaşı İle İlgili Bir
Türk Kaynağının Tahlili, s. 167-172.
100 Mühürdar Hasan Ağa, s. 312-313, 328, 344; Hikâyet-i Azimet-i Sefer-i Kandiye, s. 14-15.


64
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Taş Yasdanup Toprak Döşenenler Veysel Göger

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 03 Kas 2019, 18:03

üzerine yağmur misali yağarken bu ateşli silahların çıkardıkları sesler ortalığı kap- lıyor, yer gök ‘şiddeti sadâdan’ titriyordu. Barut dumanı gökyüzünü kapladığında gündüzleri en karanlık gecelere benzetiyordu. Ardı arkası kesilmeyen lağım saldı- rıları depremi andıran yer sarsıntılarına yol açıyor, atılan humbaralardan bazıları denize düştüğünde, dipteki balıkların cansız bedenleri karaya vuruyordu.101

Her türlü çatışmaya rağmen dini bayramların geldiği zamanlar ordugâhta hava birden değişirdi. 1669 yılının 11 Mayıs Cumartesi gününe denk gelen Kur- ban Bayramı’nda da öyle oldu. Üç kez yapılan top atışı Osmanlı ordusuna bay- ramı müjdelerken aynı zamanda müdafilere de mesaj veriyordu. Her birlik kendi içinde bayramlaşıyordu. Kısa bir müddet de olsa sanki savaş unutulmuş gibiydi. Yeniçeriler, her yıl mutat olarak kendilerine verilen Selanik çuhasından imal et- tirdikleri yeni kabanlarını giymişlerdi. Herkes birbirine hediye veriyordu. Mesela, bir asker arkadaşına tütün, arkadaşı da ona kahve ikram ediyordu. Komutanlar ise veziriazama hediye gönderiyor ve yine bir hediye ile mukabele görüyorlardı. Ordu içinde değnek cezası alan askerler bayramın hürmetine affedilmişti. Bayram günlerinde ihsanların arttığının farkında olan kimi yeniçeriler, o gün daha fazla akçe almak için, üç dört gün sakladıkları müdafi kellelerini gizledikleri yerden çıkarmışlardı. Böylece kutlamalar gün boyu devam ettti.102

Muhasara esnasında bayramlar her ne kadar yüzlerde bir tebessüme vesile olsa da hayli meşakkatli büyük bir mücadele içinde çok küçük bir yer işgal ediyor- du. Nitekim kısa bir süre sonra her şey tekrar eskisine döndü ve askerler savaşın zorluklarıyla yeniden yüzleştiler. Özellikle lağım saldırıları büyük kayıplara sebep olmaya devam ediyordu. Askerler bir yandan arkadaşlarını toprak altından çıkar- maya çalışıyor, diğer yandan sıçan yollarını tıkayan taş ve toprağı temizliyordu. Tüm bunlar yapılırken müdafilerin saldırıları da mütemadiyen devam ediyordu. Muhasaranın üçüncü yılının bu tür sıkıntılı zamanları neferlerin zihinlerinde şöy- le kaygılı düşünceler oluşturuyordu:

“Acabâ nice olur hâl işte bu senede işimiz böyle olursa bu vechile kimesnede tâkat kalmadı ve yine eyyâm-ı şitâ girüb evvel-i bahâr irişdi, eger lutf-ı Hakk olursa do- nanmamız ile birkaç bin cedîd askerimiz ve cebehânemiz ve zahiremiz gelüb ve sâyir erbâb-ı zeʻâmetin ve erbâb-ı tımârın dahi ola ki harclıkcıları gelüb, imdâd iderlerse belki bu senede güz eyyamına değin sabır ve tahammül olur ola, bu sene bâri üçüncüseneye karîb oldı. Bu kalʻa cengi ümîddir ki cenâb-ı Allâh lutf-ı kereminden fethin mukadder etmiş olaydı.”103




101 Mühürdar Hasan Ağa, s. 440.
102 De la Guillatiere, An Account of a Late Voyage to Athens, s. 391-395.


65
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Taş Yasdanup Toprak Döşenenler Veysel Göger

