ESTERNİ (STERNES) MANASTIRI

Osmanlı Dönemi Girit Türk Tarihi
Cevapla
Kullanıcı avatarı
eyuphuseyin
Site Admin
Mesajlar: 6926
Kayıt: 05 Haz 2019, 22:41
Konum: İstanbul
Teşekkür etti: 1098 kez
Teşekkür edildi: 27 kez
İletişim:

ESTERNİ (STERNES) MANASTIRI

Mesaj gönderen eyuphuseyin » 16 May 2020, 17:10

ESTERNİ (STERNES) MANASTIRI
Son çatışmanın meydana geldiği günün akşamında casuslar gelerek,Esterni Manastırı içine yerleşmiş olan Venedik askerinin,Osmanlılar’ın nakletmeyi düşündükleri topların geçişini engellemek için büyük kayalar yuvarlayıp yolları kapatmaya büyük gayret sarf etmekte olduklarını haber verir.Esterni Manastırı Hanya’nın 12 kilometre doğusunda ve Suda Limanı’nın kuzey sahilinin bir buçuk kilometre kadar uzağındadır.Kale gibi metin ve görkemli bir yapı olan manastırın etrafı siperlerle çevrilmiştir ve içinde üç dört bin Venedik piyade ve süvarisi bulunmaktadır.
Manastırın yeri Suda Limanı girişine bakan hakim bir nokta olduğundan sağlamlaştırılmasına olağanüstü özen gösterilmiştir.Karşı tarafta da başka bir kale bulunmaktadır.Her ikisi birden liman girişini oluşturan ,sağ ve sol hakim noktaları koruyan birer müstahkem mevkilerdir.
Gazi Hüseyin Paşa Esterni Manastırı’nı,Venedik donanmasının barınağı olan Suda Limanı’na ve bilhassa girişine hakimiyeti nedeniyle ele geçirmeyi düşünür.İşin doğrusu Manastırın ele geçirilmesiyle Suda Limanı’nın kuzey sahili ele geçirilmiş olacaktır ki,böylelikle Venedikliler’in Tuzla yönünden gelecek olan saldırıları kesilecek ve donanmalarının Suda Limanı’na giriş ve çıkışı kontrol altına alınacaktır.Gerçi limanın girişinde Suda adacığı olağanüstü sağlamlaştırılmış kalesiyle ortada durmaktadır ama Tuzla yönü güvence altına alınmış ve limanın sağ tarafı Osmanlılar’a geçmiş bulunduğundan plan gerçekleştiği takdirde Akrotir yarımadası tamamıyla fethedilmiş olacaktır.Paşa yerin metin durumunu göz önünde bulundurarak bir defa içindekileri teslim olmaya ve aman dilemeye davet etmeyi uygun görür.Bunun üzerine ileri gelenlerine hitaben bir amanname yazılıp paşanın casuslarından biriyle 17 Safer tarihinde içeri gönderilir.Amannamede,iyi niyet ve kendi rızalarıyla gelip aman diledikleri ve manastırı teslim ettikleri takdirde kendilerinin,ana babalarının,evlat ve kardeşlerinin saldırıdan kurtulup güvenceye kavuşacakları,aksi halde üzerlerine gidilip manastırlarının yıkılacağı ve bu arada çoğunun öleceği,sağ kalanların ise esir muamelesi göreceği yazılmıştır.
Amannamenin gönderilmesinden üç gün sonraya kadar aman dilemeye dair hiçbir işaret görülmez.Bunun üzerine paşa yerinde keşifte bulunmak ve varsa sığınma işaretlerini görebilmek için 21 Safer’de-ki o gün Hıristiyanlar’ın yortusuna denk gelmektedir-piyade ve süvariden oluşturulduğu iki üç bin kişilik bir kuvvetle o yöne gider.Gerekli keşfi tamamladıktan sonra piyadeleri kayaları yuvarlayıp yolları açmakla görevlendirir,süvariler de koruma görevini üstlenirler.O sırada Venedikliler de coşkuyla manastırdan metris başına gelerektop ve tüfek ateşine başlar.Osmanlılar onlara tüfek atışıyla cevap verirler.Venedikliler siper dışına çıkmaya cesaret edemediklerinden çatışma önemsizce devam eder.
Gazi Hüseyin Paşa Venedikliler’i metristen çıkarabilmek için,askere kaçıyormuş numarası yaptırarak onları yavaşça civardaki yel değirmenlerine doğru çekmeye başlar.Venedikliler bu çekilmeyi,Osmanlılar’ı bozguna uğrattıklarına yorarak aşırı bir coşku ile siperlerinden çıkıp arkalarına düşerler.Tam top menzili dışına çıktıklarında paşa geriye dönüş emri verir.Ani dönüş yapan Osmanlılar’ın öncülerinden 30 kadar atlının açtığı yaylım ateşinin ardından genel bir saldırı düzenlenerek,Osmanlılar Venedikliler’in içine dalar ve o anda müthiş bir kılıç çarpışması meydana gelir.