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 03 Kas 2019, 18:07

Zaman ilerledikçe savaşın sıkıntılarına katlanmak gittikçe zorlaşmıştı. Birçok savaşa bedel olan muhasara, askerleri her geçen gün biraz daha yıpratmıştı. Usanç hali ordunun üzerine kara bir gölge gibi düşmüştü. Eğitim ve disiplin seviyeleri ne olursa olsun askerlerin bir dayanma eşiği vardı. Nitekim bazı gruplar kontrolü kaybederek mevzilerini terk etmek istediler. Osmanlı savaş yönetimi için isyan kapıdaydı. Bir grup sipahi serdengeçtisi başkaldırarak metristeki sadrazam tab- yasına kadar geldiler. Savaşmak istemiyorlardı. Sadrazam önce konuşarak ikna etmeye çalıştı. Ancak birkaç gün sonra yeniden başkaldırdıklarında, yeniçeri ağası ve kul kethüdası önderliğinde ite kaka zorla metrislerine konuldular. Daha son- raları sıçan yolu yürütmeleri için ferman çıkarılan bir grup silahdar serdengeçtisi, görevlerini yapmak istemeyerek benzer bir kalkışmada bulundu. Hiçbir çözüm önerisini kabul etmeyince, metrisleri iki taraftan ihata edildi. Akıbetlerinin iyi olmayacağını anladıklarında hemen aman dilediler. Ordu içinde isyan en utanç verici hareketlerden biriydi. Ne kadar yaptıklarından pişman olup başlarını kur- tarsalar da metris halkı içinde itibarlarını kaybetmekten kurtulamadılar. Öyle ki Mühürdar Hasan Ağa bu olayın sonucunda “cümle halk yüzlerine tükürdü” ifa- desini kullanmıştır.104

İsyan eden gruplar ne kadar bastırılsa da kuşatma süresince firar eden asker- lerin önüne geçilemedi. Kandiye muhasarası çok sayıda lağım açılmasını gerektir- diğinden o oranda beldar ve lağımcıya ihtiyaç vardı. Bu nedenle kuşatma öncesi ve süresince imparatorluğun çeşitli yerlerinden önemli miktarda beldar ve lağımcı adaya gönderilmişti.105 Ancak savaşın uzaması ve karşılaşılan güçlükler had saf- haya vardığında bazı neferler mücadeleden vazgeçebiliyordu. Böyle zamanlarda askerler bir sabah uyandıklarında yanındaki arkadaşlarını metrislerde göremeye- biliyorlardı. Nitekim deftere yazılarak Girit’e sevk edilen beldarların bir kısmı yoklamalardan hemen sonra, bir kısmı da bir müddet metriste çalıştıktan sonra



103 Mustafa b. Musa, Tarih-i Sefer ve Feth-i Kandiye, s. 126.
104 Mühürdar Hasan Ağa, s. 436, 443-444.
105 Kandiye’nin son kuşatması için Anadolu’nun her on avarız hanesinden bir beldar olmak üzere toplam 3500 beldar yazılması ve 500 ücretli üstad lağımcı tutulmasına dair 19 Ca. 1078/6 Kasım 1667 tarihli telhis için bkz. BOA, YB.04., 2/87, s. 1; Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Derbend Teşkilâtı (İstanbul: Eren Yayıncılık, 1990), s. 84; Gülsoy, Girit’in Fethi, s. 211-217.


66
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Taş Yasdanup Toprak Döşenenler Veysel Göger

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 03 Kas 2019, 18:09

firar etmişlerdi.106 Aynı şekilde lağımcılardan da kaçanlar olmuştu.107 İlaveten tı- marlı sipahilerden firar edenler de vardı.108

Osmanlı askerleri her şeye rağmen kalenin ana tabyalarına doğru saldırmak- tan hiç geri durmadılar. Bazı tabyaların önemli bir kısmı da ele geçirildi. Ancak daha fazla ilerlemek için aşmak zorunda oldukları yeni bir engelle daha karşı- laştılar. Müdafiler tabyaların iç kısımlarında yeni bir savunma hattı inşa etmiş; kerpiçten yapılmış duvarlar toprakla doldurularak üzerine tüfekli askerler ve toplar yerleştirmiş, bunların önleri ise şaranpolarla tahkim edilmişti. Yapılan bir harp divanı sonrasında lağım faaliyetlerinin aralıksız devam etmesine ve kuşatılan tabyalar üzerinde on kadar sıçan yolu yürütülerek yeni yapılan kerpiç duvarın aşılmasına karar verildi. Neticede her askeri grup tayin edildikleri tabyalarda be- lirlenen sayıda sıçan yolu kazarak kale içine doğru ilerlediler.109

Çatışmaların şiddetlendiği zamanlarda kayıplar da arttı. Örneğin 1669 yılı- nın Temmuz ayında Rumeli kolunda atılan bir lağım sonucu yetmiş kadar asker öldü. Ayrıca muharebeler çok sayıda neferin yaralanmasına yol açtı. Rumeli Bey- lerbeyi Hüseyin Paşa da yaralananlar arasındaydı. Hemen kendi metrisinde bina edilmiş tabyasına getirildi. Cerrahlar gelerek yarasına müdahale ettiler.110 Aslında Kandiye kuşatması boyunca bir şekilde yara almayan asker yok gibiydi. Bu yüz- den yaralıların hızlı şekilde tedavi edilmeleri gerekiyordu. Bunun için ordu içinde birçok hekim ve cerrah vardı. Evliya Çelebi Kandiye önlerinde yetmiş tane cerrah çadırı ile kırk tane hekim dükkânı ve çadırının bulunduğunu belirtir. Hekim ve




106 Kandiye kuşatmasının son devresinde çeşitli sancaklardan deftere kaydedilip ancak daha sonra firar eden 270 beldar için bkz. BOA, MAD., 15333, s. 1-8. Ancak bunlardan alınacak bedellerin toplamını gösteren sayfada kişi toplamı 269’dur (s. 10).
107 İzmir’den ücretle tutulan 50 lağımcıdan 13’ü adaya gitmeden, 3’ü ise Girit’e ulaştıktan sonra kaçmışlardı. İzmir kadısına gönderilen 11 Mart 1669 tarihli hükümde, kefillerinden bunların yerine yenilerinin tutularak adaya sevk edilmelerinin sağlanması emredilmişti. Gülsoy, Girit’in Fethi, s. 213. Ayrıca, Kandiye kuşatmasının son devresinde firar eden 8 lağımcı için bkz. MAD., 15333, s. 9.
108 Örneğin, Aydın sancağında tımar sahibi olan Ömer’in sefer sırasında Girit Adası’ndan firar etmesinden dolayı elindeki tımarı alınmıştı, 3 Ca. 1080/29 Eylül 1669 (BOA, İE.AS., 22/1970, s. 1).
109 Mühürdar Hasan Ağa, s. 441, 445-447; Mustafa b. Musa, Tarih-i Sefer ve Feth-i Kandiye, s. 125; Evliya Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 8. Kitap, s. 193; Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât, s. 14-15.
110 Mustafa b. Musa, Tarih-i Sefer ve Feth-i Kandiye, s. 127; Mühürdar Hasan Ağa, s. 452.


67
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Taş Yasdanup Toprak Döşenenler Veysel Göger

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 03 Kas 2019, 18:11

cerrahlar metrislerin gerisinde yaralılara müdahale ediyorlardı.111 Tedavi için ge- rekli malzemeler muhasara boyunca tedarik ediliyordu.112 Tek seferde çok sayıda yaralının olduğu çatışmalar ile salgın hastalıkların ordu içinde yayıldığı zamanlar hekim ve cerrahların işleri iyice zorlaşıyordu. Yarası hafif olup tedavisi tamamla- nanlar yeniden mevzilerine dönerken, ağır yaralı olup savaşamayacak durumda olanlar donanma ile memleketlerine gönderiliyordu.113 Askerlere yaralanma dü- zeylerine göre bahşiş de veriliyordu.114 Ayrıca zaman zaman cerrahlar da inama mazhar olabilmekteydi.115

Uzayan muhasara metris bölgesini, sadece kaleyi ele geçirmek için gerek- li mücadelenin yapıldığı bir savaş mevzisi olmaktan çıkarmış, hiyerarşik olarak en yüksek rütbelisinden basit bir nefere kadar askerler için bir yaşam alanına da dönüştürmüştü. Özellikle kış aylarını geçirmek için daha korunaklı olarak yapılan geri metris hatları, ev benzeri meskenlerle dolmuş, ayrıca zaman içinde inşa edilerek yapılan çarşı alanları ile birlikte metris alanı adeta bir şehre dönüş- müştü. Buradaki gündelik hayat bir bakış açısıyla oldukça rutindi ve bir görgü şahidinin ifadesine göre ateşli silahların çıkardığı sesler haricinde şaşırtıcı derece- de sessizlik vardı.116 Herkes kendisi için belirlenmiş muhasara kolunda bulunu- yordu. Ön saflarda savaşan gruplar sıçan yollarını kullanarak kendi metrislerine gelip dinleniyor;117 yemeklerini yiyip kahvelerini yudumluyorlardı. Namazlar toplu veya bireysel olarak kılınabiliyordu. Toplu olarak yapılan görevlendirmeler, ordu içinde münadi ve tellallar vasıtasıyla duyuruluyor; hemen her gece, asker- leri yeniden motive etmek için ertesi gün müdafilerden alınacak kellelere öde- necek ücretler ilan ediliyordu. Tabii bu türden bir gündelik yaşamda tehlike hiç