Venedikliler daha birinci yaylım ateşinde çatışmayı bırakıp kendilerini savunmaya çalışarak geriye doğru çekilmeye çalışırlar.Kendici topçularının menziline girdiklerinde ise tüfekle ateş etmeye devam ederler.
Gazi Hüseyin Paşa,bu çatışmada da büyük bir yiğitlik göstermiş,beş altı süvari yıktıktan sonra zırhlı bir piyadeyi de alaşağı ederek yakalamış ve kafadarına teslim etmiştir.Aslan resimli San Marko bayrağını taşıyan Venedikli Marko adındaki bir bayraktarı gözüne kestiren paşanın sadık adamlarından Ahmet Ağa adındaki sancaktar,elinde sancak koşarak bayrağıyla beraber Venedikli Marko’yu yakalıyarak esir almış,paşaya getirerek büyük bir armağan elde etmiştir.Venedikliler’in bu çatışmada 78 kayıpları olmuştur;ayrıca 23 de esir vermişlerdir.Osmanlılar’da yaralı dahi bulunmadığı rıvayet edilir.Askerler çatışmadan sonra zaferle Hanya’ya geri döner.
Çatışmanın ertesi,22 Safer’de,bir Venedik yüzbaşısı manastırdan kaçıp Hanya’ya sığınarak paşaya arz edecek önemli sözleri olduğunu bildirince paşanın huzuruna çıkarılır.Yüzbaşı,paşanın izni üzerine söze başlayarak gönderilmiş olan amanname üzerine Esterni Manastırı’nda bulunanlar arasında üç yüksek rütbeli subay ile 67 askerin gizlice aralarında aman dilemeye karar vermiş olduklarını bildirir.Bu kişiler,bunu gerçekleştirmek üzere aralarında yemin etmişler,bu husus vezirlik katına bildirmek üzere de yüzbaşıyı görevlendirmişlerdir.Çatışmadan bir gün önce,yani 20 Safer’de manastırdan gizlice kaçtığını belirten yüzbaşı,diğerlerinin aman dilemelerini sağlamak için daha sert bir ikinci amanname gönderilmesi gereğini uygun bir dille önerir.
Adı geçen üç yüksek rütbeli subaylardan biri,800 askerin kumandanı olan Kronalin ve diğeri aman dileklerini iletmekle görevlendirilen 500 askere kumanda eden yüzbaşıdır.Üçüncüsü ise 250-bazı kaynaklarca 300-askerin subayı ve yine Kronalin’in kethüdası olan Yanko adında biridir.Ayrıca 67 asker de bu subaylara katılmaktadır.
Yüzbaşı sözlerini tamamladıktan sonra uygun bir dil kullanarakbir öneride daha bulunur.Söz konusu amannamenin esir edilen bayraktar Marko’ya teslim edilerek-kendi kefaleti altında-gönderilmesini rica eder.
Gerçekten de ertesi gün daha ağır ve etkileyicibir amanname hazırlayıp 23 Safer’de Marko’ya teslim edilerek gönderilir.Bu arada yüzbaşı rehin olarak göz altında tutulur.
Bu ikinci amanname Venedikliler arasında fikir ayrılığına neden olduğundan ,Venedikliler ikiye bölünür; 1530 kişisığınmaya karar verir.Ertesi gün evvelce sığınmaya karar vermiş olan iki büyük subay ile 67 askere ilaveten bayraktar Marko dahil toplam 1600 kişiden oluşan bir kafile seher vakti manastırdan çıkarak Hanya’ya gelir.
Paşa Venedikli subayları huzuruna getirterek rütbelerine göre hil’at giydirerek gönüllerini alır ve yerleşmeleri için evler tahsis ettiği gibi,askerlerin tümüne de değerli hediyeler verir.Daha sonra subaylar ile bir araya gelerek aman dileme konusu üzerine görüşürler.
Kronalin,aman dilemeye yanaşmayan 2000’den fazla Arnavut askerinin bulunduğunu,bunların da aman dilemesini sağlamak için Venedik subayları ile Osmanlı askerinden oluşacak bir heyetin kaleye gönderilmelerini önerir.Paşa bu görüşe katılarak,Sekbanbaşı Murat Ağayı ve kendi kethüdasını,piyade ve süvariden oluşan bir birliği de yanlarına katarak,Venedik subaylarıyla birlikte manastıra gönderir.Kafile manastıra vardığında,aman dileme teklifini yinelediyse de Arnavutlar yine teklifi şiddetle reddederler.Bu durum karşısında kafile Hanya’ya geri döner.