111 Evliya Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 8. Kitap, s. 180, 186, 190. 1667 senesi Kasım’ında Fazıl Ahmet Paşa, 16 cerrahın Girit’e gönderilmesi için sadaret kaymakamı ve defterdara hüküm yazmıştı. Gülsoy, Girit’in Fethi, s. 211. Sonraki zamanlarda da hekimlerin getirildiği anlaşılmaktadır. Örneğin hekim Mersadi 1669 yılı yazında gelmişti. BOA, İbnülemin- Sıhhiye (İE.SH.), 1/14, s. 1.
112 BOA, İE.SH., 1/45, s. 1-4.
113 Mühürdar Hasan Ağa, s. 367.
114 Mustafa b. Musa, Tarih-i Sefer ve Feth-i Kandiye, s. 106.
115 BOA, İbnülemin-Maliye (İE.ML.), 23/2163, s. 1.
116 De la Guillatiere, An Account of a Late Voyage to Athens, s. 379-380, 385.
117 Siperlerin korunması için günlük olarak düzenlenen birlikler 12 saatte bir değiştiriliyorlardı. Eğer bir bölüğe tüm gün görev verilirse Çorbacı yarısını siperleri beklemeleri için alıyordu ve on iki saat sonra odabaşı bunları diğer yarıyla değiştiriyordu. De la Guillatiere, An Account of a Late Voyage to Athens, s. 382.


68
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Taş Yasdanup Toprak Döşenenler Veysel Göger

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 03 Kas 2019, 18:11

eksik olmuyordu. Bir bayram günü askerler metriste sohbette iken ani bir huruç harekâtına maruz kalabiliyor; barınaklarda istirahat halinde bulunurlarken atılan top seslerinden huzurları kaçabiliyor; cemaatle kılınan bir namaz esnasında bir lağım saldırısı yeri titretebiliyor; atılan humbaralar namazını eda eden bir askerin seccadesinin önüne düşebiliyor, bir kahvecinin fincan sepetine isabet edebiliyor veya metriste su taşıyan sakaları yaralayabiliyordu. Metriste bulunan bir nefer için bunlar olağan şeylerdi. Çünkü savaş ve gündelik hayat iç içeydi.118

Kandiye kuşatması sırasında Osmanlı askerlerinin hayatına ışık tutması açı- sından, Evliya Çelebi’nin kendi yaptıklarına bakmak faydalı olabilir. Muhasara boyunca metrislerde bulunan Evliya Çelebi kuşatma süresince üç binden fazla ok ve çok sayıda kurşun attığını, çok sayıda toprak dolu torba taşıdığını, nerede bir top güllesi bulursa bunları taşıyarak topların yanına getirdiğini, şehit olan askerle- ri gasledip defnettiğini, yaralıları cerrahlara teslim ettiğini, onlara ekmek ve çorba getirdiğini, yine yaralıların bitlerini temizlemek için saç, sakal ve bıyıklarını kes- tiğini, onların elbiselerini yıkadığını, eski metriste bitap düşmüş kimselere kendi tulumbasıyla su taşıdığını ve her Cuma akşamı bir hatim indirdiğini dile getirir.119

Üçüncü yılın yaz aylarında zikredildiği üzere çok sayıda sıçan yolu kale içine doğru yürütülüyordu. Sadrazam kuşatmayı iyice yoğunlaştırmak için büyük gay- ret içindeydi. Kalenin doğu tarafındaki muhasara birliklerini desteklemek amacıyla Kaptanıderya Kaplan Mustafa Paşa emrindeki kuvvetlerle bu bölgede görevlendi- rildi. Böylece donanmayı bırakıp kuşatmada muharip unsur olarak belirlenen nok- taya hareket eden Kaptanıderya vakit geçirmeden Osmanlı taarruzlarına katıldı.120

Kuşatmanın giderek şiddetlendiği bir zamanda, Fransız askerlerin öncülük et- tiği bir müttefik kuvveti Kandiye’ye yardım maksadıyla gelerek kaleye dâhil oldu.121 Bu yardım kuvveti kısa bir süre sonra büyük bir huruç harekâtında bulunsa da başa- rılı olamayarak geri çekilmek zorunda kaldı (25 Haziran 1669). Bu huruç esnasında metris alanında yer altında bulunan bir Osmanlı barut deposunun atılan el humba- rası ile havaya uçması çok sayıda müdafinin ölmesine sebep oldu ve başarıda önem-


118 Mühürdar Hasan Ağa, s. 330, 333-334, 337, 417, 441-442; Hikâyet-i Azimet-i Sefer-i Kandiye, s. 29; Evliya Çelebi, s. 181-182, 192, 203; De la Guillatiere, An Account of a Late Voyage to Athens, s. 379-380, 382-383, 399.
119 Evliya Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 8. Kitap, s. 187-188.
120 Mustafa b. Musa, Tarih-i Sefer ve Feth-i Kandiye, s. 128; Mühürdar Hasan Ağa, s. 448.
121 Müttefik yardım birliğinin sayısı ve gemileri gibi detaylar için bkz. Nuri Adıyeke, “Girit Savaşları ve Birleşik Hıristiyan Orduları”, Türkler, c. IX, (Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2014), s. 742-743.


69
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Taş Yasdanup Toprak Döşenenler Veysel Göger

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 03 Kas 2019, 18:12

li rol oynadı.122 Yaklaşık bir ay sonra son bir hamle olarak, müttefik donanması denizden Osmanlı metrislerini durmaksızın top ateşine tuttu. Buna kaledeki toplar da katıldı. Öyle ki metrislerde top gürültüsünden kimse birbirini duyamaz hale gel- mişti. Metris alanına düşen top gülleleri o kadar çoktu ki kaynakların ifadesiyle or- talık adeta bir karpuz bostanına dönmüştü.123 Hep birden başlayan bombardıman Osmanlı askerlerini metrislerden söküp atmayı hedefliyordu; fakat yaklaşık üç saat süren mücadele birçok müttefik gemisinin zarar görmesine ve neticede Ağustos ayı sonlarında geri çekilmesine neden oldu. Kısa bir zaman sonra ilerleyen sıçan yolları yeni savunma hattını yararak kale içine çok yaklaştı. Tam bu sırada müdafiler büyük çabalarla savundukları Kandiye’nin daha fazla dayanamayacağını gördüklerinden kaleyi anlaşma yoluyla teslim etmeye karar verdiler.124

Teslim görüşmeleri neticelenip kalenin boşaltılmasını beklerken kalenin bir tarafında aniden cenk bayrağı gören Osmanlı askerleri, hemen mevzi alıp durumu sadrazama bildirdiler. Tam her şey bitmiş, çekilen çileler emeline ulaşmış derken yeniden savaş kapıda mıydı? Endişe yaratan bu durum zihinleri derinden sarsıyor askerler, yaklaşık iki buçuk yıldır toprak içinde metrislerde adeta kabir azabına benzeyen mücadele dolu yaşamlarına bakıyor ve “Yâ Rabbî bu ne belâ-yı azîm olur?” diyerek kederleniyorlardı. Ancak çok geçmeden yüreklere su serpen müjdeli haber geldi ve kalenin tesliminde bir sorun olmadığını öğrendiler. Neticede kale- nin anahtarları Eylül 1669’da Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa’ya teslim edildi.125

Kandiye ele geçirildikten sonra, büyük bedeller ödenen bu zafer için günlerce sürecek kutlamalar yapıldı.126 Geceleri havai fişekler atılıp, mumlar, kandiller yakıl- dı. Atılan top ve tüfek sesleri zafer naralarına karışırken, olası bir saldırıda düşman