Gazi Hüseyin Paşa manastır olayı ve casuslar vasıtasıyla haber alınan Venedikliler’in savaş hazırlıkları nedeniyle,donanmanın ilkbahara kadar Girit’e yetiştirilmesi gereğini kesin bir ifadeyle yineleyen bir telhis ile beraber Tuzla çatışması sonrasında esir edilen istihkam mühendisine çizdirmiş olduğu girit Kaleleri’nin planlarını,özel ulak Hacı İbrahim Ağa’ya teslim ederek,saltanat katına gönderir.Bu arada Tuzla çatışması esirlerinden olaylara tanık iki yüzbaşı,sığınmacı Kronalin ile kethüdası Yanko ve Surnazen Niko,İbrahim Ağa ile birlikte İstanbul’a yollanır.Bunların iyi kabul görerek,iltifatlara erişmelerinin nedeni telhiste onlar hakkında olumlu ifadeler kullanılması nedeniyledir.
Bir müddet sonra Hacı İbrahim Ağa’nın,İstanbul’a vardığında telhisi,planları ve Venedik subaylarını Sadrazam Salih Paşa’ya arz ve takdim ettiği haberi gelir.Telhisin müjdelediği olaylar ve planlar padişahın mutluluğuna,dolayısıyla Venedikliler’in gönlünün hoş edilmesine neden olur.Donanmanın hazırlanması ve acele olarak gönderilmesi için padişah iradesi de bekletilmeden çıkartılır.
Venedikli subaylar gördükleri iyi kabul ve iltifattan Osmanlılar’a karşı yakınlık ve saygı duyarlar.Bu duruma içerleyen Venedik sefiri,Venedikli subayları bir gün Galata’daki sefarethaneye davet ederek onurlarına bir yemek verir ve hile ile orada gecelemelerini sağlayarak uykudayken hepsini öldürtür.Bu korkunç eyleminden dolayı sefir sadece kınanır.Sefirin bu cinayete korkusuzca girişmesinin nedeni kendi fikrimi dir yoksa cumhuriyetten aldığı emir gereğimidir bilinmez.
Osmanlı Devleti,Venedik Cumhuriyeti ile savaş halinde iken İstanbul’da bir sefirin bulunması bugün tuhaf görülebilir..Devletler hukuku henüz kurulmadığından,o çağlarda bu gibi tuhaf durumlar olağan kabul edilmekteydi.
Nitekim tarihimizin dördüncü faslı sonunda da okunacağı gibi,Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa’nın Kandiye fethiyle görevli olarak İstanbul’dan ayrılacağı esnada ‘’oniki seneden beri Edirne’de mahpus olan Venedik elçisi…’’gibi hayreti gerketiren bir kayıt görülecektir.
Venedik donanması hazırlıklarını tamamlamış,artık Osmanlı gemilerine saldırılarda bulunmaya başlamıştır.
22 Safer’de Venedikliler’in 20 parça kalyondan oluşan bir filosu Bozcaada’ya gelir.Karaya asker çıkarıp kaleyi kuşattıktan sonra topa tutar.Kalede harp araç ve gereçlerinin yokluğu nedeniyle limanda yatan yolcu gemilerinin mürettebatı kendi imkanlarıyla kaleye girip müdafaaya katılır.Bu arada eski vezirlerden Serdar Mehmet Paşa’nın kumandasında yirmi kadırgadan oluşan bir filo boğaza gönderilir.
Girit fatihlerinden eski Hanya muhafızı Vezir Küçük Hasan Paşa,filoya katılarak beş kadırga ve serdengeçti dilaverleri ile boğazda ilerlemekteyken karşılaştığı Venedik donanmasına ateş ederek hücum eder.Venedikliler,boğazdan başka gemiler gelir de,iki ateş arasında kalınır,geri çekilme yolumuz kesilir endişesiyle harekatlarını durdurarak Anadolu sahillerine doğru çekilirler.
Öte yandan Rebiülevvel’in ilk gününde alınan haberlere göre,Kandiye generalinin uygun bulup buyurması üzerine 11 çektirme ile dört mavnaya ilaveten bundan önce de 35 adet burton ve kalyon Suda Limanı’ndan boğaza gönderilmiştir.


USTAZADE YUNUS BEYİN GİRİT FETHİ TARİHİ
EDİTÖR:Ali Ekrem ERKAL

Ma ida thelis na su ğo,oste va zis çe nase
Se hrisoprasina dendra,na thetis na kimase.

Sana ne dememi istersin,yaşayıp var olman için
Altın yeşili ağaçların altında,yatıp uyuman için

Kimler çevrimiçi

Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 4 misafir