122 Mustafa b. Musa, Tarih-i Sefer ve Feth-i Kandiye, s. 131-132; Boyraz, Köprülüzâde Fazıl Ahmet Paşa Devrinde (1069-1080) Vukuatı Tarihi, vr. 70a; Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (1623-1669), c. 4, s. 695-696.
123 Müttefik yardım donanması Osmanlı metrislerine 12 ila15 bin top güllesi atmıştı (Setton,
Venice, Austria and the Turks, s. 226.)
124 Mustafa b. Musa, Tarih-i Sefer ve Feth-i Kandiye, s. 129-136; Mühürdar Hasan Ağa, s. 450-456; Boyraz, Köprülüzâde Fazıl Ahmet Paşa Devrinde (1069-1080) Vukuatı Tarihi, vr. 72a; Fahri Oluk, “Camiü’d-Düvel, Sultan IV. Mehmet Dönemi Tercüme, Metin ve Değerlendirme” (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2011), s. 104-105; Setton, Venice, Austria and the Turks, s. 225-229.
125 Evliya Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 8. Kitap, s. 206-208; Mühürdar Hasan Ağa, s.
459-461.
126 Mühürdar Hasan Ağa, s. 462; Hikâyet-i Azimet-i Sefer-i Kandiye, s. 58; Evliya Çelebi, Evliyâ
Çelebi Seyahatnâmesi, 8. Kitap, s. 209-210.


70
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

Re: Taş Yasdanup Toprak Döşenenler Veysel Göger

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 03 Kas 2019, 18:13

tarafından kullanılmaması için bin bir zahmet çekip büyük bedeller ödeyerek hazır- ladıkları, kışın yağışları altında, yazın bunaltıcı sıcağında yıllarca yaşadıkları, hülasa taş yasdanup toprak döşendikleri metrisleri doldurmak yine cümle askere kalıyordu.127


Sonuç

Osmanlıların Girit Adası’na düzenledikleri sefer, özellikle Kandiye Kalesi yüzünden yirmi yılı aşkın bir süre devam etmiştir. Kandiye muhasarasının Sadra- zam Fazıl Ahmet Paşa komutasındaki son devresi ise eşine az rastlanır bir çatışma sürecine dönüşmüştür. Kale önünde hazırlanan metris ve sıçan yolları vasıtasıyla kademe kademe surlara yaklaşan askerler, kalenin teslimine kadar yaklaşık iki buçuk yıl büyük bir mücadele azmi göstermişlerdir. Muhasaranın bu son devresi, hemen bir kuşatma savaşında görülebilecek tüm olaylara sahne olması ve özellikle metrislerde yapılan meskenlerde askerlerin hayatlarını idame ettirmesi gibi birçok yönden oldukça dikkat çekicidir.

Metris alanının oluşturulması sırasında Osmanlıların karşılaştıkları engeller onları yeni taktikler uygulamaya sevk etmiştir. Lağımları sadece kaleye bir saldırı yöntemi olarak tatbik etmek yerine, metrisler kale surlarına yaklaştırılırken yer altı emniyetinin sağlanması için de kullanmışlardır. İki kış mevsimini metrislerde geçirmek zorunda kalan askerler, metris ve sıçan yollarının içlerine çeşitli şekiller- de barınaklar inşa etmişlerdir. Buralarda zamanla alış-veriş alanları oluşturulduğu gibi ölen askerlerin gömüldüğü mezarlıklar da kendine yer bulmuştur.

Savaşa tanık olmuş kişilerin anlatıları, bu muhasarada askerlerin metris böl- gesindeki yaşamını aydınlatacak veriler sunmaktadır. Osmanlı askerlerinin bir kale kuşatması sırasında metris alanını nasıl oluşturdukları, gündelik hayatlarını nasıl geçirdikleri, ihtiyaçlarını nasıl giderdikleri, ibadetlerini nasıl yaptıkları, dini bayramlarını nasıl kutladıkları gibi nispeten geri planda kalmış birçok konuya bu incelemeyle ışık tutulmaya çalışılmıştır. Ayrıca askerlerin uzun süren muha- sara savaşlarında yaşadıkları psikolojik baskılar ve bunlara karşı dayanma eşikleri de biraz daha belirginleştirilmiştir. Tüm bunlara ilaveten, Osmanlılar açısından Kandiye muhasarasının 1667-1669 döneminde, müdafilerin savunma çabaları kadar lojistik desteğin, iklimin, hastalıkların, askeri motivasyonun ve ordu içi isyanların da kuşatmaya etki ettiği tespit edilmiştir.


127 Mustafa b. Musa, Tarih-i Sefer ve Feth-i Kandiye, s. 141; Evliya Çelebi, Evliyâ Çelebi
Seyahatnâmesi, 8. Kitap, s. 213.


71
Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Cevapla

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 6 misafir